Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar! 
Allah’ın koruması altına girin, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtenlere ve münâfıklara da itaat etmeyin. Şüphesiz Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır.
Ve Rabbinden elçisi Muhammed’e vahyedilen şeylere uyun. Şüphesiz Allah, sizin ne yapıp durduğunuza çokça bilgi sahibidir.
Ve Allah’a işin sonucunu havale edin, “tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan” olarak da Allah yeter.
(90/33, Ahzâb/1-3)
-505-

Ey insanlar!
Allah, bir er kişinin göğüs boşluğu içinde iki kalp yaratmadı. Ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız/zıharda bulunduğunuz eşlerinizi de sizin anneleriniz olarak kabul etmedi. Evlâtlıklarınızı da sizin öz çocuklarınız saymadı. Bu, sizin ağzınızla söylemenizdir. Allah ise hakkı söyler. Ve Yol’a kılavuzlar.
Evlâtlıkları kendi babalarına nisbet ederek çağırın; bu, Allah katında daha hakkaniyetlidir. Artık, eğer babalarını bilmiyorsanız artık onlar, dinde sizin kardeşleriniz ve sözleşmeyle yakınlık kurduklarınızdır. Kalplerinizin kasıt göstererek yaptıkları şeyler dışında hata olarak yaptıklarınızda ise, sizin için bir vebal yoktur. Ve Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
(90/33, Ahzâb/4-5)
-506-

Ey inananlar!
Peygamber, mü’minlere kendi nefislerinden daha yakın, Peygamber’in eşleri, mü’minlerin analarıdır. Ve akrabalar, Allah’ın yazgısında hepsi aynı derecededir, –koruyucu, yakınlarınıza herkesçe kabul gören davranışı yapmanız dışında– mü’minlerden ve muhacirlerden daha önceliklidirler. Bu, Kitap’ta yazılmıştır.
(90/33, Ahzâb/6)
-507-

Ey inananlar!
Biz, doğru kimselere doğruluklarından sormak için peygamberlerden; Nûh’tan, İbrâhîm’den, Mûsâ’dan ve Meryem oğlu Îsâ’dan ‘kesin söz’lerini almıştık. Elçimiz Muhammed’den de ‘kesin söz’ aldık. Biz, onlardan ağır bir ‘kesin söz’ aldık. Ve Allah, Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini örtenler için acı verecek bir azabı hazırladı.
(90/33, Ahzâb/7-8)
-508- 
Ey iman etmiş kimseler! 
Allah’ın üzerinizdeki nimetini, size her zaman yardım edeceğini hatırlayın. Hani ilk Müslümanlara Hendek savaşında ordular gelmişti de Biz, onların üzerlerine bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Ve Allah, işlemiş olduklarınızı çok iyi görendir.
Hani onlar, Müslümanların üst tarafından ve onlardan daha aşağıdan Müslümanlara gelmişlerdi. Ve hani gözler kaymıştı, yürekler gırtlaklara ulaşmıştı. Ve o günkü müslümanlar Allah hakkında zan yaptıkça zan yapıyordu.
İşte burada mü’minler yıpratılmak sûretiyle imtihan edilmiş ve çok şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.
Ve o vakit münâfıklar ve kalplerinde bir hastalık bulunanlar: “Allah ve Elçisi bize bir aldanıştan başka bir vaat yapmamış” diyorlardı.
Ve hani bunlardan bir grup: “Ey Yesrib/Medîne halkı! Sizin için duracak yer yok, hemen dönün” diyorlardı. Onlardan bir kısmı da, “Evlerimiz gerçekten savunmasızdır” diyerek Peygamber’den izin istiyorlardı. Hâlbuki evleri savunmasız değildi. Onlar, sadece kaçmak istiyorlardı.
Eğer onların üzerine, evlerinin her bir bucağından girilseydi, sonra da sosyal yangın çıkarmaları istenilseydi, kesinlikle bunu yerine getirirlerdi. Buna fazla da beklemezlerdi.
Ve hiç kuşkusuz onlar, bundan önce, arkalarını dönüp kaçmayacaklarına Allah’a yeminle kesin söz vermişlerdi. Ve Allah’ın ahdi/Allah’a karşı verilen sözler sorumluluk getirir.
