“التّقويم Takvim” sözcüğü; KALKMA, AYAKTA DURMA anlamındaki “kâme” fillinin tef’ıl (kavveme, yükavvimü, takviym) babından mastar/ isim olup, bu kalıbın müteaddi (geçişli) oluşu ve sözcüğe çokluk anlamı kattığı dikkate alınırsa, bu sözcüğün anlamının “birtakım şeyleri ayakta tutma, birçok şeyleri; süreçleri oluşturma” demek olduğu ortaya çıkar. Zaten güncel Arapça’da takvim sözcüğü, (التّقْوِيمُ  : والأيام حساب الزمن بالسنين والشهور.   تقسيم الأزمنة وحساب الأوقات وما يتعلق بها) “Zamanın seneler aylar ve günler olarak hesaplanması” olarak ifade edilir. Sözcüğü Türkçemizde de “zamanda yılların, ayların ve günlerin oluşturulması” anlamında kullanırız.

Genel kabuldeki anlayışa göre “Ahsen-i takvim” şöyledir:

TİN suresindeki “Ahsen-i takvim” tamlaması da klasik kabülde “en güzel surette, en uygun kıvamda” anlamında ele alınmıştır. İnsanın “ahsen-i takvim” üzerine yaratılması sözünden “insanın gerek fizikî yapısı gerekse zihinsel fonksiyonları itibariyle en güzel ve en mükemmel şekilde; surette yaratıldığı” anlaşılmıştır. Gerçekten de insan, boyu bosu, vücut organlarının yerleri, kendisini koruyacak fiziksel yetenekleri, doğruları bulacak akıl, fikir, izan, idrak, vicdan, merhamet, bellek, dikkat gibi zihinsel donanımları ile en güzel, en mükemmel bir yapıda yaratılmıştır. Bu yapının eksiği, kusuru yoktur. Bugüne kadar kimse vücudumuzdaki organların işlevleri ve yerleri konusunda daha değişik işlev ve yer önerme cüretinde bulunamamıştır. Kısacası insan, fiziksel ve zihinsel yapısıyla “ahsen-i takvim [en güzel şekil, kendisinden daha güzeli bulunmayan bir şekil; suret]” üzerine yaratılmıştır.” şeklinde açıklanmıştır.

Biz de maalesef konuyu uzun yıllar böyle anlamıştık.
Ama bu anlayış, dört ve beşinci ayetlerin kasem cümlesinin cevabı olması,
Ayet metnin de “فٓي fi” edatı bulunması
Ve “Takvim” sözcüğünün öz anlamının dikkate alınması sonucu doğru bir anlayış değildir.
Şöyle ki:

4 ve 5. Ayetler kaseme cevap olmuştur. Yani 1-3. ayetlerde referans verilenlerle 4 ve 5. ayette konu edilen sav ispat edilmek istenmiştir.

Tin/ 1-3
1-3Akdeniz bölgesi, Orta doğu bölgesi, Güzel, mübarek Güneydoğu Toros Dağları bölgesi ve Arabistan bölgesini kanıt gösteririm ki,

Tin/4- 6
4-6gerçekten Biz, insanı en güzel tavimde; süreçlerin en güzelinin içinde oluşturduk, sonra iman edenler ve düzeltmeye yönelik işler yapanlar hariç –çünkü onlar için kesintisiz bir ödül var– onu alçakların en alçağına döndürdük.

Burada tüm insanlığa, insanın en güzel tavimde; süreçlerin en güzelinde yaratıldığı sonra onu alçakların en alçağına döndürüldüğü gerçeği açıklanmıştır.

Ayet metninde “فٖٓي fi” edatı olduğundan 4. ayetin “fi” edatı ihmal edilmeden ve takvim sözcüğünün “suret/şekil” anlamında “Biz, insanı en güzel biçimin İÇİNDE oluşturduk” şeklinde çevrilmesi gerekir. Halbuki bu edat ihmal edilerek; yok “sayılarak “Biz, insanı en güzel biçimde oluşturduk” şeklinde çevrilmektedir. Bu çeviri de mantıklı bulunmamaktadır.

“Suret” diye çevrilen “takvim” sözcüğü ise aslında “suret” demek değildir. Zaten Rabbimiz yaratılışı “أَن تَقُومَ kâme” fiiliyle ifade etmiştir.

