"Rikab" sözcüğü, "muhafaza etme, kontrol etme" anlamlarındaki " رr قk بb" kökünden türeyen " رقبةrakabete (boyun)" sözcüğünün çoğuludur. Sözcüğün mimli mastar; ismi zaman- ismi mekan kalıbı, " مرقبmergab, مرقبةmergabet" olup çoğulu " مراقبmerâkıb" kalıbındadır ki gözetleme, kontrol merkezleri bu sözcükler ile ifade edilir. (Lisan ve Tac)
" ضرب الرقابDarb er rikab"
Ayette geçen " فضرب الرقابfe darb er rikab (… boyunları vuruş …)" ifadesinin aslı, " فاضربوا الرقاب ضرباًfadribu r rikâbe darben (boyunlarını iyice vurun)"dir. fiil, hazfedilip onun yerine mastar gösterilmiş ve mastar mef'ule muzaf edilmiştir "( ضربDarb" ile " رقابrikab" tamlama yapılmıştır). Böylece mastar fiilin yerini tutmuştur.
Bu teknik uygulama, te'kit anlamı getirmekle birlikte meramın daha da kısa yolla ve daha da etkin olarak ifadesini sağlar.
" ضرب الرقابDarb er rikap (boyunları vuruş)" ifadesi, "öldürme"yi ifade eder. Çünkü bu ifadenin açık anlamı, diğer azalara değil özellikle boyunlara vurulmasını öngörmektedir. Bu ifade, arapların, kral birini öldürdüğü zaman " ضرب الأمير رقبة فلانdarebe l emirü rakabete fülanin (kral filanın boynunu vurdu)" deyiminden gelmektedir. İlk çağlarda insanlar genellikle boyunları vurulmak suretiyle öldürürlerek cezalandırılırdı.
" ضرب الرقابDarb er rikap" ifadesi, boynun kesilmesi, vücudun en değerli bölümü olan başın koparılması, yarı canlı; yaralı bırakmaması nedeniyle " قتلkatl (öldürme)" sözcüğünden çok daha etkin ve yoğunluğu olan bir ifadedir. Ayrıca Kur'an'da israiloğulları ile ilgili pasajlarda olduğu gibi mecaz anlam (değişim) ihtimali de yoktur.
Ki o savaş şartlarında gerekli olan da amansız ve azgın düşmanların kesinlikle yok edilmesidir. Bunlar ise, Allah'ın dininin yayılmasına engel olan, Rasûlullah ve inananları ortadan kaldırmaya çalışan kâfirlerdir. Bu şartlar altında onların esirleştirilmesi bile yasaklanmıştır:
(Enfâl/67)
Bedir'de alınan esirlerin öldürülmeleri, fidye karşılığında serbest bırakılmalarından daha uygun idi; zira o şartlarda, Mekkeli müşrikleri fidye karşılığında serbest bırakmak, geçici dünya malını istemekten başka bir şey değildi. Hâlbuki Müslümanların, kalıcı olan âhireti, dünya malına tercih etmeleri gerekirdi.
Sulh ortamında kimse öldürüleme öldürmeden daha şiddetlidir. Mescid-i Harâm; dokunulmaz ilâhiyat eğitim merkezi yanında onlar, orada sizinle savaşmadıkça da onlarla savaşmayın. Buna rağmen onlar, sizinle savaşırlarsa, hemen onları öldürün. kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddedenlerin cezası işte böyledir.
(Bakara/190-193) (Enfâl/39)