Ey insanlar iyi bilin ve hatırınızdan çıkarmayın!
Tüm övgüler, gökleri ve yeri yoktan yaratan, haberci âyetleri ikişer, üçer, dörder … anlamlı/ doğal güçleri ikişer, üçer, dörder … şiddet biriminde elçiler yapan Allah’a özgüdür. O, yaratmada dilediği şeyleri artırır. Şüphesiz ki Allah her şeye gücü yetendir. Allah, insanlara rahmetten neyi açarsa, artık onu tutacak biri olamaz. Her neyi de tutarsa, onu da, ondan sonra salacak biri olamaz. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, yenilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır. 
(43/35, Fâtır/1-2)
-104-

Ey insanlar! Size gökten ve yerden rızık veren Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Allah’tan başka bir yaratıcı mı var? O’ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. Buna rağmen nasıl döndürülüyorsunuz?!

Ey Kur’an ile uyarı görevi yapan kullar!

Ve eğer o ahıreti yalanlamaya kalkanlar sizi yalanlıyorlarsa, kesinlikle sizden  önce de elçiler yalanlanmıştı. Ve işler yalnızca Allah’a döndürülür.
Ey insanlar! Hiç şüphesiz, Allah’ın yapmak için verdiği söz gerçektir. Onun için bu basit dünya yaşamı sizi aldatmasın. Ve sakın o aldatıcı, sizi, Allah ile aldatmasın. Şüphesiz o şeytan, sizin için düşmandır. Onun için siz de onu düşman edinin. Şüphesiz şeytan kendi taraftarlarını alevli ateşin ashâbından olmaları için çağırır.
Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş olan şu kimseler; onlar için şiddetli bir azap vardır. İman etmiş ve düzeltmeye yönelik işleri yapmış kişiler; onlar için bir bağışlanma ve büyük bir ödül vardır. Onun için, kötü ameli kendisine süslü gösterilen sonra da onu güzel gören kişi mi? Şüphe yok ki Allah dilediğini/dileyeni şaşırtır, dilediğine/dileyene de kılavuzluk eder. 
Ey Kur’an ile uyarı görevi yapan kullar!
Onun için canınız onlara karşı hasretlerle/ üzüntülerle sıkılıp gitmesin. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarını çok iyi bilir.
Ve Allah rüzgârları gönderendir. Sonra onlar da bir bulutu harekete geçirip yukarılara kaldırır. Derken Biz o bulutu ölmüş bir beldeye sürüp göndermişizdir. Böylece yeryüzüne ölümünden sonra onunla hayat veririz. İşte böyledir ölmüş çürümüş insanlara hayat vermek.
Her kim üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan; mutlak galip olmak istiyorsa, bilsin ki en üstün, en güçlü, en şerefli, yenilmesi mümkün olmayan; mutlak galip olmak tamamıyla yalnızca Allah’ındır. Hoş kelimeler yalnızca O’na yükselir. Ve düzgün iş onu yükseltir. Kötülüklerin plânlarını yapan şu kişiler; onlar şiddetli azap kendileri için olanlardır. Onların plânları ise; o, darmadağın olur.
Ve Allah sizi bir topraktan, sonra nutfeden yarattı. Sonra sizi çiftler yaptı. Dişi ancak O’nun bilgisi ile hamile olur ve bırakır [doğurur/düşürür]. Kendisine ömür verilenin de ömründen yaşadığı ve ömründen eksilen kesinlikle bir kitapta yazılıdır. Şüphe yok ki bu, Allah’a çok kolaydır.
İki deniz de eşit olmuyor; şu tatlıdır, hararet keser ve içerken kayar; şu da tuzludur, yakar kavurur. Her birinden de taze bir et yersiniz ve giyeceğiniz bir süs çıkarırsınız. O’nun armağanlarından hakkınız olanı arayasınız ve kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödersiniz diye onda suyu yara yara giden gemileri de görürsün.
Allah, geceyi gündüze sokuyor, gündüzü de geceye sokuyor. Güneşi ve ay’ı insanlığın yararlanacağı yapı ve işleyişte yaratmıştır. Hepsi adı konmuş bir müddet için akıp gidiyor. İşte bu, mülk Kendisinin olan sizin Rabbinizdir. O’nun astlarından yakardığınız kimseler bir hurma çekirdeğinin zarına bile sahip olamazlar. Onları çağırırsanız, onlar çağrınızı işitmezler; işitseler bile size cevap veremezler, Kıyâmet günü de ortak koştuğunuzu kabul etmezler. Sana her şeyden haberdar olan Allah gibi kimse haber veremez.
Ey insanlar! Allah’a muhtaç olanlar sizlersiniz. Allah ise; O, zengin ve övgüye lâyık olandır.
Eğer O dilerse sizi yok eder ve yepyeni bir yaratmayı/halkı getirir. Bu, Allah’a hiç güç de değildir.
(43/35, Fâtır/3-17)
-105-

