Yiyiniz ve içiniz.
Yarı açlığın (az yemenin) ve suskunluğun, insana bedenen ve zihnen yararlı olduğu bilimsel bir gerçekliktir. Susuzluk ise yine bilimsel tespitlere göre insana zarar vermektedir. Susuzluk, bedene verdiği zarardan daha ziyade beyni; zihni ve algıyı etkilemektedir. Bunu "Maraz ve Suyun Önemi" yazımızda belirtmiş bulunuyoruz.
Susuzluğun beyne; zihne, algıya zararı sabitse, bu konuyu oruç şartlarında dikkate almak zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla da biz, Bakara/ 187'deki "yiyiniz, içiniz" diye çevirdiğimiz " كلواkülû" ve " اشربواişrebû" sözcüklerini tahlil etme ihtiyacı duyduk.
كلواKÜLÛ (Yiyiniz)
" كلواKülû" sözcüğü, " اكلekele" fiilinin çoğul, müzekker (eril) emri hazır kalıbıdır. Sözcüğün anlamını genellikle " أكَلَekl (yemek)" okunuşlu mastarı dikkate alınarak değerlendirmekteyiz. Aslında burada konu ettiğimiz "yemek" ifadesi, "Bir şeyin çiğnenip yutulması" demek olup çiğnenmeden yenilen çorba vs. gibi gıdalar " أكلEkl" kapsamına girmemektedir. (LİSAN ve TAC)
Konumuz olan " E ا (elif), كk, لl" harflerinin bir de " اُكلükl" kalıbı söz konusudur. " اُكلÜkl" kalıbının anlamı ise "rızık, dünyadan nasip" demektir. Birisi dünyadan bolca nasiplendiği zaman "o, ükl sahibidir" denir. (LiSAN ve TAC)
Bunun bir örneğini, Zariyat/ 27'de " الا تأكلونelâte'külûn" şekliyle görebiliriz.
Sözcüğün bu şekli dikkate alındığında " كلواKülû" ifadesinin anlamı, "bol, bol nasiplenin; yiyin" demek olur.
اشربواVeşrebû (İçiniz)
" اشربواişrebû" sözcüğünün kökü " ش ر بş r b"dir. Genellikle bu sözcüğün " شُربşürb (içmek)" şekli ön planda tutulur. Ne var ki bu sözcüğün bir de " شِربşirb" kalıbı vardır. "sözcüğün " شِربşirb" kalıbının anlamı ise " " الحظ من الماءel hazzu minel mâi, النصيب من الماءen nasibü minel mâi (sudan alınması gereken ölçüde nasiplenmek)"dir. (LİSAN ve TAC) sözcüğün bu kalıbını Şuara/ 155, Kamer/ 28'de görmekteyiz.
Sözcüğün bu şekli dikkate alındığında " اشربواişrebû" emir kipinin "sudan nasibinizi, payınızı alın; kana kana suyunuzu için" anlamı çıkar.
كلوا واشربواKülû veşrebû
Bu iki eylemin bir arada söylenmesi ise ifadeye daha da bir ciddiyet ve mübalâğa anlamı kazandırmaktadır. Kur'ân'daki bu iki ifadenin beraber geçtiği ayetleri (Bakara/ 60, A'raf/ 31, Tur/ 19, Hakka/ 24, Mürselat/ 43, Meryem/ 26) dikkate aldığımızda, buradaki anlam, sıradan yemeyi içmeyi değil, bu işin zevkini çıkarmayı; keyf çatırmayı ifade eder.
Vücudun özellikle de beynin su ihtiyacı dikkate alındığında ise beyni hasta etmeyecek; zihinsel fonksiyonlarda noksanlık oluşturmayacak ölçüde, yani beyni koruyacak ölçüde su alımının oruçta sakıncasız olması gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Aksi halde insan, kendisini kendisi hasta edecektir. Buna Allah'ın izni olmadığı gibi Allah, hastalıklı olanlara oruç tutmama ruhsatı vermiştir.
Görülüyor ki oruç, imamın, müezzinin, din adamının açıklamasına bırakılacak bir ibâdet değildir. Dil bilginlerinin, sosyologların, psikologların ve pedegogların ortaklaşa tanımlaması ve açıklaması gereken bir kulluk görevidir.