Ey insanlar!
O saflar hâlinde dizilen/dizen, sonra da haykırıp sürükleyen, haykırıp sürükledikten sonra da öğüt okuyan Kur’ân âyetleri kanıttır ki sizin İlâhınız kesinlikle Bir Tek’tir. O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir. Doğuların da Rabbidir.
(56/37, Sâffât/1-5)
-206-
Ey insanlar! İyi gözlem yapın. Ki Rabbinizin imzasına tanık olasınız.
Gerçekten Biz en alt semayı zînetlerle/yıldızlarla süsledik. Kur’ân’dan, az da olsa yararlanan ve –roketle uzaya çıkanlar hariç– sürekli gayret içinde olan, herkesçe dışlanan ve Kur’ân’a kulak vermeyen tüm düşünce yetilerinden koruduk; bunlar uzayda işe yaramaz, faaliyet gösteremez.
(56/37, Sâffât/6-10]
-207-
Ey Kur’an ile uyarı görevi yapanlar!
Şimdi inançsız kesime sorun: “Yaratılışça kendileri mi daha çetin, yoksa Bizim yarattığımız kimseler mi?” Şüphesiz Biz onları cıvık-yapışkan bir çamurdan yarattık.
Aslında siz hayret ettiniz, onlar ise eğleniyorlar. Kendilerine öğüt verildiği zaman öğüt kabul etmiyorlar. Ve bir âyet gördükleri zaman eğlenceye alıyorlar.
Ve onlar: “Bu apaçık büyüden başka bir şey değildir. Öldüğümüz ve toprak, kemik olduğumuz zaman mı, gerçekten mi biz tekrar dirilecekmişiz? Önceki atalarımız da mı?” diyorlar.
Deyin ki: “Evet, siz de çok aşağılanmış olarak diriltileceksiniz…”
(56/37, Sâffât/11-18)
-208-
Ey insanlar! Ahıretteki bu sahnelere dikkat edin.
Artık o zorlu bir haykırıştan ibarettir. Bir de bakmışsın ki, onlar karşıda duruverirler. Ve “Eyvah bizlere! İşte bu, Din Günü’dür!” derler.
–“İşte bu, sizin yalanlamakta olduğunuz Ayırma Günü’dür!”–
Toplayın o şirk koşarak yanlış iş yapanları, eşlerini ve Allah’ın astlarından tapmış oldukları şeyleri. Sonra da onları cehennemin yoluna kılavuzlayın. Ve durdurun onları, şüphesiz onlar sorguya çekilecekler: “Ne oldu sizlere de yardımlaşmıyorsunuz?”
Aksine, bugün onlar teslim olmuşlardır.
Ve onların bazısı bazısına dönmüş/ yüzyüze gelmiş, soruşuyorlar/ birbirlerini sorumlu tutuyorlar.
Onlar: “Şüphesiz siz bize sağ elden/hak yoldan/iyi konumdan/güçten-kuvvetten gelir dururdunuz” derler.
Diğerleri derler ki: “Tam tersine, siz mü’minler olmamıştınız. Bizim size karşı bir gücümüz de yoktu. Tam tersi siz azmış bir toplumdunuz. Onun için üzerimize Rabbimizin Söz’ü hak oldu. Şüphesiz biz tadıcılarız. Sonra biz, sizi kışkırttık. Çünkü biz kışkırtıcılar idik.”
Şu hâlde şüphesiz onlar, o gün azapta ortaktırlar.
Şüphesiz Biz, günahkârlara böyle yaparız.
Şüphesiz onlar, kendilerine: “Allah’tan başka ilâh diye bir şey yoktur” denildiği zaman büyüklük taslıyorlar ve “Şüphesiz biz, gizli güçlerce desteklenen/ deli bir şair için ilâhlarımızı bırakır mıyız?” diyorlar.
Tam tersi o, hak ile geldi ve bütün peygamberleri doğruladı.
***
Şüphesiz siz, o acı azabı tadacaksınız ve sadece yaptığınız amellerinizle cezalandırılacaksınız.
Allah’ın arıtılmış kulları bunun dışındadır.
İşte Allah’ın arıtılmış kulları, kendileri için belli bir rızık/meyveler olanlardır. Bol nimet cennetlerinde karşılıklı olarak tahtlar üzerinde ikram görenlerdir. İçenlere lezzet veren, pınardan doldurulmuş, kendisinde zararlı bir yön olmayan, sarhoşluk da vermeyen bembeyaz bir kadehle onların etrafında dolaşılır. Yanlarında da gözlerini kendilerine dikmiş iri gözlüler vardır. Korunmuş yumurta gibidir onlar.