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Deyin ki: “Eğer ölmekten veya öldürmekten kaçıyorsanız, kaçmak hiçbir zaman size yarar sağlamaz. Ve o zaman sadece, çok az bir şey kazandırılırsınız.”
Deyin ki: “Eğer Allah size bir kötülük dilediyse veya size bir rahmet dilediyse, sizi Allah’tan kim korur?” Hem onlar kendilerine Allah’ın astlarından bir yol gösterici, koruyucu yakın bulamazlar, bir yardımcı da.
Şüphesiz Allah, mü’minlerden o engelleyenleri, savsaklayanları ve mü’minleri kıskanarak, kardeşlerine: “Bize gelin!” diyenleri biliyor. Ve onlar, sıkıntıya ancak, pek az geliyorlar. Derken o korku gelince, Elçimiz Muhammed onları, ölümden baygınlık sarmış kimse gibi gözleri dönerek kendisine bakıyorlarken gördü. Sonra o korku gidince, iyiliğe kıskançlık ederek mü’minlere keskin keskin diller sıyırdılar. İşte bunlar iman etmediler de Allah amellerini boşa çıkardı. Ve bu, Allah üzerine çok kolaydır.
Onlar, birleşik düşman birliklerini gitmedi sanıyorlardı. Eğer düşman birlikleri gelecek olursa, çölde bedevi Araplar içinde yer alıp mü’minlerin haberlerinden sormayı isterler. Ve eğer onlar mü’minlerin içinde olsalardı ancak pek az savaşırlardı.
Andolsun ki Allah Elçisi’nde, sizin; Allah’ı ve son günü uman ve Allah’ı çokça anan kimseler için güzel bir örnek vardır.
Mü’minler, birleşik düşman birliklerini gördükleri zaman da: “İşte bu, Allah’ın ve Elçisi’nin bize vaat ettiği şeydir. Allah ve Elçisi doğru söyledi” dediler. Bu, onlara sadece iman ve güvenlik sağlamada artış sağladı.
Mü’minlerden öyle kimseler vardır ki, Allah’a, imanları gereği yapmaları gereken şeylere sadakat gösterdiler. İşte onlardan kimisi adağını gerçekleştiren/ canını veren kimsedir, kimi de bekleyen kimsedir. –Onlar, Allah’ın doğru kimseleri doğrulukları sebebiyle ödüllendireceği, dilerse münâfıklara da azap edeceği veya tevbe nasip edeceği için, özgürce davranıp davranışlarında değişiklik yapmadılar.– Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
Ve Allah, Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini örten kişileri herhangi bir hayra ulaşmadan kinleriyle geri çevirdi. Ve Allah, mü’minlere savaşta kâfi geldi. Ve Allah çok güçlüdür, mutlak üstün olandır.
Hem de Allah, Kitap Ehlinden kâfirlerle yardımlaşanları kalelerinden indirdi. Ve kalplerine korku saldı: Siz onların bir kısmını katlediyordunuz, bir kısmını da esir alıyordunuz. Ve Allah, onların arazilerine, yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığınız bir yere sizi son sahip yaptı. Ve Allah, her şeye en iyi güç yetirendir.
(90/33, Ahzâb/9-27)
-509-
Ey Peygamber! Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Eşlerinize söyleyin: “Eğer siz basit dünya hayatını ve onun süslü çekiciliğini istiyorsanız, gelin size boşanma bedeli ödeyeyim ve güzel bir salma tarzıyla sizi salıvereyim. Eğer siz Allah’ı, Elçisi’ni ve son yurdu istiyorsanız, artık hiç şüphesiz Allah, sizden iyileştirenler-güzelleştirenler için çok büyük bir ecir hazırlamıştır.”
Ey Peygamber’in kadınları! Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanların kadınları!
Sizden kim açık, bir çirkin utanmazlıkta bulunursa, suçun cezası iki kat olarak artırılır. Bu da Allah’a göre pek kolaydır. Sizden kim de Allah’a ve Elçisi’ne sürekli saygıda bulunursa ve sâlihi işlerse, ona da ecrini iki kere veririz. Ve Biz ona üstün bir rızık da hazırlamışızdır.
