Ey insanlar!
Allah’ın emri kesinlikle gelecek. Artık onu acele edip istemeyiniz. Allah, onların ortak koştukları şeylerden arınıktır ve yücedir.
Allah, kullarından dilediğini peygamber seçip ona, haberci âyetleri/ vahyi, Kendisine özgü bir iş olarak ruh/ can ile birlikte: “Şüphesiz Benden başka ilâh yok, o hâlde Benim korumam altına girin diye uyarın” diye indirir.
Allah, gökleri ve yeryüzünü hak ile yarattı. O, onların ortak koştukları şeylerden yücedir.
Allah, insanı bir nutfeden yarattı. Bir de bakarsın ki, o apaçık bir düşmandır.
Hayvanları O yaratmıştır. Onlarda sizi ısıtacak şeyler ve birçok yararlar vardır. Siz onlardan bir kısmını da yersiniz.
Ve hayvanlarda, akşam vakti getirdiğinizde ve sabahleyin saldığınızda sizin için bir güzellik vardır.
Ve hayvanlar, ancak canınızın bir parçası tükenerek/ çok yorularak ulaşabileceğiniz bir memlekete yüklerinizi taşırlar. Şüphesiz sizin Rabbiniz, kesinlikle çok şefkatlidir, çok merhametlidir.
Ve Allah, kendilerine binesiniz, hem de zînet olsun diye, atları, katırları ve eşekleri yarattı. Bilmediğiniz şeyleri de O yaratıyor.
Yolun doğrusu yalnızca Allah’a borçtur. Yolun eğrisi de vardır. Ve eğer Allah dileseydi, sizi topluca doğru yola kılavuzlardı.
O, sizin için gökten bir su indirdi. İçecekleriniz ondandır. Hayvanları otlattığınız ağaçlar-bitkiler de ondandır. Allah, su ile sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve tüm meyvelerden bitiriyor. Şüphesiz bunda iyiden iyiye düşünen bir toplum için kesinlikle birer alâmet/gösterge vardır.
Ve Allah, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin emrinize verdi/sizin yararlanacağınız özelliklerde yarattı. Bütün yıldızlar da O’nun emrine boyun eğmişlerdir. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir toplum için alâmetler/göstergeler vardır.
Yeryüzünde sizin için renklerini değişik olarak yarattığı şeyleri de sizin hizmetinize sunmuştur. Şüphesiz bunda öğüt alan bir toplum için kesinlikle bir alâmet/gösterge vardır.
Ve O, denizden taze et yiyesiniz ve ondan takındığınız süs eşyasını çıkarasınız diye armağanlarından rızık aramanız için ve kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödemeniz için denizi sizin emrinize verendir. –Gemilerin denizde suyu yararak gittiklerini görüyorsun.–
Ve Allah size sofra olması için yeryüzünün içinde sabit-sağlam dağlar, ırmaklar ve siz kılavuzlandığınız doğru yolu bulasınız diye yollar ve daha nice âlametler bıraktı. Ve Onlar yıldızlarla/ Kur’ân âyetleri öbekleriyle yollarını bulurlar.
Öyleyse yaratan/Allah, yaratmayan sözde ilâhlar gibi olur mu? Hâlâ düşünmeyecek misiniz?
Ve eğer Allah’ın nimetlerini sayacak olsanız, onları sayamazsınız. Şüphesiz ki Allah kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir.
Ve Allah, gizlediğinizi ve açıkladığınızı bilir.
(70/16, Nahl/1-19)
-300-
Ey insanlar iyi düşünün!
Ve onların Allah’ın astlarından yakardıkları şeyler herhangi bir şey yaratamazlar, kendileri yaratılmışlardır, ölülerdir, diri değildirler. Ne zaman dirileceklerini de tam bilemezler.
Sizin ilâhınız tek bir ilâhtır. Artık âhirete inanmayan şu kimseler; onların kalpleri, tanıtmamaya çalışmaktadır ve onlar, kendilerinin büyük olduğuna inanan kimselerdir.
Allah’ın, onların gizlediklerini ve açığa vurduklarını bildiğine hiç şüphe yoktur. Şüphesiz Allah, kendilerinin büyük olduğuna inananları sevmez.
