NESH النسخ
[nesh], "bir şeyi iptal ve izale edip onun yerine başka bir şeyi koymak" demektir. Güneş gölgeyi giderip gölgenin yerini tuttuğu vakit, "Güneş, gölgeyi neshetti" derler. [ Lisânu'l-Arab; c. 8, s. 533, "Nsh" mad.] Bu sözcüğün, istinsah, nüsha, tenâsuh gibi türevleri Türkçe'ye de geçmiştir.
Eserlerde önemli bir yer tutan nesh konusunda birçok fikir üretilmiştir. Kelam kitaplarında nesh, "şer'an yerleşmiş bulunan bir hükmü daha sonra gelen bir hitap ile ortadan kaldırmaktır" şeklinde tarif edilmiştir.
Bu tanımdan hareketle Kur'ân'da neshin vâki olduğu iddia edilmiş ve âyetin âyetle neshi, âyetin hadis ve icma ile neshi gibi konular tartışılmıştır.
Bunun dışında, Kur'ân'da hem lafzı, hem hükmü neshedilen, lafzı neshedilip hükmü bırakılan âyetlerin olduğu ileri sürülmüştür. Keçinin yediği Recm âyeti (!), Âişe vâlideye fatura edilen sözde "rıda" [süt emme] âyetleri (!) ve Ahzâb sûresi'nin Bakara sûresi'nden bile uzun iken daha sonra mevcut âyetlerin dışındakilerin neshedildiği gibi iddialar ortaya atılmıştır.
106Biz, bir âyetten/alâmetten/göstergeden her neyi kaldırır veya söylettirmezsek, ondan daha iyisini yahut benzerini getiririz. Sen, Allah'ın şüphesiz her şeye en iyi güç yetiren olduğunu bilmedin mi? ()Bakara/106)
Bakara/ 106. âyetin ifadeleri farklı sözcüklerle Nahl sûresi'nde de yer almıştır.
101Ve Biz bir âyet yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman –Allah ne indirdiğini daha iyi bilen olmasına rağmen– onlar, "Sen, ancak bir uydurucusun" dediler. İşin doğrusu onların çoğu bilmiyorlar.
(Nahl/101)
Rabbimiz bu ayetlerde peygamberlere gelen vahyin evrensel hükümler içerenleri hariç, yöresel ve süreli olanlarından bazısının kaldırılması meselesine işaret etmektedir. Buna göre, Rabbimiz daha evvel gönderdiği kitaplardaki yöresel ve süreli ilkeleri kaldırıp onların yerine Kur'an ile evrensel ve tüm zamanlara yönelik ilkeleri getirmiştir.
Bu meseleyi şu ayetler ile daha iyi anlayabiliriz:
146Ve Biz Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarında yahut bağırsaklarında taşınan, ya da kemiğe karışan yağlar dışında, sığır ve koyunun yağlarını da onlara haram ettik. Bu, saldırganlıkları yüzünden Bizim onları cezalandırışımızdır. Ve Biz, elbette doğrularız.
(En'am/146)

93,94Tevrât indirilmeden önce, İsrâîl'in/Ya'kûb'un kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrâîloğulları için helal idi. De ki: "Eğer doğru kimseler iseniz, hemen Tevrât'ı getirip de onu okuyun. Artık kim bundan sonra Allah'a karşı yalan uydurursa, artık işte onlar yanlış, kendi zararlarına iş yapanların ta kendileridir."
(Âl-i Imran/93)
160,161Sonra da Yahudileşen kimselerden olan haksız davranışlar, onların birçok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları hâlde riba almaları [emeksiz, hizmetsiz, risksiz kazanç sağlamaları] ve insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle kendilerine helâl kılınmış temiz şeyleri haram kıldık. Ve Yahudileşenlerden kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olanlara can yakıcı bir azap hazırladık.
(Nisa/160, 161)

