NUH PEYGAMBER VE KAVMİNİN HELÂKİ
Nuh peygamber ile ilgili tufan ve toplumunun suda boğulması gibi olaylarda, anlatılanların çoğu Kitab-ı Mukaddes kaynaklıdır. Tufan ve Nuh peygamber olgusu Kitab-ı Mukaddes’in Tekvin/6, 7, 8. baplarında ayrıntılı olarak yer alır. Kur’an’da anlatılanlar da maalesef Kitab-ı Mukaddes’e göre değerlendirilmiştir. Ve Allah Nuh’a dedi: Önüme bütün beşerin sonu geldi; çünkü onların sebebiyle yeryüzü zorbalıklarla doldu ve işte, ben onları yeryüzü ile beraber yok edeceğim.(Tekvin bap/6) ifadesi, Allah’ın zalimlerin cezalarını bu dünyada vereceği, anlayışının kaynağına bir örnektir. Oysa Allah zalimlerin cezasını, Tekvin’de anlatılanların aksine ahirete ertelediğini, zalimlerin cezasının dünyada mü’minler eliyle yapılması gerektiğini bildirmektedir: 42,43Sakın şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanların yaptıklarından Allah'ın duyarsız/bilgisiz olduğunu sanma! Ancak O, onları, başlarını dikerek koşacakları, gözlerin dışa fırlayacağı bir gün için erteliyor. Onların bakışları kendilerine dönmez ve onların gönülleri bomboştur. (İbrahim/ 42, 43) Fâtır/ 45, Nahl/ 60, 61 Bakara/ 251, Hacc/ 39-41, Tevbe/ 14, 15, Muhammed/ 4-6, Nisa/ 75. 101Ve onlara Biz haksızlık etmedik; fakat onlar kendilerine haksızlık ettiler, yanlış; kendi zararlarına iş yaptılar. Onun için Rabbinin emri geldiğinde, Allah'ın astlarından taptıkları tanrıları, onlara hiçbir şey sağlamadı ve onlara ziyandan başka bir şey arttırmadılar. (Hûd/ 101) Eski kavimlerin helâki, gelirlerin adaletsiz dağılımı sonucu çıkan iç savaş ve garibanların şımarık azgın tabakayı yok edişi ile gerçekleşmiştir. Ama bu anlatımlar ne yazık ki sünnetüllaha aykırı olarak mitolojiye çevrilmiştir. Biz Kur’an’daki sözcükleri gerçek anlamlarıyla ele aldığımızda ise bize farklı bir şey anlatıldığını görmekteyiz. Nuh peygamber ve toplumu ile ilgili verilen ilk bilgi Kur’an’ın iniş sırasına göre Kamer suresindedir. Sonra A’raf, Furkan, Şuarâ, Yunus, Hûd, Saffat, Nuh, Enbiyâ, Mü’minûn ve Ankebut surelerindedir. O nedenle biz de tahlillerimize Kur’an’ın iniş sırasına göre yapıyor ve bu surelerin ayetlerindeki bazı sözcükler üzerinde durmayı yararlı görüyoruz.
KAMER SURESİ 9- 17 ayetler قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ كَذَّبَتْ 9Onlardan önce Nûh'un toplumu da yalanlamıştı. Öyle ki kulumuzu yalanladılar ve “O, gizli güçlerce desteklenen/deli birisidir” dediler. Ve o alıkonulmuştu; her türlü faaliyetine engel olunmuştu. فَدَعَا رَبَّهُ أَنِّي مَغْلُوبٌ فَانتَصِر 10Bunun üzerine Nuh Rabbine yalvardı: “Ben gerçekten yenik düşürüldüm, düşmanlarıma karşı bana yardım et!” Dokuz ve onuncu ayetlerde Nuh peygamberin yalanlandığı ve toplumu tarafından elinin kolun bağlandığı, bu şartlar içinde de Allah’a “bana düşmanlarıma karşı yardım et!” diye yakardığı bildirilmektedir. Nuh peygamberin yaşadıkları, çektiği çileler, sıkıntılar ileride (sonraki surelerde) ayrıntılı olarak verilmektedir. Bunlar tüm müminlere hatırlatılmaktadır. Bu ayetler indiği dönemde müminler de çok baskı altında ve sıkıntı içindeydiler. Burada müminlere Allah’ın yardımının geleceği ümitlerini yitirmemeleri gerektiği mesajı verilmektedir. فَفَتَحْنَا أَبْوَابَ السَّمَاء بِمَاء مُّنْهَمِرٍ 11Nuh toplumunun üst tabakanın (mele’ler) kapılarını, alt tabakanın üzerine her şeyi yıkan, harap eden, önündekileri silip süpüren bir su ile açıverdik; üst tabakayı (mele’leri) alt tabakaya (erazil’e) saldırttık. On birinci ayette Nuh peygamberin