Ve onlara: “Rabbiniz ne indirdi?” denildiği zaman, onlar, kıyâmet günü, kendi günahlarını tam olarak yüklenmek ve bilgisizlikleri yüzünden saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından bir kısmını da yüklenmeleri için, “Öncekilerin efsaneleri” dediler. Dikkat edin, yüklendikleri şey ne kötüdür!
Şüphesiz onlardan önceki kimseler tuzak kurdular da Allah, onların duvarlarına temellerinden vurdu. Sonra da çatı tepelerinden üzerlerine çöktü. Ve onlara azap akledemedikleri bir yönden geldi.
Sonra kıyâmet günü Allah, onları rezil-rüsva edecek ve “Hani uğrunda düşmanlık ettiğiniz ortaklarım nerede?” diyecektir. Kendilerine bilgi verilmiş olan kimseler: “Şüphesiz ki bugün rezillik-rüsvalık ve kötülük Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtenler üzerinedir” diyecekler.
(70/16, Nahl/20-27)
-301-
Ey insanlar!
Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten o kimseler, kendilerine haksızlık etmiş kimseler olarak, meleklerin, geçmişte yaptıklarını ve yapmaları gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırdıkları kimselerdir. Artık teslimiyeti koyarlar: “Biz, hiçbir kötülükten yapmıyorduk.” Tam tersi, şüphesiz Allah, sizin yapmakta olduklarınızı çok iyi bilendir.
“O hâlde içinde sürekli kalanlar olarak cehennemin kapılarına girin!” denir. İşte, büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!
Ve Allah’ın koruması altına girmiş kimselere: “Rabbiniz ne indirdi?” denilince onlar: “Hayır” derler. Bu dünyada güzelleştirenlere-iyileştirenlere iyilik-güzellik vardır. Âhiret yurdu ise kesinlikle daha hayırlıdır. Ve Allah’ın koruması altına girmiş kimselerin yurdu; Adn cennetleri ne güzeldir! Onlar oraya girecekler. Onun altından ırmaklar akar. Orada onlar için diledikleri şeyler vardır. Allah, Kendisinin koruması altına girmiş kişileri işte böyle karşılıklandırır. Allah’ın koruması altına girmiş kişiler o kimselerdir ki, melekler onları hoş ve rahat ettirerek onlara geçmişte yaptıklarını ve yapmaları gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırırlar. “Selâm size, yapmış olduğunuz işlerin karşılığı olarak girin cennete!” derler.
(70/16, Nahl/28-32)
-302-
Ey insanlar!
Onlar kendilerine, doğal güçlerin; tabii afetlerin gelmesinden veya Rabbinin emrinin gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar! Kendilerinden öncekiler de böyle yapmışlardı. Ve Allah onlara haksızlık etmedi, fakat onlar şirk koşarak kendilerine haksızlık etmişlerdi, yanlış iş yapmışlardı. Bunun için, sonunda yaptıklarının cezası kendilerine isabet etti. Alay edip durdukları şey de kendilerini kuşattı.
Ve Allah’a ortak koşan şu kimseler: “Allah dileseydi biz ve atalarımız Kendisinin astlarından hiçbir şeye tapmazdık ve O’nun astlarından hiçbir şeyden haram kılmazdık” dediler. Kendilerinden önceki kimseler böyle yaptılar. İşte elçiler üzerine, ancak açık-seçik bir tebliğden başka ne olur?
Ve andolsun ki Biz her ümmete, “Allah’a kulluk edin ve tağuttan sakının” diye bir elçi gönderdik. Artık Allah, bu ümmetlerden bir kısmına doğru yolu gösterdi, bir kısmına da sapıklık hak olmuştur. Şimdi yeryüzünde bir gezip dolaşın da bakın yalanlayanların sonu nasıl olmuş?
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunan kimseler!
Siz onların doğru yolda olmaları için hırs gösterseniz de, artık Allah, saptırdığı kimseyi doğru yola kılavuzlamaz. Onlar için yardımcılardan da kimse yoktur.
