" دابةDabbeh" sözcüğü, " د ب بdebb" mastarından müştak (kökünden türemiş) ism-i fail kalıbında bir sözcüktür. Kök sözcük olan "debb"; "hafif yürüme, debelenme" anlamındadır. Bu sözcük genellikle vücuttaki bir çürüğün büyümesi, alkol veya uyuşturucunun bedene yayılması, manyetik yayılma, ışınım (radyasyon; bir kaynaktan çevreye parçacık akışı ya da dalga biçiminde enerji salınımı) gibi gözle takibi zor veya imkânsız olan hareketler ile haşerelerin, böceklerin hareketleri için kullanılır.
"Debb" kökünden türemiş olan "dabbeh" sözcüğü de ism-i fail kalıbıyla; "hafif hafif yürüyen, kıpırdayan (debelenen), gözle takip edilemeyecek kadar yavaş hareket eden veya hareketi gözle izlenemeyen şey" anlamına gelmektedir.
Sebe/ 14'te "dabbeh" sözcüğü, diğerlerinden farklı olarak " دابة الأرضdabbet-ül-arz" tamlaması hâlinde geçmektedir. Bu, farklı bir kullanım olup, "yer canlısı" anlamına gelmektedir:
Ne zaman ki Biz o'nun ölümünü gerçekleştirdik; o'nun ölümüne, onlara değneğini yiyen yeryüzü canlısından başka hiçbir şey delâlet etmedi. Onun öldüğünü anlamalarına, onlara sadece değneğini yiyen yer canlısı/kurt sebep oldu. Ne zaman ki yüz üstü yere düştü, ortaya çıktı ki: "O yabancılar Süleymân'ın bilmedikleri ölümünü bilmiş olsalardı, o alçaltıcı azap; hasret, gurbet esaret, ağır işler, zincire vurulmuşluk içinde kalmazlardı. (Sebe/14)
Sebebi ne olursa olsun, sonuç olarak "dabbeh" sözcüğü gerçek anlamı dışında zorlama ve uydurma anlamlar kazanmış, hatta kişiselleştirilmiştir. İşte bazı örnekler:
Ragıb-el-İsfehanî'ye göre "Dabbetül arz", hayvan kabul edilen şerli, zararlı kimselerdir.
Bazılarına göre de "dabbeh"; "casus" demektir.
Ali'ye göre "dabbeh"; "sakalı olan bir adam"dır.
Hamdi Yazır'a göre "dabbeh"; "tren, otobüs, uçak ve araba" olabilir.
Kimine göre "dabbeh"; "Aids virüsü", kimine göre bit salgınıdır, çekirge, kurbağa istilası olabilir.
Yerli ve yabancı meal ve tefsirlerde:
"...asasını yemekte olan bir ağaç kurdu...
.....değneğini yiyen bir ağaç kurdu....
Bir güve böceği yere dayandığı asasını yiyordu.
... ağaç kurdu...
değneğini yiyen bir yer yaratığı....
değneğini kemiren bir yer yaratığı....
kemirgen beyaz karınca (termit)
Tüm dünya Dil/Edebiyat bilgilerinde sanatsal/müteşabih anlatımlar söz konusudur. O nedenle bir ibarede sözcüklerin hakikat anlamlarının kabul edilmesine bir mania /engel olduğu zaman o sözcüklerin sanatsal anlamları/mecaz kinaye gibi dikkate alınır. Bu âyette de böyle olmalıdır.
Bu sanatsal anlatım doğrultusunda, SÜLEYMANIN ASASI, ONUN SALTANAT VE HÜKÜMDARLIĞINI, ASAYI YİYEN KURT, SÜLEYMAN AS.IN SALTANATINI ÜLKESİNİ PARÇALAYAN DİRAYETSİZ, BASİRETSİZ HALEFİ OLAN OĞLU REHOBOAM'I SİMGELER. Tarihi kayıtlara göre Rehoboam zevk ve sefaya dalıp, tecrübeli, bilgili danışmanları dinlemeyip kendi gibi eğlence düşkünü arkadaşlarına uymuştu. İşte Süleyman'ın saltanatı, mülkü, devleti bu yüzden yıkılmıştı.
