Âyetteki, حبل وريد [habl-i verîd] tamlaması, uzun zamandan beri "şah damarı" olarak kabul edilmektedir. Oysa bu deyimin esas anlamı anatomi bilimindeki "şah damarı" değildir. Anatomi bilimindeki "şah damarı", kalpten çıkıp baş ve boyun bölgesine temiz kan taşıyan ana atardamarların ortak adıdır. Habl-i verîd ise, "vücuttakî kirli kanı taşıyan ana toplardamar"dır.
Bu konuda klâsik kaynakların bazılarında şu bilgiler yer almaktadır:
el-Verîdan [iki toplardamar], boynun önündeki iki yüzünü kavramış iki damardır ki, vetine [şahdamarına] bağlı olup baştan kalbe doğru girerler. [ Sahibü'l-Keşşaf.]
Verîd, "boynun yüzündeki damar"dır ki, öfke halinde şişer. Bunlar iki verîddirler [şahdamarıdırlar]. [İbn-i Esir.]
Verîd, "ciğere ve kalbe bağlı olan bir damardır ki, kanın akışı onda"dır. [ Râgıb. Ayrıca Râgıb, habl-i verîd'den maksadın "ruh" olduğunu da söylemiştir.]
Verîd, "atardamardan başka kanı taşıyan damar"dır. Verîdân [iki toplardamar] ise, "boynun önünde, boynun iki yüzünü kavramış iki damardır. Baştan dağılırlar ve vetîne [şahdamarına] bağlıdırlar." [ Nizameddin Nisâburî.]
Allah'ın insana yakınlığı belirtilirken habl-i verîd ifadesinin kullanılmasında iki ince nokta vardır:
1) Bilindiği gibi, atardamar, kanı kalpten vücuda dağıtmakta, yani kanı kalpten uzaklaştırmakta; toplardamar ise vücuttakî kanı kalbe doğru götürmekte, yani kanı kalbe yaklaştırmaktadır. Bu sebeple yakınlık ölçüsü olarak verîd [toplardamar] zikredilmiştir. Nitekim habl-i verîd deyimi, Arap kültürünün yazıya geçmeden önceki hâlinde [kadim Arap dilindeki şiirlerde], "Ölüm ona verîdden daha yakındır" örneğinde olduğu gibi "pek yakında" anlamı ile yer almıştır.
2) Habl-i verîd, "kullanılmış, siyah renkli, kirli kanı taşıyan toplardamar"a denmektedir. Kalbin sağ kulakçığında toplanan bu kan oradan akciğerlere gönderilmekte, akciğerlerde temizlendikten sonra tekrar kalbe dönüp vücuda pompalanmaktadır. Bu döngü bir çeşit yeniden yaratma gibidir. Bize göre bu deyimin âyette ifade ettiği diğer incelik de budur.