Ve kâfirler, “Allah ölen kimseyi diriltmez” diye en kuvvetli yeminleriyle Allah’a yemin ettiler. Hayır, Allah ölüleri, üzerine aldığı gerçek bir vaat olarak, onların, hakkında anlaşmazlığa düştükleri şeyi onlara açığa koymak ve gerçekleri örtbas eden kimselerin, yalancıların ta kendisi olduklarını bildirmek için diriltecektir.
Biz bir şeyi dilediğimiz zaman, Bizim ona sözümüz sadece “Ol!” dememizdir. O da hemen oluverir.
(70/16, Nahl/33-40)
-303-
Ey insanlar!
Ve haksızlığa uğradıklarından sonra Allah yolunda hicret eden kişiler, kesinlikle Biz onları, sabretmiş ve sadece Rablerine işin sonucunu havale eden şu kimseleri bu dünyada güzel bir şekilde yerleştireceğiz. Ötekinin/âhiretin ücreti ise daha büyüktür. Keşke bilselerdi!
Ve Biz, Muhammed’den önce de, sadece kendilerine vahyettiğimiz olgun insanları açık kanıtlarla ve yazılı belgelerle elçi olarak gönderdik. Eğer bilmiyorsanız, haydiyin Tevrât ve İncîl’i bilen bilginlere sorun. Biz Muhammed’e de o öğüdü/Kur’ân’ı, kendilerine indirilmiş olanı ortaya koyman için, onların da iyiden iyiye düşünmeleri için indirdik.
Peki sinsice kötülükleri plânlayanlar, Allah’ın kendilerini yere batırmayacağından yahut bilemeyecekleri bir yerden azabın gelmeyeceğinden yahut onlar dolaşıp dururlarken Allah’ın, kendilerini yakalayıvermesinden, –üstelik onlar, âciz bırakanlar da değillerdir– yahut da kendilerini azar azar/korku içinde yakalamasından emin mi oldular? İşte, şüphesiz sizin Rabbiniz, kesinlikle çok şefkatlidir, çok merhametlidir.
Onlar, gölgeleri Allah’a boyun eğerek, küçülenlerin ta kendisi olarak sağdan sola dönen, Allah’ın yarattığı birtakım şeyleri görmediler mi/bunları hiç mi düşünmediler?
Ve göklerde ve yeryüzünde bulunan canlılar ve doğal güçler, kibirlenmeden Allah’a boyun eğerler. Kendilerinin üstündeki Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyleri yaparlar.
(70/16, Nahl/41-50)
-304-
Ey insanlar’
Ve Allah, buyurdu: “İki ilâh edinmeyin. O, ancak tek bir ilâhtır. O hâlde yalnız Benden korkun/yalnız Bana kulluk edin.”
Göklerde ve yeryüzünde olan şeyler de yalnız O’nundur. Din de daima O’nundur. Böyle iken, siz Allah’tan başkasına mı kendinizi koruma altına aldırtıyorsunuz?
Ve iyilik olarak sahip olduğunuz ne varsa, işte Allah’tandır. Sonra size bir zarar dokunduğunda, hemen yalnız O’na sığınırsınız.
Sonra, zararı sizden giderince, sizden bir grup, kendilerine verdiklerimizi örtbas etmek/verdiklerimize iyilikbilmezlik etmek için Rablerine ortak koşarlar. –Hadi şimdi yararlanın! Fakat yakında bileceksiniz.–
Ve ortak koşanlar, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden bilmedikleri şeylere pay ayırıyorlar. –Allah’a andolsun ki siz uydurageldiğiniz bu şeylerden kesinlikle sorgulanacaksınız.–
Ve onlar, Allah’a kızlar isnat ediyorlar. –Allah, bundan arınıktır.– Kendileri için de iştahlandıkları oğlan çocukları vardır.
Ve onlardan biri kız doğum haberi ile müjdelendiği zaman içi öfkeyle dolarak yüzü kapkara kesilir.
Kendisine verilen haberin kötülüğü dolayısıyla toplumundan gizlenir; aşağılık ve horluğa rağmen kızı yanında mı tutsun yoksa toprağa mı gömsün! Dikkat edin, onların verdikleri hüküm/töreleri ne kötüdür!
