Allah'a, Allah'ın peygamberlerine ve ahiret gününe iman etmeyen bir kimse, eğer ölüm anında, ölümün şiddetleri kendisine gelip çattığı ve ilâhî azabı kesinkes görüp hissettiği zaman iman ederse, bu imana "iman-ı ye's" veya "iman-ı be's [zoraki iman]" denir.
Zoraki iman:
1- Hayatta iken karşılaşılan felâketler karşısında,
2- Ölüm anında,
3- Kıyamette ve kıyamet sonrası dirilişte olmak üzere, üç durumda söz konusudur.
1- Doğruluklarına dair mucizelerle desteklenen peygamberlerin Allah'ın emirlerini tebliğ etmelerine ve inanmayanların üzerine Allah'ın azabının ineceğini ihtar etmelerine rağmen bazı insanlar akıllarını kullanmaz, tefekkür etmez ve inanmamakta ısrar ederler. Ne var ki, kendilerini doğal felâketler [deprem, sel ve benzeri durumlar] gelip yakalayınca, o ana kadar inkâr ettiklerine hemen inanıverirler.
Böyle bir ortamda iman edenlerin imanları kabul edilmez ve bunların o imanları kendilerine bir fayda vermez. Çünkü onlar özgür iradeleri ile değil, karşılaştıkları belâların sebep olduğu korku ve ümitsizlikle, yani zoraki olarak iman etmişlerdir:
83Ne zaman ki elçileri onlara açık delillerle geldi, kendilerinde bulunan bilgiden dolayı şımarıklık etmişlerdi. Hâlbuki o, alay ettikleri şey onları kuşatmıştı.
84Sonra da ne zaman hışmımızı gördüler: "Allah'ın birliğine inandık ve O'na ortak koştuğumuz şeyleri kabul etmedik" dediler.
85Ama hışmımızı gördükleri zamanki imanları kendilerine yarar sağlayacak değildi. –Allah'ın, kulları hakkındaki sürüp giden tutumu...– İşte kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimseler burada kaybettiler, zarara uğradılar.
(Mümin/ 83-85)
90-92Ve İsrâîloğulları'nı bol sudan/nehirden geçirdik. Ama Firavun ve askerleri azgınlık ve düşmanlıkla onları hemen izledi. Sonunda boğulma ona yetişince, "Gerçekten, İsrâîloğulları'nın inandığı Tanrı'dan başka tanrı olmadığına ben de inandım, ben de teslim olanlardanım" dedi. –Şimdi mi? Hâlbuki daha önce isyan etmiştin ve de bozgunculardan olmuştun. Artık Biz senden sonra geleceklere ibret olasın diye, bugün seni zırhınla birlikte kurtaracağız.– Ve şüphesiz insanlardan birçoğu kesinlikle Bizim âyetlerimize/ alâmetlerimize/ göstergelerimize karşı duyarsız/ilgisizdirler.
(Yunus/ 90-92)
Ancak; Yunus kavmi gibi, söylenen azap gelmeden önce iman edenlerin imanı sahih [doğru] olup kendilerine fayda verir:
98Ne olurdu, iman edip de imanları kendilerine yarar sağlamış bir kent olsaydı ya? Ancak Yûnus'un toplumu ayrıdır. Onlar iman ettikleri vakit, basit dünya yaşamında o rezillik azabını üzerlerinden kaldırdık ve onları bir süreye kadar yararlandırdık.
(Yunus/ 98)
2- Her türlü uyarıya rağmen iman etmemiş olan kâfirler, üzerlerinde ölümün emareleri belirdiği, ölümün şiddetleri kendilerini sardığı zaman iman ederler.
Böyle iman edenlerin imanları da zoraki imandır ve bunun artık kendilerine bir faydası yoktur. Çünkü önlerinde imanlı geçirecekleri bir hayatları ve güzel işler yapacakları zamanları kalmamıştır. Dolayısıyla, can boğaza gelince, ye's halinde küfürden tövbe ederek iman etmek faydasızdır:
18Ve tevbe, kötülükleri yapıp edip de onlardan birine ölüm çatınca: "Ben, şimdi gerçekten tevbe ettim" diyenler ve de kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden birileri olarak ölenler için değildir. İşte bunlar, Bizim, kendileri için acı bir azap hazırladıklarımızdır.