Rum/ 25
وَمِنْ آيَاتِهِ أَن تَقُومَ السَّمَاء وَالْأَرْضُ بِأَمْرِهِ ثُمَّ إِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِّنَ الْأَرْضِ إِذَا أَنتُمْ تَخْرُجُونَ

25Göğün ve yeryüzünün Kendi emriyle durması yine O'nun alâmetlerinden/ göstergelerindendir. Sonra sizi yeryüzünden bir tek çağırışla çağırdığı zaman bir de bakarsınız ki siz çıkarılıyorsunuz.
Suret vermeyi ise Rabbimiz “ SAVVERE, tasvir” fiiliyle ifade etmiştir.
* Allah, sizin için yeryüzünü bir karargâh, göğü de bir bina yapan, size şekil veren, –ki şekillerinizi ne de güzel vermiştir– ve sizi temiz şeylerden rızıklandırandır. İşte O, Rabbiniz Allah'tır. –İşte, âlemlerin Rabbi olan Allah ne cömerttir!– [Mümin/64]

Al-i Imran/6

6O, sizi, rahimlerde dilediği gibi şekillendirendir. …..

Allah’ın bir adı da el Musavvir’dir (Teğabün/ 3 ve Haşr/ 24)

Ayrıca İnfitar/6-8’de de “suret” sözcüğü yer almıştır.
يَا أَيُّهَا الْإِنسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيم

6-8Ey insan! Üstün kerem sahibi olan, seni oluşturan, sonra da sana bir düzen içinde biçim veren, sonra da seni dengeleyen, dilediği bir sûrette seni tertip eden Rabbine karşı seni aldatan şey nedir?
Bu ayetlerde insanın anatomik ve fizyolojik yapısındaki mucizevî denge açıkça gösterilmiştir.

İNSANIN İÇİNDE YARATILDIĞI EN GÜZEL TAKVİM; SÜREÇLERİN EN GÜZELİ NEDİR?

Kur’an’ımızda ve Kitab-ı Mukaddes’te evrenin altı günde yaratıldığı bildirilir.

YUNUS/ 3:

3Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı evrede oluşturan, sonra en büyük taht üzerinde egemenlik kuran, işi yönetip duran Allah'tır. Dünyada yardım edecek, destek olacak kişi ancak O'nun izninden/ bilgisinden sonra yardım edebilir. İşte Bu, Rabbiniz Allah'tır. O hâlde O'na kulluk ediniz! Hâlâ düşünüp ibret almaz mısınız?

“Altı gün” ifadesi, HUD/ 7, FURKAN/ 59, SECDE/ 4, FUSSILET/ 9- 12, KAF/ 38, HADİD/ 4’te de yer almaktadır.
Ayetlerde yer alan “Yevm” sözcüğünü bildiğimiz gün anlamında ele alamayız. Çünkü bu aşamada günü meydana getiren güneş, dünya ve bunların hareketleri henüz ortada yoktu. Bu ayetlerdeki “yevm” sözcüğünün anlamının “devir; evre” olarak kabulü, bize Kur’ân'ın bir mucizesini daha görme imkânı vermektedir. Bilindiği gibi günümüz itibariyle elde edilmiş kozmolojik bulgular, evrenin [dolayısıyla dünyanın] birtakım evrelerden geçerek bugünkü durumuna geldiğini göstermektedir:
Genişleyen evren modellerinin hemen hepsi, evrenin yaşam öyküsü üzerinde uyuşmaktadır. ... Başlangıçta evren, sıcaklığı K gibi olağanüstü yüksek proton, nötron, elektron, pozitron ve nötrino gibi temel parçacıklardan oluşmuş, sonsuz yoğun bir ortamdı. Bu ortama enerji egemendi. … Patlamadan 100 saniye kadar sonra sıcaklık K'e düşmüş ve temel parçacıklar daha ağır çekirdekleri oluşturmak üzere birleşmeye başlamıştır. ... Bundan sonraki 1.000.000 yıl boyunca evren, fotonların kurtulup uzaya yayılamadığı yıldız çekirdeği gibi sıcak ve mat bir yapıda kalmıştır. Bu zaman süresinde sıcaklık yavaş yavaş 3.000 K'e düşmüş, yoğunluk da 1.000 olmuştur. Bu noktadan sonra ışınım uzaya kaçmaya başlamıştır. ... Uzayda yayılan madde, kütle çekimi kuvvetinin etkisiyle kümeler biçiminde toplanmaya başlamıştır. Böylece ışınım çağı sona ermiş ve yıldız çağı olarak adlandırılan yeni bir süreç başlamış, gökadaların ve yıldızların oluşumu gelişmiştir. ... Bu modellerin kanıtlanmasına yönelik araştırmalar, evrenin en uzak geçmişine karşılık gelen en uzak bölgelerinin incelenmesiyle sürdürülmektedir.

Yeni fizikçiler de BU ALTI EVRENİN,
1. EVRE SEKİZ MİLYAR YIL
2. EVRE DÖRT MİLYAR YIL
3. İKİ MİLYAR YIL
4. EVRE BİR MİLYAR YIL
5. EVRE BEŞYÜZ MİLYON YIL
6. EVRE İKİYÜZ ELLİ MİLYON YIL SÜRDÜĞÜNÜ İFADE EDİYORLAR. VE BU EVRELERİN HAYAT ORTAMINI HAZIRLAMAYA YÖNELİK OLDUĞUNU BİLDİRİYORLAR.
7.
Burada bir başka dikkat çekici nokta bir evreden diğer evreye geçişlerin 0,00000000000000001/saniye hassasiyetiyle yapılan bir girişimle gerçekleştirildiğini, aksi halde hayatı hazırlayacak ortamın oluşmayacağını açıklıyorlar.