Ey Peygamber’in kadınları! Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanların kadınları!
Siz kadınlardan herhangi biri değilsiniz; eğer Allah’ın koruması altına giriyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki sonra kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder. Sözü örfe uygun/ herkesçe kabul gören bir şekilde söyleyin. Evlerinizde vakarlı olun, ilk cahiliyet gösterişi hâlinde gösteriş yapmayın, salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumları oluşturun-ayakta tutun], zekâtı/vergiyi verin, Allah’a ve Elçisi’ne itaat edin. –Ey ehli beyt! Gerçekten Allah, sizden kiri gidermek ve sizi temizlemek ister.– Ve evlerinizde okunmakta olan Allah’ın âyetlerini ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri hatırlayın. Hiç şüphesiz Allah, çok lütfedicidir, gizliyi bilendir, her şeyin iç yüzünü, gizli taraflarını da iyi bilendir.
(90/33, Ahzâb/28-34)
-510-

Ey insanlar!
Şüphe yok ki İslâm dinine giren erkekler ve İslâm dinine giren kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, saygıda duran erkekler ve saygıda duran kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, huşulu erkekler ve huşulu kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını muhafaza eden erkekler ve ırzlarını muhafaza eden kadınlar, Allah’ı çok anan erkekler ve Allah’ı çok anan kadınlar; Allah, onlar için bir bağışlanma ve çok büyük bir ödül hazırlamıştır.
(90/33, Ahzâb/35)
-511-

Ey inananlar!
Ve Allah ve Elçisi bir işte hüküm verdiklerinde, hiçbir mü’min erkek ve mü’min kadın için kendi işlerinde serbestlik yoktur. Ve kim Allah’a ve Elçisi’ne isyan ederse o, açık bir sapıklıkla sapmıştır.
Hani elçimiz Muhammed, Allah’ın kendisine nimet verdiği ve kendisinin de nimet verdiği kişiye: “Eşini yanında tut ve Allah’ın koruması altına gir!” diyordu da insanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi içinde saklı tutuyordu. Oysa Allah, Kendisine saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duymana çok daha lâyıktı. Artık Zeyd, Zeyneb’ten ilişkisini kesince, Biz Zeyneb’i elçimiz Muhammed ile evlendirdik. Ki böylelikle evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri zaman, evlatlıklardan ayrılan kadınla evlenme konusunda mü’minler üzerine bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.
Allah’ın kendisine farz kıldığı şeyde Peygamber üzerine, daha önce gelip geçen kimselerde; Allah’ın verdiği elçilik görevini tebliğ eden, O’na saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyan ve Allah’tan başka kimseye saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duymayan kimselerle ilgili Allah’ın uygulaması olarak bir güçlük yoktur. Allah’ın emri, ayarlanmış, belirlenmiş bir kaderdir. Hesap görücü olarak Allah yeter.
Muhammed, sizin er kişilerinizden hiç birinin babası değildir. Ancak o, Allah’ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Ve Allah, her şeyi en iyi bilendir.
(90/33, Ahzâb/36-40)
-512-
Ey iman eden kişiler! 
Allah’ı anışınız, ‘çokça anmak’ olmak üzere anın. Ve O’nu her zaman noksan sıfatlardan arındırın.
O, sizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size destek verendir. O’nun doğadaki güçleri/ indirdiği haberci âyetleri destek verirler. Ve O, mü’minlere çok merhametlidir. O’na kavuşacakları gün onların selâmlaşmaları, “Selâm”dır. Allah, da onlar için saygın bir ödül hazırlamıştır.
(90/33, Ahzâb/41-44)
-513-
Ey Peygamber! Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Şüphesiz Biz sizi, bir şâhit, bir müjdeci, bir uyarıcı, Kendi izniyle/ bilgisiyle Allah’a bir davetçi ve ışık saçan bir kandil olarak gönderdik/elçi yaptık. Siz de inananlara, şüphesiz kendileri için Allah’tan büyük bir armağan olduğunu müjdeleyin. Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örten kimselere ve münâfıklara itaat etmeyin, onların verdiği eziyetleri bırakın, önemsemeyin. Ve siz Allah’a işin sonucunu havale edin Ve “tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan” olarak Allah yeter.