Ey insanlar!
Ve günahkar bir kimse, başkasının günahını çekmez. Eğer çok günahı olan/çok zengin olan bir kimse, günahını çektirmek için birini çağırsa da ondan hiçbir günah alınıp başkasına çektirtilmeyecek. –Bir akrabası olsa bile–

Ey uyarı görevi yapan kullar!
Şüphesiz siz ancak Rablerine karşı ıssız yerlerde saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyan ve salâtı ikame edenleri [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumlarını oluşturan-ayakta tutanları] uyarırsınız. Her kim arınırsa ancak kendisi için arınır. Dönüş de yalnızca Allah’adır.
Kör ile gören, karanlıklar ile aydınlık ve gölge ile sıcaklık eşit olmaz.
Ölüler ve diriler de eşit olmaz. Şüphesiz Allah, her dilediğine/dileyene işittirir. Siz ise kabirlerdeki kişilere işittiren biri değilsiniz. Siz sadece bir uyarıcısınız.

Şüphesiz Biz elçimizi hak ile bir müjdeci, bir uyarıcı olarak gönderdik/elçi yaptık. Her ümmetin de içinde bir uyarıcı kesinlikle gelip geçmiştir. Ve onlar elçiyi ve sizii yalanlıyorlarsa, hiç şüphesiz onlardan önceki kişiler de yalanlamışlardı; elçiler onlara apaçık delillerle, sahifelerle ve aydınlatıcı kitaplarla gelmişlerdi. Sonra Ben, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten o kişileri tutup yakaladım. Şimdi Beni tanımamak/tanıtmamaya yeltenmek nasıl oldu?
Görmediniz mi/ hiç düşünmediniz mi, gerçekten Allah gökten bir su indirdi? Biz onunla renkleri başka başka meyveler/ ürünler çıkarıverdik. Dağlardan da yollar var; beyazlı, kırmızılı çeşitli renklerde/ renklerin değişik tonlarında. Ve kapkara topraklar/ yollar da var.
İnsanlardan, diğer canlı varlıklardan ve davarlardan da böyle türlü türlü renkte olanlar vardır. Kulları arasında Allah’tan ancak bilginler saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperirler. Hiç şüphesiz Allah çok güçlüdür, çok bağışlayıcıdır.
Hiç şüphesiz Allah’ın kitabını okuyan, salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumlarını oluşturan ve ayakta tutan] ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açık olarak veren şu kimseler, Allah, ödüllerini kendilerine tastamam versin ve armağanlarından kendilerine artırsın diye, kesinlikle batma ihtimali/olasılığı olmayan bir ticareti umarlar. Hiç şüphesiz O, çok bağışlayıcı ve karşılık vericidir.
Ve Bizim, Kitap’tan elçimize, sadece içinde konu edilenleri doğrulayıcı olarak vahyettiğimiz şey; elinizdeki Kur’an hakkın ta kendisidir. Şüphe yok ki, Allah, kullarını hakkıyla bilen ve hakkıyla görendir. 
(43/35, Fâtır/18-31)
-106-