Ve beğenmediklerini Allah için ayırırlar. Ve dilleri, en güzelin kendilerine ait olduğunu, yalan yere söyler durur. Hiç şüphesiz onlar için ancak ateş vardır ve onlar, önden itileceklerdir.
Âhirete iman etmeyen kimseler için kötülüğün aynısı vardır. En yüce örnek ise, Allah’ındır. O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
Ve eğer Allah yanlış işleri nedeniyle insanları sorgulayıp cezalandıracak olsaydı, yeryüzünün üstünde irili-ufaklı tüm canlılardan hiçbir şey bırakmazdı. Velâkin onları adı konulmuş bir süreye kadar erteler. Artık onların sürelerinin sonu gelince de ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.
Allah’a yemin olsun ki Biz kesinlikle senden önce birtakım ümmetlere elçiler gönderdik de şeytan onlara amellerini bezeyip süslü gösterdi. İşte o şeytan, bu gün onların koruyucu, yol gösterici yakınıdır. Ve onlar için acı bir azap vardır.
Ve Biz, Muhammed’e Kur’ân’ı sırf hakkında anlaşmazlığa düştükleri şeyleri onlar için açığa koyasın diye ve iman edecek bir topluma bir kılavuz, bir rahmet olarak indirdik.
(70/16, Nahl/51-59, 62, 60-61, 63-64)
-305-
Ey insanlar!
Ve Allah gökten bir su indirdi de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz ki bunda dinleyen bir toplum için kesinlikle bir alâmet/gösterge vardır.
Şüphesiz sizin için keçi, koyun, deve sığırda da size bir ibret vardır. Biz, size onların karnındaki dışkı ile kan arasındaki şeylerden, içenlerin boğazından kolaylıkla geçen halis süt içiriyoruz.
Ve hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden –ki, siz ondan içki ve güzel rızık edinirsiniz– size içiririz. Şüphesiz bunda aklını kullanan bir toplum için kesinlikle bir alâmet/gösterge vardır.
Ve Rabbiniz bal arısına dağlarda, ağaçlarda ve yapacakları çardaklarda evler/ yuvalar edinmesini, sonra ‘Meyvelerin hepsinden ye de, Rabbinin kolaylaştırdığı yollara gir’ diye vahyetti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir içecek çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz ki bunda iyiden iyiye düşünen bir toplum için, kesinlikle bir alâmet/gösterge vardır.
Ve sizi Allah yarattı, sonra da sizi vefat ettirecektir; size geçmişte yaptıklarınızı ve yapmanız gerekirken yapmadıklarınızı bir bir hatırlattıracaktır. İçinizden kimi de, bilgiden sonra herhangi bir şey bilmesin diye, ömrün en kötü zamanına ulaştırılır. Şüphesiz ki Allah çok bilgili ve çok kudretlidir.
Ve Allah rızık konusunda kiminizi kiminize fazlalıklı kılmıştır. Kendilerine fazlalık verilenler, kendi rızıklarını; yiyip içeceklerini, servetlerini, sözleşmeler gereği himayelerinde bulundurdukları kimselere, hepsi rızıkta eşit olmak üzere vermezler. O hâlde bunlar Allah’ın nimetini bilerek örtbas mı ediyorlar?
Ve Allah, sizin için kendinizden eşler yaptı, o eşlerinizden de oğullar ve torunlar verdi. Sizi hoş, güzel, yararlı şeylerden de rızıklandırdı. Şimdi onlar, bâtıla inanıyorlar ve Allah’ın nimetini örtbas mı ediyorlar?
Ve onlar, Allah’ın astlarından, göklerden ve yeryüzünden kendileri için rızık olarak herhangi bir şeye mâlik olmayan ve güç yetiremeyen şeylere tapıyorlar.
Artık Allah için örnekler vurmayın. Şüphesiz Allah bilir, siz bilmezsiniz.
Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile Bizim kendisine güzel bir rızık verip de ondan gizli ve açık olarak harcayan bir kimseyi örnek verdi: Bunlar eşit olurlar mı? –Bütün övgüler Allah’a mahsustur.– Tersine insanların çoğu bilmezler.