niyazının kabul edildiği ve Allah’ın kendisine yardım ettiği bilgisi verilmektedir. Ayet genellikle “Biz de hemen sel gibi boşalan bir su ile GÖĞÜN KAPILARINI açıverdik.” şeklinde çevrilir. Ayette geçen “sema” sözcüğü gelenekte “gökyüzü” olarak ele alınıp, gökten aşırı yağmur yağdırılıp sel; tufan oluşturulduğu kabul edilmiştir. Aslında ayette Allah’ın semanın kapılarını hemen “مَاء مُّنْهَمِرٍ ma-i münhemir” ile açıverdiği bildiriliyor. Ayeti iyi anlamamız için ayetteki “مَاء مُّنْهَمِرٍ ma-i münhemir” ve “sema” sözcüklerini açmamız lazım. Not: Nuh peygamber pasajlarından Nuh peygamberin Astronomi ile ilgilenen bir toplum içinden olduğunu unutmayalım. Onun içindir ki tüm anlatımlar astronomiyle ilgili kelimelerle, metaforik olarak ifade edilmiştir. Futboldan anlayan birsinin herhangi olayı futbol terimleriyle anlatması gibi. Semanın kapılarının Allah tarafından açılması yaratma ve helake izin verme açısındandır. Kur’an’ı iniş sırasına göre tahlil edenler bilirler ki Kur’an’ın birçok ayetinde sema sözcüğü, toplumun ÜST TABAKASI, bilgili saygın insanlar anlamındadır. SEMA “Sema” sözcüğü, ‘yükseklik, yücelik’ anlamındaki ‘السّموّ es-sümüvv’ sözcüğünün türevlerindendir. Her yüksek ve yüce şeye ‘es-sema’ denilir. Gökyüzüne sema denilmesinin sebebi, yeryüzünden yukarıda olmasındandır. Her bir şeyin üstüne ve üstününe de sema denilir.” 1 Ayette ki “sema” sözcüğü, üst tabaka, Nuh toplumunun ileri gelen adamları yani Kur’an’daki tabirle mele’lerdir. Konuyu iyi öğrenmemiz gerektiğinden önce ayetler ışığında Nuh’un toplumuna bir göz atalım: Hûd/ 27, 38 ve A’raf/ 60’da yer aldığına göre Nuh toplumu da Ad, Semud, ve Medyen toplumu gibi üst tabakadan zenginler (mele) ve alt tabakadan fakirler, garibanlar (erazil)’den oluşmaktadır. Nuh ve toplumu ile ilgili pasajları incelersek onların da Ad, Semud ve Medyen toplumları gibi üst tabaka ile alt tabakadan kendi aralarında sürtüşme, çatışma içerisinde olduklarını görüyoruz. همر مَٓاءٍ مُنْهَمِر On birinci ayette semanın kapılarının “ مَٓاءٍ مُنْهَمِر ma-i münhemir” ile açılıverdiği açıklanmıştır. “ مُنْهَمِر Münhemir” sözcüğü “ ح م رHMR” kökünden türeyen (fail isim) olup, Mutavaat (baş eğme, itaat etme) anlamı içerir. (Tüm lügatler) Sözcüğün kök anlamı “yıkmak, önündekileri silip süpürmek” anlamındadır. “ مُنْهَمِر Münhemir” kalıbı ise “birilerinin etkisiyle yıkan, harap eden önündekileri silip süpüren” anlamındadır. Su sözcüğüyle sıfat tamlaması yaparsak “birilerinin etkisiyle yıkan, harap eden, önündekileri silip süpüren su” demek olur. مَٓاءٍ مُنْهَمِر MA-i münhemir, “sel” demek değildir. Arapça’da sel, “ سَيْلَ seyl” demektir. Nitekim Sebe/16’da seyl-el arımi (فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ سَيْلَ الْعَرِمِ) diye yer alır. Buradan ve diğer surelerdeki ayetlerden anlayacağımız ise Nuh toplumunun üst tabakasının alt tabaka üzerine saldırdığı, her türlü belayı yağdırdığıdır. Olayın gökten yağan yağmurla alakası yoktur. Not: Nuh pasajlarındaki “ مَٓاءٍ ma’ (su)” sözcüklerinin hepsi bu sıfatla “birilerinin etkisiyle yıkan, harap eden, önündekileri silip süpüren su” olarak değerlendirilmelidir. 