Zînet, "güzelleştirmeye, güzel ve çekici göstermeye, hoşlanacak hâle getirmeye yarayan süs" demektir, ki sözcük Kur'ân'da, hem olumlu hem de olumsuz olarak bu anlamda kullanılmıştır.
Şeytânın, inkârcılara, kötü amellerini güzel-hoş gösterdiğini bildiren En'âm/43 ve Enfâl/48 âyetleri ile Kârûn'un, kavminin karşısına zîneti ile çıktığını bildiren Kasas/79 âyeti, sözcüğün olumsuz anlamda kullanılışına birer örnektir. Olumlu anlamda kullanıma örnek âyetler ise; Allah'ın imanı mü'minlere sevdirerek kalplerini süslediğini bildiren Hucurât/7 âyeti, gökyüzünün kandillerle süslendiğini bildiren Fussilet/12 âyeti ile Mülk/5 âyeti ve Mûsâ peygamberin, Firavun'un büyücüleriyle buluşma gününün –kendi zaferinden emin olduğu için– "zînet günü" olmasını istediğini bildirdiği Tâ-Hâ/59 âyetidir.
Mal ve oğullar dünya hayatının süsüdür (Kehf/46) âyeti de, hem zînet sözcüğünün kapsamını belirtmekte, hem de Arapların zînet sözcüğüne nasıl bir anlam yüklediğini en açık şekilde ortaya koymaktadır.
Ancak, konumuz olan âyette, kadınlardan nâ-mahrem olanlara göstermemeleri emredilen ve ayaklarını yere vurmak sûretiyle belli etmemeleri istenen zînetler, hiç şüphesiz bilezik, kolye, küpe, halhal, hızma, pazıbent ve gerdanlık gibi takılar değildir. Bu âyetteki zînet'in bu çeşit takılar olduğunu düşünmek, âyetin hedefi açısından son derece isabetsiz olur. Çünkü, bir an için zînet sözcüğü ile takıların kastedildiği düşünülecek olursa, Allah'ın bu ifadeyle kadınların takı takmalarında sakınca görmediği zımnen kabul edilmiş olur. Bu takdirde ise, hem takı takmanın sakıncasız görülmesi hem de takıların saklanmasının istenmesi gibi abes bir durum ortaya çıkar ki bu düpedüz tutarsızlıktır. Zira takı, göstermek için takılır. Görünmeyen takının bir anlamı olmaz.
Bu âyetteki zînet sözcüğünden, takı türü eşyaların anlaşılması, âyetin bütünselliği açısından da mümkün değildir. Şöyle ki: Kadınların taktıkları süs eşyaları, cinsel tahrik unsuru olmaktan çok; gurur, kibir ve gösteriş amacı ile takılan eşyalardır. Eğer bu âyet ile gösterişin ve böbürlenmenin önüne geçilmek istenseydi, zînetlerin herkesten saklanması talimatı verilirdi. Oysa âyette kadınların zînetlerini diğer kadınların yanında açabilecekleri ifade edilmektedir. Şu hâlde bu âyette konu edilen zînet, gösterişe yönelik takılar değil, erkeklerin yanında açığa vurulmaması gereken, bu sebeple de cinsel arzu uyandıran "zînet"lerdir. Ayrıca Allah, Ey Âdemoğulları! Her mescidin yanında süslerinizi alın, yiyin-için fakat savurganlık etmeyin; kesinlikle Allah savurganları sevmez. De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı zînetleri ve tertemiz rızıkları kim haram etmiş?" De ki: "Bunlar, iğreti hayatta inananlar içindir –kıyâmet gününde yalnız onlar için olmak üzere–." İşte böylece Biz, âyetleri bilen bir topluluğa ayrıntılı olarak açıklıyoruz (A'râf/31-32) buyurmak sûretiyle, kadın-erkek herkesin takı türünden olan zînetlerini, mescit gibi en kalabalık yerlerde teşhir etmelerini istemiş, hem de buna altın veya gümüş gibi bir istisnâ getirmemiştir. Demek oluyor ki, bu âyetteki zînet sözcüğü, süs eşyası değil, "kadının, erkekler tarafından çekici bulunan, cinsel arzuların uyanmasına vesile olacak olan vücut organları" anlamındadır. Ancak, zînet olan bu organlardan sadece belli organlar anlaşılmamalı, kadının hemen hemen bütün vücudunun zînet olduğu unutulmamalıdır.
Rivâyete dayalı tefsirlerin bir kısmında âyette geçen zînet'in, "takılar"ı, diğer kısmında ise "takı yerleri"ni ifade ettiği belirtilir. Bu müfessirlere göre zînetin gösterilmesi haram olunca, takıldığı yerin gösterilmesi haydi haydi haram olur. Bunlara göre sürme, kına, yüzük, bilezik, halhal, küpe ve gerdanlıktan ibaret olan bu zînetlerin kendiliğinden gözükenleri olan sürme, kına, yüzük ve bilezik dışındakilerinin gösterilmesi haramdır.
Sonuç olarak, Nûr/31'deki zînet sözcüğü, âyetin devamından da kolayca anlaşılacağı gibi, "kadınların cazip yerleri, yani erkekler için cinsel tahrik unsuru olan, kadınların da erkeğe kendisini beğendirebilmek için kullanabileceği organlar"dır.