NEBÎ ve RASÛL النبى- الرسول
NEBÎ
النّبىّ [nebî] sözcüğü, نبأ [nebe'/haber] sözcüğünden türemiş olup "muhbir/haberci" demektir. [ Lisân, "Nbe" mad.] Ancak nebe' sözcüğü, –Kamer sûresi'nin tahlilinde de belirttiğimiz gibi– Kur'ân'da daima önemli haberler hakkında kullanılır. Bu durumda nebî, sıradan haberi değil, "önemli haberleri veren kişi" demek olur. Nitekim nebî sözcüğü, Kur'ân'da sadece peygamberleri ifade etmek için kullanılmıştır. Çünkü peygamberler sıradan haberleri değil, Allah'ın kendilerine vahyettiği; geçmişteki büyük olaylara, geleceğe, ölüme, ölüm ötesine [mahşere, dirilmeye, cennet ve cehenneme] dair haberleri vermişlerdir. Bunlardan bazılarını zikredelim:
55Ve Biz âyetleri işte böyle ayrıntılı olarak açıklıyoruz. Ve suçluların yolu ortaya konsun/sana belli olsun diye.
(En'âm/55)
100İşte geçmişe yönelik bu anlatım, kentlerin ciddî haberlerinden, önemli bilgilerindendir. Biz, onu sana anlatıyoruz; onlardan ayakta olan ve biçilmiş ekin olan da vardır.
(Hûd/100)
1-3Hangi şeyden; kendilerinin, hakkında ayrı ayrı inanca sahip oldukları büyük, önemli o haberden mi soruşuyorlar?
(Nebe/1-3)
3-5Kur'ân'da kendilerine verilen her emir, "kararlaştırılmış, en üstün seviyede yeterli, haksızlık ve kargaşayı engellemek için konulmuş bir kanun, düstur ve ilke" olduğu hâlde onlar yalanladılar ve tutkularına uydular. Şüphesiz onlara vazgeçirecek haberler de gelmişti. Buna rağmen uyarılar yarar sağlamıyor.
(Kamer/3-5)
Bazı Batılı araştırmacılar, nebî sözcüğünün, İbrânice "nabbi" sözcüğünden geldiğini iddia etseler de, nebî sözcüğü, şekil ve kök itibariyle Arapça bir sözcüktür.
RASÛL
الرسول[rasûl] sözcüğü, "herhangi bir şeyin parçası" anlamındaki رس ل[r-s-l] kökünden; bu da, bedevilerin deve sürülerini su başlarına parça parça salmasından gelir.
الرسول[rasûl], "gönderilen/elçi" demektir. Vaz' edildiği ilk anlamına göre rasûl, "kendisini gönderenin, gönderiş amacına, haberlerine, bilgilerine uyan kişi" demektir. [ Lisân, "Rsl" mad.]
Bu anlamı biraz açarak rasûl'ün [elçi'yi], "seçilen, belirli bir amaç için birilerine, kendisini seçip gönderen tarafından bilgi ve haber götüren kişi" olduğunu söylemek mümkündür.
Dinî anlamda ise rasûl, "Allah'ın seçtiği, kullarına ulaştırması için kendisine teslim edilen bilgi ve haberleri kullara ulaştıran kişi" demektir.
Bu durumda, işlevsel olarak "rasûl" ile "nebî" arasında fark yoktur; tüm rasûller nebî'dir. Bu, şu âyette net olarak görülebilir:
6-8Ve Biz öncekilere de nice peygamberler göndermiştik. Onlar, kendilerine gelen her peygamberi kesinlikle alaya alıyorlardı da Biz, kuvvetçe onlardan daha güçlü olanları değişime/ yıkıma uğratıverdik. Öncekilerin örneği de geçti.
(Zuhruf/6-8)
Birçok âyette de bazı peygamberler, hem nebi hem de rasûl olarak nitelenmişlerdir:
106-110Bir zamanlar kardeşleri Nûh onlara demişti ki: "Siz Allah'ın koruması altına girmez misiniz? Şüphesiz ki ben, sizin için güvenilir bir elçiyim. Artık, Allah'ın koruması altına girin ve bana itaat edin. Ve buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi üzerinedir. Artık, Allah'ın koruması altına girin ve bana itaat edin!"
