Ey insanlar!

Göklerde ve yeryüzünde olan şeyler, Allah’ı her türlü noksanlıktan arındırdılar. Ve O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
Allah, Kitap Ehlinden Allah’ın ilâhlığına ve rabliğine inanmayan kimseleri, toplanmanın ilki için yurtlarından çıkarandır. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da, şüphesiz kalelerinin, kendilerini Allah’tan koruyacağına kesinkes inanıyorlardı da Allah’ın azabı, onlara hesaba katmadıkları yerden geliverdi. Ve Allah, onların yüreklerine, evlerini kendi elleriyle ve mü’minlerin elleriyle harap edileceği korkusunu düşürdü. Ey basiret sahipleri! Artık ibret alın!
Ve eğer Allah, onların hakkında sürgünü yazmamış olsaydı, kesinlikle, onları dünyada azaplandırırdı. Âhirette de onlar için Ateş’in azabı vardır.
Ey inananlar!
İşte dünyada sürgün, âhirette ateş cezası, onların Allah’a ve Elçisi’ne karşı çıkıp sırt dönmeleri nedeniyledir. Ve kim Allah’a karşı çıkıp sırt dönerse, bilsin ki, şüphesiz Allah, azabı/kovuşturması pek çetin olandır.
Hurma ağaçlarından herhangi bir şey kesmeniz veya onları kökleri üzerinde bırakmanız hep Allah’ın izniyle/ bilgisiyle ve O’nun, hak yoldan çıkan kimseleri rezil-rüsva etmesi içindir.
(101/59, Haşr/1-5)

-606-
Ey inananlar!
Ve Allah’ın, onlardan Elçisi’ne verdiği fey’ler [savaşmadan zahmetsizce elde edilen gelirler]; siz o gelirler için at oynatmadınız, deve de sürmediniz; hiç zahmet çekmediniz. Fakat Allah elçilerini, dilediği kimselerin üzerine musallat eder. Ve Allah, her şeye en iyi güç yetirendir.
Allah’ın, o kent halkından, Elçisi’ne verdiği fey’ler [savaşmadan zahmetsizce elde edilen gelirler], içinizden yalnız zenginler arasında dolaşmasın diye Allah’a, Elçi’ye, yakınlık sahiplerine; göç eden fakirlere –ki onlar, Allah’ın armağan ve rızasını ararken yurtlarından ve mallarından çıkarılmışlardır, Allah’a ve Elçisi’ne yardım ederler. İşte onlar, doğruların ta kendileridir–, yetimlere, miskinlere, yolcuya aittir. Elçi, size ne verdiyse onu hemen alın. Sizi neden alıkoyduysa ondan geri durun. Allah’ın koruması altına da girin. Şüphesiz Allah, kovuşturması/azabı çok çetin olandır.
Onlardan önce o yurda ve imana yerleşen kimseler de, kendilerine göç edenleri severler ve onlara verilenlerden ötürü göğüslerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları olsa dahi, onları kendilerine tercih ederler. Kim de nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar, başarıya erenlerin ta kendileridir.
Ve Peygamber dönemindeki inananlardan sonra gelen kimseler, “Rabbimiz! Bizi ve iman ile bizi öne geçmiş kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde iman etmiş kimseler için kin oluşturma! Rabbimiz! Şüphesiz Sen çok şefkat ve merhamet gösteren, çok esirgeyen, kolaylık sağlayansın, engin merhamet sahibisin!” derler.
(101/59, Haşr/6-10) 
-607-
Ey elçi/ Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!