Ey insanlar!
Sonra Biz Kitab’ı kullarımızdan süzüp seçtiklerimize miras bıraktık. Şimdi de onlardan bazıları kendilerine haksızlık eden, bazıları orta yolu tutan/ikili oynayan, bazıları da Allah’ın izniyle/ bilgisiyle hayırlarda önde gidenlerdir. İşte bu, büyük armağanın; Adn cennetlerinin ta kendisidir. Onlar oraya gireceklerdir. Orada altın bileziklerle ve incilerle süsleneceklerdir. Oradaki elbiseleri ipektir. Onlar orada, “Tüm övgüler, bizden o üzüntüyü gideren ve bizi armağanlarından, kendisinde bize yorgunluk gelmeyen, kendisinde bizim için usanç olmayan, durulacak bu yurda girdiren Allah’a özgüdür. Gerçekten Rabbimiz çok bağışlayıcı ve çok karşılık vericidir” derler.
Ve Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten şu kişiler, cehennem ateşi kendileri için olanlardır. Onlar hakkında hüküm verilmez ki ölsünler. Kendilerinden, cehennem ateşinin birazı da hafifletilmez. İşte Biz, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten her aşırı kimseyi böyle cezalandırırız. Ve onlar, orada feryat ederler: “Rabbimiz! Bizleri çıkar, yapmış olduklarımızdan başka düzgün amel yapalım.” –Sizi, düşünecek olanın düşüneceği kadar ömürlendirmedik mi? Size uyarıcı da gelmişti. O hâlde tadın! Artık şirk koşarak yanlış yapanlar için bir yardımcı da yoktur.–
Kesinlikle, Allah göklerin ve yerin görülmeyenini, duyulmayanını, sezilmeyenini bilendir. Hiç şüphesiz O, göğüslerin içindekini çok iyi bilendir.
O, sizi yeryüzünde halifeler yapandır. Artık kim Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örterse, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmesi kendi zararınadır. Ve Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtenlerin Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtüşleri, Rablerinin katında kendilerine sadece buğzu artırır. Ve Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtenlerin Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmeleri kendilerine sadece zararı artırır.
(43/35, Fâtır/32-39)
-107-

Ey Kur’an ile uyarı görevi yapan kullar!

Deyin ki: “Allah’ın astlarından yakarıp durduğunuz ortak koştuğunuz kimseleri hiç düşündünüz mü? Gösterin bize, yeryüzünden neyi yaratmışlar? Ya da onlar için göklerde bir ortaklık mı var? Ya da Biz kendilerine bir kitap vermişiz de onlar, ondan bir delil üzerinde midirler?” Tam tersi, şirk koşarak yanlış yapan o kimseler, birbirlerine, aldatmadan başka bir vaatte bulunmuyorlar.
Hiç şüphesiz gökleri ve yeryüzünü yokoluvermekten, Allah tutuyor. Andolsun ki eğer gökler ve yeryüzü yokoluverirlerse, onları O’ndan sonra kimse tutamaz. Gerçekten O, çok yumuşak davranan, çok bağışlayandır.
Ve onlar var güçleriyle Allah’a yemin etmişlerdi ki, kendilerine uyarıcı bir peygamber gelirse, kesinlikle önderli toplumların her birinden daha doğru yolda olacaklardı. Buna rağmen ne zaman ki kendilerine bir uyarıcı geldi, bu, yeryüzünde bir kibirlenme ve kötülük düzeni yönünden onların sadece nefretlerini artırdı. Hâlbuki kötü düzen ancak kendi düzenbazını çepeçevre kuşatır. O hâlde öncekilerin kanunundan/ onlara uygulanandan başka ne gözetiyorlar? Onun için siz Allah’ın uygulamasında asla bir değişme bulamazsınız. Siz Allah’ın uygulamasında asla bir başkalaşma da bulamazsınız.
Ve yeryüzünde gezip de bir bakmadılar mı, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuş? Hâlbuki onlar, kuvvetçe kendilerinden daha çetin idiler. Göklerde ve yeryüzünde Allah’ı âciz bırakan hiçbir şey yoktur. Kesinlikle O, en iyi bilendir, en güçlü olandır.
Ve eğer Allah, kazanmakta oldukları şeyler dolayısıyla insanları sorgulayıp cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde küçük-büyük hiçbir canlıyı bırakmazdı. Velâkin onları, adı konmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda süre sonları geldiği zaman da artık şüphesiz Allah Kendi kullarını en iyi görendir. 
(43/35, Fâtır/40-45)