Ahirete inanmayan kimseler ise Rablerinin âyetlerinden bir âyet gelmeye görsün, kesinlikle ondan mesafelenip uzak durmuşlardır.
Sonra da onlar, kendilerine hak gelince onu kesinlikle yalanladılar. Artık alaya aldıkları şeylerin önemli haberleri yakında kendilerine gelecektir.
Görmediler mi ki Biz, onlardan önce yeryüzünde size vermediğimiz bütün imkânları kendilerine verdiğimiz, gökyüzünü üzerlerine bereketlerle gönderip altlarında ırmaklar akıttığımız nice nesilleri değişime/yıkıma uğrattık. Biz onları, günahları sebebiyle değişime/yıkıma uğrattık ve onların sonrasından başka bir nesil oluşturduk.
Ve Biz eğer ki Muhammed’e papirüste/kâğıtta yazılı bir kitap indirmiş olsak, onlar da ona elleriyle dokunsalardı, kesinlikle Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş olan o kişiler “Bu, apaçık sihirden başka bir şey değildir” derlerdi.
Ve onlar, “Bu Peygamber’e bir melek indirilseydi ya!” dediler. Eğer Biz bir melek indirmiş olsaydık, iş, kesinlikle bitirilmiş olurdu. Sonra da kendilerine göz bile açtırılmazdı.
Eğer Biz Peygamber’i bir melek yapsaydık, yine de o’nu bir adam şeklinde yapardık ve onlar yine düştükleri kuşkuya düşerlerdi.
Ve hiç kuşkusuz Muhammed’den önce de elçiler ile alay edildi. Sonra da onlardan alay eden kişileri alay ettikleri şey kuşatıverdi.
Gününüzün inançsızlarına deyin ki: “Yeryüzünde dolaşın, sonra da yalanlayanların sonu nasıl olmuş bakın!”
Deyin ki: “Göklerde ve yerde olanlar kim içindir?” Deyin ki: “Allah içindir.” Allah, rahmeti Kendi zâtı üzerine yazmıştır. Sizi kesinlikle, kendisinde asla şüphe olmayan kıyâmet gününe toplayacaktır. Kendi kendilerini zarara sokan kimseler, işte onlar iman etmezler.
Ve gecede, gündüzde barınan her şey O’nundur. O, en iyi işitendir, en iyi bilendir.
Deyin ki: “Gökleri ve yeri yoktan var eden, besleyen, fakat Kendisi beslenmeyen Allah’tan başka yardım eden, koruyan, yol gösteren bir yakın mı edineyim?” Deyin ki: “Biz İslâm kişilerin ilki olmakla emrolunduk.” Ve siz sakın Allah’a ortak koşanlardan olmayın!
Deyin ki: “Biz kesinlikle, eğer Rabbimize isyan edersek, büyük bir günün azabından korkarız.”
Kim ki ortak koşmaktan döndürülürse, kuşkusuz Allah o gün, ona rahmet etmiştir. Ve işte bu, apaçık kurtuluştur.
Ve eğer Allah size bir zarar dokundurursa, onu Kendisinden başka açacak yoktur. Ve eğer O size bir hayır dokundursa da kuşkusuz O, her şeye gücü yetendir.
Ve O, kullarının üstünde/daha üstün olarak, isyân eden kimseleri kahredendir. Ve O, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır, her şeyin iç yüzünü/gizli taraflarını da iyi bilendir.
Deyin ki: “Tanıklık bakımından hangi şey daha büyüktür?” Deyin ki: “Bizimle sizin aranızda Allah tanıktır. Ve sizi ve ulaşan herkesi kendisiyle uyaralım diye Muhamme’e bu Kur’ân vahyolundu. Allah’la beraber gerçekten başka ilâhlar olduğuna siz gerçekten tanıklık eder misiniz?” Deyin ki: “Biz etmeyiz.” Deyin ki: “O, ancak ve ancak bir tek ilâhtır ve kesinlikle biz, sizin ortak tuttuğunuz şeylerden uzağız.”
