Hayye sözcüğü de, Mûsâ pasajının doğru anlaşılmasındaki kilit sözcüklerden biridir. Bu nedenle bu sözcük üzerinde durmak istiyoruz:
Hayat sözcüğünden gelen hayye sözcüğü, "bir kere yaşam" demektir. Araplar bu sözcüğü birçok şekilde kullanırlar:
Uzun ömürlü olmasından dolayı yılana, hayye denir.
Gözü keskin olana, "O, hayye'den daha iyi görür" derler.
Hain, sinsi olana, "O, hayye'den daha zâlim" derler.
Çevresine, toplumuna yararlı olanlara, onları koruyanlara, "O, bölgenin, yeryüzünün hayye'si" denir.
Kadın-erkek uzun yaşayana, "O, hayye'nin tekidir" derler.
Kişi akıl, zeka ve dehada zirvede olduğu zaman, "O, vâdinin hayye'sidir" denir.
Hayye, teşbihen Büyük Ayı yıldız kümesinin ikizleri ile Alkaid [ölü sönük yıldız] arasındaki yıldızlara denir. [ Lisânu'l-Arab; Tâcu'l-Arûs, "Hayye" mad.]
Tahiyye [selâmlama/Allah sana ömür versin] sözcüğü de aynı kökten gelir.
Özetlersek, bu sözcüğün anlamı, "hayat ve canlılık"tır. Dolayısıyla hayye sözcüğü, "yılan" demek olmayıp, "varlığın uzun ömürlü oluşu"nu nitelemektedir. Tâ-Hâ sûresi'ndeki حية تسعى[hayyetun tes'â/koşup duran tes'â] ifadesinin, Türkçe'deki tam karşılığı, "yedi canlı" deyimi olup bu da, "defalarca ölüm tehlikesiyle karşılaşmasına rağmen her seferinde sağ kurtulmak" anlamına gelir. Bu sözcük, birçok hastalıktan, bela ve felaketten kurtulan kişiler için kullanıldığı gibi, kedi ve yılan için de kullanılır.
Bu âyetteki hayye sözcüğünü anlamak için, Mûsâ'nın sağ elindekinin diğer bir nitelenmesini de dikkate almak gerekir. Allah Neml/10 ve Kasas/31'de, Mûsâ'nın sağ elindekini, Sanki görünmeyen bir varlık gibi hareket ettirir diye nitelemiştir. Yani, Mûsâ'nın sağ elindeki şey, "hareket ettiren görünmez bir varlığa" benzemektedir. Bu hareket sağlayan görünmez varlık ise, insanların ve hayvanların canıdır.
Bu ifade, vahyin/ilâhî kitapların "rûh" niteliğidir. Kur'ân'ın bir adının da rûh olduğu gibi, Mûsâ'nın sağ elindekinin [Kitabının] adı da rûh'tur:
(Mü'min/15) (Şûrâ/52-53)
20. âyetteki hayye sözcüğü, "yılan" olarak anlaşılınca, doğal olarak 21. âyetteki korkmak sözcüğü de "yılandan korkmak" olarak anlaşılmıştır. Hâlbuki buradaki korku, bu sûrenin 45-46. âyetleri ile Şu'arâ/10-15, Neml/10 ve Kasas/30. âyetlerde konu edilen Mûsâ'nın görevden korkması, kaçmasıdır.