Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!

Size, savaşın bahşişlerinden soruyorlar. Deyin ki: “Enfâl/savaş bahşişleri Allah ve Elçisi/kamu içindir. Onun için siz, mü’minler iseniz, Allah’ın koruması altına girin, birbirinizle aranızı düzeltin ve de Allah’a ve Elçisi’ne itaat edin.
Hiç şüphesiz mü’minler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperen,
O’nun âyetleri kendilerine okunduğu zaman, iman açısından güç kazanan ve yalnızca Rablerine sonucu havale eden,
salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumlarını oluşturan, ayakta tutan]
ve Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği şeylerden Allah yolunda harcayan kimselerdir. İşte bunlar, gerçekten inananların ta kendisidir. Onlara Rableri katında dereceler, bağışlama ve saygın bir rızık vardır.
(88/8, Enfâl/1-4)
-466- 
Ey inananlar! 
Bu Bedir savaşı ile ilgili tarihi gerçeği iyi öğrenin ve dikkate alın:

Ve onlar, gerçek açığa konduktan sonra, sanki göz göre göre –Rabbininizin, elçisi Muhammed’i, gerçek ile evinden çıkardığı gibi, ki şüphesiz mü’minlerden bir kesim de kesinlikle hoşlanmıyorlardı– kendileri ölüme sürükleniyorlarmışçasına, gerçek hakkında Allah elçisi Muhammed ile tartışıyorlardı.
Ve hani Allah Mü’minlere, iki tâifeden birinin kesinlikle kendilerinin olacağını vaat ediyordu. Onlar ise şanı ve şerefi olmayan şeyin/çapulun kendinizin olmasını istiyorlardı. Allah da, kelimeleriyle hakkı yerine oturtmak ve suçluların hoşuna gitmese de gerçeği ortaya çıkarmak ve bâtılı yok etmek için Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtenlerin arkasını kesmek; hak dini geliştirmek istiyordu.
Hani mü’minler Rabbinizden yardım diliyorlardı da Rabbiniz, “Şüphesiz Ben, işte ardarda bin haberci âyetle size yardım ediyorum” diye karşılık vermişti.
Bunu da Allah, sırf size bir müjde olsun ve bununla kalpleriniz yatışsın diye yapmıştı. Ve yardım ancak Allah katındandır. Şüphesiz Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
Hani Rabbiniz, yine Kendi katından bir güven olarak bir uyku sardırıyordu. Mü’minleri kendisiyle temizlemek, kötü niyetli kişinin pisliğini/zararını onlardan gidermek, yüreklerine kuvvet vermek ve ayaklarını sağlam durdurmak için gökten üzerinize bir su indiriyordu.
Ve hani, Rabbin doğal güçleri programlıyordu: “Şüphesiz Ben, sizinle beraberim, haydin inanmış kimselere sebat verin. Ben, Kendimin ilâhlığını ve rabliğini örtmüş olan kimselerin yüreğine korku salacağım, hemen boyunların üstüne vurun, onlardan tüm parmak uçlarına/eklemlerine de!”
İşte kâfirlerin bu cezalandırılışı, Allah’a ve Elçisi’ne karşı gelmeleri nedeniyledir. Ve kim Allah’a ve Elçisi’ne karşı gelirse, bilsin ki Allah, azabı çok çetin olandır.
İşte artık, bunu tadın. Şüphesiz ki âhirette Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtenler için ateşin azabı da vardır.
(88/8, Enfâl/5-14)
-467-
Ey iman etmiş kimseler! 
Toplu olarak Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtenler ile karşılaştığınız zaman, hemen onlara arkalarınızı dönmeyin.
Ve böyle bir günde her kim onlara, –tekrar dönüp çarpışmak için geri çekilmek veya diğer bir safta yeniden mevzilenmek hâlleri hariç– arkasını dönerse, kesinlikle Allah’tan bir gazaba uğramış olur ve onun varacağı yer cehennemdir. Orası da ne kötü bir dönüş yeridir.