(Şu'arâ/106-110)
61-63Nûh dedi ki: "Ey toplumum! Bende herhangi bir sapıklık yoktur. Velâkin ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri tebliğ ediyorum, size öğüt veriyorum ve Allah tarafından, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum. Allah'ın koruması altına girmeniz ve rahmete ulaşabilmeniz için, içinizden sizi uyaracak bir kişiye, bir öğüt/kitap gelmesine şaştınız mı?"
(A'râf/61-63)
84De ki: "Biz, Allah'a, bize indirilen Kur'ân'a, İbrâhîm'e, İsmâîl'e, İshâk'a, Ya'kûb'a ve torunlara indirilene, Mûsâ'ya, Îsâ'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere inandık. Onlardan hiç biri arasında ayırım yapmayız. Ve biz, yalnız O'nun için İslâmlaşanlarız."
(Âl-i İmrân/84)
41Kitap'ta İbrâhîm'i de an/hatırlat. Şüphesiz ki o, özü-sözü doğru biri idi, peygamberdi.
(Meryem/41)
51Ve Kitap'ta Mûsâ'yı da an/hatırlat. Şüphesiz o arıtılarak saflaştırılmış idi. Ve bir elçi, bir peygamber idi.
(Meryem/51)
Ve A'râf/104-105, Zuhruf/46, Nisâ/154-158, Mâide/75, Şu'arâ/124-135, Şu'arâ/142-152, Şu'arâ/161-166, Şu'arâ/177-184.
Buradan anlaşılan odur ki, hem rasûl'e hem de nebi'ye kitap verilmiş ve her ikisi de tebliğle yükümlü tutulmuştur. Dolayısıyla, işlevsel olarak aralarında bir fark yoktur. Şu ayetlere bakılabilir: Nisâ/64, Enbiyâ/25, Rûm/47, Nisâ/136, Tevbe/97, En'âm/42, A'râf/94-95, Ankebût/27, Bakara/213.
RASÛL İLE NEBÎ ARASINDAKİ FARK
Hacc sûresi'nde, nebi ve rasûl sözcükleri birbiri üzerine atfedilmiştir:
52-54Ve Biz, senden önce hiçbir elçi ve hiçbir peygamber göndermedik ki o bir şey arzuladığı zaman, şeytan onun arzusuna bir şeyler atmış olmasın. Bunun üzerine Allah, şeytanın/İblis'in attığı şeyleri giderir. Sonra da Allah,
şeytanın bıraktığını, kalplerinde hastalık bulunan; zihniyeti bozuk ve kalpleri kaskatı olan kimseler için dinden çıkarmak için, –şüphesiz şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar da kesinlikle uzak bir ayrılık içindedirler–,
kendilerine bilgi verilmiş olan kimseler, Kur'ân'ın şüphesiz Rabbinden gelen bir gerçek olduğunu bilsinler de ona iman etsinler, sonra da kalpleri ona saygı duysun diye âyetlerini güçlendirir, korur. Ve Allah, çok iyi bilendir, en iyi yasalar koyan, güçlendirendir. Ve şüphesiz Allah, iman eden kimseleri dosdoğru yola kılavuzlayandır.
(103/22, Hac/52-54)
52-54Ve Biz, senden önce hiçbir elçi ve hiçbir peygamber göndermedik ki o bir şey arzuladığı zaman, şeytan onun arzusuna bir şeyler atmış olmasın. Bunun üzerine Allah, şeytanın/İblis'in attığı şeyleri giderir. Sonra da Allah,
(Hacc/52)
Bu iki kelime arasındaki farkın anlaşılması için şu âyetlerin dikkate alınması gerekir:
80Yoksa onlar, şüphesiz Bizim, onların sırlarını ve fısıltılarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Evet! İşitiriz, yanlarında bulunan elçilerimiz de yazıyorlar.
(Zuhruf/80)
61Ve Allah, kulları üzerinde hükümranlığı sürdürür ve O, sizin üzerinize koruyucular gönderir. Sonra da sizden birinize ölüm geldiği vakit elçilerimiz, hiç eksik-fazla yapmadan, onu vefat ettirirler; onlara geçmişte yaptıklarını, yapması gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlatırlar. 62Sonra kendi gerçek Mevlâları Allah'a döndürülürler. Dikkatli olun, hüküm ancak O'nundur ve O, hesap görenlerin en süratlisidir."
(En'âm/61)
Bu iki kelime arasındaki bir diğer fark da şudur: Rasûl, hem insandan hem melekten olurken, nebi sadece insandan olmaktadır:
75,76Allah, haberci âyetlerden elçiler seçer, insanlardan da elçiler seçer. Şüphesiz Allah, en iyi işiten, en iyi görendir, ellerinin arasında olanı ve arkalarında olanı bilir. Ve işler, yalnızca Allah'a döndürülür.
