İslâm dininin temel unsurlarından olan " الزكوةZekât'ın sözcük olarak kökü olan " ز ك وzkv/", " üreme ve artma, arıtma" demektir. Meyve ve tahıl cinsinden Allah'ın verdiği; artıp çoğalan her şeye " زكاءzekâ" denir. Bu kökün türevlerinden olan " الزكوةZekât" sözcüğü, " صلاحSalâh; bir şeyin en iyi, en temiz, en düzgün hali" demektir. "Malın zekâtı" demek, "malın temizlenmesi, saf; arı-duru hale getirilmesi" demektir. [ (Lisanü'l Arab, Tacü'l Arus "z k v" mad)]
Bu sözcüğün mastarlarından olan " التزكيةtezkiye", "Temizlemek, geliştirmek, feyizlendirmek, büyütmek ve temize çıkarmak" demektir. Bir Kur'an kavramı olarak "tezkiye", nefsini temizlemek, onu şirk, günah, nifak [ikiyüzlülük], rics [pislik], cehalet, kötü duygular ve benzeri şeylerden temizlemek, ona itaati ve takvayı [Allah'ın koruması altına girmeyi] öğretmek demektir. Bu anlamı, A'lâ/14–17, Leyl/14–21 ve Şems/ 1–10'da görmekteyiz.
İnsanın nefsini arındırması ancak iman etmesi ve salihâtı işlemesi ile mümkün olan bir durumdur. Kişiyi kirleten, küfür ve şirktir. Çünkü şirkin necis [pislik], müşrikin de neces [pis] olduğunu Kur'an bildirmektedir (Tövbe 28). İman sahibi olan kişide imanın dışa yansıması olan "takva" ortaya çıkacak ve her yönüyle tertemiz bir "nefs" söz konusu olacaktır. İnançsız bir kimsede ise inançsızlığının dışa yansıması olan "fücur" ortaya çıkacak ve her türlü sosyal pisliği barındıran bir "nefs" söz konusu olacaktır.
" الزكوةZekât" sözcüğü de bu kökten (" ز ك وzkv/") gelmektedir. Yukarıda belirttiğimiz gibi, zekât", " صلاحsalâh; bir şeyin en iyi, en temiz, en düzgün hali" anlamına gelmektedir. Terimsel anlam olarak ise "Zekât", "Müminlerin devletinde, devletin, var olması, ayakta durabilmesi, salâtın ikame edilebilmesi (maddi ve manevi desteğin ve güvenliğin sağlanabilmesi) müminlerin iman borcu, kulluk görevi olarak verdiği vergi"dir.
Zekât, müminlerin bağımsız bir devlet ortamında tüm ibadetlerini özgürce yapmalarını sağlayarak, müminlerin manevi temizliğini sağladığı, onları kusursuzlaştırdığı ve bu ibadeti yaparken, kişiyi mal, mülk evlat tutkusundan arındırdığı, kişileri, günah, cimrilik kirinden arındırıp malda berekete sebep olduğu için bu vergi ibadetine "zekât" denilmiştir. (Yukarıda sunduğumuz tezkiye ayetlerini bir daha hatırlayalım.)
Müminlerin, kendilerini, yakınlarını, tüm insanları, tüm hayvanları ve doğayı fitneden, fesattan zulümden ve bozulmadan koruma görevleri vardır. Allah'ın verdiği bu görevler, ancak kendilerine ait bir devlet ve sınırları belirli bir yurtlarının olmasına bağlıdır. Onun için Allah, müminlerin mutlaka bağımsız bir ülkelerinin olmasını, bu ülkeyi savunmalarını ve kendilerini yurtlarından etmek için uğraşanlarla savaşılmasını emretmiştir.
Her devlette olduğu gibi müminlerin kurduğu devlette de, devletin, kendisinden beklenen eğitim, öğretim, sağlık, iç-dış güvenlik, alt yapı işlerinin yapılması, dini hizmetlerin yerine getirilebilmesi, geleceğin güvence altına alınması, dinin ve bağımsız bir yurdun korunabilmesi için maddi desteğe; vergiye ihtiyaç vardır.
Çağdaş vergi ile İslâm dinindeki Zekât vergisi, şeklen bazı noktalarda benzeşse de temelde [alınış amacı ve gerekçesi (istifade veya iktidar teorisi), harcama yerleri, alınan kesim, alınan değerler, alınacak zaman bakımlarından)] birbirinden farklıdır.
Özgür, bağımsız yurt sahibi olmayan müminlerin İslâm dininin ilkelerini yaşamaları, varlıklarını sürdürmeleri imkânsızdır.
Zekât'ı sadece müminler verirler. Müminlerin devletinin varlığına, ayakta tutulmasına dış destek gelirse o devlet yozlaşmaya mahkûm olur. Zekât devlet tarafından istenmez ve zorla alınmaz. Müminler, canı gönülden paylarına düşeni kendileri verirler. Onun için Kur'an'da zekât hep "vermek" fiiliyle ("verin!" Veya "verirler") ifadesiyle yer alır. Kesinlikle zekâtın alınmasından bahsedilmez.
Burada "güzel bir ödünç" ile kastedilen, zekâtın dışında verilecek sadakalar, infaklar; muhtaçlara yapılacak diğer yardımlardır. Ancak "güzel" vurgusu, yapılacak yardımların malın iyisinden ve işe yarayanından olması gerektiğini hatırlatmakta, "Allah'a ödünç verin" vurgusu ise yapılacak yardımların sanki bizzat Allah'a borç veriliyormuş gibi değerlendirilerek en lâyık olanlara yapılması gerektiğine işaret etmektedir.