"الرّحمن Rahman" ve "الرّحيم Rahîm" isimleri Allah'ın "En Güzel İsimleri"ndendir. [Esmâu'l-Hüsnâ]
İbranî kökenli olduğu da ileri sürülen Rahman kelimesi; rikkat [sevecenlik], karşılıksız yardım ve iyilik, bağışlama, acıyıp esirgeme anlamlarına gelen "رحمة rahmet" kelimesinden türetilmiştir. Rahman kelimesi, Arapçada sözün anlamını failin o işte tam yetkin olduğunu vurgulamak için kullanılan "mübalâğa" kalıbında bir kelimedir ve "rahmetin en yüce derecesine sahip varlık" anlamına gelmektedir. Bu anlamıyla Rahman, rızkları, ihtiyaçları ve her türlü iyilikleri bağışlama hususunda, rahmetini yarattığı varlıklardan hiç esirgemeyen demektir.
Kur'an'da insanlar için hiç kullanılmayan er-Rahman ismi, elli yedi yerde Allah için kullanılmaktadır. Ayrıca Kur'an'daki bir sure de er-Rahman ismini taşımaktadır. Bu surede Yüce Allah, rahmetinin bir sonucu olarak görünen, görünmeyen; bilinen bilinmeyen varlıklar için yarattığı nimetleri saymakta, insan ve diğer sorumlu varlıkların bu nimetlerin kıymetini bilip nankörlük etmemeleri gerektiğini tekrar tekrar vurgulamaktadır.
Rahîm kelimesi, "رحمة rahmet, مرحمة merhamet ve رحم ruhm" mastarından hem etkin hem de edilgin anlamlı, "çok merhametli", "merhamet olunan" anlamında bir sıfattır. Kök anlamı acımak, merhamet etmek ve bağışlamak demektir. Rahîm'in çoğulu "رحماء ruhamâ"dır. Merhamet, iyilik ve nimet anlamına da gelir. Kur'an'da, 114'ü Allah, bir tanesi de peygamberimiz için (Tövbe 128) olmak üzere toplam 115 kez yer alır. Rahîm sıfatı Kur'an'da genellikle "çok bağışlayıcı" anlamına gelen "غفور Ğafûr" sıfatı ile birlikte kullanılmıştır. Bu durum, Allah'ın ne kadar bağışlayıcı ve merhametli olduğuna bir delil teşkil eder. Bu sıfat, Kur'an'ın dört ayetinde de "ارحم الرّاحمين Erhamü'r-rahimîn [Merhametlilerin en merhametlisi] şeklinde kullanılmıştır.
Allah'ın Rahman ve Rahîm sıfatlarının her ikisi de "رحمة rahmet" mastarından türemiş olmasına rağmen, aralarında anlam farklılıkları vardır.
Rahman sıfatı ezel ile, Rahîm sıfatı ise daha çok ebet ile ilgilidir. Bu yüzden Allah için "dünyanın Rahman'ı, fakat ahiretin Rahîmi'dir" denilmiştir. Çünkü Allah'ın tüm varlıkları yaratması ve yaşatması, insanlar arasında mümin-kâfir, adil-zalim, çalışkan-tembel ayrımı yapmadan hepsine rızklarını vermesi, inkârcıları çalışma ve gayretlerinden dolayı dünyada mahrum bırakmaması, zulme ve kötülüklere müdahale etmeksizin insanların kendi tercihlerini kullanmalarına fırsat vermesi hep Rahman sıfatının sonucudur.
Rahîm sıfatının sonuçları ise daha çok ahirette görülecektir. Kur'an'ın pek çok ayetinde Allah'ın müminleri Rahîm sıfatı ile bağışlayacağı belirtilmiştir.
Fatiha suresinde verilen Allah'a ait isim ve sıfatlar, daha önceki surelerde öğretilmeye başlanan Allah telakkisinin bir devamı niteliğindedir. Özellikle Fatiha'da verilen sistematik ifadelerle Mekke ve Arap toplumundaki İslâm dışı Allah anlayışı ters yüz edilmiştir. Şöyle ki: Bu ayetler indiğinde insanlık çeşitli fikir akımları, vehimler, efsaneler ve felsefî görüşler üzerine oturmuş yanlış tanrı telakkilerine sahip idiler. İnsanların bir kısmı Aristo'nun "Şüphesiz Allah kâinatı yarattı. Ondan sonra onu kendi haline bıraktı. Zira Allah, daha aşağı olan bu âlemle uğraşmaktan münezzehtir. O ancak kendi zatını düşünür" şeklindeki görüşünü benimsemişti. Başka bir kısmı da kullarına karşı öfkeli, onlara sürekli hileler hazırlayan ve onlardan intikam almak için fırsat kollayan bir tanrıya inanıyorlar ve bu tanrının öfkesinden kurtulabilmek için Yunan mitolojisindeki Olimpos tanrıları gibi, aracı ve şefaatçi ilâhlar ediniyorlardı. Alt tabaka ise, Darü'n-Nedve [Halk Meclisi] üyelerinin dışında bir Rabb tanıyamamıştı.
Sonuç olarak; insanlar ancak Kur'an ile gerçek ilâh ve Rabbi, Rahman Rahîm Allah'ı gereği gibi tanıyabilmiştir.