Semud kavmi ve Salih peygamberin konu edildiği pasajlarda devenin öldürülüşü akara~عقر fiili ile ifade edilmiştir. Bu sözcük de önemli ayrıntılar içermektedir.
Lisanü'l-Arab adlı eserde aşağıdaki bilgilere ulaşılmaktadır:
Akara~عقر fiilinin türediği akr, ukr~ ع-ق-ر köklerinin esas anlamı "kadının hamile kalmaması için önlem alması, doğum kontrolü" demektir. Doğum kontrolü yapmak üzere içilen nesnelere de ukr denilmiştir. Bu bağlamda sözcüğün "bir şeyin doğasını değiştirmek, orijinalliğini bozmak" gibi anlamlara geldiği anlaşılmaktadır. Nitekim Akr~عقر sözcüğü bu anlam ekseninde "yaralamak" manasında kullanılır olmuştur. Zira yaralama da doğallığı, orijinalliği bozmaktır.
Akr~عقر sözcüğü daha sonraları genel anlamda "yaralama" anlamını kaybederek özellikle deve, at, koyun gibi hayvanların ayaklarının [inciklerinin, diz ile topuk aralarının] kesilmesi anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Araplar deve, at, sığır ve koyun gibi hayvanları keserken önce kılıçla hayvanın inciklerini kesip sonra da yere yıkılan hayvanı boğazladıklarından, bu sözcük de hayvan kesim işinin birinci aşamasını anlatmak için kullanılır olmuştur. [Lisanü'l Arab, a-g-r~عقر mad.]
Akr~عقر sözcüğünün anlamı için bugünkü Türkçede bir karşılık aranacak olursa, bizce en uygun karşılık "tırpanlamak" sözcüğüdür.
Bütün bu bilgiler ışığında, kamu yararına çalışan bir hayvan olduğunu düşündüğümüz "Allah'ın Devesi"nin Semud kavmi tarafından ayakta durmasını sağlayan organları kesilerek ortadan kaldırıldığı anlaşılmaktadır. "Allah'ın Devesi" ifadesinin işaret ettiği anlam bugüne taşındığında, bu devenin işlev bakımından kamu yararına çalışan bugünkü kamu kurumları niteliğinde olduğu izlenimi ortaya çıkmaktadır. Devenin yok edilmesi ise bu kurumları ayakta tutan vergi, aidat, bağış gibi gelir kaynaklarının kesilmesini, ödenmemesini ya da yolsuzluklarla zayi edilmesini düşündürmektedir.
A'râf suresinde daha ayrıntılı olarak görülecektir ki, Semud kavmi Allah'ın devesini ortadan kaldırdığı için topyekûn yok edilmemiş ama perişan hâle getirilmiştir. Dolayısıyla açgözlülükleri yüzünden sosyal adaleti sağlamakta ihmalkâr davranan günümüzün tağutlaşmış toplumlarını da böyle bir perişanlık beklemektedir.