Bu sözcük, " ح ن فHa-ne-fe" fiilinin ism-i fail kalıbıdır. "Hanefe" sözcüğü "ayak dönmesi, iki ayağın başparmakları karşı karşıya gelecek şekilde dönmesi" anlamındadır. Sözcüğün, ayak tabanının üste gelmesi anlamında olduğunu söyleyenler de vardır. Sözcük daha sonraları "hayırdan şerre, şerden hayra dönme" anlamında kullanılır olmuştur. Zaman içerisinde İbrahim peygamberin önemli bir niteliği olmuş, "şirkten tevhide yönelme" anlamında genelleşmiştir. Kur'an indiği dönemde Mekke'de İbrahim dinine mensup olanlara, dışarıdan Mekke'ye gelip hacc eden ve sünnet olanlara "hanif" denilirdi. Daha sonra bu sözcük "Müslim [Müslüman]" anlamında kullanılır oldu. [ (Lisanü'l-Arab c: 2, s: 629, 630 "hnf" mad.)]
Resulullah'ın elçi gönderildiği dönemde Mekke'de kendilerine "hanif" denilen Kuss b. Saidetü'l-İyadî, Ümeyye b. Ebi es-Salt, Suveyd b. Amr el-Mustalikî, Vaki' b. Selame b. Züheyr el-İyadî, Amr b. Cündüb el-Cühenî, Ebu Kays Serme b. Ebi Enes, Zeyd b. Amr b. Nüfeyl, Varak b. Nevfel, Osman b. el-Huvaris, Ubeyde b. Cahş, Amir b. ez-Zerb el-Advanî, Allâf b. Şehab et-Temimî, El-Mütelemmis b. Ümeyye el-Kinanî, Züheyr b. Ebu Selmâ, Halid b. Sinan b. Gays el-Absî, Abdullah b. Kudâî gibi Allah'ı tanıyan, birliğine inanan kimseler bulunmaktaydı.
Biz, sözcüğün anlamı ile ilgili olan yukarıdaki açıklamaları dikkate alarak sözcüğün "önceleri müşrik iken sonra müşrikliği bırakıp tevhide yönelen" şeklinde değil, "şirk koşmaksızın tevhide yönelen" şeklinde anlaşılması lâzım geldiği kanaatindeyiz. Nitekim aşağıdaki ayetten de bu anlaşılmaktadır:
* İşte böyle! Ve kim, Allah'ın dokunulmaz kıldıklarına saygı gösterirse, artık bu, kendisi için Rabbinin katında hayırdır. Size bildirilegelenden başka bütün hayvanlar size helal kılınmıştır. O hâlde Allah'a yönelmişler olarak, O'na ortak kabul edenler olmayarak o putlardan olan kirlilikten kaçının, yalan sözden de kaçının. Allah'a kim ortak koşarsa artık o kimse, gökten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzgârın kendisini ıssız bir yere sürüklediği şey gibidir. [Hacc/30,31]