" خشية Haşyet" sözcüğünün Türkçeye "basit korku" anlamındaki " خوف havf" sözcüğüyle eşanlamlı olarak çevrilmesi yanlıştır. Haşyet, bilgi ve idrakin bir sonucu olarak ortaya çıkan hayranlık ve saygının doğurduğu bir "hasret kalma, uzak düşme" korkusudur. Bu yönüyle kesinlikle basit korkuya benzemez. Nitekim Ra'd suresinin 21. ayetinde her iki sözcük de farklı anlamlarda kullanılmıştır:
Ayetteki "يخشون ربهم yahşevne" ibaresi "haşyet"i [hayranlık ve saygı duyup ondan uzaklaşmaktan korkmayı], "ويخافون yehâfûne" ibaresi ise bilinen sade ve basit anlamlı korkuyu ifade etmektedir.
"Havf" denen basit korku duygusu bir yaradılış özelliği olarak herkeste var olmasına karşılık, içerdiği saygı ve hayranlık duyguları ancak çaba gösterilerek elde edilebilen "haşyet" duygusu herkeste olmaz. Basit korkuya [havf'a] kapılan kişi, korktuğundan uzak durmaya çalışır. Meselâ: Ateşten korkan ateşin yanına yaklaşmaz, hastalıktan korkan hasta olmamak için gerekli tedbirleri alır, cehennemden korkan isyan etmez, düşmanından ya da vahşî hayvandan korkan onlarla karşılaşmamaya, onlara yaklaşmamaya gayret eder. Ama haşyet sahibi öyle değildir. O, haşyet duyduğuyla hep yakın olmayı arzular. Ondan uzak kalmaktan korkar. Ona derin bir sevgi, saygı ve hayranlık duyar. Onun darılmaması, gücenmemesi için gayret eder. Daima kendisini ona sevdirmeye, beğendirmeye çalışır.
Haşyet, havf gibi yaradılıştan gelen bir duygu değildir. Haşyet duygusu sonradan oluşur. Bilgi ve idrake dayanır, bilgi ve idrak ile doğru orantılıdır.
Haşyet hakkında Kur'an'daki örneklerden bazıları aşağıdadır:
28İnsanlardan, diğer canlı varlıklardan ve davarlardan da böyle türlü türlü renkte olanlar vardır. Kulları arasında Allah'tan ancak bilginler saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperirler. Hiç şüphesiz Allah çok güçlüdür, çok bağışlayıcıdır.
(Fâtır; 28)
Ayette "Kasr" sanatı yapılmıştır. Ancak bilgi sahiplerinin Allah'a karşı haşyet duygusuna sahip oldukları ifade edilerek onların bilgileri sayesinde Allah'ı bilgisizlerden daha iyi tanıyıp idrak edecekleri, O'nun gücü karşısında sonsuz bir hayranlık ve saygı duyacakları anlatılmak istenmiştir. Gerçekten de, atomun içini gören bir fizik bilgini, maddenin yapısındaki akıl almaz incelikleri bilen bir kimyacı, hücrelerin yapısını iyi bilen bir biyolog, tüm evreni incelemeye çalışırken sonsuz ahenkleri keşfeden bir astronomi veya astrofizik uzmanı ile sıradan bir kimsenin Allah'ı idraki ve Allah'a karşı duyduğu saygı ve hayranlık aynı değildir.
Allah'ın sonsuz gücünü ve programını [Rabb olma özelliğini] gören ve bilen bilginler, hissettikleri saygı ve hayranlıktan dolayı O'na uzak kalmaktan da, saygısızlık etmekten de korkarlar.
Allah'a saygı ve hayranlıkta peygamberler ve melekler ön plândadırlar. Zira onların Allah'ı tanıma ve idrakleri, başkalarının tanımasından daha ileri düzeydedir.
(Ahzab/ 38, 39, Müminun; 57-61, Enbiya/ 26- 28)
İşte, İslâm'daki Allah korkusu bu haşyet duygusudur, sıradan bir korku değildir. Surenin 10. ayetinde öğüt alacakları belirtilenler de bu özelliğe sahip olanlardır. Bu özellikteki kimseler, İbrahim suresinin 52. ayetinde de "Ulü'l-elbab [akıl ve vicdanı temiz olanlar]" olarak nitelenmişlerdir.
Haşyet konusu ile ilgili olarak şu ayetlere bakılabilir: Ya Sin 11, Naziat 45, Ta Ha 3, 44, Enbiya 49, Fatır 18, Kaf 33, Maide 44, 52, Tövbe 18, Nur 52, Beyyine 8, Zümer 23, Ahzab 37, Bakara 74 ve Haşr 21.