(90/33, Ahzâb/45-48)
-514-
Ey iman etmiş kimseler!
Mü’min kadınları nikâh edip, sonra onlara dokunmadan boşadığınız zaman, artık sizin için üzerlerinde sayacağınız bir bekleme süresi yoktur. Derhal onları kazançlandırın ve onları güzel bir şekilde salıverin.
(90/33, Ahzâb/49)
-515-
Ey Peygamber!
Şüphesiz Biz, mehirlerini verdiğin eşlerini,
Allah’ın ganimet olarak sana verdiklerinden, sözleşme ile malik olduğunu/savaş esirlerinden himayene verilmiş bayanları,
amcanın, halanın, dayının ve teyzenin kızlarından seninle birlikte hicret etmiş olanları
ve kendisini Peygamber’e hibe eden Peygamber’in de nikâhlamak istediği Müslüman kadını –mü’minlerin seviyesinden aşağı olmak üzere ve sadece sana özgü olarak– sana helal kıldık. Biz kendi eşleri ve sözleşmelerinin malik oldukları şeyler konusunda senin dışındaki mü’minlere neyi farz kıldığımızı kesinlikle bildik, daha önce açıkladık. Bu durum; sana özgü olarak getirilen çok eşlilik ve diğer özel maddeler, senin için bir güçlük olmasın diyedir. Ve Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir.
Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini de yanına alabilirsin. Ayrıldıklarından, istek duyduklarına dönmende artık senin için bir sakınca yoktur. Onların gözlerinin aydınlanıp hüzne kapılmamalarına ve kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmalarına en yakın olan budur. Allah kalplerinizde olanı bilmektedir. Allah her şeyi bilendir, çok yumuşak davranandır.
Bundan sonra kadınlar ve bunları başka kadınlar ile değiştirmek –güzellikleri hoşuna gitse bile– sana helal olmaz. Ancak yemininin malik olduğu/harp esiri olup da senin himayene verilen başka; onu nikâhlayabilirsin. Allah, her şeyi gözetleyip denetleyendir.
(90/33, Ahzâb/50-52)
-516-
Ey iman eden kimseler! 
Peygamber’in evlerine/ birbirinizin evlerine sadece –vaktine bakmaksızın–yemeğe izin verilince girin. Ama çağırıldığınız vakit hemen girin. Artık yemeği yediğinizde de hemen dağılın. Söz için de beklemeyin. Şüphesiz bu hâliniz, Peygamber’e/ ev sahibine eziyet veriyor sonra da o/ ev sahibi, sizden çekiniyor. Allah ise haktan/gerçekten çekinmez. Onun/ hanımlarından bir kazanım istediğiniz zaman da perde arkasından/odalarına girmeden isteyin. Böyle yapmanız, sizin kalpleriniz ve onların kalpleri için daha temizdir. Ve sizin Allah’ın Elçisi’ne eziyet etmeniz ve kendisinden sonra hanımlarını da, sonsuza dek nikâh etmeniz olacak bir şey değildir. Bu, Allah katında çok büyüktür.
Siz bir şeyi açığa vursanız yahut onu gizleseniz biliniz ki, şüphesiz Allah, her şeyi en iyi bilendir.
Peygamber eşlerinin üzerine, babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınlar ve sözleşmelerinin sahip olduğu kimseler hakkında bir günah yoktur. –Ve siz/Peygamber’in eşleri, Allah’ın koruması altına girin.– Şüphesiz Allah, her şeye en iyi tanıktır.
Şüphesiz Allah ve doğadaki güçleri/indirdiği Kur’ân âyetleri Peygamber’i destekliyorlar/yardım ediyorlar/arka çıkıyorlar. Ey iman etmiş kimseler! Siz de Peygamber’e/ Ülülemr’e destek olun/o’na yardım edin/arka çıkın ve o’nun güvenliğini tam bir güvenlikle sağlayın!