Kitap Ehlinden Allah’ın ilâhlığına ve rabliğine inanmayan kardeşlerine: “Andolsun, eğer siz yurdunuzdan çıkarılırsanız, kesinlikle biz de sizinle beraber çıkarız, sizin aleyhinizde kimseye sonsuza dek itaat etmeyiz. Eğer sizinle savaşılırsa, kesinlikle size yardım ederiz” demekte olan, münâfıklaşan kimseleri görmediniz mi/hiç düşünmediniz mi? Ve Allah şâhitlik eder ki şüphesiz onlar kesinlikle yalancılardır.
Andolsun eğer onlar çıkarılırlarsa, onlarla beraber çıkmazlar. Yine andolsun eğer onlarla savaşılırsa, onlara yardım etmezler; andolsun eğer yardım etseler bile kesinlikle arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra da kendilerine yardım olunmaz.
Kesinlikle siz, onların kalplerinde korku yönünden, Allah’tan daha çetinsiniz. Onların, Allah’tan çok sizden korkmaları, şüphesiz bunların iyi anlamayan bir toplum olmasındandır.
Onlar, toplu olarak sizinle savaşamazlar, ancak, müstahkem şehirlerde yahut duvarların ardından savaşırlar. Kendi aralarındaki çekişmeleri, kendilerinden az önce, işlerinin günahını tatmış olan, âhirette de kendileri için acı bir azap bulunan kimselerin durumu gibi pek çetindir. Sen onları toplu sanırsın, oysa onların kalpleri, tıpkı, hani insana “Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini ört” deyip de Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtünce de “Kesinlikle ben senden uzağım; şüphesiz ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım” diyen o şeytanın örneğinde olduğu gibi darmadağınıktır. Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.
Sonunda ikisinin de âkıbeti, ikisinin de, içinde sürekli kalanlar olarak Ateş’in içinde olmaktır. Ve işte bu, şirk koşarak, küfrederek yanlış yapanların cezasıdır.
(101/59, Haşr/11-17) 
-608-
Ey inanmış olan kişiler! 
Allah’ın koruması altına girin; her kişi yarın için ne hazırladığına bir baksın. Ve Allah’ın koruması altına girin. Şüphesiz Allah, işlediklerinize haberdardır. Ve Allah’ı umursamayan kimseler gibi olmayın: Böylece Allah, onlara kendilerini umursatmaz. İşte onlar, yoldan çıkmış kimselerin ta kendileridir.
Ateş’in ashâbı ve cennetin ashâbı eşit olmaz. Cennet ashâbı kurtulanların ta kendileridir.
Eğer Biz, bu Kur’ân’ı bir dağa/çok iri cüsseli bir yükümlü varlığa indirseydik, Allah’a olan saygıyla, sevgiyle ve bilgiyle ürpertiden onu samimiyetle saygı duyar, baş eğer ve parça parça olmuş görürdün. Ve Biz bu örnekleri iyiden iyiye düşünürler diye insanlara veriyoruz.
(101/59, Haşr/18-21) 
-609-
Ey insanlar!
O, kendisinden başka ilâh diye bir şey olmayan Allah’tır. Görülmeyeni ve görüleni bilendir. O, yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet edendir, engin merhamet sahibidir.
O, Kendisinden başka ilâh diye bir şey olmayan Allah’tır. O, bütün kâinatın hükümdarı, tertemiz, her türlü kötülük ve eksiklikten uzak, her türlü kusurdan uzak; sapasağlam, güven veren, gözetici, koruyucu, doğrulayıcı ve güvenilir, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olan, dilediğini zorla yaptıran, ulaşılmaz, azametli, ihtiyaçları gideren, işleri düzelten, derman veren, büyüklük ve ululukta tek olan; her şeyde ve her hâdisede büyüklüğünü gösterendir. Allah onların ortak koştukları şeylerden arınıktır.
O, yaratan, kusursuz yaratan, her şeye şekil ve sûret veren Allah’tır. En güzel isimler O’nun içindir. Göklerde ve yeryüzünde olanlar O’nu noksan sıfatlardan arındırırlar. Ve O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
(101/59, Haşr/22-24)

Bu pasajda, mü’minlerle yaptıkları antlaşmalara ihanet eden, Mekkeli müşrikler ve yerli münâfıklar ile işbirliği yapan Yahudi kabilelerinin Medîne’den sürgün edilişleri konu edilmektedir. Pasajı okurken bu tarihi arka plân dikkate alınmalı ve ansiklopedik düzeyde de olsa bu olaya ait bilgi sahibi olunmalıdır.