Kendilerine Kitap verdiğimiz şu kimseler, Peygamber’i, kendi oğullarını bildikleri gibi bilirler. Kendi nefislerini kayba uğratan şu kimseler, işte onlar iman etmezler.
Ve Allah’a karşı yalan uydurandan veya âyetlerini yalanlayandan daha yanlış davranan kim olabilir? Hiç şüphe yok ki şirk koşarak yanlış davranan bu kimseler kurtuluşa eremezler.
Ve o gün hepsini toplayacağız. Sonra Biz, ortak koşan kimselere: “Hani nerede o gerçeğe aykırı olarak inandığınız ortaklarınız?” diyeceğiz.
Sonra, onların ateşlere atılmaları, “Rabbimiz, Allah’a kasem olsun ki ‘Biz ortak koşanlardan değildik’ demekten başka bir şey değildi.”
Bak, kendi aleyhlerine nasıl yalan söylediler! O uydurdukları şeyler de kendilerinden ayrılıp kayboldu.
Onlardan size kulak verenler vardır; oysa Biz, onu kavrayıp anlamalarına; kalpleri üzerine kat kat örtüler ve kulaklarında bir ağırlık oluşturduk. Onlar, bütün alâmetleri/göstergeleri görseler de ona inanmazlar. Öyle ki, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten o kimseler, size geldiklerinde, sizinle tartışmaya girerek “Bu, öncekilerin uydurma masallarından başka bir şey değildir” derler.
Ve onlar, ondan men ederler ve kendileri ondan uzak dururlar. Ve onlar bilinçsizce, yalnızca kendilerini değişime/yıkıma uğramaya sürüklüyorlar.
Ve onların, ateşin üzerinde durduruldukları zaman, “Ah, ne olurdu dünyaya döndürülseydik, Rabbimizin âyetlerini yalanlamasaydık ve mü’minlerden olsaydık!” deyiverdiklerini bir görseniz!
Aksine, işin aslı daha önce gizleyip durdukları açığa çıktı. Geri çevrilselerdi yine yasaklandıkları şeye kesinlikle dönmüşlerdi. Evet onlar gerçekten yalancıdırlar.
Ve onlar, “Şu bizim iğreti dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur, biz diriltilecek de değiliz” demişlerdi.
Ve Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman onları bir görseniz! Rableri: “Bu, bir gerçek değil miymiş?” der. Onlar: “Rabbimize yemin ederiz ki gerçektir” derler. Rableri: “Öyleyse Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş olmanız nedeniyle azabı tadın!” der.
Allah’a kavuşmayı yalanlayanlar, kesinlikle kayba/zarara uğrayıp acı çekmişlerdir. Kıyâmet anı ansızın gelince, onlar, günahlarını sırtlarına yüklenmiş olarak diyecekler ki: “Dünyada yaptığımız kusurlardan dolayı yazıklar olsun bize!” –Dikkat edin yüklenip durdukları/günahları ne kötüdür!–
Ve basit dünya hayatı, sadece eğlence ve oyundur. Son yurt/Âhiret yurdu ise, Allah’ın koruması altına girenler için kesinlikle daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?
Biz onların söylediklerinin sizi kesinlikle üzdüğünü elbette biliyoruz. Ama onlar aslında sizi yalanlamıyorlar; ama şirk koşarak yanlış yapan o kimseler Allah’ın âyetlerini bile bile reddediyorlar.
Ve elbette ki Muhammed’den önce de elçiler yalanlanmıştı da kendilerine yardımımız gelinceye kadar yalanlanmaya ve eziyet olunmaya sabretmişlerdi. Ve Allah’ın sözlerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur. Hiç şüphesiz ki, size, elçilerin haberlerinden bir kısmı gelmiştir de.