Artık, onları siz öldürmediniz, lâkin onları Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, lâkin Allah attı. Ve mü’minleri bundan güzel bir bela ile belâlandırmak/güzelce sınamak içindi. Şüphesiz Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir.
İşte! Şüphesiz Allah, Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini örtenlerin tuzağını zayıflatandır.
Fetih istiyorsanız, işte size fetih gelmiştir. Ve eğer son verirseniz, bu da sizin için daha iyidir. Yok eğer dönerseniz, Biz de döneriz. Her ne kadar toplumunuz çok olsa da size hiçbir şekilde, hiçbir zaman yarar sağlamayacak. Ve şüphesiz Allah, mü’minlerle beraberdir.
(88/8, Enfâl/15-19)
-468-
Ey iman etmiş kimseler! 
Allah’a ve Elçisi’ne itaat edin. İşitip dururken ondan yüz çevirmeyin! Vahye kulak asmadıkları hâlde “İşittik/vahye kulak verdik” diyenler gibi de olmayın!
Şüphesiz yeryüzünde dolaşan canlıların Allah katında en kötüsü, aklını kullanmayan şu sağırlardır, dilsizlerdir.
Ve eğer Allah, onlarda hayır olduğunu bilseydi kesinlikle onlara işittirirdi. Ve eğer işittirseydi yine de onlar, geri duranların ta kendisi olarak sırt dönerlerdi.
Ey iman etmiş kimseler!
Elçi sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman, Allah’a ve Elçi’ye karşılık verin. Ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Ve siz kesinkes O’nun huzurunda toplanacaksınız.
Ve sadece sizden kendi benliklerine haksızlık edenlere isâbet etmeyen toplumsal ateşlerden korunun ve hiç şüphesiz Allah’ın, azabı çetin olan olduğunu bilin.
Ve hatırlayın; hani sizler sayıca azdınız, yeryüzünde zayıf bırakılmıştınız, insanların sizi kapıp yakalamasından korkuyordunuz da Allah, kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödersiniz diye barındırmıştı, sizi yardımıyla güçlendirmişti ve size temiz-hoş şeylerden rızıklar vermişti.
Ey iman etmiş kimseler! 
Allah’a ve Elçi’ye ihânet etmeyin. Bile bile kendi emanetlerinize de ihânet etmeyin. Şüphesiz mallarınızın ve evlatlarınızın, kesinlikle imtihan aracı; sizi dinden çıkaracak birer varlık olduğunu ve kesinlikle de Allah katında çok büyük ecir olduğunu bilin.
Ey iman etmiş kimseler! 
Allah’ın koruması altına girerseniz, O, size hakkı bâtıldan ayırdedecek bir anlayış verir ve sizden kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah çok büyük armağan sahibidir.
(88/8, Enfâl/20-29)
-469-
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar ve mü’minler!
Ve hani bir zaman, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş olan şu kimseler, Allah elçisi Muhammed’i tutup bağlamak veya öldürmek veya sürüp çıkarmak için ona tuzak kuruyorlardı. Ve onlar tuzak kurarken Allah da cezalandırıyordu. Ve Allah, cezalandıranların en hayırlısıdır.
Onlara âyetlerimiz okunduğu zaman da, “İşittik, dilersek bunun gibisini biz de söyleriz, bu, geçmiş toplumların efsanelerinden başka bir şey değildir” demişlerdi.
Bir vakit de onlar, “Ey Allah’ım! Eğer bu Senin katından gelmiş bir hakkın/gerçeğin ta kendisi ise, hiç durma üstümüze gökten taşlar yağdır veya bize çok acı veren bir azap ver” demişlerdi.
Hâlbuki Allah elçisi Muhammed içlerinde iken Allah onlara azap edecek değildi. Bağışlanma diledikleri sürece de Allah onlara azap edici değildir.
(88/8, Enfâl/30-33)

