Kur'an'da duyarlı davranmamız gereken sözcüklerden bir tanesi de " خلافHılaf" sözcüğüdür. Bilindiği üzere ilk mushaflarda bu sözcük, noktasız ve harekesizdir. İlk Mushaflardaki noktasız ve harekesiz yazıyı, sözcüğün sonundaki harfi, tek nokta ile " فF" okumak mümkün iken iki nokta ile " قQ" okumak da mümkündür. Aynı zamanda kelimenin başındaki harfi, " جC", " حH" ve " خHI (noktalı ha)" olarak da okumak mümkündür.
Biz, konumuz ayette, şimdiki Mushaflardaki " خHı" harfiyle okunan " خلافHılaf" sözcüğü üzerinde duracağız.
Sözcüğü " خلافHılaf (noktalı ha; hı)" olarak ele alınca, "arka" anlamındaki " خ ل فhlf" kökünden türemiş olan bu sözcüğün anlamı, "tersine, karşısına, tam tersi olarak; arka arkaya" anlamına gelir. Bu sözcüğün birçok türevi (halef, halife, muhalif, muhalefet vs. gibi)Türkçemizde de kullanılır.
Nitekim. Tevbe/81 ve İsra/76'da "karşıt olarak", "senin ardından" anlamında yer alır.
Bir de bu sözcüğün A'raf/124, Ta Ha/71, Şuara/49 ve Maide/33'te "elleri ve ayakları kesme" ifadesiyle birlikte yer aldığını görürüz. Ve genellikle de "elleri, ayakları çaprazlama kesmek" olarak kabul ederiz. Çapraz kesme; her yandan bir tane kesmek demektir. Bu pozisyon sağ el, sol ayak veya sol el, sağ ayak şeklinde gerçekleşir. Zira bu ancak durumda iki organdan biri ötekinin arkası olur. "Bu el, bu ayak; bu sağ bu da sol" şeklinde belirlenir.
"Hılaf" sözcüğünü noktasız " حلاف olarak okursak, bu sözcük, "yemin" anlamındaki " ح ل فh l f" den türemiş olur. Bu kökten gelme Kur'an'da on iki adet fiil ( يخلفنّyahlifünne, خلفتمhaleftüm, يخلفونyahlifune) bir adet de mübaleğa ismifail ( خلاّفhallaf) mevcuttur.
" حلافHılaf" sözcüğünün anlamı, "toplum arasında olan sözleşme, taahütleşme, ahitleşme," demek olup, "genellikle birlik, beraberlik, güç birliği konularındaki sözleşme" demektir. (Tac ve LİSAN)
"Ellerin ayakların kesilmesi" ifadesi, "insanın nimetlerden yararlanamaz hale gelmesi" anlamında bir deyime dönüşmüş olmalıdır. Türkçemizde de "bir şeyle ilgisini, ilişkisini kesmek" anlamında "Elini ayağını (eteğini) kesmek (çekmek)" deyimi vardır. Bu deyimi " حلافHılaf" ile birlikte kullanınca; "sözleşmelerden, yapılmış taahhütlerden; vatandaşlık haklarından yararlandırmama, nimetlerden uzaklaştırma; ilişkisini kesme" anlamına gelmektedir.
Kur'an'da; A'raf/124, Ta Ha/71, Şuara/49'te yer alan "لَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ "خِلَافٍ
ifadesinin anlamı. Size verilmiş sözlerden, sizinle yapılmış antlaşmalardan; vatandaşlık haklarından sizi yararlandırmayacağım; onlardan sizin ilişkinizi keseceğim" demek olur.
Nitekim Firavun ve bilginlerinin antlaşmalarını, A'raf/113, 114 ve Şuara/41, 42'de görmekteyiz.
*Ve o çok bilgili, büyüleyici, etkin bilginler Firavun'a geldiler: "Eğer galip gelen/ yenen biz olursak, gerçekten bizim için büyük bir ödül olacak/ olacak mı?" dediler. Firavun, "Evet" dedi, "siz kesinlikle yakınlaştırılmışlardan olacaksınız da." (A'raf/113, 114)
*Etkin bilginler geldiklerinde Firavun'a: "Şâyet biz üstün gelirsek, kesinlikle bize bir ücret var mı?" dediler. Firavun: "Evet, o takdirde siz, hiç şüphe yok ki, yakınlardan olacaksınız" dedi. (Şuara/ 41, 42)
Bu durumda Firavun, bilginlerin ellerini ayaklarını fiziki olarak kesmeyi değil yapılan sözleşmedeki haklardan ve diğer vatandaşlık haklarından mahrum etmeyi bildirmiş olmaktadır.
Bu tespitlerden sonra Kur'an'ın ceza hukuku ile ilgili Maide/ 33'teki maddelerden "اَوْ تُقَطَّعَ اَيْد۪يهِمْ وَاَرْجُلُهُمْ مِنْ خِلَافٍ" hükmünün anlamı da " Bu suçu işleyen kimselerin "GÖREVLERİNDEN AZLEDİLMELERİ; SÖZLEŞMELERİNİN FEH EDİLMESİ yâni İŞLERİNE SON VERİLMESİ, vatandaşlık haklarından ve diğer sözleşmelerdeki haklarından mahrum edilmesi; ilgi ve ilişkilerinin kesilmesi"dir.
Bazı Kur'an çalışanları, "مِنَ خِلَافٍ min hılafin" ifadesindeki "مِنَ min" edatını Ta'lil için kabul edip "muhalifliklerinden, karşı çıkışlarından; dönekliklerinden dolayı ellerinin ayaklarının kesilmesi" anlamı elde etme yoluna gitmişlerdir.
Gerçekte de Kur'an'da "مِنَ min" edatının Ta'lil için kullanıldığı iki ayette görülür. Bunlar şu ayetlerdir:
Nuh/25
مِمَّا خَط۪ٓيـَٔاتِهِمْ اُغْرِقُوا
25Onlar, hatalarından dolayı suda boğuldular,
Bakara/19
يَجْعَلُونَ اَصَابِعَهُمْ ف۪ٓي اٰذَانِهِمْ مِنَ الصَّوَاعِقِ حَذَرَ الْمَوْتِۜ
Onlar, ölüm korkusuyla yıldırımlardan parmaklarını kulaklarına tıkıyorlar.Ne var ki konumuz olan ayetlerde cezanın gerekçesi zaten mevcuttur. Bunun üzerine ikinci bir gerekçe ilave etmek, hem anlamsızdır hem de ana gerekçe ile çakışır.