Ve eğer onların yüz çevirmesi size ağır geldiyse, haydi gücünüz yetiyorsa yerin içinde bir delik, ya da gökte bir merdiven arayın da onlara bir alâmet/gösterge getirin! Allah dileseydi, kesinlikle onları doğru yol kılavuzu üzerinde toplardı. O hâlde sakın cahillerden olmayın!
Ancak dinleyenler karşılık verir. Ölüleri; onları da Allah diriltir. Sonra yalnızca O’na döndürülürler.
Ve onlar dediler ki: “Muhammed’e Rabbinden bir alâmet/gösterge indirilmeli değil miydi?” Deyin ki: “Şüphesiz ki, Allah bir alâmet/gösterge indirmeye güç yetirendir, fakat onların çoğu bilmezler.”
Ve yeryüzünde hiçbir irili-ufaklı kıpırdayan canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi önderli topluluklar olmasın. Biz Kitapta hiçbir şeyi noksan/yetersiz bırakmadık. Sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.
Âyetlerimizi yalanlayan şu kimseler de karanlıklar içindeki sağır ve dilsizlerdir. Her kim dilerse Allah onu şaşırtır, kim de dilerse onu doğru yol üzerine bırakır.
Deyin ki: “Kendinizi hiç düşündünüz mü, Allah’ın azabı size gelse veya kıyâmet vakti gelse, Allah’tan başkasına mı yalvarırsınız? –Eğer doğru kimselerseniz.–
Aslında yalnızca Allah’a yalvarırsınız da O, dilerse çağırdığınız şeyi kaldırır ve siz ortak koştuğunuz şeyleri ağzınıza almazsınız.
Ve andolsun, Muhammed’den önceki önderli toplumlara elçiler gönderdik de onları yalvarsınlar diye dayanılmaz zorluk; yoksulluk ve sıkıntılarla çeviriverdik.
Onlara, zorlu azabımız geldiği zaman yalvarmaları gerekmez miydi? Ama onların kalpleri katılaştı ve şeytan onlara yapmakta oldukları şeyleri çekici gösterdi.
Derken kendilerine hatırlatılanı terk ettiklerinde, onların üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Öyle ki, kendilerine verilen şeylerle ‘sevince kapılıp şımarınca’, onları apansız yakalayıverdik. Artık onlar, umutları suya düşenler oldular.
Böylece şirk koşarak, küfrederek yanlış iş yapan topluluğun kökü kesildi. –Ve tüm övgüler, âlemlerin Rabbi Allah’adır.–
Deyin ki: “Hiç düşündünüz mü, eğer Allah sizin işitmenizi ve görmenizi alır ve kalplerinizi mühürlerse, onları size Allah’tan başka getirebilecek ilâh kimdir?” Bak, Biz âyetleri nasıl açıklıyoruz. Sonra da onlar sırt çevirip engelliyorlar?
Deyin ki: “Kendinizi hiç düşündünüz mü, Allah’ın azabı size ansızın veya açıkça gelirse, şirk koşarak yanlış davrananlar toplumundan başkası mı değişime/yıkıma uğratılmış olur?”
Ve Biz gönderilen elçileri, ancak müjdeciler ve uyarıcılar olmak üzere göndeririz: Artık kim iman eder ve düzeltirse, artık onlara hiç korku yoktur. Onlar mahzun olmayacaklar da.
Âyetlerimizi yalanlayanlara da, yapmakta oldukları hak yoldan çıkışlar yüzünden azap dokunacaktır.
Deyin ki: “Biz size ‘Allah’ın hazineleri benim yanımızdadır’ demiyoruz. Görülmeyeni, duyulmayanı, geçmişi, geleceği de bilmeyiz biz. Size ‘Muhammed bir melekti’ de demiyoruz. O,yalnızca kendisine vahyedilene uyuyordu.” Deyin ki: “Kör ile gören eşit olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?”
