Haset, kıskanmak, çekememek, başkasında olan sağlık, zenginlik ve benzeri nimetlerden dolayı rahatsız olarak o kişiden o nimetin gitmesini istemek demektir. Haset kalpte bulunan ve insanı kötülüklere sürükleyen en önemli ve gayriahlâkî özelliklerden, hastalıklardan birisidir. Bilgisizlik ve tamahkârlığın birleşmesinden, kaynaşmasından doğan haset en çok da tanıdık ve akrabalar arasında kendisini gösterir.
Haset, çoğu kez kıskançlık olarak ifade edilir. Ancak bu kıskançlığı namus kıskançlığı ile karıştırmamak gerekir.
Haset, çirkin huyların en zararlılarındandır. Herkeste bulunmakla birlikte dereceleri farklıdır. Kimi insanda haset duygusu bir an için gelip gider; kiminde ise iyice yerleşir, bütün benliğe hâkim olur ve gittikçe artar. İşte, asıl üzerinde durulması gereken ve tehlikeli olan haset de bu hasettir.
Bir insanda bulunan ilim, ibadet ve hayır yapma gibi nimetlerin kendisinde de bulunmasını istemek haset değildir. Buna "gıpta" denir.
Hasedin ortaya çıkmasına yol açan birçok sebep vardır. Bunların başlıcaları şunlardır:
1. Düşmanlık: Hasedin en önemli sebeplerinden birisidir. Kin ve düşmanlık sebebiyle ortaya çıkan haset sonucu, hileli yollarla nimet ortadan kaldırılır, insanın şerefi ile oynanır ve gizli işlerinin açığa çıkarılması için çaba harcanır. Bu tarz haset, çok kere çekişme ve kavgalara da yol açar ve hayat boyunca devam eder,
2. Teazzuz: Mevki, servet veya ilim sahibi olan bir kişinin bu özellikleriyle karşısındakilere üstünlük taslaması, bu davranışı hoş görmeyen o kişilerde bir kıskançlık duygusu oluşturur.
3. Kibir: Çevresindeki insanları küçük gören ve onları kendi emrinde görmek isteyen kibirli insanlar, başkalarının sahip oldukları her türlü olumlu durum karşısında o insanlara kıskançlık duyarlar.
4. Şaşkınlık ve hayranlık.
5. Amacına ulaşamama korkusu: Kişilerin belli bir amaca ulaşmak konusunda birbirine üstünlük sağlama arzularından kaynaklanır. Birisinin amacına ulaşmasına yardımcı olan her nimet, diğeri için bir haset kaynağıdır.
6. Makam ve mevki sevgisi, önderlik isteği: Örnek olarak, bir kimsenin bir ilim dalında parmakla gösterilen tek adam olmayı istemesi, bu konuda kendisine rakip olabilecek kimselere veya göz diktiği yere ulaşmış olanlara haset etmesinin başlıca nedenidir. Sürekli övülmek ve üstün gelmek isteğinde olan bir kimse, "Şu adam kendi alanında zamanın en büyüğüdür, eşi ve benzeri yoktur" denildiğinde nasıl sevinirse, başka bir kimsenin kendisine ortak gösterilmesi veya şöhretini ona kaptırması halinde de o kadar kıskançlık duyar.
7. Kötü huyluluk ve Allah'ın kullarına verdiği nimetlere karşı cimrilik: Bazı kimseler, hiçbir dertleri, eksikleri olmamasına rağmen, aşırı mal sevgisi, önderlik tutkusu, tekasür hastalığı gibi sebeplerle Allah'ın nimetler verdiği, iyi huylarla donattığı başka kimselerden söz edildiğinde bundan rahatsız olur, haset ateşiyle yanarlar. Buna karşılık birisinin içinde bulunduğu zorluk ve çektiği sıkıntılardan söz edildiğinde de sevinç duyarlar. Böyle kimseler, başkalarının kötü durumda olmalarından hoşlanırlar, Allah'ın lütuflarına karşılık cimrilik gösterirler.
Haset dışa vurulmadığı sürece kişinin kendisinden başkasına zararı olmaz. Haset eden kimsenin içinde sürekli bir ateş yanar. Bu ateş onu yakar, yavaş yavaş eritir. Çünkü birisinin nimetinin artması, hasetçinin hasedini, dolayısıyla rahatsızlık ve sıkıntısını çoğaltır. Hasetçinin göğsü daralır, uykusu kaçar. Amansız bir hastalığa düşer. Bu ise ancak kişinin düşmanlarının isteyebileceği bir durumdur. Haset edilenin perişanlığı istenirken, aslında hasetçi perişan olur. Buna karşılık haset edilen kimsenin durumunda bir bozulma, bir kötüleşme olmaz.
Ama hasetçinin içindeki haset coşar da dışa vurursa, haset edilene karşı kin, garaz güder, düşmanlık yapmaya başlar. Karşısındakinin yok olması için uğraşır. Bunun için de iftira atar, komplo kurar, kundakçılık yapar hatta suikast bile düzenler.
Ayette bahsedilen haset, bu aşamaya ulaşmış ve dışa vurulmuş kıskançlığın şerridir, kötülükleri ve zararlarıdır.
Haset bir duygu olduğundan dışa vurulmadan bilinme imkânı yoktur. Kulun buna bir çare araması söz konusu olamaz. Gücü aşan bu tip konularda "Alîmun bi zati's-sudûr" olan [akıllardan geçenleri bilen]" Allah'a sığınıp gereğini O'na havale etmekten başka yapacak bir şey yoktur.