RUHÜ'L-KUDÜS روح القدس
"Ruh" sözcüğünün esas anlamı "can [vücudu diri tutan cevher]" demektir. [ (Lisanü'l-Arab; c. 4, s. 290. "Ruh" mad.)] Ancak sözcük Kur'an'da bu anlamda değil, "kişi ve toplumları toplumsal hayatta diri, sağlıklı kılan can, vahiy" anlamında kullanılmıştır. Bu hususun ayrıntıları Kadr suresinin tahlilinde belirtilmiştir.
"Kudüs" sözcüğünün anlamı ise bu sözcüğün hangi sözcükten geldiğine dair yapılacak kabule bağlıdır ve bunun için iki olasılık söz konusudur:
1- Sözcüğün "temizlik" anlamındaki "kuds" sözcüğünden geldiği kabul edilirse, "kudüs" sözcüğü de "temiz" anlamına geliyor demektir. "Kuds" sözcüğü ve onun "mukaddes", "mukaddesat", "nükaddisü" gibi türevleri Kur'an'da on bir yerde geçmektedir.
2- Sözcüğün Allah'ın isimlerinden biri olan " قدّوسKuddüs" sözcüğünden bozulduğu kabul edilirse, "kudüs" sözcüğü de "tüm kirliliklerden arınık, tertemiz" anlamına geliyor demektir. Sadece Allah için kullanılan "Kuddüs" sözcüğü, Haşr suresinin 23. ve Cuma suresinin 1. ayetlerinde olmak üzere Kur'an'da iki yerde geçmektedir.
"Ruh" ve "kudüs" sözcüklerinin anlamları belli olduğuna göre, "Ruhü'l-Kudüs" tamlamasının anlamının da yukarıdaki her iki anlamdan hangisinin kabul edileceğine bağlı olarak iki şıklı olması söz konusudur:
1- "Kudüs" sözcüğünün anlamının "temiz" olduğu kabul edilirse, "Ruhü'l-Kudüs" tabiri de "Temiz ilâhî bilgi, Allah'tan gelen temiz bilgi" anlamına gelir.
2- Allah'ın isimlerinden olan "el-Kuddüs"ün zamanla halk ağzında değişerek "Kudüs" şekline dönüştüğü kabul edilirse, "Ruhü'l-Kudüs" tamlamasının anlamı da "Tertemizin [tüm eksikliklerden temizlenmiş olan Allah'ın] ruhu [canı], vahyi, bilgisi" demek olur. Nitekim klâsik tefsircilerden Mücahit ve Rebii de "el-Kudüs" sözcüğünün Allah'ın isimlerinden biri olduğunu söylemişlerdir. Bu kabul doğrultusunda "Ruhü'l-Kudüs" ifadesinin "Allah'ın ruhu" anlamına geldiği görüşü zaten Kur'an'dan da destek bulmaktadır. Çünkü Kur'an'da geçen her "ruh" sözcüğü Allah'a nispet edilmiştir. Meselâ Âdem'e ve Meryem'e "Ruhumuzdan üfledik" denildiği gibi, elçi Zekeriyya'nın (as) Meryem'e ilettiği bilgiler için de "Ruhumuz" ifadesi kullanılmıştır:
Sonuç olarak, "kudüs" sözcüğünün geliş yerinin farklılıkları da hesaba katılarak yapılan tahliller, "Ruhü'l-Kudüs" ifadesinin "Allah'ın ruhu, Allah'ın vahyi, Allah'tan gelen bilgi" anlamlarına geldiğini göstermektedir. "Ruhü'l-Kudüs" tamlamasının bu anlamı taşıdığı, tamlamanın geçtiği ayetlerden de kolayca anlaşılmaktadır.
Tekrar konumuz olan Nahl/102'ye dönersek, mevcut meallerde bu ayetin nasıl anlamlandırıldığının öncelikle bilinmesi gerekmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığınca hazırlanan meal başta olmak üzere birçok mealde Ruhü'l-Kudüs"ün "Cebrail" olduğu peşinen kabul edilerek ayet genellikle şöyle anlamlandırılmaktadır:

"Onlara de ki: Kur'an'ı Cebrail, iman edenlere sebat vermek, Müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için Rabbinin katından hak olarak indirdi."

Oysa bizim çevirimizde "Ruhü'l-Kudüs"ün indirmesi değil, inmesi söz konusudur. Ayetin "Kul [De ki]" ifadesiyle başlaması, bu ayetin birilerine cevap niteliğinde olduğunu göstermektedir. Bu sebeple ayet, paragrafı oluşturan diğer ayetlerle birlikte değerlendirilmelidir. Ayetin ait olduğu paragraf 101–103. ayetlerden oluşmuştur. Buna göre paragraf şöyledir:
101Ve Biz bir âyet yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman –Allah ne indirdiğini daha iyi bilen olmasına rağmen– onlar, "Sen, ancak bir uydurucusun" dediler. İşin doğrusu onların çoğu bilmiyorlar.
102De ki: "Allah, onu; indirdiğini, Rabbinden ruhulkudüs; Toplumu canlandıran Allah ilkesi olarak, iman etmiş kimseleri güçlendirip kökleştirmek/tutundurmak için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olmak üzere, hak ile indirmiştir.
