Ayette geçen "kademe sıdk" ifadesi hakkında klâsik kaynaklarda şu açıklamalar yapılmıştır:
Katade, bu ifadeyi "eskiden beri doğruluk" diye açıklamıştır. er-Rabi' ise "doğru ve gerçek bir mükâfat", Ata, "sıddıklık makamı", Yeman ise "doğru bir iman" diye açıklamıştır. Ayrıca "Meleklerin duası" diye açıklandığı gibi, "Önden gönderdikleri [kendilerinden önce vefat eden] salih evlat" diye de açıklanmıştır.
el-Maverdî der ki: (Kademe Sıdk), doğru ve samimi, itaate uygun, doğru mükâfatın verilmesi demektir. el-Hasen ve yine Katade derler ki: Kadem-i sıdk, Muhammed [sav]'dır.
Yine el-Hasen'den dedi ki: Bu, Peygamber [sav]'ın vefatı musibetiyle karşı karşıya kalmaları demektir.
Abdulaziz b. Yahya da der ki: "Kadem-i sıdk", Yüce Allah'ın: "Şüphesiz kendileri için daha önceden tarafımızdan iyilik takdir edilmiş olanlar, işte onlar oradan [cehennemden] uzaklaştırılmışlardır" (Enbiya/101) buyruğunda dile getirilmiştir. Mukatil ise der ki: Kadem-i sıdk'tan kasıt, onların dünyada iken işledikleri güzel amellerdir. Taberî de bu görüşü tercih etmiştir. [ (Kurtubi; el-Camiu li Ahkami'l-Kur'an)]
" قدمKadem [ayak]" ve " صدقsıdk [doğruluk]" sözcüklerinden meydana gelen "kademe sıdk" tamlaması, bize göre "doğruluk ayağı" demektir ve "insanların yaptıkları amellerin karşılığının hayırlı, uğurlu olması" anlamına gelir. Bu tamlama ile ayette "inananların yaptıkları amellerin karşılıklarını mutlaka eksiksiz hatta fazlasıyla alacakları, amellerin boşa gitmeyeceği" ifade edilmiştir. Yakın bir anlama gelmek üzere Türkçede de "Uğurlu kademli olsun" diye bir deyim vardır. "Kadem" sözcüğü bu deyimde "alınan, edinilen bir şeyin, alan için hayır ve uğur getirmesi" temennisini dile getirmekte ve Kur'an'daki "Kademe Sıdk" tamlamasındakine yakın bir anlam taşımaktadır.
Ayetin birinci cümlesini oluşturan "İnsanları uyar ve inananlara Rabbleri nezdinde kesinlikle 'kademe sıdk' olduğunu müjdele diye kendilerinden bir adama vahyedişimiz onlara tuhaf mı geldi?" şeklindeki soru cümlesi "İstifham-ı İnkari" olup takrir ve azar anlamı taşımaktadır. Kendilerine içlerinden birinin elçi olarak gönderilmesine şaşırdıkları için azarlanan kâfirlerin bu durumu başka ayetlerde de dile getirilmiş, hatta daha önceki kavimlerin de kendi peygamberlerine tıpkı Mekkeliler gibi davrandıkları bildirilmiştir:
4,5Ve içlerinden kendilerine bir uyarıcı geldiğine şaştılar da o kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimseler, "Bu bir sihirbazdır, çok çok yalan söyleyen birisidir. O bunca ilâhı, bir tek ilâh mı yapmış? Bu gerçekten çok şaşılacak bir şey!" dediler.
6-8Ve içlerinden ileri gelenler yürüdüler: "İlâhlarınız üzerinde direnin ve sözünüzden, kararınızdan dönmeyin. Bu, gerçekten, sizden beklenen bir şeydir! Biz bunu son/başka bir dinde işitmedik, bu ancak bir uydurmadır. Öğüt/ Kitap aramızdan o'nun üzerine mi indirildi?" –Aksine onlar Benim öğüdümden/ Kur'ân'dan yetersiz bilgi içindeler, aksine onlar henüz azabımı tatmadılar.–
(Sad/4-8)
31Yine onlar: "Bu Kur'ân, şu iki şehirden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?" dediler.
(Zühruf/31)
94Ve insanlara yol gösterimi/Kur'ân gelince, kendilerinin iman etmelerine, sadece "Allah bir beşeri mi elçi gönderdi?" demeleri engel olur.
(İsra/94)
Ve Necm/59, Kaf/1-3, A'raf/61-63, A'raf/67-69, Furkan/7, 8.