(Hacc/75)
Burada melek elçi ile, "Kur'ân, kitap" kastedilmiştir:
1-7Küme küme/necm necm gönderilip de önüne gelenleri devirdikçe deviren, toplumları canlandırdıkça canlandıran, canlandırdıkça da hakkı bâtılı ayıran, özür veya uyarı olarak öğüt bırakan Kur'ân âyetleri kanıttır ki kesinlikle tehdit olunduğunuz, korkutulduğunuz şey, kesinlikle meydana gelecektir.
(Mürselât/1-7)
10,11Allah, onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. O hâlde, ey kavrama yetenekleri olan iman etmiş kimseler! Allah'ın koruması altına girin. Kesinlikle Allah, iman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış kimseleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, size bir öğüt, size Allah'ın açık açık âyetlerini/ alâmetlerini/ göstergelerini okuyan bir elçi indirdi. Ve her kim, Allah'a inanır ve sâlihi işlerse, Allah onu, altlarından ırmaklar akan, içinde sonsuza dek kalacakları cennetlere girdirir. Allah, onun için rızkı güzelleştirmiştir.
(Talâk/10-11)
Hacc/52. âyet, sanki fark varmış gibi atıfla gelmiştir. Ama paragraf bütünlüğünden hareketle oradaki rasûl, "kitap"; nebi de "peygamber" olarak anlaşılabilir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki: Bir kişi de rasûllük görevi varsa, onda nebilik görevi de vardır. Zira elçi olmadan/atanmadan, haber verme imkânı olmaz. Habercilik bittiğine göre, elçilik de bitmiştir. Artık yeni bir haber/bilgi getiren kimse olmayacağına göre, elçi de gönderilmeyecek demektir. Öyleyse rasûl ve nebî kelimeleri arasındaki en belirgin fark, elçilik/risâlet görevinin Allah'a yönelik, nebilik/habercilik niteliğinin kullara yönelik olmasıdır.
Peygamberliğin elçilik/risâlet yönü Allah açısından [Allah'tan alıp getirirler], habercilik yönü kullar açısındandır [Allah adına kullara haber verirler].
Bazıları, "rasûl" ve "nebi" arasında fark bulunduğu iddiasından hareketle, "Muhammed'in son nebi olduğunu, ama son rasûl olmadığını" ileri sürmüşler; ardından da kendilerini veya üstatlarını rasûl ilan etmişlerdir.

NEBİY:
94. âyetteki النّبىّ[nebiy] sözcüğü, Kur'ân'da ilk kez bu âyette geçmektedir. Gerek bu sözcük, gerekse bu sözcüğün anlamdaşı olan resûl sözcüğü, Türkçe'de genellikle Farsça kökenli olan "peygamber" sözcüğü ile ifade edilmektedir
النّبىّ[nebiy] sözcüğü, نبأ[nebe'=haber] sözcüğünden türemiş olup "haberci" demektir. Ancak nebiy sözcüğünün türediği nebe' sözcüğü, –Kamer sûresinin tahlilinde de belirttiğimiz gibi– Kur'ân'da hep çok ciddî konulardaki haberler için kullanılmıştır. Bu durumda nebiy, "önemli, ciddî haberleri veren kişi" demek olmaktadır. Nitekim nebiy sözcüğü Kur'ân'da sadece peygamberleri ifade etmek için kullanılmıştır. Çünkü peygamberler sıradan haberleri değil, Allah'ın kendilerine vahyettiği; geçmişteki büyük olaylara, geleceğe, ölüme, ölüm ötesine [mahşere, dirilmeye, cennet ve cehenneme] dair haberleri vermişlerdir.
Bazı araştırmacılar nebiy sözcüğü ile, aynı kişiyi işaret etmesi bakımından eş anlamlı olan resûl sözcüğü arasında bir takım farklar olduğunu açıklamaya çalışmışlarsa da, bunların pek ciddî farklar olmadıkları görülmektedir.
Bazı Batılı araştırmacılar ise nebiy sözcüğünün İbrânice "nabbi" sözcüğünden geldiğini kabul etmişlerdir. Oysa nebiy sözcüğü, hem şekil hem de kök anlamı itibarıyla tamamen Arapça bir sözcüktür.