-470-

Ey mü’minler!
Ve onların, kendileri Mescid-i Harâm’ın/dokunulmaz kılınmış ilâhiyat eğitimi merkezinin ayakta tutan mütevellileri/vakıf yöneticileri olmadıkları hâlde ondan menedip dururlarken Allah’ın kendilerine azap etmemesi için neleri var? Onun ayakta tutan mütevellileri/vakıf yöneticileri sadece Allah’ın koruması altına girmiş kimselerdir. Velâkin onların çoğu bilmiyorlar.
Ve onların Beyt’in/Ka‘be’nin yanındaki destek vermeleri, sadece, ıslık çalmak ve el çırpmaktır, bir gösteriştir. –Öyleyse Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş olduğunuzdan dolayı bu azabı tadınız!–
Şüphesiz, mallarını Allah yolundan alıkoymak için harcayan, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş olan o kişiler; yine onu sarf edeceklerdir. Sonra onlara, bir pişmanlık olacak, sonra da onlar, Allah’ın, murdarı temizden ayırt etmesi için ve bir de murdar kısmını birbiri üzerine bindirip hepsini bir araya getirmesi, sonra da topunu birden cehenneme koyması için yenileceklerdir. Ve Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş olan kişiler cehenneme toplanacaklar. İşte bunlar, kayba, zarara uğrayıp acı çeken o kimselerin içinde kalanların ta kendileridir.
Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş olan şu kimselere deyin ki: “Eğer bu işe son verirlerse daha önce yaptıkları bağışlanacak. Yine de dönerlerse, kesinlikle önceki önderli toplumlara uygulanan kurallar devam etmiş olur.”
(88/8, Enfâl/34-38)
-471-

Ey Mü’minler!

Ve insanları dinden çıkarma faaliyeti kalmayıp din tamamıyla Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Artık vazgeçerlerse bilinsin ki, şüphesiz Allah, onların yaptıklarını en iyi görendir.
Ve eğer onlar geri dururlarsa, artık siz, şüphesiz Allah’ın yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınınız olduğunu bilin. O, ne güzel yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın, ne güzel yardımcıdır!
Yine, biliniz ki eğer siz Allah’a, hak ile bâtılın ayrıldığı o gün; iki ordunun karşı karşıya geldiği Bedir günü, kulumuza indirdiğimiz âyetlere iman etmiş iseniz, herhangi bir şeyden ganimet olarak elinize geçirttiğimiz şeyler; artık onların beşte-biri, Allah, Elçi, yakınlığı olanlar; yurtlarından çıkarılan fakirler, yetimler, miskinler ve yolda kalmışlar içindir. Ve Allah, her şeye güç yetirendir.
Hani Bedir’de Mü’minler vâdinin yakın bir yamacında idiler, onlar da uzak yamacında idiler. Kervan da mü’minlerden daha aşağıda idi. Şâyet onlarla sözleşmiş olsaydılar da, buluşma yerinde kesinlikle anlaşmazlık çıkarırdılar. Fakat olması gereken işi Allah’ın gerçekleştirmesi için; değişime/yıkıma uğrayan apaçık bir delil gördükten sonra yıkıma uğrasın, sağ kalanlar da yine apaçık bir delilden sonra yaşasın diye… Şüphesiz Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir.
Hani o vakitler Allah, Elçisi Muhammed’e uykunda onları az gösteriyordu. Eğer Allah, onları elçisi Muhammed’e çok gösterseydi kesinlikle korkarlar ve savaş konusunda anlaşmazlığa düşerlerdi. Fakat Allah güvenlik sağladı. Şüphesiz O, gönüllerde olanı en iyi bilendir.
Ve hani olması gereken bir şeyi gerçekleştirmek için, onlarla karşılaştıkları vakit onları mü’minlerin gözüne az gösteriyordu. Sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. Ve bütün işler yalnızca Allah’a döndürülür.
(88/8, Enfâl/39-44)
-472-
Ey iman etmiş kimseler! 
Başarmanız/zafer kazanmanız için, bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çokça anın.
Yine Allah’a ve O’nun Elçisi’ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra korkuya kapılırsınız ve gücünüz-canınız gider. Ve sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.
Çalım satarak ve insanlara gösteriş yaparak yurtlarından çıkan ve Allah yoluna engel koyan kimseler gibi de olmayın. Ve Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatandır.
(88/8, Enfâl/45-47)
-473-

