KIRAAT القرائة- KUR'ÂN القرآن
Ayetin orijinalindeki " إقرأİkra" sözcüğü, " قرأkarae" fiilinin emir kipidir. Bu sözcük İbranice ve Süryanice'de de mevcuttur. Meselâ, şu anda bile Süryanice'de "okumak" sözcüğü için "kıryono" kullanılır. "İkri" sözcüğü de "adımla, oku" anlamındadır. Araştırmacılar "ikra" sözcüğünün hangi dilden diğerine geçmiş olduğu konusunda kesin bir kanaat sahibi değildirler.
Henüz defter-kitap ortada yokken karae sözcüğü, "hayız kanının rahimde toplanması ve dışarı atılması" anlamına üretilmiş [vaz edilmiş] ve zaman içerisinde de kadınların hayızlı günleri ile hemen arkasından gelen kanamasız günleri kapsayan dönemlerin adı olarak kullanılmıştır. Nitekim sözcüğün Bakara/228'deki kullanımı da bu anlamdadır.
Daha sonra sözcük, istiare [ödünç alma] yoluyla "bir şeyleri biriktirip onu dağıtmak, başka yerlere nakletmek" anlamında kullanılmaya başlanmıştır. "Develerin hamile kalarak yavruyu rahimde taşıyıp sonra da doğurmasına" karaet'in-nâqatu denilirdi. [ (Lisanü'l Arab, "k r e" mad. )]
Aynı sözcük, yukarıdakilere ek olarak "harfleri, kelimeleri, cümleleri ya da bilgileri bir araya getirip bir başkasına nakletme" eylemi için de kullanılmaktadır. Zaten bu sözcüğün "okumak" anlamında kullanılma nedeni de budur.
Ne var ki, karae sözcüğünü "okumak" diye çevirmek yeterli olmadığı gibi, böyle çevrilmesi onun Kur'an'da neden kullanıldığını anlamak bakımından da yanlış sonuç verir. Çünkü Türkçe'de kullanılan "okumak" sözcüğünün karşılığı, Arabça'da "tilâvet"tir. Buna, hazırdaki bir metni okumak diyebiliriz. Ancak Kur'an'ın ikra sözcüğü ile bu anlamda bir okumayı kasdetmediği açıktır. Nitekim "6-8Bundan böyle sende bilgi birikimi sağlayıp onu başkalarına ulaştırtacağız sonra da sen unutmayacaksın/ terk etmeyeceksin. Ancak Allah dilerse başkadır. Kuşkusuz ki O, açığı da bilir, gizliyi de. Ve sana "En Kolay Olan"ı/ seni en çok mutlu edecek olan şeyleri kolaylaştıracağız" [ (A'lâ/6-8)] ayeti göstermektedir ki, kıraat, "önce bir şeyleri zihinde, kitapta vs. toparlayıp-hazırlayıp, sonra başkalarına sözlü ya da yazılı olarak aktarmaktır." Bir gazeteyi, dergi veya kitabı sessizce okuyup bir şeyler öğrenmek, kıraat sözcüğünün ifade ettiği "okumak" değil; tilâvet sözcüğünün ifade ettiği "okumak"tır. Görüldüğü üzere ikra sözcüğünün temel anlamı tek bir sözcükle ifade edilememektedir. Meal ve tahlilde ikra sözcüğüne "oku" diye anlam vermiş olsak bile, doğrusu açıkladığımız gibidir. Bu husus dikkatten kaçırılmamalıdır.
Bu durumda, konumuz olan ikra emrinden, Peygamberimizde bir şeylerin biriktirileceğinin ve sonra da bunların yine ona dağıttırılacağının anlaşılması gerekir. Diğer bir ifadeyle, Peygamberimiz Allah'tan bir şeyler öğrenecek; öğrendiklerini de insanlara sözlü veya yazılı olarak öğretecektir. Kendisine ikra ile emredilen [verilen görev] işte budur. Bu konuda şu ayetlere bakılabilir: İsrâ/14, 45, 93, 106; Nahl/98; Şu'arâ/199; A'râf/204; İnşikak/21; A'lâ/6 ve Müzzemmil/20.
Ancak unutulmamalıdır ki, bu ayetler kendisine vahyolunduğu zaman Peygamberimiz henüz neyi okuyacağını, zihninde neyi toparlayacağını, neyi depolayacağını, neyi taşıyacağını ve neyi dağıtacağını bilmemekteydi.
Hûd/1'de belirtildiği gibi, Kur'an'ın önce ihkam [yasalaştırma], sonra tafsil [detay, ayrıntı] üslûbu doğrultusunda olmak üzere, Kur'an'ın önsözü mahiyetinde olan bu surede işaret edilenler, ileriki ayet ve surelerde detaylandırılacaktır,
Kur'an sözcüğü de bu kökten türetilmiş "furkan" kalıbında mastar ve isimdir. Allah'ın son vahyine isim olarak koyduğu bu sözcük, "emir, nehiy, kıssa, toplanıp dağıtılan [Allah'tan alınıp, kullara tebliğ edilen], Allah'tan öğrenilip kullara öğretilen" anlamına gelmektedir.
Özetle, ikra emri, toplamak ve dağıtmak anlamı ekseninde "vahyolunacakları zihninde toparla/oku/dağıt, tebliğ et" anlamına gelir. Bu nedenle biz burada "ikra'" emrini, "öğren öğret" diye ifade etmeyi uygun gördük.