(Nisa/ 18)
Bir insan, يأس ye's [ümitsizlik] ve بأس be's [azap] hâlinin gerçekleşmesinden sonra, yani ölümün şiddeti kendisini sardığında, ilâhî azabı gördüğünde, Allah'ın emirlerini aklî ve iradî olarak yerine getiremez. O andaki iman, acıyı dindirmek, azaptan kurtulmak içindir:
28Aksine, işin aslı daha önce gizleyip durdukları açığa çıktı. Geri çevrilselerdi yine yasaklandıkları şeye kesinlikle dönmüşlerdi. Evet onlar gerçekten yalancıdırlar.
(En'âm/ 28)
İman, ölüm şiddeti belirmeden ve can boğaza gelmeden önce, yani ye's [ümitsizlik] ve be's [azap] tahakkuk etmeden, henüz iş yapabilme gücü varken ve isteyerek [özgür irade ile] yapıldığında makbuldür ve fayda verir. Kâfirlerin ölüm anında iman etmeleri, kendi özgür iradeleri ile değil, ilâhî azabı görüp canı alan meleklerin verdiği şiddetli acıyı tatmalarından dolayıdır, zorakidir:
50,51Ve sen, görevli güçlerin, kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimselerin yüzlerine ve sırtlarına vurarak, "Tadın bakalım kızgın ateşin azabını! İşte bu, sizin kendi ellerinizle meydana getirdiğiniz şeyler sebebiyledir. Ve şüphesiz Allah, kullara hiçbir şekilde haksızlık eden biri değildir" diye onları geçmişte yaptıklarını ve yapmaları gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırırken bir görseydin.
( Enfal/ 50,51)
27Peki, görevli güçler onların yüzlerine ve arkalarına vurarak onlara geçmişte yaptıklarını ve yapması gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırırken nasıl olacak!
(Muhammed/ 27)
93Ve Allah'a karşı yalan uydurandan yahut kendisine hiçbir şey vahyolunmadığı hâlde "Bana vahyolundu" diyenden ve "Allah'ın indirdiği gibi ben de indireceğim" diyenden daha yanlış; kendi zararlarına iş yapan kim olabilir? Şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan o kimseleri ölümün şiddetleri içindeyken, görevli güçler de onlara ellerini uzatmış, "Canlarınızı çıkarın. Bugün, Allah'a karşı gerçek dışı şeyler söylediğinizden ve O'nun âyetlerine karşı böbürlenmenizden dolayı alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız" derlerken bir görsen!
(En'âm/ 93)
81Peki, şimdi siz bu Söz'ü/Kur'ân'ı mı küçümsüyorsunuz?
82Ve geçiminizi yalanlayarak mı temin ediyorsunuz/verilen rızıklara yalanlayarak mı karşılık veriyorsunuz?
83-85Ancak can boğaza gelip dayandığı zaman, siz de o zaman, onun karşısında bekliyorsunuz, Biz ise ona sizden daha yakınız. Velâkin siz görmezsiniz.
86,87Peki, mademki cezalandırılmayacakmışsınız, eğer doğrulardan iseniz boğaza gelmiş, çıkmakta olan canı geri çevirmeniz gerekmez mi?
(Vakıa/ 81-87)
Yukarıdaki tüm ayetler, kâfirlerin ölüm anında ilâhî azabı görüp hissettiklerinde iman etmeye yöneldiklerini göstermektedir. Ancak; içinde bulunduğu o ortamda Allah'ın varlığına samimiyetle inanmak için herhangi bir kanıt düşünüp bulma imkânı olmadığından, kişinin "inandım" demesi, ilim ve bilgiden meydana gelen, istek ve çalışılarak erişilen bir inanç olmamaktadır. Böyle bir inanma sadece korku ve azabı gidermeyi amaçlayan bir inanmadır.
3- İnkârcıların; yıldızların parçalanıp insanların üzerine düşmesi gibi kıyametin açık ve büyük belirtileri karşısında, kıyametin tam gerçekleşmeye başlaması anında veya ölümden sonraki dirilişin gerçekleştiği günde iman etmeleri de yine zoraki imandır ve faydasızdır:
158Meleklerin gelmesinden yahut Rabbinin gelmesinden, ya da Rabbinin bazı alâmetlerinin/ göstergelerinin gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Rabbinin alâmetlerinden/ göstergelerinden bazısı geldiği gün, daha önce iman etmemiş yahut imanında bir hayır kazanmamış kimseye, artık inanması bir yarar sağlamaz. De ki: "Bekleyiniz; şüphesiz biz de bekleyicileriz."
(En'âm/ 158)