Bu sözcüklerle ilgili birçok abartılı nakiller ortaya atılmıştır. Bunların en sadesini naklediyoruz:
Ye'cuc ve Me'cuc hakkında yaptığı nakilde ise şunlar bulunmaktadır: Bazıları "Ye'cuc" ve "Me'cuc" kelimelerinin Arapça asıldan geldiğini, ateşin tutuşup alevlenmesi anlamında olduğunu söylemiştir. Veya bunlar, yabancı kelimeler olup Arapçalaştırılmıştır. Bu iki kavim Yafes b. Nuh'un çocuklarından olup Türklerden bir nesildir. Yahut Türkler onlardan bir grup olup, Zülkarneyn seddi inşa etmeden oradan çıkmışlar ve dışarıda kalmışlardır. Sonra da Türk diye adlandırılmışlardır. 22 kabile olup Âdemoğullarının onda dokuzunu oluşturmaktadırlar. Onlar iki millet olup her millet de dört bin millettir. Erkeklerinin her biri, neslinden bin kişinin yetişip silah kullanabilecek duruma geldiğini görmeden ölmez. Bunlar Âdem (as)'in çocuklarından olup dünyayı tahrip etmek için dolaşırlar. Onlar hakkında anlatılanlara göre, bunlar üç sınıftır: Bir sınıf Şam'daki çamlar gibidir; boyları göğe doğru 120 zira'dır [Bir zira' yaklaşık 70 cm uzunluğundadır]. Diğer bir sınıf, genişliği ve uzunluğu eşit olarak 120 zira'dır, bunların karşısında ne dağ ne de demir duramaz. Üçüncü sınıf ise, bir kulağını yere yayıp üzerine yatar, öbür kulağıyla da sarınıp örtünür. Bunlar, karşılaştıkları her türlü vahşi hayvanı, fili, domuzu, köpeği hatta kendilerinden öleni bile yerler. Önleri Şam'da arkaları Horasan'dadır, doğu nehirlerinin hepsini içerler. Bununla beraber bunlardan bir karış uzunluğunda olanlar da vardır. Zülkarneyn onlardan, boyu orta boylu adamın yarısı kadar olanlar da buldu, onların ellerinde pençeler vardı. Dişleri vahşi hayvanların dişleri gibiydi, kendilerini sıcak ve soğuktan koruyan cesetlerinde kıllar vardı ve hayvanlar gibi çiftleşirlerdi. Âdem (as) bir gece ihtilam olmuş, menisi toprakla karışmış, Allah da bu sudan Ye'cuc ve Me'cuc'u yaratmıştır. Onlar Âdemoğulları ile baba cihetinden birleşmektedirler. Onlar yırtıcılara benzeyip hayvanları, yırtıcıları parçalarlar; yılan, akrep ve her türlü canlıyı yerler. İlkbaharda ülkelerinden çıkıyorlar ve yaş, yeşil olan her şeyi yiyor; kuru olanları ise beraberlerinde götürüyorlardı. [ (Derveze; et Tefsirü'l Hadis)]

Bizim bu konuyla ilgili tahlilimiz ise şöyledir:
"Ye'cüc" ve "Me'cüc" sözcüklerinin Arapça olmadığı hakkında görüşler ortaya atılmıştır. Hatta Kur'an'daki Arapça olmayan kelimelerin tespit ve açıklaması konusunda yapılan çalışmalarda, bu sözcüklerin "Harut" ve "Marut" sözcükleri gibi yabancı [Yunanca] olduğu, sonradan Arapçalaştırıldıkları nakledilmiştir. [ (el Cevaliki ; el Muarreb, Dr. Semih Ebu Muğuli; Fi'l Kur'ani min Külli Lisan)]
Bu sözcüklerin yapılarına ekleme çıkarma yapılmak suretiyle Arapça olduğu da kabul edilmiştir. Bu konuda bizim de bir hayli gayretimiz olmuş, ancak bu gayretler de boşuna olmuştur.