İnsanın yaratıldığı evre, bu altı evrenin en güzeli, HAYAT için HAZIRLANMIŞ OLAN bölümüdür. İnsanın yaratılışı bu en güzel evrenin de kendi içinde en güzel olanının içindedir.

FUSSILET/ 9-12
9De ki: “Siz yeryüzünü iki evrede oluşturanı gerçekten örtüp duracak mısınız/ inanmayacak mısınız? Bir de O'na eşler koşuyorsunuz! O, âlemlerin Rabbidir.”
10Ve O, yeryüzünün içinde sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler meydana getirdi. Orada araştırıp isteyenler için eşit olarak/ayırım yapılmadan rızıkları dört evrede ayarladı.
11Sonra duman hâlinde bulunan göğe yerleşti/ egemenlik kurdu da ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin!” dedi. İkisi de, “Biz isteyerek geldik” dediler.
12Böylece Allah, onları iki evrede yedi gök olmak üzere gerçekleştirdi ve her göğün kendi işini içine yükledi. Biz en yakın göğü kandillerle ve korumayla süsledik. İşte bu, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olanın, çok iyi bilenin ayarlamasıdır.

Zaten insan da aşama aşama yaratılmıştır.

NUH/ 14
14Oysa O, sizi gerçekten tavır tavır/ aşama aşama oluşturmuştur.

Ayette konu edilen aşamaların, evrelerin en güzel (ahseni takvim) olanı yeryüzünün bir çeşit cennet olduğu evredir.

AHZAB/ 72
72Şüphesiz Biz, emaneti [bütünlüğü, kusursuzluğu, mükemmelliği] göklerin, yerin ve dağların üzerine yaydık, yaygınlaştırdık da, onlar, onu taşımaya/gizlemeye, tanımaz hale getirme, gözden düşürmeye yanaşmadılar, bütünlüğün, kusursuzluğun, mükemmelliğin alıp götürülmesinden, tanınmaz hale getirilmesinden korktular. Ve onu insan taşıdı/ gizledi, tanınmaz hale getirdi, gözden düşürdü [ona ihanet etti]. Şüphesiz insan, çok yanlış davranan; kendi zararlarına iş yapan ve çok cahildir.

Bakara/35
35Ve Biz, “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette iskân ediniz/burayı yurt tutunuz, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol nasiplenin ve şu girift şeye yaklaşmayın; mal/altın-gümüş tutkunu olmayın, yoksa kendi benliğine haksızlık edenlerden olursunuz” dedik.

A’raf/ 19

19Ve, “Ey Âdem/bilgilenmiş, vahiy almış insan! Sen ve eşin cennete yerleşin, dilediğiniz yerden de yiyin ve girift, çekişmenin kaynağı olan şu şeye yaklaşmayın; malın-mülkün, paranın-pulun tutkunu olmayın, yoksa yanlış; kendine zararlı iş yapanlardan olursunuz” dedi.

Ta Ha/ 117- 119

117-119Sonra da Biz, “Ey Âdem! Şüphesiz İblis sana ve eşine düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra bedbaht olursun, kesinlikle senin aç kalıp bunalmaman ve çıplak kalmaman cennettedir. Ve sen orada susuz kalmazsın ve güneşin sıcağında kalmazsın” dedik.

Evet ilk insanlar, cennet gibi bir ortamda; yeşil, sulak, her türlü ağaç, bitkinin ve gölgenin bulunduğu bir ortamda yaratılmıştır.

SONRASI ise ESFEL-İ SAFİLİNdir. Yani cennet yeryüzünün çöle dönüşmüş halidir. Ayetlerde açıkça insan soyunun cennet olan yurtlarını çöle dönüştürdükleri ve oralarda yaşamak zorunda kaldıkları bildiriliyor.

Bakara/37
37- Biz dedik ki: “Hepiniz oradan inin. ….

A’raf/ 24, 25
24Allah, “Birbirinize düşman olarak alçalın, sizin için yeryüzünde bir süreye kadar kalmak ve yararlanmak vardır” dedi.
25Allah, “Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan çıkarılacaksınız” dedi.

Ta Ha/123

123Allah, o ikisine: “Birbirinize düşman olmak üzere hepiniz oradan alçalın. …

TİN 5. AYET
sonra iman edenler ve düzeltmeye yönelik işler yapanlar onu alçakların en alçağına döndürdük.

Açıkça bu Tin suresinde doğanın korunması, bu konuda duyarlılık gösterilmesi emredilmektedir.