Sonra da bazısı bazısına dönüp birbirlerine sorarlar.
Onlardan bir sözcü der ki: “Şüphesiz benim ‘Sen gerçekten, kesinlikle doğrulayanlardan mısın? Öldüğümüz ve toprak, kemik olduğumuz zaman mı, gerçekten mi biz karşılık göreceğiz?’ diyen bir yaşıtım/yakın arkadaşım vardı.”
Dedi ki: “Siz onu tanıyan, bilen biri misiniz?”
Derken kendisi onu tanıdı da onu cehennemin ta ortasında gördü.
Dedi ki: “Allah’a yemin ederim ki doğrusu sen az daha beni değişime/yıkıma uğratacaktın. Rabbimin nimeti olmasaydı, kesinlikle ben de bu hazır bulundurulanlardan olacaktım. Peki, nasılmış bak! Biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek miymişiz; bir daha diriltilmeyecekmiş miyiz? Biz, azaba uğratılmayacak mıymışız?”
Şüphesiz işte bu, büyük kurtuluşun ta kendisidir.
Artık çalışanlar, sadece büyük kurtuluş gibisi için çalışsınlar.
(56/37, Sâffât/19- 61)
-209-
Ey insanlar!
İkram olarak bu mu daha hayırlı yahut zakkum ağacı mı?
Şüphesiz Biz onu şirk koşarak yanlış iş yapanlar için bir sınav aracı yaptık.
Şüphesiz o zakkum ağacı, cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır. Tomurcukları boynuzlu yılanların başları gibidir.
İşte, kesinlikle onlar, ondan yiyecekler de karınlarını bundan dolduracaklardır.
Sonra şüphesiz onlar için, bunun üzerine kaynar su karışımı bir içecek vardır.
Sonra da şüphesiz dönecekleri yer, kesinlikle cehennemdir.
(56/37, Sâffât/62-68)
-210-
Ey Kur’an ile uyarı görevi yapanlar!
Şüphesiz bu inançsızlar, atalarını sapık kimseler olarak buldular.
Şimdi de kendileri onların izleri üzerinde koşturuyorlar.
Ve andolsun ki onlardan öncekilerin çoğu sapıktı.
Andolsun Biz onların içlerinde uyarıcılar da gönderdik.
Şimdi bir bakın, Allah’ın arıtılmış kulları dışındaki o uyarılanların sonu nasıl oldu?
Ve andolsun ki Nûh, Bize seslenip dua etmişti. –İşte Biz ne güzel cevap verenleriz!–
Biz de o’nu ve ailesini, yakınlarını, inananlarını o büyük sıkıntıdan kurtardık.
Ve o’nun neslini baki kalanların ta kendisi yaptık.
Ve Biz sonradan gelenler içinde on’un hakkında devamlı kalacak [hayırla anılacak, örnek alınacak] bir söz bıraktık.
–Âlemler içinde Nûh’a selâm olsun!–
Şüphesiz Biz, iyilik yapanlara işte böyle karşılık veririz.
Şüphesiz Nûh, Bizim mü’min kullarımızdandı.
Sonra diğerlerini suda boğduk.
***
Hiç kuşkusuz İbrâhîm de Nûh’un grubundandı.
Hani o Rabbine selim bir kalple gelmişti.
Çünkü İbrâhîm, yıldızlara öyle bir bakış baktı ki! Sonra da ‘Şüphesiz ben sancılıyım/fikir sancısı çekiyorum’ dedi.
Hani o, babasına ve toplumuna: “Siz neye kulluk ediyorsunuz? Allah’ın astlarından birtakım uydurma ilâhları mı istiyorsunuz? Peki, âlemlerin Rabbi hakkında kanaatiniz nedir?” demişti.
Bunun üzerine babası ve toplumu, İbrâhîm’den arkalarını dönerek geri durdular/o’nunla ilişkiyi kestiler.
Sonra da o, onların ilâhlarına sokulup “Yemez misiniz/nasiplenmez misiniz? Neyiniz var ki, konuşmuyorsunuz?” dedi. Hemen sağ eliyle/ yemini nedeniyle bir vuruşla sokuldu.
Bir süre sonra, İbrâhîm’in halkı koşarak İbrâhîm’le yüz yüze geldiler.