Şöyle ki: Bu sözcükleri Arapça kabul edebilmek için, bu sözcüklerden " يأجوج Ye'cûc" sözcüğünün "ateşi alevlendirmek, ateş sesi, acı vermek [tuz acısı]" anlamındaki " ا ج جecc" kökünden; " مأجوجme'cûc" sözcüğünün de "atmak, saçmak" [ (Lisanü'l Arab, c. 8, s. 204)] anlamındaki " م ج جmcc" kökünden türediği düşünülebilir. Ne var ki, bu kökten her ne kadar " يأجج ye'cücü" veya " يؤجج yü'cicü", يمججyemcicü" kalıbında geniş zaman fiili oluşturulabilse de, hiçbir zaman "Ye'cûc" veya "Yâcûc"; "Me'cûc" veya "Mâcûc" kalıbında isim oluşturulması mümkün değildir. Bu durumda, isim olan bu sözcüklerin Arap diline başka dillerden geldiğini kabul etmek zorunluluğu doğmaktadır. Tüm dillerde bu tarz yapılandırmalar vardır. Buna "Herc ü Merc", "Harut Marut", "herrü merrü" gibi sözcükleri örnek verebiliriz.
Ye'cüc ve Me'cüc sözcükleri, bizim kanaatimize göre de, genel kabule uygun olarak Arapça kökenli değildir. "Teogog" ve "Demogog" sözcüklerinin kısaltılmışları olan "Gog" ve "Magog" sözcüklerinin Arapçalaşmış halleridir.
Bu sözcükler ile ilgili olarak Ehl-i Kitap'ın [Yahudi ve Hıristiyanların] kutsal kitaplarında metinler vardır:
"Bin yıl dolunca, şeytan zindanından çözülecektir; ve yerin dört köşesinde olan milletleri, Gog ve Magog'u, saptırmak ve onları çenk için bir araya toplamak üzere çıkacaktır. Onların sayısı denizin kumu gibidir." [ İncil /Vahiy 20. Bab 7-8:]

"Yâfes'in oğulları: Gomer, ve Me'cûc, ve Maday, ve Yavan, ve Tubal, ve Meşek, ve Tiras..." [ Tekvin 10/2:]
"Rab uzaktan, dünyanın ucundan bir milleti, dilini anlamayacağın bir milleti kartal uçar gibi senin üzerine getirecek; kocamış olanın şahsına itibar etmeyen ve çocuklara acımayan, sert yüzlü bir millet, ve o seni helak edinceye kadar, hayvanlarının  semeresini, ve toprağının semeresini yiyecek; ve seni bitirinceye kadar sana buğday, yeni şarap ve yağ, hayvanlarının yavrularını, ve koyunlarının yavrularını bırakmayacaktır. Ve bütün memleketinde güvenmiş olduğun yüksek ve dayanıklı duvarların düşünceye kadar seni bütün şehirlerinde muhasara edecekler ve Allah'ın Rabbin sana verdiği memleketinde, seni bütün şehirlerinde muhasara edecekler. [ Tesniye 28/49-51:]

"Âdemoğlu, Magog diyarından olan, Roşun, Meşekin ve Tubal'ın beyi Gog'a yönel ve ona karşı peygamberlik et ve de: Yehova şöyle diyor: "Roşun, Meşekin ve Tubalın beyi Gog, işte, ben sana karşıyım." [ Hezekiel 38/2-3:]
"Bundan dolayı, Âdemoğlu peygamberlik et ve Gog'a de: 'Rab Yahova şöyle diyor: 'Kavmim İsrâil emniyette oturunca, sen o gün öğrenmeyeceksin. Ve sen ve seninle beraber bir çok kavimler, hepsi atlara binmiş, büyük bir cumhur ve kuvvetli bir ordu olarak, şimalin sonlarından, kendi yerinden geleceksin, ve diyarı örtmek için bir bulut gibi kavmim İsrâil'e karşı çıkacaksın, son günlerde vaki olacak ki, milletlerin gözü önünde sende takdis olunacağım zaman, ey Gog, onlar beni tanısınlar diye, seni kendi diyarıma karşı getireceğim." [ Hezekiel 38/14-16:]