Allah iki adamı da örnekleştirdi: Bunlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez; koruyucusuna bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır getiremez. Şimdi, bu adamla, adaletle emreden ve doğru yolda bulunan adam eşit olur mu?
(70/16, Nahl/65-76)
-306-
Ey insanlar!
Ve göklerin ve yerin görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni sadece Allah’a aittir. Kıyâmetin koparılması da yalnızca göz açıp kapama gibidir veya o, daha yakındır. Şüphesiz Allah her şeye güç yetirendir.
Ve Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını ödeyesiniz diye işitme, görme duyularını ve gönüller verdi.
Gök boşluğunda, bir emre boyun eğdirilmiş olan kuşlara/bulutlara bakmadılar mı? Onları Allah’tan başkası tutmuyor. Bunda, inanan bir toplum için elbette ki alâmetler/göstergeler vardır.
Ve Allah size evlerinizden bir huzur ve dinlenme yaptı. Ve hayvanların derilerinden yolculuk ve konaklama günlerinizde evler ve yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar döşeme eşyası ve kazanç sağlattı.
Ve Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı ve sizin için dağlardan barınaklar yaptı. Sizi sıcaktan-soğuktan koruyacak elbiseler ve sizi kendi hışmınızdan koruyan elbiseler var etti. İşte böylece Allah, Müslüman olasınız diye üzerinize nimetini tamamlamaktadır.
Buna rağmen eğer yüz çevirirlerse, artık Muhammed’e (ve onun misyonunu üstlenenlere) düşen sadece apaçık bir tebliğdir.
Onlar, Allah’ın nimetini bilirler, sonra onu tanınmaz hâle getirirler. Onların çoğu Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten kimselerdir.
(70/16, Nahl/77-83)
-307-
Ey insanlar!
Ve her ümmetten bir şâhit getireceğimiz gün, artık Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtenlere izin verilmez. Onlardan özür dilemeleri de istenmez.
Ve o şirk koşarak yanlış iş yapan kimseler, azabı gördükleri zaman, artık onlardan hafifletilmez ve onlara süre verilmez.
Ve ortak koşan o kimseler, ortak koştukları şeyleri gördükleri zaman: “Rabbimiz! İşte bunlar, Senin astlarından bizim kendilerine yakardığımız ortaklarımız olan kimselerdir” dediler. Koştukları ortaklar da hemen onlara, “Şüphesiz siz kesinlikle yalancılarsınız” diye söz attılar.
Ve onlar, o gün, Allah’a teslim oldular. Uydurmuş oldukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp gitti.
Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten ve Allah yolundan çeviren şu kimseler, Biz yaptıkları bozgunculuk nedeniyle onlara azap üstüne azap artırdık.
Ve Biz o gün, her ümmet içinde, kendilerinden kendi aleyhlerine bir şâhit göndereceğiz. Muhammedi (Onun misyonunu üstlenenleri) de onların üzerine şâhit getireceğiz. Biz bu kitabı da, her şeyi açıklayan ve Müslümanlara bir kılavuz, bir rahmet ve bir müjde olarak Muhammed’e indirdik.
(70/16, Nahl/84-89)
-308-
Ey insanlar!
Şüphesiz Allah, adaleti, iyileştirmeyi-güzelleştirmeyi ve yakınlara vermeyi emreder; hayâsızlıktan, kötülükten ve azgınlıktan nehyeder. O, düşünüp öğüt alırsınız diye size öğüt verir.
Ve sözleşme yaptığınızda Allah’ın ahdini/Allah’a verdiğiniz sözleri yerine getirin. Yeminlerinizi/sözleşmelerinizi sağlama aldıktan ve Allah’ı kendinize kesin olarak kefil kıldıktan sonra da onları bozmayın. Şüphesiz ki Allah işlediğiniz şeyleri bilir.
Bir ümmet, diğer bir ümmetten daha çoktur diye, yeminlerinizi aranızda aldatma aracı edinerek, ipliğini sağlamca eğirdikten sonra, onu söküp bozan kadıngibi de olmayın. Şüphesiz Allah, sizi bununla sınıyor. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri kıyâmet günü size kesinlikle açıklayacaktır.