Ey Mü’minler! Bedirde olan şu olayı iyi öğrenin:
Hani o münâfıklar ve kalplerinde hastalık bulunan kimseler, “Şu adamları dinleri aldattı” dedikleri sırada, o kötü niyetli komutan, onlara amellerini çekici göstermiş ve onlara, “Bugün sizi insanlardan bozguna uğratacak kimse yoktur ve ben de sizin yardımcınızım” demişti. Sonra da, ne zaman ki iki topluluk birbirini görür oldu, o, iki topuğu üstünde geri döndü ve: “Şüphesiz ben sizden uzağım. Şüphesiz ben, sizin görmediğinizi görmekteyim, şüphesiz ben, Allah’tan korkmaktayım” dedi. Ve Allah, sonuçlandırması/ cezalandırması pek şiddetli olandır. Ve her kim Allah’a işin sonucunu havale ederse bilsin ki şüphesiz Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.

Ey mü’minler!
Siz, görevli güçlerin, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten o kimselerin yüzlerine ve sırtlarına vurarak, “Tadın bakalım kızgın ateşin azabını! İşte bu, sizin kendi ellerinizle meydana getirdiğiniz şeyler sebebiyledir. Ve şüphesiz Allah, kullara hiçbir şekilde haksızlık eden biri değildir” diye onları geçmişte yaptıklarını ve yapmaları gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırırken bir görseydiniz.
Tıpkı Firavun’un yakınları ve onlardan öncekilerin gidişi gibi onlar da Allah’ın âyetlerini/ alâmetlerini/ göstergelerini tanımadılar da Allah, kendilerini günahları yüzünden yakalayıverdi. Şüphesiz ki Allah, çok güçlüdür, cezası/ sonuçlandırması çok şiddetli olandır.
Bu, şüphesiz bir toplum, kendinde olanı değiştirinceye kadar, Allah’ın, o topluma nimet olarak bağışladığını değiştirici olmayışı ve şüphesiz Allah’ın en iyi işiten, en iyi bilen olması nedeniyledir.
Tıpkı Firavun’un yakınları ve onlardan öncekilerin gidişi gibi, onlar da Rablerinin âyetlerini/ alâmetlerini/ göstergelerini yalanladılar. Biz, onları günahları yüzünden değişime/yıkıma uğrattık; Firavun’un yakınlarını suda boğduk. Hepsi de kendi benliklerine haksızlık eden kimseler idiler.
Şüphesiz, Allah katında canlıların en kötüsü, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtüp de iman etmeyen kimseler; kendileriyle antlaşma yaptığın hâlde her defasında antlaşmalarını bozan kimselerdir. Onlar Allah’ın koruması altına girmezler.
(88/8, Enfâl/48-56)
-474-

Ey müminler!
Artık onları harpte; bozuma uğratma işinde yakalarsan, ibret almaları için onlarla birlikte arkalarındaki kişileri dağıtın.
Eğer bir toplumdan; hâinlik yapmasından korkarsanız, aynı şekilde antlaşmayı bozduğunuzu kendilerine bildirin. Şüphesiz Allah, hâin kimseleri sevmez.
Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş olan o kimseler, kendilerinin öne geçtiklerini de sanmasınlar. Şüphesiz onlar âciz bırakamazlar.
(88/8, Enfâl/57-59)
-475-