"Ve Gog İsrâil diyarına karşı geldiği zaman, Rab Yehova'nın sözü, o günde vaki olacak ki, ateş püsküreceğim. Ve sen Ademoğlu, Gog'a karşı peygamberlik et, ve de: 'Rab Yehova şöyle diyor': 'Roşun, Meşekin ve Tubalın beyi Gog, işte,  ben sana karşıyım; Ve  seni geri çevireceğim, ve seni ileri götüreceğim, ve şimalin sonlarından seni çıkaracağım; ve seni İsrail dağları üzerine getireceğim; ve sol elinden yayını ve sağ elinden oklarını vurup düşüreceğim. Sen, bütün ordularınla ve yanında olan kavimlerle, İsrâil dağları üzerinde düşeceksin; yesinler diye her çeşit yırtıcı kuşa, ve kırın canavarına seni vereceğim. Açık kırda düşeceksin; çünkü ben söyledim, Rab Yehovanın sözü. Ve Magog üzerine, ve adalarda emniyette oturanlar üzerine ateş göndereceğim; ve bilecekler ki; ben Rabbim." [ Hezekiel 39/1-6:]
"Ve o gün vaki olacak ki, İsrâil'de, denizin şarkında Geçiciler deresinde [Abarim deresinde] Gog'a kabir yeri vereceğim; ve oradan geçenleri o durduracak; ve orada Gog'u ve bütün cumhurunu gömecekler; ve oraya Hamon-Gog [Gog cumhuru] deresi denilecek. Ve memleketi temizlesinler diye İsrail evleri yedi ay onları gömmekte devam edecekler. Ve onları memleketin bütün kavmi gömecek, ve onlara izzet bulduğum günde nam olacak, Rab Yehova'nın sözü. Ve devam üzere memleket içinden geçecek adamlar, ve o geçenlerle beraber memleketi temizlemek için yerin üzerinde kalanları gömecek adamlar ayıracaklar; onlar yedi ayın sonunu da araştıracaklar. Ve memleket içinden geçecek olanlar geçecekler; ve biri insan kemiği görünce gömecek olanlar onu Hamon-gog deresine gömünceye kadar yanına bir nişan koyacak. Ve Hamona da bir şehrin adı olacak. Memleketi temizleyecekler." [Hezekiel 39/ 11-12:]
"Ve bin yıl tamam olunca, şeytan zindanından çözülecektir; ve yerin dört köşesinde olan milletleri, Ye'cûc ve Me'cûc'ü, saptırmak ve onları çenk için bir araya toplamak üzere çıkacaktır; Onların sayısı denizin kumu gibidir. Ve yerin genişliği üzerine çıktılar, ve mukaddeslerin ordusunu ve sevgili şehri kuşattılar; ve gökten ateş inip onları yedi." [ Yuhannâ'nın Vahyi 20/7-8:]
"İşte, ey İsrail evi, uzaktan evinize bir millet getireceğim, Rab diyor; o zorlu bir millet, eski bir millettir, bir millet ki, sen onun dilini bilmez, ve ne dediklerini anlamazsın. Onların ok kılıfı açık bir kabirdir, hepsi yiğitlerdir. Oğullarının ve kızlarının yiyecekleri harman mahsulünü ve ekmeğini onlar yiyecekler; asmalarını ve incir ağaçlarını yiyecekler; güvenmekte olduğun duvarlı şehirlerini kılıçla vurup yıkacaklar. Fakat o günlerde bile sizi bütün bütün bitirmeyeceğim, Rab diyor. [ Yeremya 5/15:]
Bu anlamları Ye'cüc ve Me'cüc'ün ikinci kez yer aldığı Enbiya suresindeki paragrafta tetkik edelim:
92Şüphesiz bu, bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. O hâlde Bana kulluk edin.
93Hâlbuki ortak koşanlar, işlerini aralarında paramparça ettiler. Hepsi yalnızca Bize dönücülerdir.
94Öyleyse kim inanmış olarak düzeltmeye yönelik işler yaparsa onun emeği için iyilikbilmezlik edilmeyecektir. Biz, hiç şüphesiz onu yazanlarız da.