Ve Allah dileseydi elbette hepinizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah dilediğini saptırır ve dilediğine de doğru yolu kılavuzlar/ dileyeni saptırır, dileyene kılavuzluk eder. Ve şüphesiz ki siz, bütün yaptıklarınızdan sorulacaksınız/sorumlu tutulacaksınız.
Ve yeminlerinizi aranızda aldatma ve bozgunculuğa/ kargaşaya araç edinmeyin. Sonra ayak sağlam bastıktan sonra kayıverir ve Allah yolundan saptığınız için, kötülüğü tadarsınız. Büyük azap da sizin içindir.
Ve Allah’ın ahdini/ Allah’a verilen sözleri az bir bedel karşılığında satmayın. Eğer bilirseniz kesinlikle Allah katındaki; o, sizin için daha hayırlıdır.
Sizin yanınızdaki tükenir, Allah’ın katındaki ise kalıcıdır. Ve Biz kesinlikle sabredenlere ecirlerini, yaptıklarının daha güzeli olarak karşılık vereceğiz.
Erkek-dişi, mü’min olarak kim iyi amel işlerse kesinlikle onu güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve kesinlikle onların ücretlerini, yapmış oldukları amellerin daha güzeliyle ödüllendireceğiz.
Öyleyse Kur’ân öğrenip öğrettiğiniz zaman Racim Şeytan’dan; [aklınıza hemen geliveren, iyiden iyiye düşünme sonucu olmayan, sizi mahvedecek mesnetsiz düşünceler üreten yetiden] Allah’a sığının.
Şüphesiz ki iman etmiş ve Rablerine işin sonucunu havale eden kimseler üzerinde Şeytan-ı Racim’in hiçbir zorlayıcı gücü yoktur. Onun zorlayıcı gücü, ancak kendisini, yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın edinenler ve Allah’a ortak koşanların ta kendileri olan kimseler üzerinedir.
(70/16, Nahl/90-100)
-309-
Ey insanlar ve Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Ve Biz bir âyet yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman –Allah ne indirdiğini daha iyi bilen olmasına rağmen– onlar, “Muhammed, ancak bir uydurucudur” dediler. İşin doğrusu onların çoğu bilmiyorlar.
Deyin ki: “İman etmiş kimseleri güçlendirip kökleştirmek/tutundurmak için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olmak üzere, senin Rabbinden ona, Allah’ın birçok can katan âyeti hak ile inmiştir.
Ve kesinlikle Biz biliyoruz ki, onlar “Sadece, Muhammed’e bir beşer öğretiyor” diyorlar. Peygamber’e öğretiyor zannında bulundukları kimsenin dili yabancıdır. Kur’ân ise apaçık bir Arapça’dır.
Şüphesiz Allah’ın âyetlerine inanmayan kimseler; Allah onlara kılavuz olmaz ve onlar için pek acı bir azap vardır.
Yalanı, yalnızca Allah’ın âyetlerine inanmayan kimseler uydurur. Ve işte onlar yalancıların ta kendileridir.
Her kim imanından sonra Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örter, –kalbi iman ile yatışmış hâlde iken, baskıyla zorlanan hariç olmak üzere– ve de örtmeye/ inanmamaya göğsünü açarsa, artık kendilerinin üzerine Allah’tan bir gazap vardır. Bunlar için büyük bir azap da vardır.
Bu, onların dünya hayatını âhirete göre daha sevimli bulmalarından ve şüphesiz Allah’ın da Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini örten bir topluluğa doğru yolu göstermemesi nedeniyledir.
Onlar, Allah’ın, kalplerini, kulaklarını ve gözlerini damgaladığı/mühürlediği kimselerdir. İlgisiz, bilgisiz, duyarsız olanlar, onların ta kendileridir.
Şüphesiz, onlar âhirette ziyana uğrayanların ta kendileridir.
(70/16, Nahl/101-109)
-310-
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Sonra şüphesiz sizin Rabbiniz, eziyet edildikten sonra hicret eden, sonra cihat eden ve sabreden kimseler içindir. Şüphesiz sizin Rabbiniz bundan sonra kesinlikle çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
O gün, herkes kendi nefsi için uğraşarak gelecek ve herkes yaptığı şeyleri tastamam alacak. Ve onlar haksızlığa uğratılmayacak.
