Gerçekten de rükû denince, herkesin aklına "namazda ayakta dururken eğilip belin bükülmesi" gelmektedir. Çünkü sözcük asırlar önce kafalara bu anlamla kazınmıştır. Klâsik eserlerde de âyette geçen rükû'dan maksadın, "namazın tamamı" olduğu, "cüz'iyet mecâz-ı mürseli" sanatı ile namazın parçasının anılıp bütününün kasdedildiği ifade edilmiştir. Bütün meal ve tefsirlerde de sözcük bu anlam ile kullanılmış ve rükû edin ifadesi, "namaz kılın" olarak anlaşılmıştır. Bu durumda âyetin manası, "Onlara namaz kılın denildiği zaman namaz kılmazlar. O gün yalanlayanların vay hâline!" olup çıkmaktadır.
Bize göre âyetin bu şekilde anlaşılması yanlıştır. Çünkü bu sûrenin indiği dönemde namaz ile ilgili herhangi bir emir ve yaptırım söz konusu değildir. Zaten henüz inanmamış kimselere, "namaz kıl" demenin de bir mantığı yoktur. Âyetin doğru anlaşılabilmesi için önce sözcüklerin doğru anlamlarının bilinmesi gerektiğinden, rükû sözcüğü için Lisânü'l-Arab'a başvurulmuş ve aşağıdaki anlamlara ulaşılmıştır:
"1) الرّكوع [rükû], "hudû" [eğilmek, bükülmek, küçülmek, tam teslim olup itaat etmek, sözü yumuşatmak; kibar, tatlı söylemek] demektir.
2) Rükû, "inhina" [iki büklüm olmak] demektir. Yaşlılıktan beli bükülmüş ihtiyarlara rakea'ş-şeyhu [ihtiyar iki büklüm oldu] denir.
3) Rükû, "zengin kimsenin sonradan fakirleşmesi" demektir ("beli kırılmak" deyimine eş bir anlam).
4) Rükû, "putlara tapmayıp Allah'a boyun eğmek" [haniflik etmek] demektir. Câhiliye Arapları, aralarında puta tapmayıp yalnızca Allah'a tapanlara, raki [rükû eden] ve rakea ilellâh [Allah'a rükû etti] derlerdi. [ Lisânü'l-Arab; c. 4, s. 232-233; "Rakea" mad.]
Bize göre 4. maddedeki anlam, âyetin en doğru şekilde anlaşılmasını sağlayan anlamdır. Bu durumda âyetin şu şekillerde çevrilmesi mümkündür: "Onlara, "Hanifler olun" [puta tapmayın, tek Allah'a tapın]! denildiği zaman hanif olmazlar" veya "Onlara, "Hakka teslim olup itaat edin" denildiği zaman hakka teslim olup itaat etmezler."
Bu yargıdan sonra yine, O günü yalanlayanların vay hâline denerek yalanlayıcılara, onuncu ve sonuncu tehdit gösterilmiştir. Buna göre onlara âdeta şunlar söylenmek istenmiştir: "Siz dünyayı ve onun lezzetlerini seviyordunuz. Ama iman edip yaratıcınıza hizmetten yüz çevirmeseydiniz, O'na boyun eğseydiniz ve bu imanınızın yanı sıra dünyevî lezzetleri isteme ve bilmeden çeşitli günahlar işleme durumunda kalsaydınız, cehennem azabından kurtulma ve mükâfaat elde etme ümidiniz olurdu."
Maide/55
Ali ımran
Bakara/45