BAHÇE SAHİPLERİ 

 

طَٓائِفٌ TAİF: Kalem Suresi/19 فَطَافَ عَلَيْهَا طَٓائِفٌ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ نَٓائِمُونَ ﴿١٩﴾ 17-24Şüphesiz Biz, o çiftlik sahiplerine belâ verdiğimiz gibi onlara belâ vereceğiz: Hani onlar, sabah olunca kesinlikle çiftliğin ürünlerini devşireceklerine yemin etmişlerdi. Bir istisna da yapmıyorlardı. Ama onlar uyurken Rabbin tarafından belalandırmak için bir gece bekçisi çiftliğin üzerine dolaşıverdi. Sabaha, çiftlik, biçilmiş/devşirilmiş gibi oluverdi. Sabahladıkları vakit birbirlerine seslendiler: “Haydi, devşirecekseniz sabahleyin erkence ekinlerinize/ ürünlerinize gidin!” Hemen yola koyuldular, aralarında fısıldaşıyorlardı: Sakın bugün aranıza bir yoksul sokulmasın! طَافَ Tafe طَٓائِفٌ TAİF: Tavaf sözcüğü bir şeyin etrafında dolaşmak demektir. Kuran’da Hac esnasında Kâbe’nin etrafında, Safa ve Merve arasında dolaşmak bu fiil ile ifade edilir. Taife, tayfa, tufan, tavaf da bu fiilin türevlerindendir. Ayetteki طَٓائِفٌ taif kelimesine genelde tayfun anlamı verilir. Ve böylece bu bahçenin, sahipleri uyurken geceleyin bizzat Allah tarafından özel bir tayfun ile tahrip edildiğine inanılır. Ayette bahçeye tayfun geldiği ve bahçeyi işe yaramaz hale getirdiği anlayışı vardır. Bilindiği üzere tayfun; şiddetli rüzgârları, ilginç bulut yapıları ve sellere yol açan yağmurlarıyla Dünya'nın en olağanüstü hava olaylarından biridir. Tayfun, nokta atışı ile bir parsele; bahçeye, bir tarlaya bir çiftliğe özgü olamaz. TAYFUN BÖLGESEL OLUR. O nedenle “taif” sözcüğünü tayfun olarak değerlendirmek akla uygun değildir. طَٓائِفٌ TAİF: “طَٓائِفٌ Taif” sözcüğü “ طَافَ tafe” filinin ismi faili olup anlamı “dolaşan kişi” demektir. MAHALLEDE, EVLERİN ÇEVRESİNDE koruyucu olarak DOLAŞAN KİMSE için bu sözcük kullanılır. 

Araplar genellikle bu sözcüğü “GECE BEKÇİSİ” ANLAMINDA KULLANIRLARDI. (Tac, Lisan, es Sıhah, Müfredat) 

Ayette zaten “ وَهُمْ نَٓائِمُونَ onlar uyurken” denildiğine göre bu anlam tercihe şayandır. Bir de taif sözcüğü nekre (belgisiz) ve tekildir. O zaman sözcüğün anlamı “gece bekçilerinden birisi” demektir. Yani Ad, Semud ve Medyen halkını helake sürüyenler çoğul iken bu bahçeyi bahçelikten çıkaran, ürünlerini yok eden, biçilmiş, devşirilmiş yapan bir tek kişidir. طَٓائِفٌ Taif sözcüğü Kur’an’ımızda Araf/ 201. ayette de yer alır: … Allah'ın koruması altına giren şu kimseler, kendilerine şeytandan bir طَٓائِفٌ taif; “vesvese, karanlık kuruntu, sırnaşma iliştiği zaman, hatırlarlar/düşünürler. Burada “طَٓائِفٌ taif” insanın zihnine yerleşip de sürekli kafasında dolaşan kötü düşüncelerin, zihinsel takıntıların adı olmuştur. 