15,16Ey Kitap Ehli! Kesinlikle, Kitap'tan gizlemiş olduğunuz şeylerin çoğunu açığa koyan, çoğundan da vazgeçen Bizim Elçimiz size geldi. Kesinlikle size, Allah'tan bir ışık ve apaçık bir Kitap geldi. Allah, o Kitabla kendi rızasına uyanları selâmet yollarına kılavuzlar. Onları Kendi bilgisi ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola kılavuzlar.
(Maide/15,16)
156,157Allah diyor ki: "Benim azabım var; onu dilediğime dokundururum, rahmetim de var; o ise her şeyi kuşatmıştır. Onu da özellikle Allah'ın koruması altına girenlere, zekâtını; vergisini verenlere ve âyetlerimize inananlara; kendilerine iyiyi emreden ve onları kötülüklerden alıkoyan, temiz ve hoş şeyleri kendilerine serbestleştiren, kirli, pis ve kötü şeyleri de üzerlerine yasaklayan, sırtlarından ağır yükleri, üzerlerindeki bağları ve zincirleri indiren, yanlarındaki Tevrât ve İncîl'de yazılmış bulacakları Anakentli/ Mekkeli Peygamber, o Elçi'ye uyan kimselere yazacağım. O hâlde, O'na iman eden, O'na kuvvetle saygı gösteren, O'na yardımcı olan ve O'nun ile birlikte indirilen nûru izleyen kimseler var ya, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir."
(A'raf/156,157)
Bu ayetlerde "çoğundan da vazgeçen" ve "sırtlarından ağır yükleri, üzerlerindeki bağları ve zincirleri indiren" ifadesiyle Tevrat'ın tamamının Kur'an'da tekrarlanmadığı bildirilmektedir. Burda "vazgeçilen bölüm" ile kastedilen, "Tevratta yer alan, İsrailoğullarını direck hedef alan evrensel olmayan uyarılar, o zaman ki yaptıkları işler ve bunlara yapılan uyarılar, onlara nakledilen kıssalar vs. cinsinden şeyler"dir.

Buradan Arap toplumuna, Arabistan coğrafyasına özgü Kur'an'daki ilkelerin diğer ve coğrafya ve uluslarda sorgulanması söz konusudur.
Burada sözü edilen "kaldırma" işleminin anlamı, Resulullah'a gelmiş vahiylerin değiştirilmesi, unutturulması, terk ettirilmesi değildir. Rabbimiz Kur'an'da bunların söz konusu olmayacağını daha ilk vahiylerde bildirmiştir:
6-8Bundan böyle sende bilgi birikimi sağlayıp onu başkalarına ulaştırtacağız sonra da sen unutmayacaksın/ terk etmeyeceksin. Ancak Allah dilerse başkadır. Kuşkusuz ki O, açığı da bilir, gizliyi de. Ve sana "En Kolay Olan"ı/ seni en çok mutlu edecek olan şeyleri kolaylaştıracağız. (A'la/6-8)
Görüldüğü üzere burada zikredilen nesh, Kur'ân âyetleri arasında olmayıp, dinler arasındadır.
106. âyetteki, âyet kelimesi, "mucize" manasına alındığında ise, evrendeki değişim ve gelişimi ifade eder. Allah ise, her an bir işte, bir yaratıştadır. Ve her yeni yarattığı eskisinden, ortadan kaldırdığından daha yararlıdır.
Ayrıca bu mucizeler, gönderdiği elçiler için yarattığı mucizeler olarak da ele alınabilir. İnkârcıları ikna etmek için peygamberlere mucizeler verildiği malumdur. Elçilerin mucizeleri farklı olmakla birlikte bir sonraki, evvelkinden daha büyük ve yararlıdır. En son âyet [mucize] ise, hepsinden daha yararlı ve etkindir. Onun için geçmiştekilerin benzeri mucize talep edenlere, Kendilerine okunan Kitab'ı şüphesiz Bizim sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? denilmiştir.
50Ve onlar, "Ona Rabbinden alâmetler/ göstergeler indirilmeli değil miydi?" dediler. De ki: "Alâmetler/ göstergeler ancak Allah'ın katındadır. Ben ise ancak apaçık bir uyarıcıyım."
51Kendilerine okunan Kitab'ı şüphesiz Bizim sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.
(Ankebût/50,51)