قرين [karîn] sözcüğü, "yakın, hısım, akraba, arkadaş ve yaşıt [aynı yaşta olan arkadaş]" anlamlarına gelir. [ (Lisanü'l Arab, "krn" mad. )] Türkçe'deki "akran" sözcüğü de buradan gelmiştir.
Sözcüğün âyete göre en uygun anlamı, "yaşıt" anlamıdır. Çünkü karîn olarak nitelenen bu varlık, Rabbimizin emri ile Yüce Divan'da o kişi aleyhinde tanıklık yaptığına göre, onun ayrılmaz parçası denecek kadar o kişiye yakın olmalıdır. Ayrılmaz parça konumundaki bir yakınlık ise, o kişi ile birlikte doğup onunla yaşamayı ve onunla birlikte ölmeyi, yani o kişi ile yaşıt olmayı ifade etmektedir.
Bize göre bu karîn, "İblis"tir. Her kişi İblis'i ile doğar, yaşar ve ölür. Nitekim İblis de mahşere kadar, yani kişi ile birlikte huzura çıkıp aleyhteki tanıklığını yapıncaya kadar Rabbimizden izinlidir.
Karîn sözcüğü Kur'ân'da, 7'si tekil, 1'i de çoğul hâlde olmak üzere toplam 8 kez geçmektedir. Hem karîn'i, hem de İblis'i daha iyi anlayabilmek için bu sûrede geçen iki âyet dışındaki âyetlere de bakmakta yarar görüyoruz:
51-53Onlardan bir sözcü der ki: "Şüphesiz benim 'Sen gerçekten, kesinlikle doğrulayanlardan mısın? Öldüğümüz ve toprak, kemik olduğumuz zaman mı, gerçekten mi biz karşılık göreceğiz?' diyen bir yaşıtım/yakın arkadaşım vardı."
(Sâffat/51)
36,37Ve her kim Rahmân'ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'ın] öğüdünden, anılmasından körleşirse Biz ona bir şeytan musallat ederiz de artık o, onun için akrandır/ yandaştır; ve şüphesiz ki yandaşlar/ akranlar, körleşenleri Yol'dan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin kılavuzlandıkları doğru yolda olduklarını sanırlar.
38Sonunda Bize gelince: "Keşke seninle benim aramda doğu ile batı arasındaki kadar bir uzaklık olsaydı" der. –Öyleyse bu ne kötü bir akrandır/ yandaştır!–
(Zuhruf/36-38)
36-38Ve Allah'a kulluk edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ve de anaya-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, uzaktan komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, yasalar çerçevesinde himayenize verilmiş kimselere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen; cimrilik eden, insanlara cimriliği emreden ve Allah'ın kendilerine armağanlarından verdiklerini gizleyen kimseleri ve Allah'a ve âhiret gününe iman etmedikleri hâlde mallarını, insanlara gösteriş yapmak için harcayan kimseleri sevmez. Ve Biz, kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlere alçaltıcı bir azabı hazırladık. Ve şeytan kimin için akran/yakın arkadaş olursa, o ne kötü bir arkadaştır!
(Nisâ/36-38)
25Ve Biz onlara birtakım yaşdaşlarını/İblislerini kabuk gibi üzerlerine kaplattık, onlar da, önlerinde ve arkalarında [tüm çevrelerinde] olanları kendilerine süslü gösterdiler. Gelmiş geçmiş herkesten, kendilerinden önce gelip-geçmiş ümmetlerde yürürlükte olan "Söz" onların üzerine hak oldu. Şüphesiz onlar, zarara/kayba uğrayıp acı çeken kimseler idiler.
(Fussılet/25)
Yukarıdaki âyetlerde de görüldüğü gibi, bu dünyadaki yaşamında kişiyi yoldan çıkaran karîn [İblis], mahşerde yine devreye girecek ve neredeyse inançsız kişinin kendisini suçlamasına bile meydan vermeyecek şekilde, İşte yanımdaki hazır! diyecektir. İnançsızın son bir çırpınışla, yaptıklarının asıl suçlusu olarak İblis'i göstermesi karşısında da birçok âyette anlatıldığı gibi İblis kendini savunacaktır:
22Ve iş bitince şeytan [İblis/düşünce yetisi] onlara, "Şüphesiz ki Allah size gerçek vaadi vaat etti, ben de size vaat ettim, hemen de caydım. Zaten benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu. Ancak ben sizi çağırdım siz de bana karşılık verdiniz. O nedenle beni kınamayın, kendi kendinizi kınayın! Ben sizi kurtaramam, siz de benim kurtarıcım değilsiniz! Şüphesiz ben, önceden beni Allah'a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim" dedi. –Şüphesiz şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar, kendileri için acı bir azap olanlardır!
(İbrâhîm/22)