Öncelikle sizi kutlamaktan başka bir şey gelmiyor elimden,onu bir belirteyim.Gerçekte sırf ilk vahyin yerini ve gerçek Mescid i aksa yı tanımladığınız veya en azından bilinenlerin ,yaygın kanaatin,yüzde yüz doğru olmadığını kanıtladığınız için ,yanlızca bunun için bile bir madalya verilmeliydi size.Kuşkusuz,tefsir işi zor bir iştir,ve asla yeterli değildir,zira bir ayeti sindirmek ve yaşamak,bir kaç kelime okumakla aynı şey değildir,bir de farklı açılardan değerlendirdikçe Kutsal Kitabımızın daha farklı,çok daha farklı yönleri bulunmaktadır.Tefsir işindeki izlenecek yol,mümkün olduğunca somuta ve zahire yönelik olmalıdır,bir kere bu başarıldıktan sonra üzerine daha derin veya aslında bu kelimeyi farklı anlama gelmemesi için kullanmak istemiyordum ama,batıni yani deruni,anlamlarıda ,zahire abes kaçmamak kaydı ile zaten günden güne eklenebilir,gerçek renkliliğe ulaşılabilir kanaatindeyim.Aslında genel olarak eleştriel bir üslup kullandığınız izleniyor,bir tepki havası seziliyor,bu yöndede haklısınız,bu yüzden ben sizin tefsirinizi bir reform olarak görüyorum,tabii ki kastım Luther tarzı,siyasi dini,veya modernist tek yanlı ,reformlar değil,bazi köklü hatalarımızı düzeltme yönünden,bir aydınlanma hamlesi yönünden bir reform kabul ediyorum.Bu yüzden çalışmalarınız değerlidir.Çok kuvvetli bir şekilde heyecanla tefsirinizin yeni bölümlerini bekliyorum,yeni araştırma sonuçlarınızı..
Fakat üzgünüm ki bazı konularda merakımı yenemeyeceğim,sabrda edemeyeceğim,meşgul ve yoğun olduğunuzu da biliyorum ama ısrarla sizden
1)Mescid i aksa nın ,coğrafi yer ve yapının bir fotoğrafını,eğer hala mevcud ise tabii ki
2)Yusuf peygamberin rüyayı yorumlaması konusunu
3)Neml suresindeki Hud Hud un kimliğini
bu 3 sorumun cevabını bahane kabul etmeden istiyorum..Kuşkusuz,cemaatsiz,tarikatsız (!!!!!) zavallı bir müslüman olsakta ,kendimize göre bizim de bir takım kalbi,ve bazı noktalarda bilimsel analizlerimiz var.(biz derken ben yani),tabii bid at niteliğinde ,islam dışı şekiller değil…O yüzden şahsi bir kavrayışı gerçekleştirmeye çalıştığımı,kendi bilgimi geliştirmeye çalıştığımı ve burada rastladığım kimi zor noktalarda yardımınıza ihtiyacım olduğunu belirtmeliyim,herkes kısmen,gücü ölçüsünde tefsir araştırsa,tefsirleri bir de kendi yüreğinde tartsa,sonra bunları tekrar ,alimlerin terazisine,fıkıha vurup,bidat değilse ,kendine dahil etse ne güzel olur….genç bir doktor olarak ,tıp dışı alanlarda çok okuyan,entellektüel sayılabilecek bir insanım,bu kadar yoğun olmama rağmen ben dinimizle ilgili sürekli kendimi geliştirmeye çalışıyorsam,bunu herkes yapabilir..Dünyada tefsir okumaktan daha çok beni mutlu eden bir uğraş bilmiyorum.Hudhud meselesini özellikle açmanızı bekliyorum,yoksa benden çok çekersiniz:)) Bir de çok az ve sonderece kısıtlı bir kaç noktada da olsa ,kimi ayet yorumlarında,şahsi bir kaç görüşümüde belirtmek isterim(ciddiyetle emin olduğum ,arkasında durabileceğim konularda) tabii eğer bir gün tanışabilirsek..iyi çalışmalar dilerim.,Başarılar
Mesajınızdaki gibi taleplerinizi her zaman bekliyoruz ve Allah’ın izniyle cevap vereceğiz.
MESCİD-İ AKSA
Uyarı:
Adını verdiğimiz kitapların eski nüshalarında yer alan bu bilgiler, sonraki nüshalarından çıkartılmıştır. Bu tahrifatın sebebi, Kudüs’teki tapınağı, Kur’an’da sözü edilen Mescid-i Aksa olarak yutturma çabaları olsa gerektir.
Uyarı:
O günkü Mekkeliler, İbrahim peygamberin dininin mensupları idiler. Dinleri tahrifata uğramış olsa da namaz, secde, rükû ve hacc gibi dinî vecibeleri kendi mevcut inançları doğrultusunda yerine getirmekteydiler. Peygamberimizin durumu da aynıydı. Bu husus daima göz önünde tutulmalı, namazın, secdenin ve dolayısıyla da mescidin peygamberimizin elçi oluşu ile ortaya çıktığı düşünülmemelidir. Diğer taraftan, mescit denilince bugünkü şaşaalı mescitler akla gelmemelidir. Örneğin Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevî denilince onların bugünkü şekli akla gelip bugünkü yapısı vs. anlaşılmamalıdır. Mescit, secde edilen yer demek olduğuna göre, bu mescitler de, namaz kılmak ya da toplantı yapmak için belirlenmiş olan yerler, yani o çağa göre basit kerpiç yapılar veya ağaçtan yapılma çardaklardır. Önemli olan oranın yapısı değil kullanımıdır. O mescitler bugünkü şaşaalı, debdebeli, şatafatlı şekle sonradan getirilmişlerdir.
Mescid-i Aksa’nın “en uzak mescit” anlamına geldiği ve Kâbe’ye sekiz kilometre uzaklıkta olduğu, yukarıda zikredilen tarihî eserlerden anlaşıldığına göre, burada ikinci sorunun cevabını aramak gerekmektedir.
Mescid-i Haram; “Haram bölgenin mescidi” demektir. Yani mescit, haram bölgenin merkezindedir. Bu mescit ise Kâbe’dir.
Buna göre Kâbe merkez kabul edilerek, haram/ mübarek/ bereketli bölge de şöyle belirlenmiştir:
Çoğunluk tarafından yanlış olarak Mescid-i Aksa diye bilinen bu mescit ise Davut ve Süleyman peygamberler tarafından yapılmıştır. Bu mescide Yahudiler “İlya Mescidi”, Araplar “Mescid-i Mukaddes” veya “Beyt-ül Makdis” derlerdi. (“Aksâ” sözcüğü ile “mukaddes” ve “makdis” sözcüklerinin anlam ve yapı yönünden bir bağ ve yakınlığı yoktur, yanılmamalıyız.) Asırlarca da burası bu isimle anılmış, tüm tarih, coğrafya kaynaklarında, Arap, Acem ve Rum şiir ve nesirlerinde böyle yer almıştır. Bu mescit bir çok kez tahrip edilmiş ve tekrar yapılmıştır. Son olarak Roma’lı General Titus bu mescidi yıkıp yerle bir etmiştir.