12Toplumun alt tabakasını (erazil) soy soy harekete geçirdik. “Yıkan, harap eden, önündekileri silip süpüren o su; iki düşman gurubu (Mele’ ve Erazil)” birbirine kavuşturuldu. Ve olması gereken; kaçınılmaz olan alt ve üst tabakanın çarpışması, birbirlerini kırp geçirmesi olayı gerçekleşti. وَفَجَّرْنَا الْاَرْضَ عُيُوناً فَالْتَقَى الْمَٓاءُ عَلٰٓى اَمْرٍ قَدْ قُدِرَۚ Ayet genellikle “Yeri de kaynaklar hâlinde fışkırttık; derken sular ayarlanmış bir iş üzerine birbirine kavuştu.” şeklinde çevrilir. On ikinci ayette geçen Arz kelimesi burada üzerinde yürüdüğümüz yeryüzü anlamında olmayıp semanın karşıtı olan alt tabakadır. الْاَرْضَ ARZ “ الْاَرْضَ Arz” kelimesi, mana olarak “semâ”nın karşısında yer alan kütledir. Kimi zaman bir şeyin üst tarafına sema denildiği gibi alt kısmı da arz diye ifade edilir.. (Tüm lügatlea) Şems/6’da arz sözcüğü, mecaz olarak kara cahiller diye yer almıştır. Bu ayetteki arz sözcüğü ilerideki ayetlerde (Hûd/ 27) ve Şuarâ/111’de “اَرَاذِل ” “sığ görüşlü aşağı tabakalarımızdan/ ayak takımı) olarak geçmektedir. عُيُونًا UYUN; Sözcüğü de genelde pınar, su kaynağı olarak ele alındı. Halbuki bu sözcüğün boy, soy, gurup, nesil anlamları da var. Nitekim Kamer/ 37’de Lût kavminin helâki “ طمست اعىنهم tamiset a’yünehüm (nesilleri kurutuldu) ” şeklinde yer alır. Bakara/ 60 ve A’raf/ 160. ayetlerde Musa’nın da İsrail oğullarını 12 oymağa (عَيْنًاۜ ) ayırdığı bildirilir. Nuh toplumunun helâki “ma-i münhemir (birilerinin etkisiyle yıkan, harap eden, önündekileri silip süpüren su ) metaforuyla açıklandığından toplumun üst tabakaya karşı hareketi ”FIŞKIRTMA” metaforuyla ifade edilmektedir. فَالْتَقَى الْمَٓاءُ عَلٰٓى اَمْرٍ قَدْ قُدِرَۚ Burada yıkan, harap eden, önündekileri silip süpüren suyun kavuşması sözcükleriyle, kaçınılmaz olarak alt tabaka ve üst tabakanın buluşması: çarpışması birbirlerini kırıp geçirmeleri ifade edilmektedir. Ad, Semûd, Medyen toplumlarında gerçekleşen bu halk hareketi için رجفة RECFE/ halk ayaklanmasıyla gerçekleşen sarsıntı sözcükleri kullanılmıştır. Nuh toplumunun iç savaşı Ankebut/ 14 ve Şuarâ/ 111’de “TUFAN” olarak ifade edilmiştir. Not: Burada da gelişmelerin (fiillerin) Allah’a izafesi, yaratma ve izin verme açısındandır. Toplumlarda gelir dağılımının eşitsizliği er geç iç çatışmayı meydana getirir. Kur’an’da bize örnek verilen toplumların helâki da hep bu nedenle ve bu şekilde olmuştur. Çoklukla eğlenmek, çoklukla mutlu olmak, her türlü çokluğu amaç edinmek yanlış bir davranıştır. Tekasür ile eğlenmek sosyal ortamı cehenneme çevirir. Tekasür psikolojisiyle işlenen davranışların yol açacağı sosyolojik ortam bilimsel olarak araştırılırsa; bu ortamın cehennemî bir huzursuzluğa benzer karışıklıklar doğuracağı; önceden görülebilir. Konu araştırılmaz ve bu konudaki yanlışta ısrar edilirse; ortaya çıkacak cehennem inkâr edilemeyecek şekilde gözlerle görülür; yaşanır. 195Ve Allah yolunda malınızı harcayın/ başta yakınlarınız olmak üzere başkalarının nafakalarını sağlayın, kendinizi ellerinizle tehlikeye bırakmayın ve iyileştirin-güzelleştirin. Şüphesiz Allah, iyileştirenleri-güzelleştirenleri sever. (Bakara/ 195) Bu ayetin tüm zaman ve şartlara yönelik mesajı: İnfaktan kaçınanlar, kendi elleriyle kendi sonlarını hazırlarlar. Zira zengin-fakir arasındaki uçurum, toplumda sosyal patlama ve kargaşaya sebep olur. وَحَمَلْنَاهُ عَلَى ذَاتِ أَلْوَاحٍ وَدُسُرٍتَجْرِي بِأَعْيُنِنَا جَزَاء لِّمَن كَانَ كُفِرَ 13,14Nuh'a da iyilikbilmezdik edilen kişiye bir ödül olmak üzere, korumamız/ gözetimimiz altında AKIP GİDEN LEVHALARI; vahiy kitaplarını, sert uyarıları yükledik: Onu peygamber yaptık. On üç ve on dördüncü ayetler genellikle “Nuh'u da, iyilikbilmezdik edilen kişiye bir ödül olmak üzere, korumamız/ gözetimimiz altında akıp giden levhaları; tahtaları ve çivileri/urganları