عصا ['asâ] sözcüğü, aslında إجتماع[ictimâ'/toplanma] ve إئتلاف[i'tilâf/uyuşma] demektir. 'Asâ sözcüğü, el ve parmaklar üzerinde toplandığı için (telli çalgılardan) "ud"a isim olmuştur. Esmai, bazı Basralılardan şöyle nakleder:
Baston'a, 'asâ ismi verilmesinin nedeni, el ve parmakların üzerinde toplanmasıdır. Bu sözcük Arapların toplumu, hayır ya da şerr bir şey üzerine topladıkları zaman dedikleri عصوت القوم['asavtu'l-qavme], اعصوهم [a'suhum/toplumu bir araya getirdim, onları bir araya getirin] deyişlerinden gelmektedir.
Asânın bırakılması ifadesi, mecâzen, "yolculuğun bitmesi, yolcunun gideceği yere varıp direklerini dikerek çadırını kurması; yerleşmesi" demektir.[Lisân, "'Asâ" mad.; Tâc, "'Asâ" mad.]
Bu açıklamalara göre 'asâ sözcüğü, "birikim-sıkı tutulan" demek olup bu anlamıyla "Kur'ân" sözcüğünün de karşılığıdır. Bunun, "baston"a isim olması da, sadece el ve parmakların üzerinde toplanması değil, "üzerine dayanmak, yaprak silkelemek, silah, kazma olarak kullanmak vs. gibi birçok yararın da toplanması"dır.
Bu sözcük Mûsâ'ya izafe edildiğinde, "Mûsâ'nın birikimi, Mûsâ'nın kuvvetle tuttuğu [sıkı tuttuğu]" demek olur, ki bu da, –âyetlerden de anlaşılacağı üzere– "Mûsâ'ya yapılan vahiyleri ve Mûsâ'nın deneysel bilgi birikimi"ni ifade eder. Nitekim Bakara/63, 93; A'râf/145, 171; Meryem/12'den de kuvvetle tutulacak şeyin, "kitap; ilâhî vahiy"ler olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
'Asâ sözcüğü Kur'an'da 6 kez geçer. Tâ-Hâ/18'deki, "çoban asâsı/değneği"ni; diğerleri ise, "Mûsâ'nın vahiy ve tecrübe ile öğrendiği bilgi birikimi"ni ifade eder. Mûsâ'nın Firavun'a alamet; gösterge göstermek, sudan geçmek ve taş kalpli İsrâîloğulları'nı adam etmek için kullandığı 'asâ, "Mûsâ'nın bilgi birikimi; kendisine verilen vahiyler, o zamana kadar öğrendiği bilgiler ve edindiği deneyimler"dir. Mûsâ'ya vahyedilenlerin özeti ise, Tâ-Hâ/11-16'da, Mûsâ! Ben, senin Rabbin olan Benim. Hemen iki nalınını çıkar, şüphesiz sen temizlenmiş vâdide, Tuva'dasın/iki kere temizlenmiş bir vâdidesin. Ve Ben seni seçtim; o hâlde vahyedilecek olan şeye; "Hiç şüphesiz ki Ben, Allah'ın ta kendisiyim. İlâh diye bir şey yoktur Benden başka. O hâlde Bana kulluk et ve Beni anmak için salâtı ikâme et. Şüphesiz ki o Sâ'at [kıyamet] gelecektir. Onu Ben herkes emeğinin karşılığını alsın diye neredeyse gizleyeceğim. O nedenle ona [kıyâmete] inanmayan ve kendi hevasına uyan kimse seni, ondan [kıyâmete iman etmekten] alıkoymasın; sonra helâk olursun şeklinde verilmiştir. Anlaşılan o ki, Mûsâ bu ilkeleri tebliğ etmiş ve bunların kabulü için tartışmıştır, ki bu durum Kur'ân'da açıkça ortaya konmuştur:
79Ve Firavun, "Bana en bilgili, etkili söz söyleyen bilginlerin tümünü getirin!" dedi.
80Sonunda etkili söz söyleyen bilginler gelince, Mûsâ onlara, "Ne atacaksanız atın!" dedi.
81,82Onlar ortaya atınca da Mûsâ, "Sizin getirdiğiniz şey bir göz boyama/ aldatmacadır. Şüphesiz, Allah onun boş ve asılsızlığını ortaya çıkaracaktır. Şüphe yok ki, Allah kargaşacıların işini düzeltmez. Ve Allah, günahkârların hoşuna gitmese de, hakkı, Kendi kelimeleriyle ortaya koyup gerçekleştirir" dedi.
(Yûnus/79-82)
Görüldüğü gibi bu âyetlerde 'asâ [Mûsâ'nın birikimi/sıkı tuttuğu şey], "Allah'ın kelimeleri" olarak tefsir edilmiştir.