مِنْ رَبِّكَ MİN RABBİK: Ayetteki “مِنْ رَبِّكَ min rabbike” tamlamasının başındaki “مِنْ min” edatı tavaf sözcüğüne bağlanarak; tufanı, Allah’ın mucize olarak yaptırdığı; anlatılmak istenmiştir. Hâlbuki مِنْ رَبِّكَ tamlaması ayetin başındaki belalandırmak بَلَٓاءً fiiliyle birlikte ele alınırsa “مِنْ رَبِّكَ بَلَٓاءً “ belaen min rabbike ifadesinin takdiri (Rabbinden bela; onları yıprandırmak)” şeklinde olur. Böylece “ bahçe sahiplerine bela olarak gelen fiili; gece bekçisinin yaptığı; çiftliği devşirilmiş/ biçilmiş gibi bir duruma getirdiği ” ortaya çıkar. “ بلاءBelâ” kelimesinin sözlük anlamı “yıpratmak, bitkin düşürmek” demektir. Sınanmak veya denenmek insanı yıpratan bir süreç olduğu için bu sözcük de zamanla “belâ” sözcüğü yerine kullanılır olmuştur. Yüce Allah kişileri ve toplumları bazen sıkıntı içinde bırakabilir, zorluklara ve darlıklara düşürebilir. Bunlar bir bakıma insana verilen belâ hükmündedir. Bu sınamanın/denemenin nedeni, insanların akıllarını başlarına almalarını, yanlış yolda olanların istikametlerini düzeltmelerini, isyan içerisinde olanların Allah'a itaate dönmelerini sağlamak içindir. Allah, belalara sabır; direnç gösterilmesini, çekilen zararların bedellerinin ödettirilmesini ister. Allah, kullardan meydana gelen belaları da yaratıcısı olduğundan kendisine nispet eder. Örneğin: 155Ve de kesinlikle Biz, korkudan, açlıktan bir şeylerle ve mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiklik ile sizi BELALANDIRACAĞIZ…. (Bakara/ 155) Çiftlik, inanılanın aksine tayfun ile tahrip edilmemiştir. Semud ve Medyen halklarının helaklarında halkın toplu infiali söz konusu idi. Burada ve Sebe toplumunun cezalandırılması ise içlerinden bir kişinin eylemi ile gerçekleşmiştir.

 LÜKS YAŞAM, CİMRİLİK Lüks yaşam ve cimrilik kıskançlığı, düşmanlığı getirir. Felak suresinde Rabbimiz “Haset ettiği zaman hasetçiden de Felakın Rabbine” sığınmamızı istemiştir. Hasetçinin içindeki haset coşar da dışa vurursa; haset edilene karşı kin, garaz güder; düşmanlık yapmaya başlar. Karşısındakinin yok olması için uğraşır. Bunun için de iftira atar; komplo kurar; kundakçılık yapar; hatta suikast bile düzenler. Burada da aynısı olmuştur. Paragrafta bildirilen bahçe sahiplerinin inanç ve ahlakları dikkate alındığında; onlar lüks ve ihtişam içinde yaşayan; infak yapmaktan kaçınan; yoksullardan uzak yaşamaya çalışan birileridir. Bu yaşam tarzı, çevredeki garibanları kıskançlığa ve düşmanlığa sevk etmiştir. Ve içlerinden bir gece bekçisi onların güvendiği, saklamaya çalıştıkları ürünleri, kazançları yok edivermiştir. Ondan sonra hatalarını anlamış ve tevbe etmişlerdir. 195Ve Allah yolunda malınızı harcayın/ başta yakınlarınız olmak üzere başkalarının nafakalarını sağlayın, kendinizi ellerinizle tehlikeye bırakmayın ve iyileştirin, güzelleştirin. Şüphesiz Allah, iyileştirenleri, güzelleştirenleri sever. (Bakara / 195) 41İnsanlar dönerler; Allah’ın ilkelerine uygun hareket ederler diye; kendilerinin elleriyle kazandıkları şeyler yüzünden; yaptıklarının bir kısmını onlara tattırmak için karada ve denizde kargaşa ortaya çıktı. 42De ki: “Yeryüzünde gezin de bundan öncekilerin akıbeti nasıl olmuş bir bakın. Onların çoğu ortak koşanlar idiler.” (RUM/41, 42) 100İşte geçmişe yönelik bu anlatım, kentlerin ciddî haberlerinden, önemli bilgilerindendir. Biz, onu sana anlatıyoruz; onlardan ayakta olan ve biçilmiş ekin olan da vardır. 101Ve onlara Biz haksızlık etmedik; fakat onlar kendilerine haksızlık ettiler, yanlış; kendi zararlarına iş yaptılar. Onun için Rabbinin emri geldiğinde, Allah'ın astlarından taptıkları tanrıları, onlara hiçbir şey sağlamadı ve onlara ziyandan başka bir şey arttırmadılar. (Hud/ 100, 101) 112Ve Allah bir kenti misal olarak verdi: Bu kent, güvenli, huzurlu idi ve oraya her bir yerden rızkı bol bol gelirdi. Ne var ki, onlar Allah'ın nimetlerine karşı iyilikbilmezlik ettiler. Allah da onlara, yapıp ürettikleri şeyler yüzünden açlık ve korku elbisesini/felâketini tattırıverdi. 113Ve andolsun ki, onlara içlerinden bir elçi gelmişti de onu yalanladılar. Bunun üzerine, onlar şirk koşarak yanlış, kendi zararlarına iş yaparlarken azap onları yakalayıverdi. (NAHL/112, 113) Burada verilen örnek Mekke kodamanlarına ve tüm zamanların mala mülke ve makama tapanlarına verilen bir uyarıcı mesajdır.