(70/16, Nahl/110-111)
-311-
Ey insanlar kulak verin!
Ve Allah bir kenti misal olarak verdi: Bu kent, güvenli, huzurlu idi ve oraya her bir yerden rızkı bol bol gelirdi. Ne var ki, onlar Allah’ın nimetlerine karşı iyilikbilmezlik ettiler. Allah da onlara, yapıp ürettikleri şeyler yüzünden açlık ve korku elbisesini/felâketini tattırıverdi.
Ve andolsun ki, onlara içlerinden bir elçi gelmişti de onu yalanladılar. Bunun üzerine, onlar şirk koşarak yanlış iş yaparlarken azap onları yakalayıverdi.
(70/16, Nahl/112-113)
-312-
Ey insanlar!
Artık Allah’ın size rızık olarak verdiği şeylerden helal ve temiz olarak yiyin. Allah’ın nimetine karşılığını ödeyin; eğer sadece O’na kulluk edecekseniz.
Allah, size ancak leşi, kanı, domuzun etini ve Allah’tan başkası adına kesilenleri haram kıldı. Artık her kim saldırmadan ve aşırı gitmeden zorlanırsa, bilsin ki, şüphesiz Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir.
Ve kendi dillerinizin yalan nitelemesi ile Allah’a yalan uydurmak için, “Şu helaldir, şu haramdır” demeyin. Şüphesiz Allah’a yalan uyduran kimseler iflah olmazlar.
Onların dünyalıkları pek az bir kazanımdır. Ve onlar için çok acıklı bir azap vardır.
Biz size anlattıklarımızı [leş, kan, domuzun etini], daha önce Yahudilere de haram kılmıştık. Ve Biz onlara haksızlık etmedik. Ama onlar şirk koşarak kendilerine haksızlık ediyorlardı.
(70/16, Nahl/114-118)
-313-
Ey inanmış kimseler!
Sonra şüphesiz sizin Rabbiniz, bir cahillikle günah işleyen, sonra bunun ardından tevbe eden ve düzelten kimseler içindir. Şüphesiz ki sizin Rabbiniz, bundan sonra kesinlikle çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.
Şüphesiz İbrâhîm içtenlikle Allah’a boyun eğen, ortak koşma inancından dönmüş, Allah’ın nimetlerine karşılık ödeyen başlı başına bir ümmet idi. Ve o, ortak koşanlardan olmadı. Ve Allah, o’nu seçti ve dosdoğru yola kılavuzladı.
Ve Biz İbrâhîm’e dünyada iyilik-güzellik verdik. Ve şüphesiz o, âhirette de kesinlikle sâlihlerdendir.
Sonra sana: “Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmekten, ortak koşmaktan dönmüş bir kişi olan ve ortak koşanlardan olmayan İbrâhîm’in dinine/yaşam tarzına tâbi ol” diye vahyettik.
(70/16, Nahl/119-123)
-314-
Ey insanlar!
Sebt; Düşünüp taşınma günü, ancak, Sebt/düşünüp taşınma günü konusunda anlaşmazlığa düşen kimseler üzerine kılındı. Ve şüphesiz senin Rabbin onların içinde anlaşmazlığa düşüp durdukları şeyler hakkında kıyâmet günü aralarında kesinlikle hüküm verecektir.
(70/16, Nahl/124)
-315-
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Rabbinizin yoluna, haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkelerle ve güzel öğütle çağırın! Ve onlarla en güzel şekilde mücâdele edin. Şüphesiz Rabbiniz Kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, kılavuzlandıkları doğru yolda olanları da en iyi bilendir.
(70/16, Nahl/125)
-316-
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Ve eğer ceza verecek olursanız da, sizin cezalandırıldığınızın misli ile ceza verin. Ve eğer sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır.
Siz sabırlı olun! Sizin sabretmeniz de ancak Allah iledir. Onlar için üzülmeyin! Onların kurdukları tuzaklardan sıkıntıya düşmeyin!
Şüphesiz ki Allah, Kendisinin koruması altına girmiş kişiler ve kendilerini iyileştiren-güzelleştiren kişilerin ta kendisi olanlar ile birliktedir.