İbrâhîm: ‘Elinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? Oysaki sizi ve yaptığınız şeyleri Allah yaratmıştır’ dedi.
Onlar: “Şunun için bir duvar yapın/ ambargo uygulayın da bunu çılgınca yanan ateşin/aşırı sıkıntının içine atın!” dediler.
Onlar, İbrâhîm’e tuzak kurmak istediler de Biz onları aşağılıklar kılıverdik.
Ve İbrâhîm: ‘Kuşkusuz ben Rabbime gideceğim, O, bana yol gösterecek: Rabbim! Bana sâlihlerden birini lütfet!’ demişti.
Bunun üzerine Biz, İbrâhîm’e yumuşak huylu bir delikanlıyı müjdeledik.
Sonra ne zaman ki o müjdelenen çocuk kendisiyle birlikte koşacak duruma/o’nunla birlikte iş tutacak çağa geldi, o zaman İbrâhîm: “Oğulcuğum! Şüphesiz ben, uykumda; şüphesiz kendimi seni perişan, mağdur ediyor görüyorum. Bak bakalım sen ne düşünürsün?” dedi. Oğlu: “Babacığım! Sen emrolunacağın şeyleri yap! İnşallah beni, sen yokken başıma gelecek tüm sıkıntılara, mağduriyetlere sabredenlerden bulacaksın” dedi.
Sonra ne zaman ki ikisi de İslâmlaştılar ve İbrâhîm, o’nu alnı üzere yatırdı [yüzüstü bıraktı, mağdur etti] ve Biz o’na, “Ey İbrâhîm! Sen o rüyayı kesinlikle onayladın” diye seslendik… –Şüphesiz Biz, iyilik-güzellik üretenleri işte o’nun gibi karşılıklandırırız/ödüllendiririz.–
Şüphesiz oğulu yüzüstü bırakma işi, kesinlikle apaçık yıpratarak sınamadır.
Ve Biz İbrâhîm’e, perişan, mağdur edeceği çok büyük bu şey karşılığında/sebebiyle bedel/bahşiş verdik.
Ve sonradan gelenler içinde o’nun hakkında devamlı kalacak [hayırla anılacak, örnek alınacak] bir söz bıraktık.
Selâm olsun İbrâhîm’e!
İşte Biz iyilik-güzellik üretenleri o’nun gibi ödüllendiririz.
Şüphesiz o, Bizim inanan kullarımızdandır.
Ve Biz o’na sâlihlerden bir peygamber olarak İshâk’ı müjdeledik.
İbrâhîm’e ve İshâk’a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de iyilik-güzellik üreten ile açıkça kendi nefsine haksızlık eden vardır.
***
Ve andolsun ki Biz, Mûsâ ile Hârûn’a da nimetler verdik. Ve o ikisini ve toplumlarını o büyük sıkıntıdan kurtardık.
Ve Biz, onlara yardım ettik de onlar galip gelenlerin ta kendileri oldular.
Ve Biz, kendilerine o apaçık gösteren Kitab’ı verdik.
Ve kendilerini dosdoğru yola kılavuzladık.
Ve sonrakiler içinde o ikisine bıraktık.
Selâm olsun, Mûsâ ve Hârûn’a!
Şüphesiz Biz, iyilik-güzellik üretenleri böyle ödüllendiririz.
Şüphesiz o ikisi Bizim mü’min kullarımızdandır.
***
Şüphesiz İlyâs da kesinlikle gönderilen elçilerdendir.
Hani o, toplumuna: “Siz Allah’ın koruması altına girmez misiniz? Yaratanların en güzeli, sizin Rabbiniz ve daha önceki atalarınızın Rabbi Allah’ı bırakıp da Baal’e mi yalvarıyorsunuz?” demişti de, onlar o’nu yalanlamışlardı. Bu yüzden onlar kesinlikle hazır bulundurulacaklardır.
Ancak Allah’ın arıtılmış kulları müstesna.
Ve sonradan gelenler içinde o’nun hakkında devamlı kalacak [hayırla anılacak, örnek alınacak] bir söz bıraktık.
–Selâm olsun tüm İlyâs gibi olanlara!–
Şüphesiz Biz, iyilik-güzellik üretenleri böyle ödüllendiririz.
Şüphesiz o, Bizim mü’min kullarımızdandır.
***
Şüphesiz Lût da gönderilen elçilerdendir.
Hani Biz, o’nu ve geride kalıp batanlar içinde kalan bahtsız kadın hariç ehlinin tamamını kurtarmıştık. Sonra diğerlerini değişime/yıkıma uğratmıştık.