Ve Rablerinin huzurunda haşr edileceklerinden korkanları, Allah’ın koruması altına girmeleri için Kur’an ile uyarın. Onların, O’nun astlarından yardım eden, yol gösteren, koruyan bir yakın kimseleri ve destekçileri, kayırıcıları yoktur.
Ve Allah’ın rızasını dileyerek sabah-akşam; sürekli Rablerine dua eden kimseleri kovmayın! Onların hesabından size hiçbir sorumluluk yoktur, sizin hesabınızdan da onlara hiçbir şey yoktur. Ki onları kovarsanız yanlış iş yapanlardan olursunuz!
Ve Biz, “Allah, aramızdan bunlara mı iyilikte bulundu?!” desinler diye, onlardan bazısını bazısı ile böyle ateşlere sürükledik, imtihan ettik. Allah, kendilerine verilen nimetlerin karşılığını ödeyenleri daha iyi bilen değil midir?
Ve âyetlerimize inanan kimseler sana geldikleri zaman hemen: “Selâm olsun size! Rabbiniz rahmeti Kendi üzerine yazdı. Şüphesiz sizden her kim bilmeyerek bir kötülük işleyip de sonra arkasından tevbe eder ve düzeltirse; şüphesiz ki Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir” de!
Ve Biz âyetleri işte böyle ayrıntılı olarak açıklıyoruz. Ve suçluların yolu ortaya konsun/size belli olsun diye.
Deyin ki: “Şüphesiz ki biz, sizin, Allah’ın astlarından yalvardıklarınıza kulluk etmekten yasaklandık.” Deyin ki: “Biz sizin boş iğreti arzularınıza uymayız. Eğer uyarsak sapıtmış oluruz ve biz, kılavuzlandığımız doğru yola erenlerden olmamış oluruz.”
Deyin ki: “Biz Rabbimden apaçık bir delil üzerindeyiz. Siz ise o delili yalanladınız. O çabuk gelmesini istediğiniz şey bizim yanımda değildir, hüküm ancak Allah’a aittir, gerçeği O anlatır/gerçekleştirir ve O, ayırt edenlerin en hayırlısıdır.”
Deyin ki: “Sizin çabuk gelmesini istediğiniz şey bizim yanımda olsaydı, bizimle sizin aranızdaki iş kesinlikle gerçekleşmiş gitmişti. Ve Allah, yanlış iş yapanları en iyi bilendir.
Görünmezin, duyulmazın, geçmişin, geleceğin anahtarları da yalnızca O’nun katındadır. O’ndan başka hiç kimse onları bilmez. Karada ve denizde olanları da bilir O. O bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta bulunmasın.
Ve O, sizi geceleyin vefat ettiren; geçmişte yaptıklarınızı, yapmanız gerekirken yapmadıklarınızı bir bir hatırlattıran, gündüzün elde ettiğiniz şeyleri bilen, sonra adı konmuş süre sonunun gerçekleşmesi için sizi kaldırandır. Sonra dönüşünüz yalnızca O’nadır. Sonra O, yaptıklarınızı size haber verecektir.
Ve Allah, kulları üzerinde hükümranlığı sürdürür ve O, sizin üzerinize koruyucular gönderir. Sonra da sizden birinize ölüm geldiği vakit elçilerimiz, hiç eksik-fazla yapmadan, onu vefat ettirirler; onlara geçmişte yaptıklarını, yapması gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlatırlar. Sonra kendi gerçek Mevlâları Allah’a döndürülürler. Dikkatli olun, hüküm ancak O’nundur ve O, hesap görenlerin en süratlisidir.”
Deyin ki: “Siz, ‘bizi bundan kurtarırsa kesinlikle karşılığını ödeyenlerden olacağız’ diye gizli ve yakararak O’na yalvarıp dururken, karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarır?”