Şüphesiz Allah’a ve Elçisi’ne eziyet verenler; Allah onları dünyada ve âhirette dışlamıştır. Ve onlara aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır.
Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara yapmadıkları bir şey sebebiyle eziyet eden kimseler de kesinlikle, artık bir iftira ve apaçık bir vebal yüklenmişlerdir.
(90/33, Ahzâb/53-58)
-517-
Ey Peygamber! Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Eşlerinize, kızlarınıza ve mü’minlerin kadınlarına söyleyin, evlerinin dışına çıktıklarında üzerlerine dış giysilerinden örtsünler. Tanınıp da eziyet edilmemeleri; taciz, tecavüz edilmemeleri, sarkıntıya uğramamakları için, bu daha uygundur. Allah çok bağışlayandır ve çok merhamet edendir.
(90/33, Ahzâb/59)
-518-

Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Andolsun ki eğer o münâfıklar ve kalplerinde bir hastalık olan şu kimseler ve Medîne’de/bulunduğunuz kentte ortalığı karıştıranlar, bu yaptıklarından vaz geçmezlerse, kesinlikle sizi onlara, onlar dışlanarak musallat ederiz. Sonra onlar, sizinle orada az bir zamandan fazla komşu kalamazlar; Allah’ın önceki geçen kimseler hakkındaki uygulaması olarak nerede bulunurlarsa yakalanırlar ve acımadan, kıyasıya öldürülürler. Ve siz Allah’ın yasası/uygulaması için asla bir değişiklik bulmayacaksınız!
(90/33, Ahzâb/60-62)
-519-
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
İnsanlar size kıyâmetin kopuş vaktinden soruyorlar. Deyin ki: “Onun bilgisi, Allah’ın; münâfık erkekleri, münâfık kadınları, ortak koşan erkekleri, ortak koşan kadınları azap etmesi; ve Allah’ın, mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların tevbelerini kabul etmesi için ancak Allah’ın nezdindedir. Ne bilirsin belki kıyâmetin kopuş vakti yakında olur. Ve Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” 
(90/33, Ahzâb/63, 73)
-520-

Ey insanlar!
Kesinlikle Allah, Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini örten kimseleri dışlayıp gözden çıkarmış ve içinde sonsuz olarak kalmaları için, onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır. Onlar orada, bir koruyucu yakın ve yardımcı bulamazlar. Yüzleri ateş içinde evrilip çevrildiği gün, “Ah keşke Allah’a itaat etseydik, elçiye itaat etseydik!” diyecekler.
Ve dediler ki: “Ey Rabbimiz! Şüphesiz biz efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi onlar yoldan saptırdılar. Ey Rabbimiz! Onlara azaptan iki kat ver ve kendilerini tam anlamıyla dışla/rahmetinden mahrum bırak.”
(90/33, Ahzâb/64-68)
-521-
Ey iman etmiş kişiler! 
Sizler Mûsâ’ya eziyet eden kimseler gibi olmayın. İşte, Allah Mûsâ’yı, eziyet edenlerin söylediklerinden temize çıkardı. Ve o, Allah katında mevki sahibi/değerli biri idi.
Ey iman etmiş kimseler! 
Allah’ın koruması altına girin ve sağlam belgeli söz söyleyin. Ki Allah, işlerinizi lehinize düzeltsin, günahlarınızı da bağışlasın. Her kim Allah’a ve Elçisi’ne itaat ederse, artık o, gerçekten çok büyük bir zafer ile kurtulmuş olur.
(90/33, Ahzâb/69-71)
-522-
Şüphesiz Biz, emaneti [bütünlüğü, kusursuzluğu, mükemmelliği] göklere, yere ve dağlara yaydık, yaygınlaştırdık da, onlar, onu taşımaya yanaşmadılar, bütünlüğün, kusursuzluğun, mükemmelliğin alıp götürülmesinden korktular. Ve onu insan taşıdı [onu aldı götürdü, ona ihanet etti]. Şüphesiz insan, çok yanlış davranan ve çok cahildir.
(90/33, Ahzâb/72)