olan filikalar/ küçük gemiler üzerinde taşıdık.” diye çevrilir. Bu ayetleri de doğru anlayabilmemiz, ayetteki “اَلْوَاحٍ elvah” ve “دُسُرٍ düsür” sözcüklerinin anlamlarını tespit etmemize bağlıdır. Bu ayette dikkat edeceğimiz noktalar: Taşınan kişinin (وَحَمَلْنَاهُ ona yükledik) sadece ve sadece bir kişi olmasıdır. Bu ayette Nuh’un ve toplumunun, ailesinin ve inananlarının hepsinin taşınmasından bahsedilmez. اَلْوَاحٍ ELVAH Ayette geçen “ اَلْوَاحٍ Elvah” sözcüğü “لوح levh /tahta) ” sözcüğünün çoğuludur. Esas anlamı “tahtalar” demektir.2 Bu sözcük daha sonraları üzerine yazı yazılan her türlü yassı nesne için de kullanılır olmuştur. Dolayısıyla tabletler ve yongalar gibi ilkel olanlarından başlayarak papirüs, parşömen, kâğıt, teyp bandı, bilgisayar diski ve CD gibi daha gelişmiş olanlarına kadar, üzerine yazı yazılabilen, kayıt yapılabilen bütün malzemeler de “( لوح levh” kapsamında anlaşılmalıdır. Bu ayette ki “ اَلْوَاحٍ elvah”, ( لوح levh’in çoğuludur) sıradan bir yazı malzemesini değil A’RAF/ 145, 150, 154. ayetlerde yer alan Musa’nın levhaları (Musa’ya vahyedilenlerin yer aldığı levhalar) gibi Allah’ın Nuh peygambere vahyettiği ayetlerin; İslam Dinin hükümlerinin yazılı olduğu kitaptır. Burûç suresinde “لوح levh” sözcüğü ile ilgili ayrıntılı bilgi vermiştik. دُسُرٍ DÜSÜR Ayette Nuh Peygamber’e levhalar ile birlikte bir de “ دُسُر düsür” verildiği açıklanıyor. “ دُسُر Düsür” genellikle tahtaların çakıldığı, birbirine bağlandığı çivi ve halat olarak öz anlamı dışında ele alınıp Nuh Peygamber’in kalasları tahtaları birbirine bağlayarak, çivileri çakarak gemi yaptığı yönünde anlaşılmıştır. Halbuki “düsür” sözcüğünün öz anlamı ÇİVİ demek değildir. Sözcüğün anlamı, “Mızrağın ucuyla; uçtaki sivri nokta ile dürtmek demektir.” Yani uyarıyı şiddetli yapmak demektir. (Tüm lügatler) “ دُسُر Düsür” sözcüğü, Nuh peygambere gönderilen vahiylerin uyarıcı özelliğini ifade etmektedir. Uyarıcı çiviler yani sert bir şekilde İNZAR eden; uyaran ayetler demektir. Bu, Anadolu’da öküzleri uyarmak, harekete geçirmek için kullanılan ucu nodüllü uzun değnek ve övendire ile yapılan uyarıya benzemektedir. Açıkça bu iki ayette Nuh’un elçi olarak görevlendirildiği bildiriliyor. Nuh’un gemide (filikada) taşınması değil; tıpkı Rasülüllah’ın vahy almak için Mescid-i Aksa’ya yürütülüşü; Musa peygamberin الطور لأيمنTavr-ı Eymen’e terfi ettirilişi gibi bir olaydan; elçi olarak görevlendirilmesinden söz ediliyor. 15Ve andolsun Biz, bunu bir ayet olarak bıraktık. O hâlde var mı ibret alıp düşünen? 16Peki, Benim azabım ve uyarılarım nasılmış? 17Andolsun Biz, Kur’ân'ı düşünme/öğüt için kolaylaştırdık/hazırladık. O hâlde var mı ibret alıp düşünen? A’RAF SURESİ لَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِهٖ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُؕ اِنّٖٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظٖيمٍ ﴿٥٩﴾ 59Andolsun ki Biz, Nuh'u toplumuna elçi gönderdik de o, “Ey toplumum! Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka bir ilâh yoktur. Cidden ben, zararınıza olan üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum” dedi. قَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهٖٓ اِنَّا لَنَرٰيكَ فٖي ضَلَالٍ مُبٖينٍ ﴿٦٠﴾ 60Toplumunun ileri gelenleri, “Biz seni apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz” dediler. Altmışıncı ayette Nuh toplumunun üst tabakası, yani Mele’lerin Nuh peygambere “Biz seni apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz” diyerek onu yalanladıkları açıklanıyor. Hûd 27, 38 ‘de de Nuh toplumunda Mele’lerden söz edilir. Buradaki “ الْمَلَأُ mele” sözcüğü, Kamer suresinde “ سماءSEMA” olarak yer almıştır. Açıklamalarımız Kamer suresindedir. 