" كرامةKerâmet" sözcüğü " ك ر مkrm" kökünden gelme bir isim sözcüktür. Selamet sözcüğü gibi semaıy bir kalıptadır. Kök sözcük olan " كرمkrm" arap diline "atın dersinin inceliği, tüyünün yumuşaklığı ve kokuşunun güzelliği"nden girmiştir. . İncilerden yapılmış gerdanlığa da " كُرمkürm" denir
Bu nedenle sözcük, sosyolojide "övgüye layık tüm niteliklerin kişide toplanmış olması" anlamındadır. Biz buna, "iyilik, güzellik, cömertlik, şan- şeref sahibi vs. gibi noktalarda üstünlük: saygınlık" diyoruz.
Rabbimizin isimlerinden birisi de " الكريمel Keriym"dir. Bunun anlamı, "işlerinde, niteliklerinde ve tasarruflarında övgüye layık tüm nitelikleri haiz olan zat" demektir. (Lisan, Tac)
 Bu sözcüğün türevlerinden birçoğu Türkçemizde de kullanılmaktadır: İkram, tekrim, kerim, kerâmet, kerem, ekrem, kiram, mükerrem, mükremin gibi.
Bu sözcük aynı zamanda Kur'an'ın da bir niteliğidir:
القرآن الكريمKur'an'ı Keriym; "şanlı- şerefli, hayırlarla, iyiliklerle, övgüye layık tüm nitelikeri haiz Kur'an" demektir.
Sözcüğün إكرامikrâm ve " تكريمTekrîm" formları, "kerimleştirme; övülecek, sayılacak, saygınlaşacak, şan, şeref, erdem sahibi durumuna getirme" demektir.
Rabbimiz İsra/ 70'de insanı kerimleştirdiğini bildirmektedir.
Rabbimizin insana verdiği şan ve şeref, Kur'an'da, meleklerin Âdem'e secde edişini konu alan pasajlarda açıkça ifade edilmiştir:
Sad/71-75, Bakara/30, Lokman/20.
Yaratılışındaki biçimsel mükemmellik de insanın kerimliğinin bir başka yönüdür:
Tîn/ 4-6, Teğabün/3, Müminun/14, Bakara/138.
Aslında Allah'ın insana verdiği değerin en büyük göstergesi, onu tevhide yöneltip kendi astlarından kimseye kul etmemek istemesi, yani ona doğru yolu göstermesi, gerçekleri öğretmesidir:
Oku! En üstün olan senin Rabbin ise kalemle öğretendir; insana bilmediğini öğretti.
(Alak/3-5)
İşte, yaratılışı böylesine mükemmel olan ve Allah'ın şan, şeref, değer verdiği insan, İblis'in dürtülerine uyarak kötülükleri sonradan kazanmış ve kendisini "aşağılıkların aşağılığı" veya "aşağıların en aşağısı" durumuna sokmuştur.
Konumuz olan 70. ayette, insana verilenlerin ikinci sırasında yer alan "karada, denizde taşıtlara yükledik" ifadesi, insanın Yaratıcı tarafından kendisine lütfedilen akılla tekerleği bulup kara taşıtlarını yapması ve suyun kaldırma kuvvetini keşfedip denizlerde gemileri yüzdürmesi kast edilmiştir. Bu ifade, insanoğlunun bu ve buna benzer daha birçok gelişmeyi sağlayabilecek donanıma sahip olduğu anlamına da gelmektedir.
Ayetteki "ve temiz-hoş yiyeceklerden onları rızklandırdık" ifadesi şu şekilde takdir edilebilir: "Onlara rızk olarak tertemiz meyvelerden, ekinlerden, etlerden, sütlerden, renkleri ve tatları çeşit çeşit, lezzetli, hoşa giden yiyecekler ihsan ettik. Onlara çeşitli türden, renkten, şekilden giyecekler verdik. Muhtelif iklimlerdeki bölgelerde, kendi seçip beğendikleri yörelerdeki güzel manzaralarda bu nimetlerden yararlanıp durmaktalar."
İnsanoğluna yapılan ikramların bu ayetteki sonuncu sırasında yer alan "onları, yarattıklarımızın birçoğundan oldukça fazlalıklı kıldık" ifadesinin takdirini ise şöyle yapmak mümkünüdür: "İnsanı fiziksel olarak, ayakları üzerine dikilip yürüyen ve elleriyle pek çok iş yapabilen bir yaratılışla yarattık. İnsandan başka diğer hayvanlar ise dört ayakları üzerinde yürümektedirler. Başka canlılarda olmayan duygular ve daha pek çok ayrıcalık verdiğimiz insana lütfedilen en önemli fazlalık ise "akıl"dır. İnsan aklı sayesinde konuşma yetisi kazanır, tefekkür kabiliyetini geliştirir, gerçekleri görür, kendisine yararı ve zararı dokunacak şeyleri anlar ve en önemlisi de kendisini yaratanı tanıyabilir."
Kerâmet الكرامة
Zaman içerisinde insanlar kerâmeti, "mü'min ve salih kimsenin eli üzere cereyan eden harikulâde hal" olarak kabullendiler. Ve bu konuda, hepsi de kendilerinden (yakınları ve yalakaları da dahil) menkul havada uçma, suda yürüme, gökten yiyecek indirme, gaybleri bilme, niyetleri okuma, tayy-i zaman, tayy-i mekan, cansız varlıkları dile getirme, tabiata hükmetme vs gibi on binlerce kerâmet uydurdular.
Kur'an bilgisi olmayanları da bu sapık anlayışa bulaştırdılar maalesef.