103Ve kesinlikle Biz biliyoruz ki, onlar "Sadece, o'na bir beşer öğretiyor" diyorlar. Peygamber'e öğretiyor zannında bulundukları kimsenin dili yabancıdır. Kur'ân ise apaçık bir Arapça'dır.
(Nahl/101–103)
Görüldüğü gibi, 101. ayette açık ve net olarak Kur'an'ın "Allah'ın indirmesi" olduğu bildirilmektedir. Oysa 102. ayetle ilgili olarak Kur'an'ı Cebrail adlı meleğin indirdiği yolundaki Kur'an dışı kabul, 102. ayet ile 101. ayetlere verilen anlamlar arasındaki çelişkinin görmezden gelinmesine yol açmıştır.
Resmi mushaftaki bu çelişki iki yolla çözülür. Şöyle ki:
101. ayetteki "والله اعلم بما ينزل" ifadesi dikkate alındığında 102. ayetteki " نزلnezzele" fiilinin failinin " اللهAllah" olması gerekmektedir. Bu takdirde " هHu" zamirinin mercii de "101. Ayetteki " ماma" ismi mevsulü olacaktır. Bu gerçekler karşısında da ayet metnindeki ref halinde okunan " روح القدسruhulkudüs" olarak okunan ifade de "ruhalkudüs" şeklinde "hal" olarak okunmalıdır.
Ortaya çıkan sonuç özet olarak şudur: Kur'an'da geçen "Ruhü'l-Kudüs" ifadeleri, "Vahy, Allah'tan gelen temiz, sağlam bilgiler" demek olup kesinlikle "Cebrail adı verilen vahiy meleği" demek değildir.
Kur'an'da bir tek yerde geçen "er-Ruhü'l-Emîn" ifadesinin de bu doğrultuda ele alınması gerekmektedir:
192Ve şüphesiz ki bu apaçık kitap, kesinlikle âlemlerin Rabbinin indirmesidir. 193-195O apaçık kitapla, uyarıcılardan olasın diye apaçık bir Arapça lisan ile senin kalbine Güvenilir Can [ilâhi mesajlar, güvenilir bilgi] indi. 196Ve şüphesiz Güvenilir Can [güvenilir bilgi], kesinlikle öncekilerin kitaplarında da vardı.
Şuara/192–196)
Şuara/193'te bir sıfat tamlaması olarak "er-Ruhü'l-Emîn" şeklinde yer alan bu ifade, bir isim tamlamasıymış gibi "ruhü'l-emin" şeklinde telâkki edilmekte ve böylece büyük yanlışlıklara sebebiyet verilmektedir. Nitekim Kur'an'ın Cebrail adındaki melek tarafından indirildiği yolundaki peşin kabule dayanan geleneksel anlayış, bu ayeti de "Onu Ruhü'l-Emin [Cebrail] indirdi" diye yanlış meallendirmiş ve zihinlerde bu yanlışla yer etmesine yol açmıştır. Oysa bu meal, ayetin lâfzî manasına uygun olmadığı gibi, hem Şuara/192'deki "O, âlemlerin Rabbinin [Allah'ın] indirmesidir" ifadesiyle hem de Kur'an'ın Allah tarafından indirildiğini bildiren yüzlerce ayetle de çelişmektedir. Bu çelişki de yine "nezele [indi]" fiilinin geçişsiz olmasına rağmen geçişli anlama gelecek şekilde "indirdi" olarak ifade edilmesinden kaynaklanmaktadır. Hâlbuki yüzlerce ayetin anlamıyla oluşturulan bu çelişkinin ortadan kaldırılması için, ayette geçen "bihi" ifadesindeki "be" harf-i cerrinin "ilsak" için değil de "musahabe" için alınması yeterlidir. Bu takdirde "nezele" fiili geçişsiz anlamı ile "onunla indi" olarak ifade edilir ve diğer ayetlerle oluşturulmuş olan çelişki de ortadan kalkmış olur.
Netice olarak, Şuara/193'te geçen "er-Ruhü'l-Emin" ifadesinin kişileştirilerek "Cebrail" olarak yorumlanması yanlıştır. Burada "emin, güvenilir, sağlam" olarak nitelenmiş olan ve uyarıcılardan olmasını sağlamak için peygamberimizin kalbine Allah tarafından indirilmiş olduğu bildirilen "ruh, bilgi, vahiy", Mücadele/22'de de açıkça ifade edildiği gibi, inananları güçlendirmek üzere yine Allah tarafından indirilmiştir.
Kur'an'da Kur'an'ın indirilmesi, kitabın indirilmesi, ayetlerin indirilmesi, surelerin indirilmesi, meleklerin [vahiylerin] indirilmesi, hikmetin indirilmesi, Tevrat'ın indirilmesi, İncil'in indirilmesi, Furkan'ın indirilmesi ile ilgili üç yüz civarında ayet mevcuttur. Bu ayetlerin hepsinde de bunları indirenin Allah olduğu bildirilmiştir. Kur'an'ı başkasının indirdiğini bildiren hiçbir ayet yoktur, olamaz da… Çünkü Kur'an asla ve kat'iyen kendisiyle çelişmez.