Deyin ki: “Sizi ondan ve her sıkıntıdan Allah kurtarır. Sonra da siz ortak koşarsınız. Ve O, size Kur’ân’ı ayrıntılı/hak-bâtıl ayrılmış olarak indirdiği hâlde, Allah’tan başka bir hakem mi arayayım?” Ve kendilerine Kitap verdiğimiz şu kişiler, Kur’ân’ın şüphesiz Rabbinden hak ile indirilmiş olduğunu bilirler. O hâlde siz onların bu kitabın Allah tarafından indirildiğini bildikleri hususunda sakın şüphecilerden olmayın.
Deyin ki: “O, üstünüzden ve ayaklarınızın altından azap göndermeye yahut sizi ayrılıkçı gruplara ayırıp kiminizin kiminize hıncını tattırmaya gücü yetendir.” Bakın, onlar iyice anlasınlar diye âyetlerimizi nasıl evirip çeviriyoruz/inceden inceye açıklıyoruz.
Bazı toplumlar ise, azap/ Kur’ân/ âyetlerin iyice açıklanması, hak olmasına rağmen onu yalanladı. Deyin ki: “Biz sizin üzerinize, işleri belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan” biri değiliz. Her önemli haberin kararlaştırılmış bir zamanı vardır, siz de yakında bileceksiniz. Kesinlikle size Rabbinizden basiretler geldi. Artık kim hakkı görürse yararı kendisine, kim de körlük ederse zararı kendisinedir. Biz sizin üzerinize bir bekçi değiliz!”
Ve âyetlerimiz/ alâmetlerimiz/ göstergelerimiz hakkında boşa uğraşanları gördüğünüz zaman, onlar ondan başka söze dalıncaya kadar hemen onlardan uzak durun. Ve eğer şeytan; nefsiniz, gururunuz bunu size terk ettirse de, hatırladıktan sonra o şirk koşarak yanlış davrananlar topluluğu ile beraber oturmayın.
Allah’ın koruması altına girmiş olan kişilere de o şirk koşarak yanlış davrananların hesabından bir şey yoktur. Fakat Allah’ın koruması altına girmeleri için bir hatırlatma!
Ve dinlerini oyun ve eğlence edinmiş/ oyun ve eğlenceyi kendilerine din edinmiş, dünya hayatı kendilerini aldatmış olan kimseleri bırakın ve Kur’ân ile hatırlat/öğüt verin: Bir kişi, kendi elinin üretip kazandığıyla değişim ve yıkıma düşerse, onun için Allah’ın astlarından bir yardım eden, yol, gösteren koruyan bir yakın kimse ve destekçi, kayırıcı söz konusu olmaz. Suçuna karşı her türlü bedeli ödemeyi istese de ondan alınmaz. İşte bunlar, kazandıkları ile değişime/yıkıma uğrayan kimselerdir. İyilikbilmezlik ettiklerinden ötürü onlar için kaynar sudan bir içecek ve can yakıcı bir azap vardır.
Deyin ki: “Allah’ın astlarından bize yarar sağlamayan ve zarar vermeyen şeylere mi yakaralım? Ve Allah bizi doğru yola ilettikten sonra, kendisinin ‘Bize gel!’ diye doğruya ve güzele çağıran arkadaşları varken şeytanların kendisini ayartıp yeryüzünde şaşkın dolaşır hâle getirdiği kimseler gibi gerisin geri mi döndürülelim?” Deyin ki: “Şüphesiz Allah’ın doğru yolu, gerçek doğru yolun ta kendisidir. Ve biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla ve salâtı; mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumlarını oluşturunuz-ayakta tutunuz ve O’nun koruması altına giriniz’ diye emrolunduk. Ve Allah, sadece Kendisine toplanacağımız kimsedir.”
Ve O, gökleri ve yeri hak ile yaratandır. Ve O, “Ol!” dediği gün hemen olur. O’nun sözü haktır. Sûr’a üflendiği gün de mülk ancak O’nundur. O, gizliyi ve açığı bilendir. O, en iyi yasa koyandır, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır, her şeyin iç yüzünü/gizli taraflarını da iyi bilendir. 
***