61-63Nuh dedi ki: “Ey toplumum! Bende herhangi bir sapıklık yoktur. Velâkin ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri tebliğ ediyorum, size öğüt veriyorum ve Allah tarafından, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum. Allah'ın koruması altına girmeniz ve rahmete ulaşabilmeniz için, içinizden sizi uyaracak bir kişiye, Rabbinizden bir öğüt/kitap gelmesine şaştınız mı?” فَكَذَّبُوهُ فَاَنْجَيْنَاهُ وَالَّذٖينَ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَاَغْرَقْنَا الَّذٖينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاؕ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً عَمٖينَࣖ 64Bunun üzerine o'nu yalanladılar, Biz de Nuh'u ve o’nunla beraber “TEVHİT- İSLAM DİNİ’NDE bulunanları kurtardık, ayetlerimizi yalanlayanları da belalara batırıp perişan ettik! Gerçekten onlar, kör bir topluluk idiler. Ayet genelde “Bunun üzerine onu yalanladılar, Biz de Nuh'u ve o’nunla beraber gemide bulunanları kurtardık, ayetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk! Gerçekten onlar, kör bir topluluk idiler.” şeklinde meallendirilmektedir. Kur’an’daki Nuh peygamber ve toplumu konularını doğru anlamak için bu ayetteki “ فلك fülk” ve “ غرق gark” sözcüklerinin gerçek ve mecaz anlamlarını tespit etmek zorundayız. لْفُلْكِ FÜLK “ فلكFülk” sözcüğü, “küçük” gemi demektir. Türkçemizde bu sözcüğün “FİLİKA” kalıbını kullanırız. Filika denizcilikte kullanılan bir isim olarak Türkçemize İtalyanca "feluca" sözcüğünden geçmiştir. Ve anlamı, “CANKURTARAN SANDAL” demektir. Felüca" kelimesi, İtalyanca ‘da "feluca" veya "falucca" olarak da bilinir ve bir tür küçük, yelkenli tekne anlamına gelir. Bu kelimenin kökeni, Arapça "فلوكة" (falūkah) kelimesine dayanır. Arapça ‘da bu kelime, küçük tekne veya sandal anlamına gelir. Yani, "felüca" kelimesi İtalyancaya Arapçadan geçmiştir. Mü’minûn/ 27’ de bunun içine girin denilmektedir. Ayetlerden anladığımıza göre ayetteki “ فلك fülk” sözcüğü, İslam Dinini temsil etmektedir. Nitekim ileride “ مشحون meşhun (gerekli teçhizatın; donatılarının hepsi, eksiksiz ve mükemmel olarak donatılmış gemi )” niteliğiyle gelecektir. Buradaki “ فلك fülk (gemi)” Tevhit Dini İslam’ın simgesidir. Nuh/28’de de, “Rabbim! Benim için, anam-babam için, mü’min olarak EVİME giren kişiler için ve mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için mağfiret et/bağışla hepimizi! Şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlara da sadece yok oluşu arttır. رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِمَنْ دَخَلَ بَيْتِيَ مُؤْمِنًا وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ وَلَا تَزِدِ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا تَبَارًا ﴿28﴾ ” Bu ayette görüldüğü gibi gemi (fülk) ifadesi değil; İslam Dinini temsilde, EVİM sözcüğü kullanılmıştır. Buradaki فلكfülk (gemi), Türkçemizde de kullandığımız gibi “Kurtuluş Gemisi’dir. Nuh kıssasında İslam dini “Fülk” olarak simgelenmiştir. Nitekim İslam Dini Bakara/208’de “السِّلْمِ SİLM” olarak simgelenmiştir. يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا ادْخُلُوا فِي السِّلْمِ كَٓافَّةًࣕ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِؕ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبٖينٌ ﴿٢٠٨﴾ “ س ل مSİLM” ifadesi, “ دَارِ السَّلَامِؕdarüsselam” demektir. Ayette دَارِ السَّلَامِؕ “darüsselamın içine girin “buyurulmaktadır. Yunus/25 وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلٰى دَارِ السَّلَامِؕ Neml/ 44’te de Süleyman peygamberin tebliğ ettiği Tevhit Dini İslam, صرح SARH (saray) olarak nitelenmiştir. قٖيلَ لَهَا ادْخُلِي الصَّرْحَۚ فَلَمَّا رَاَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَنْ سَاقَيْهَاؕ قَالَ اِنَّهُ صَرْحٌ مُمَرَّدٌ مِنْ قَوَارٖيرَؕ قَالَتْ رَبِّ اِنّٖي ظَلَمْتُ نَفْسٖي وَاَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمٰنَ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَࣖ 44Melike’ye, “Gizli kapaklı hiçbir şeyin bulunmadığı, her şeyin açık açık gösterildiği köşke/ halis dine gir!” denildi. Sonra Melike, halis dini görünce tekrar tekrar, inceden inceye hesap yaptı, inceledi ve geçmiş yaşamındaki tüm sırlarını açıkladı. Süleyman; “Bu, Allah’ın vahiylerinden özenle elde edilmiş halis dindir” dedi. Melike, “Rabbim! Ben gerçekten kendime haksızlık etmiştim. Süleyman ile beraber, âlemlerin Rabbi Allah için Müslüman oldum” dedi. (Neml/ 44) Netice Nuh’un yaptığı, kendisinin ve beraberindekilerin içine girerek kurtuldukları فلك FÜLK (gemi), “İSLAM Dinidir”. غرق gark “ غرق Gark” sözcüğü genelde “suda boğulma” olarak kabul ediliyor. Hâlbuki kadim lügatlerin hepsinde mutlak “batmak” anlamında olduğu “suya batmak, borca batmak, belaya batmak” şeklinde, aldığı tümleçle birlikte kullanıldığı görülmektedir. Burada Nuh’un toplumunun batması ve boğulması da; suda batma, suda boğulma değil; Saffat/ 76’da ayette açıklandığı gibi belaya batma; belada boğulmadır. Hûd/ 39’da açıklandığı üzere rüsvalık azabıdır. Hûd/39 فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُق۪يمٌ ﴿39﴾ “Artık o aşağılatıcı azabın kime geleceğini ve o sürekli azabın kimin üstüne ineceğini ileride bileceksiniz” Saffat/76: وَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظٖيمِؗ 76Biz de o'nu ve ailesini, yakınlarını, o büyük sıkıntıdan kurtardık. Kısacası Nuh ve beraberindekiler, Can Kurtaran Gemi’de yani İslam-Tevhid Dininde oldukları için; büyük beladan, rezillik azabından kurtulmuşlardır. furkan SURESİ وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ اَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ اٰيَةًؕ وَاَعْتَدْنَا لِلظَّالِمٖينَ عَـذَاباً اَلٖيماًۚ ﴿٣٧﴾ 37Biz Nuh toplumunu da elçileri yalanladıklarında belalara batırıp perişan ettik ve kendilerini insanlar için bir alâmet/gösterge yaptık. Ve Biz şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar için çok acı veren bir azabı hazırladık. غرق gark غرق Gark sözcüğü genelde “suda boğulma” olarak kabul ediliyor. Halbuki kadim lügatlerin hepsinde mutlak “batmak” anlamında olduğu “suya batmak, borca batmak, belaya batmak” şeklinde, aldığı tümleçle birlikte kullanıldığı görülmektedir.. Burada Nuh’un toplumunun batması, boğulması da suda batma, suda boğulma değil; Saffat/ 76’da ayette açıklandığı gibi belaya batma; belada boğulmadır. Hûd/ 39’da açıklandığı üzere rüsvalık azabıdır. Hûd/39 فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُق۪يمٌ ﴿39﴾ Saffat/76: وَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظٖيمِؗ 76Biz de o'nu ve ailesini, yakınlarını, o büyük sıkıntıdan kurtardık. Kısacası Nuh ve beraberindekiler Can Kurtaran Gemi’de yani İslam-Tevhid Dininde oldukları için; büyük beladan, rezillik azabından kurtulmuşlardır. ŞUARA SURESİ 105Nuh toplumu gönderilmişleri [elçileri, mesajları] yalanladı. 