Bakara/127. ayeti, genellikle “İbrahim, İsmail’le birlikte o evin (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyordu: “Ey rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.” şeklinde çevrilmektedir. Bu çevirilerden de İbrahim’in duvar yapmaktaki ustalığı  ile Kâbe’nin İbrahim ve oğlu İsmail tarafından yapılışı anlaşılmaktadır. 
Aslında teknik olarak ayetin bu şekilde çevrilmesi hiç de uygun değildir. Şöyle ki: 
   Ayette geçen  “    القواعدKAVÂID” sözcüğü “ قاعدKâid/ قاعدةkaide” sözcüğünün çoğulu olup kökü, oturmak anlamındaki  ق kع  a  دd’dir. “ قواعد Kavâid” kalıbıyla sözcük, Kur’an’da Nur/ 60, Nahl/ 26 ve Bakara/ 127’de geçer. 
Sözcüğün tekili olan “kaide” öz anlam olarak “temel, oturak, oturaklaşan” anlamındadır. Binaların temeline de “kaide” denir. Mecaz olarak ise her bilginin, her ilim dalının, her kavramın temel kurallarına da “kaide” denir. Örneğin edebiyat kaideleri, roman, hikâye kaideleri, kimya kaideleri, fizik kaideleri vs. gibi. Türkçemize de bu sözcük, Arapçadaki gibi “temel kural” anlamıyla geçmiştir.  
• Ayette “ قواعدkavâid” ve “ بيتbeyt” sözcükleri nekre (belirtisiz) olmayıp lam-ı ta’rif ile ma’rife (belirtili) olarak kullanılmıştır. Böylece sözcük, “o temeller” ve “o beyt” anlamını kazanmıştır. Kur’an’da geçen “ بيت\ بيوتbeyt” sözcükleri hep okul anlamında kullanılmıştır. Nur/ 36, Kureyş/ 3 ,  Âl-i İmrân/ 96, 97 ve Yunus/87. 
   Ayet metninde “  قواعد البيت Kavâid el Beyt  “Beytin Temellerini)” denilmemekte; min“ من “ edatı nedeniyle “  القواعد من البيت KAVÂİDE MİN’EL BEYT)” denilmektedir. Ayette beytin temellerinden değil, Beyt’ten yükseltilecek/ yüceltilecek kaidelerden, temel kurallardan, yani DİNİN TEMEL KANUNLARINDAN bahsedilir.  Buna rağmen maalesef tefsirciler, “  القواعد من البيت Kavâide min’el Beyt” isim tamlamasındaki “min من “ edatını dikkate almadıklarından; tamlamaya hep Kâvaid el Beyt anlamı vermişlerdir. 
    Ayette yüklem olan يَرْفَعُ   yerfeu fiili (رفع  refea = yükseltmek) kökünden gelir. Bu sözcük fiziki yükselmeyi değil; manevi yükselmeyi, terfi etmeyi/ ettirmeyi yani DERECENİN, KONUMUN, MERTEBENİN, ŞAN VE ŞEREFİN yükseltilmesini/ yüceltilmesini ifade eder. Kur’an’daki tüm “  رفع  r f a” fiilleri bu anlamda kullanılmıştır. Özellikle de Mücadele/ 11, Fatır/ 10 ve Nur/ 36’da muzari يَرْفَعُ kalıbıyla gelenler ile İnşirah/ 4, Mü’min/ 5, Nisâ/ 158 Abese/ 13, 14 ve Yusuf/ 76 incelenebilir. 
• Teknik olarak paragraftaki 127. ayetin içindeki ve 128, 129. ayetlerdeki “Rabbimiz! Bizden kabul buyur, şüphesiz Sen en iyi işitenin, en iyi bilenin ta kendisisin. Rabbimiz! Bizim ikimizi Senin için sağlamlaştıran [esenlik, mutluluk kazandıran, insanların İslâm dinine girmesini sağlayan] biri kıl. Soyumuzdan da Senin için sağlamlaştıran [esenlik, mutluluk kazandıran, insanların İslâm dinine girmesini sağlayan] bir önderli toplum getir. Ve bize kulluk yöntemlerini göster, tevbemizi de kabul et. Şüphesiz Sen suçtan dönüşleri çokça kabul edenin ve çok merhametli olanın ta kendisisin. Rabbimiz! Bir de onlara içlerinden bir peygamber gönder ki onlara Senin ayetlerini okusun, onlara kitabı ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri öğretsin, onları arındırsın. Hiç şüphesiz Sen, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olanın, en iyi yasa koyanın, bozulmayı iyi engelleyenin; sağlam yapanın ta kendisisin” bölümleri, cümlede HAL makamında olup bu yakarışlarında “o temellerin, o kuralların/ o kanunların” neler olduğunu açıklamışlardır. 