Ve siz elbette sabahleyin ve geceleyin onların üzerine uğrayıp duruyorsunuz. Hâlâ akletmiyor musunuz?
***
Elbette Yûnus da gönderilen elçilerdendir.
Hani o, dolu bir gemiye doğru kaçak bir köle gibi kaçmıştı.
Sonra o, ok ile kura çekişti, sonra da kanıtı iptal edilenlerden/tezi çürütülenlerden oldu.
Sonra o’nu “açgözlülük-bunalım” yutmuştu. O ise pişman olmuştu.
Sonra eğer, şüphesiz o, Allah’ı noksan sıfatlardan arındıranlardan olmasaydı, kesinlikle diriltilecekleri güne kadar bunalımın içinde kalacaktı.
Sonra Biz, o fikir sancısı çekerken o’nu sahile attık, o’nu bunalımdan kurtardık.
Onun üzerine geniş yapraklılardan bir ağaç bitirdik.
Ve o’nu, yüzbin hatta daha çok kişiye elçi olarak gönderdik.
Sonunda inandılar, bunun üzerine Biz de onları bir süreye kadar yararlandırdık.
(56/37, Sâffât/69-148)
-211-
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Şimdi sorun onlara: Kız çocuklar Rabbinin, oğlan çocuklar onların mı?
Yoksa Biz melekleri dişi yaratmışız, onlar da şâhitler miymiş?
Gözünüzü açın! Onlar, şüphesiz uydurdukları iftiralarından dolayı “Kesinlikle Allah doğurdu” diyorlar. Ve hiç şüphesiz onlar, kesinlikle yalancıdırlar.
Allah, kızları oğullara tercih mi etmiş?
Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz?
Hâlâ düşünmüyor musunuz?
Yoksa sizin için açık bir güç mü/kanıt mı var?
O hâlde, eğer doğru kimseler iseniz getirin kitabınızı.
Ve onlar, Allah ile gizli güçler arasında bir hısımlık bağı kurdular. Oysa andolsun, gizli güçler kendilerinin kesinlikle hazır edilenler/mahşerde toplananlar olduklarını bilirler.
Allah, onların nitelediği şeylerden arınıktır.
–Ancak Allah’ın arıtılmış kulları Allah’ı böyle ortak kabulü ile nitelemezler.–
Artık siz ve taptıklarınız, kendiliğinden cehenneme saldıran kimseden başkasını, Allah’a karşı ateşe atamazsınız; ortak koşmaya bulaştıramazsınız.
(56/37, Sâffât/149-163)
-212-
Ey insanlık! Biz Kur’an ayetleri konuşuyoruz. Kulak verin.
Ve “Bizden her birimizin kesinlikle belli bir makamı vardır. Ve biz kesinlikle saf saf dizilenlerin/ dizenlerin ta kendisiyiz. Biz, Allah’ı noksanlıklardan arındıranların da ta kendisiyiz”.
(56/37, Sâffât/164-166)
-213-
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Ve onlar kesinlikle diyorlardı ki: “Şüphesiz eğer yanımızda öncekilerden bir öğüt/kitap olsaydı, elbette biz de Allah’ın arıtılmış kulları olurduk.”
Şimdi de o öğütü/kitabı örtbas ettiler. Artık yakında bileceklerdir.
Ve andolsun ki gönderilen kullarımız/ elçilerimiz hakkında bizim sözümüz geçmiştir: “Şüphesiz onlar, kesinlikle galip olanların ta kendisidir. Şüphesiz Bizim ordularımız kesinlikle galip gelenlerin ta kendisidir.”
Artık siz, bir süreye kadar onlardan yüz çevirin. Ve onları gözetleyin. Onlar da yakında göreceklerdir.
Ya şimdi onlar, Bizim azabımızı çabuk gelsin mi istiyorlar?
Fakat azabımız, onların sahasına indiği zaman da uyarılanların sabahı ne kötüdür!
Yine siz, bir zamana kadar onlardan yüz çevirin ve onları gözetleyin! Onlar da yakında göreceklerdir.
Güç, kuvvet, yenilmezlik, şan ve şerefin Rabbi olan sizin Rabbiniz, onların nitelediği şeylerden arınıktır.
Ve selâm, gönderilen elçileredir!
Tüm övgüler de âlemlerin Rabbi Allah’adır.
(56/37, Sâffât/167-182)