Ey Mü’minler!
Gücünüzün yettiği kadar onlara karşı her çeşitten kuvvet biriktirin ve savaş atları hazırlayın ki onlarla, Allah’a düşman olanları, kendi düşmanlarınızı ve Allah’ın bilip de sizin bilmediğiniz, bunlardan aşağı daha başkalarını korkutasınız. Ve Allah yolunda her ne harcarsanız o size eksiksiz ödenir ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.
Ve eğer onlar barış için yanaşırlarsa, siz de barışa yanaşın! Ve Allah’a işin sonucunu havale edin. Şüphesiz Allah, en iyi işitenin, en iyi bilenin ta kendisidir.
Ve eğer onlar, size hile yapmak isterlerse, bilin ki şüphesiz size Allah yeter. O, sizi Kendi yardımıyla ve mü’minlerle güçlendirendir ve mü’minlerin gönüllerini kaynaştırandır. Siz yeryüzünde ne varsa hepsini topluca harcasaydınız yine de onların gönüllerini kaynaştıramazdın. Ama Allah, aralarını kaynaştırdı. Şüphesiz O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar! 
Size ve mü’minlerden size uyan kimselere Allah yeter!
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar! 
Mü’minleri savaşa teşvik edin. Eğer sizden sabreden yirmi kişi olursa ikiyüze gâlip gelirler. Ve eğer sizden yüz olursa, şüphesiz bunlar, anlayışsız bir toplum olduklarından dolayı, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş olan şu kişilerden bin kişiyi yenerler.
Şimdi Allah, sizden hafifletti ve sizde şüphesiz bir zaaf olduğunu bildi. O hâlde sizden sabreden yüz kişi olursa ikiyüzü yenerler. Ve sizden bin olursa Allah’ın izniyle/ bilgisiyle ikibini yenerler. Ve Allah sabredenlerle beraberdir. 
Yeryüzünde ağır basmadıkça; savaşta kesin ve tam üstünlük sağlamadıkça, kendisi için esirler oluşturması hiçbir Mü’min komutana uygun değildir. Siz dünya genişliğini istersiniz, Allah da âhireti ister. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
Eğer Allah’tan bir yazı olmasa idi, kesinlikle aldığınız şeylerden dolayı Bedirde savaşan mü’minlere büyük bir azap dokunurdu.
Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve hoş olarak yiyin ve Allah’ın koruması altına girin. Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar! 
Esirlerden elinizde olan kimselere deyin ki: “Eğer Allah sizin kalplerinizde bir hayır bilirse, sizden alınandan daha hayırlısını size verir ve günahlarınızı bağışlar. Ve Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
Ve eğer size hıyanet etmek isterlerse iyi bilsinler ki bundan önce onlar, Allah’a hâinlik ettiler de Allah, mü’minlere onlardan fazla imkân verdi. Ve Allah, çok iyi bilendir, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
(88/8, Enfâl/60-71)
-476-

Ey mü’minler!
Kuşkusuz iman etmiş, yurtlarından göç etmiş, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla savaşan ve barındırıp yardım eden şu kimseler; evet işte bunlar, bazısı bazısının yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakını olanlardır. İnanan ve hicret etmeyen kimselere gelince, hicret edene kadar, onlara yakınlık söz konusu değildir. Ve din uğrunda yardım isterlerse, aranızda antlaşma bulunan bir halk zararına olmaksızın, onlara yardım etmeniz gerekir. Ve Allah, yaptıklarınızı çok iyi görendir.
Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş olan şu kimseler de, birbirlerinin yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlarıdır. Eğer siz de onu yapmazsanız; mü’minler olarak birbirinizin velîsi [yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınları] olmazsanız, yeryüzünde büyük bir kargaşa ve insanları dinden döndürme işleri ortaya çıkar.
Ve iman eden, hicret eden ve Allah yolunda var gücüyle gayret eden o kimseler ile barındıran ve yardım eden kimseler; işte bunlar, gerçek mü’minlerin ta kendileridir. Bunlar için bir bağışlanma ve saygın bir rızık vardır.
Ve bundan sonra, inanan ve yurtlarından göç eden ve var gücüyle gayret eden kimseler; artık onlar da sizdendirler. Akraba olanlar da, Allah’ın kitabına göre, birbirlerine daha yakındırlar. Şüphesiz Allah, her şeyi en iyi bilendir.
(88/8, Enfâl/72-75)