95Ve değişime/ yıkıma uğrattığımız bir kent üzerine yasak konmuştur: "Şüphesiz bunlar, dönmeyecekler!"
96Hatta akıncılar ve komutanı açıldığı zaman, onlar, yüksek tepeden akın edip çıkarlar.
97Ve gerçek vaat yaklaştığı zaman kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kişilerin gözleri dönüverir: "Eyvah bizlere! Kesinlikle biz bundan bilgisizlik/duyarsızlık içindeydik. Aslında biz yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimseler idik." (Enbiya/92-97)
Gerek Kitab-ı Mukaddes ve eldeki İncillerdeki, gerekse Kur'an'daki anlatıma göre Ye'cüc ve Me'cüc'ün ortak özelliği akıncılık, istilacılıktır.
Dolayısıyla, bu iki sözcüğün çağrıştırdığı güç bir ordunun gücüdür. Bu durumda "Yecüc" ordu komutanı, "Me"cûc" de onun askerleri anlamındadır.
Dikkat çeken bir diğer nokta da, bu sözcüklerin "yakıp yıkma, atıp saçma" sözcüklerini çağrıştıran kelimelerle Arapçalaşmış olmalarıdır.
Ye'cüc ve Me'cüc'ü belli bir tarihe ve coğrafyaya sıkıştırmak yanlıştır. Her devirde ve her bölgede Ye'cüc Me'cüc olabilir. Geçmiş devirde Büyük İskender ve ordusu Ye'cüc Me'cüc idi. Anadolu'yu istila/feth eden Alpaslan ve ordusu da Anadolu halkı için Ye'cüc ve Me'cüc idi. Bizansı istila/feth eden Fatih ve ordusu Bizans için, bugün Irak'ı işgal/istila eden Amerika ve müttefikleri de İslam dünyası için Ye'cüc ve Me'cüc'dür. Afganistan'ı, Çeçenistan'ı, Filistin'i, Vietnam'ı, Mısır'ı, Libya'yı, Fas'ı, Tunus'u istila edenler de hep Ye'cüc ve Me'cüc'dür.
Bütün bu açıklamalardan varacağımız sonuç şudur: Hayber'i istila eden komutan [Muhammed] ve askerleri [Sahabe] de Hayberliler için Ye'cüc ve Me'cüc'dür.
 94. ayette, sözcüklerin hakikat anlamlarına göre, "laf anlamaz, kanun nizam dinlemez toplum"un sanki üçüncü şahıslardan bahseder gibi Zülkarneyn'e "Ey Zülkarneyn! Şüphesiz Ye'cüc ve Me'cüc bu topraklarda bozgunculardır" şeklinde hitap ettikleri görülmektedir. Üzerinde yeterince tefekkür edilmediği için ayette nakledilen bu konuşma yanlış değerlendirilmektedir. Hâlbuki sözü edilen "laf anlamaz, kanun nizam dinlemez toplum" Zülkarneyn'e doğrudan "Sen ve ordun, bu topraklarda bozguncularsınız" demeyip nazik ve diplomatik bir üslupla "Ey Zülkarneyn! Şüphesiz Ye'cuc ve Me'cuc bu topraklarda bozgunculardır" şeklinde kinayeli bir lisanla seslenmektedirler.
"Kinaye sanatı" Kur'an'da ve Arap edebiyatında sıkça başvurulan bir yoldur. Hatırlanacağı üzere, Alak suresinde "Salât ettiğin [eğitim öğretim verdiğin, sosyal destek sağladığın] zaman seni engelleyen kişiyi gördün mü?" yerine, "Salât ettiği [eğitim öğretim verdiği, sosyal destek sağladığı] zaman bir kulu engelleyen kişiyi gördün mü? (Alak/9, 10)" denmiştir. Yine aynı şekilde, Abese suresinde de "Yüzünü ekşittin ve sırt çevirdin; sana o kör geldi diye" yerine, "Yüzünü ekşitti ve sırt çevirdi; kendisine o kör geldi diye… (Abese/1, 2)" denmiştir. Her iki ayette de muhataba doğrudan değil, kinayeli bir anlatımla üçüncü şahıs olarak hitap edilmiştir.