وَإِذْ يَرْفَعُ إِبْرَاهِيمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَإِسْمَاعِيلُ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ   
رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُّسْلِمَةً لَّكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَآ إِنَّكَ أَنتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ 
رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنتَ العَزِيزُ الحَكِيمُ 

127-129Ve hani İbrahim ve İsmail açtıkları TEVHİD OKULUNDAN, DİNİN TEMEL KANUNLARINI; “Rabbimiz! Bizden kabul buyur, şüphesiz Sen en iyi işitenin, en iyi bilenin ta kendisisin. Rabbimiz! Bizim ikimizi Senin için sağlamlaştıran [esenlik, mutluluk kazandıran, insanların İslâm dinine girmesini sağlayan] biri kıl. Soyumuzdan da Senin için sağlamlaştıran [esenlik, mutluluk kazandıran, insanların İslâm dinine girmesini sağlayan] bir önderli toplum getir. Ve bize kulluk yöntemlerini göster, tevbemizi de kabul et. Şüphesiz Sen suçtan dönüşleri çokça kabul edenin ve çok merhametli olanın ta kendisisin. Rabbimiz! Bir de onlara içlerinden bir peygamber gönder ki onlara Senin ayetlerini okusun, onlara kitabı ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri öğretsin, onları arındırsın. Hiç şüphesiz Sen, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olanın, en iyi yasa koyanın, bozulmayı iyi engelleyenin; sağlam yapanın ta kendisisin.” diyerek yükseltiyorlardı/ yüceltiyorlardı. 
Nur/36- 39’da da beytlerden (okullardan) yükseltilecek/ yüceltilecek, TEMEL İLKELER/ KANUNLAR bir bir açıklanmaktadır: 
فِي بُيُوتٍ أَذِنَ اللَّهُ أَن تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ يُسَبِّحُ لَهُ فِيهَا بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ        
رِجَالٌ لَّا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاء الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ 
لِيَجْزِيَهُمُ اللَّهُ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَيَزِيدَهُم مِّن فَضْلِهِ وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَن يَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ 

36-38Allah'ın, yükseltilmesine, içerisinde Kendi isminin anılmasına izin verdiği evlerde (OKULLARDA), devamlı olarak Kendisini arındıran öyle er kişiler vardır ki, ticaret ve alış-veriş onları, Allah'ı anmaktan, salâtı ikame etmekten [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturmaktan, ayakta tutmaktan] zekâtı, Allah’ın dininin yayılması, ayakta tutulması, salâtın ikame edilebilmesi için müminlerin iman borcu; kulluk görevi olarak içtenlikle verdiği vergilerini vermekten alıkoymaz. Onlar, Allah, kendilerine işledikleri amellerin en güzeli ile karşılık versin ve kendilerine armağanlarından artırsın diye kalplerin ve gözlerin ters döndüğü bir günden korkarlar. Ve Allah, dilediği kişileri hesapsız rızıklandırır. 
Bakara/125 ve Hacc/26- 29’daki ayetler konumuzu daha da iyi aydınlatacaktır. 
125Ve Biz, bir zaman bu Beyt'i/ilk yapılan okulu, insanlar için bir sevap kazanma/ dönüş yeri ve bir güven yeri yapmıştık. –Siz de İbrahim’in görev yaptığı yerden bir salât yeri [mali yönden ve zihinsel açıdan desteğin; toplumun aydınlatılmasının gerçekleştirileceği bir yer] edinin.– Ve Biz, İbrahim ile İsmail’e, “Beytimi, dolaşanlar, ibadete kapananlar ve boyun eğip teslimiyet gösterenler, Allah'ı birleyenler için tertemiz tutun” diye ahit almıştık. 
                                                                                        (Bakara/125) 
26-29Ve hani Biz bir zamanlar, “Sakın Bana hiçbir şeyi ortak koşma; dolaşanlar, orada haksızlığa başkaldıranlar, Allah'ı birleyenler, boyun eğip teslimiyet gösterenler için evimi tertemiz et, kendilerine ait birtakım menfaatlere tanık olmaları ve Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanların kusursuzları üzerinde, belli günlerde O'nun adını anmaları için insanlar arasında ilâhiyat eğitim-öğretimi verileceğini duyur. Yürüyerek veya yorgun düşmüş binekler üstünde her derin vadiyi aşarak sana gelsinler! –Siz de onlardan yiyin ve zorluk çeken fakiri doyurun.– Sonra kirlerini giderip temizlensinler. Adaklarını yerine getirsinler. Eski evde/özgür evde/Kâbe’de dolaşsınlar” diye, o evin/Kâbe’nin yerini, İbrahim için hazırlamıştık.  (Hacc/26- 29) 
Bu ayetlerde de İbrahim’in birkaç katlı bina hazırlaması değil, TEVHİD EĞİTİMİ için gölgelik mekanlar hazırlaması ve orada TEVHİD eğitimi vermesi istenmektedir. Zaten Mekke’deki mescitlerin hepsi zamanında hurma dallarıyla örtülmüş, kerpiç duvarlı basit yapılardan ibaret idi. 
Bu durumda İbrahim ve İsmail’in, açtıkları okuldan yükselttikleri, yücelttikleri “el kavâid” (o temeller)”, okulun temelleri, direkleri değil; “dinin temel direkleri olan; RABB KAVRAMI, İLAH KAVRAMI, DUA KAVRAMI, SALAT KAVRAMI, KIBLE KAVRAMI, HACC KAVRAMI, ALLAH’IN ZİKRİ VE ALLAH’IN TESBİHİ kavramlarıdır. 
Bu ayetlerde Tevhit Okulu’nun önemine, fonksiyonuna değinilmektedir. Bir de okulların zararlıları söz konusudur. Kur’an’da ona da Tevbe/107-110’da  مسجداً ضراراً MESCİD-İ DIRAR nitelemesiyle değinilmiştir.