Türkçe'de biz bu tip olayları " Kurt uylamış" deyimiyle ifade ederiz. Ki Çok büyük bir ağacın , veya ülkenin sonunun yaklaştığını anlatırız bu ifadeyle. Küçük şeyler büyük sonuçları meydana getirir.
Dabbetün Min-el arzı دابة من الأرض
82Ve Söz üzerlerine vaki olduğu/gerçekleştiği zaman onlar için, insanların âyetlerimize gerektiği gibi inanmadıklarını onlara söyleyen/anlatan, topraktan/maddeden yapılmış hareket eden, konuşan bir varlık çıkardık. (Neml/82)
Neml/ 82. Âyette de دابة من الأرض Dabbetün minel arz ifadesi yer alır. Ayetteki ifadede "harf-i cerr" olan "min" edatı için gelenekçiler, "çıkardık" fiilini müteallek olarak kabul etmişler ve ifadeyi "Yeryüzünden bir dabbeh çıkardık" mealinde aktarmışlardır. Bize göre ayeti anlamaya engel yanlışların bir tanesi de budur. Çünkü, mahşer anında bizim bildiğimiz yeryüzü olmayacaktır ki ondan (yeryüzünden) "dabbeh" denilen şey çıkarılsın. Arapça dil bilgisi kuralları gereği her "harf-i cerr"e mutlaka bir müteallek gerektiğine göre, bizim düşüncemiz ifadedeki " من min" "harf-i cerr"ine müteallek olarak mukadder "kaineten" veya "mamuleten" mana fiillerinin öngörülmesi yolundadır. Bu takdirde ifade; "yeryüzünden yapılmış bir dabbeh" anlamına gelmektedir. Yani "dabbeh", arz/ yeryüzü maddelerinden yapılmıştır; canlı (bazılarının ileri sürdüğü gibi "melek" cinsinden) değildir.
"İnsanların Allah'ın ayetlerine gerektiği gibi inanmadıklarını" konuşur
Dikkat edilecek olursa "dabbeh", insanlarla değil, insanlara konuşacaktır. Bu demektir ki, bu konuşma "dabbeh" tarafından tek taraflı yapılacaktır. Yani insanlarla karşılıklı bir diyalog söz konusu değildir. Bu konuşma da sadece, insanlara, Allah'ın ayetlerine gerektiği gibi inanmadıklarının duyurulmasından ibarettir.
Peki, bu "dabbeh" ne olabilir? Cansız maddelerden yapılmış, hareket eden, konuşan bir şey? Sanki bir teyp, televizyon, video, bilgisayar, robot … ya da günümüzden kıyamete kadar olan zamanda geliştirilecek başka bir cihaz?
Tefsirciler (!) arasında "dabbeh" üzerinde en fazla duran ve meseleyi önemseyen İbn-i Kesir'dir. Ama o da "dabbeh" sözcüğünü kıyamet alâmetleri sadedinde açıklamış, bu konudaki rivayetlere (söylentilere) geniş yer vermiş ve bu rivayetleri (söylentileri) aşamamıştır. Konunun sonunu da "Bütün bunlar tartışma götürür." diye bitirmiştir.
Bir diğer tefsirci (!) İbn-i-Abbas ise, ayette geçen "tükellimühüm (onlara konuşur)" ifadesini iyi anlayamadığı için, işin içinden çıkamamış ve ifadeyi "tekellimühüm (onları yaralar)" şeklinde okumuştur. İbn-i-Abbas'ın ifadeyi bu şekilde okuması, tabiî ki onun yaşadığı çağda cansız maddelerden yapılmış bir aletin, bir makinenin konuşmasının, hareket etmesinin hayal bile edilememesinden kaynaklanmaktadır.
İlerdeki çağlarda, bugünkü bilgimizle yukarıda saydığımız duyuru cihazları mutlaka "ilkel" olarak nitelenecek ve o zaman "dabbeh" sözcüğünü, yine cansız maddelerden yapılmış ve insanlara duyuru yapan, ama o zamanki günün modern araçları ifade edecektir.
Sonuç olarak "dabbeh", mahşerde ortaya çıkarılacak olan, yeryüzü maddelerinden mamul bir çeşit yayın aracıdır ki, kendisine yüklenmiş olanı (insanların Allah'ın ayetlerine gerektiği gibi inanmadıklarını) yayınlayacaktır/ anons edecektir.