106-110Bir zamanlar kardeşleri Nuh onlara demişti ki: “Siz Allah'ın koruması altına girmez misiniz? Şüphesiz ki ben, sizin için güvenilir bir elçiyim. Artık, Allah'ın koruması altına girin ve bana itaat edin. Ve buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi üzerinedir. Artık, Allah'ın koruması altına girin ve bana itaat edin!” 111Onlar: “Sana çok düşük kimseler uyarken, biz sana inanır mıyız?” dediler. 112-115Nûh dedi ki: “Onların yaptıklarına dair bir bilgim yoktur. Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Eğer düşünürseniz! Ve ben iman edenleri kovucu değilim. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.” 116Onlar dediler ki: “Ey Nuh! Eğer vazgeçmezsen, iyi bil ki, kesinlikle sen taşlanarak öldürülenlerden olacaksın!” 117,118Nûh: “Rabbim! Toplumum beni yalanladı. Artık benim aramla onların arasında sen hükmet. Ve beni ve mü’minlerden benimle beraber olan kimseleri kurtar!” dedi. فَأَنجَيْنَاهُ وَمَن مَّعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقِينَ 119,120Bunun üzerine Biz de o'nu ve beraberindekileri, o gerekli teçhizatın; donatılarının hepsi, eksiksiz ve mükemmel olarak donatılmış geminin içinde; TEVHİD- İSLAM DİNİNDE kurtardık. Sonra da arkalarından arta kalanları BÜYÜK belalara batırıp perişan ettik! الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ Fülki meşhun ش ح ن ŞHN الْمَشْحُونِ Meşhun sözcüğünün kökü “ ش ح نşhn” sözcüğü, doldurmak anlamındadır. “ الْمَشْحُونِ Meşhun” kalıbı da “doldurulmuş” anlamına gelir. “ الْمَشْحُونِ Meşhun” sözcüğü Kur’an’ımızda Yasin/ 41, Şurarâ/ 119 ve Saffat/ 140’da gemi “Fülk” sözcüğünün sıfatı olarak yer alır. Bu sıfat tamlaması Kur’an çalışmaların hepsinde “dolu gemi” olarak çevrilmektedir. Ama geminin ne ile dolu olduğu açıklanamamaktadır. Halbuki kadim lügatlerde “مَلْؤُكَ السفينة وإِتْمامُك جِهازَها كله. شَحَنَ السفينة يَــشْحَنُــها شَحْنــاً: مَلأَها، … “şeklinde açıklanır. “Geminin tüm teçhizatını (donatılarını), eksiksiz, tam ve mükemmel bir şekilde doldurmak” olarak açıklanır. Bunun anlamı şudur: “ الْمَشْحُونِ Meşhun” sözcüğü gemiye sıfat yapıldığı zaman, “gerekli teçhizatın; donatılarının hepsi, eksiksiz ve mükemmel olarak donatılmış gemi” anlaşılır. Meşhun geminin niteliklerini açıklamaktaki maksat ise, aslında İslam Dininin niteliğini belirtmektir. Maide/ 3 … Bugün dininizi sizin için kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak da İslâm'a razı oldum. … شحانة Şahane (çok güzel!) sözcüğünün, TDK tarafından “şahlara, hükümdarlara yaraşan” anlamıyla Farsçadan geldiği belirtilse de aslında ; “çok güzel, mükemmel, üstün nitelikli” anlamıyla “ ش ح نşhn” kökünden gelmektedir. “ الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ Fülkü meşhun”un hikmet-i baliğa ile (insanların dünya ve ahiret mutluluğunu sağlayacak mükemmel ve eksiksiz ilkeler ile doldurulmuş; donatılmış İslam Dini) olduğu; açıkça ve net olarak ortaya çıkar. غرق gark غرق Gark sözcüğü genelde “suda boğulma” olarak kabul ediliyor. Halbuki kadim lügatlerin hepsinde mutlak “batmak” anlamında olduğu “suya batmak, borca batmak, belaya batmak” şeklinde, aldığı tümleçle birlikte kullanıldığı görülmektedir. Burada Nuh’un toplumunun batması, boğulması da suda batma, suda boğulma değil Saffat/ 76’da ayette açıklandığı gibi belaya batma; belada boğulmadır. Hûd/ 39’da açıklandığı üzere rüsvalık azabıdır. Hûd/39 فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُق۪يمٌ ﴿39﴾ Saffat/76: وَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظٖيمِؗ 76Biz de o'nu ve ailesini, yakınlarını, o büyük sıkıntıdan kurtardık. Kısacası Nuh ve beraberindekiler Can Kurtaran Gemi’de, yani İslam-Tevhid Dininde oldukları için büyük beladan, rezillik azabından kurtulmuşlardır. YUNUS SURESİ وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ نُوحٍ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِن كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُم مَّقَامِي وَتَذْكِيرِي بِآيَاتِ اللّهِ فَعَلَى اللّهِ تَوَكَّلْتُ فَأَجْمِعُواْ أَمْرَكُمْ وَشُرَكَاءكُمْ ثُمَّ لاَ يَكُنْ أَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُواْ إِلَيَّ وَلاَ تُنظِرُونِ فَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَأَلْتُكُم مِّنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلاَّ عَلَى اللّهِ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ 71,72Bir de onlara Nuh'un önemli haberlerini oku: Hani o toplumuna: “Ey toplumum! Eğer benim makamım; görevli oluşum, size karşı çıkışım ve Allah'ın âyetleriyle öğüt verişim size ağır geliyorsa, şunu bilin ki, ben, işin sonucunu yalnızca Allah'a bırakmışımdır. Artık siz ve ortaklarınız her ne yapacaksanız toplanıp bütün gücünüzle karar veriniz. Sonra bu işiniz size dert olmasın. Sonra bana gerçekleştirin, bana süre de tanımayın. Sonra da eğer yüz çevirirseniz; zaten ben sizden bir ücret istemedim! Benim ücretim sadece Allah'ın üzerinedir. Ve ben Müslümanlardan olmakla emrolundum” demişti. فَكَذَّبُوهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَمَن مَّعَهُ فِي الْفُلْكِ وَجَعَلْنَاهُمْ خَلاَئِفَ وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنذَرِينَ 73Buna rağmen yine de o'nu yalanladılar. Biz de o'nu ve gemide; TEVHİT- İSLAM DİNİNDE kendisiyle beraber olanları kurtardık. Ve onları gidenlerin yerine getirdik. Âyetlerimizi [alâmetlerimizi/ göstergelerimizi] yalanlayanları da BÜYÜK belalara batırıp perişan ettik. O uyarılanların akıbetinin nasıl olduğuna bir bakıver. Nuh peygamberin kıssası Yunus suresinde çok kısa olarak yer almaktadır. Nuh peygamberin tebliği ve kendisine karşı çıkışlar toplumunun yalanlamaları ve bunların kötü sonuçlarını açıklanmıştır. ْفُلْكِ “FÜLK” ve “غرق Gark” sözcüklerinin açılımını A’raf suresinde açıklamış bulunuyoruz. لْفُلْكِ FÜLK “لْفُلْكِ Fülk” sözcüğü, “küçük” gemi demektir. Türkçemizde bu sözcüğün “FİLİKA” kalıbını kullanırız. Filika denizcilikte kullanılan bir isim olarak Türkçemize İtalyanca "feluca" sözcüğünden geçmiştir. Ve anlamı, “CANKURTARAN SANDAL” demektir. Felüca" kelimesi, İtalyanca'da "feluca" veya "falucca" olarak da bilinir ve bir tür küçük, yelkenli tekne anlamına gelir. Bu kelimenin kökeni, Arapça "فلوكة" (falūkah) kelimesine dayanır. Arapça ‘da bu kelime, küçük tekne veya sandal anlamına gelir. Yani, "felüca" kelimesi İtalyancaya Arapçadan geçmiştir. Mü’minun/ 27’ de bunun içine girin denilmektedir. Ayetlerden anladığımıza göre ayetteki “fülk” sözcüğü, İslam Dinini temsil etmektedir. Nitekim ileride “meşhun (gerekli teçhizatın; donatılarının hepsi, eksiksiz ve mükemmel olarak donatılmış gemi)” niteliğiyle gelecektir. Buradaki “fülk (gemi);” Tevhit Dini İslam’ın simgesidir. Nuh/28’de, “de, Tevhid Dini İslam, “fülk” gemi ile değil; EV simgesi ile ifade edilmiştir. رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِمَنْ دَخَلَ بَيْتِيَ مُؤْمِنًا وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ وَلَا تَزِدِ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا تَبَارًا ﴿28﴾ “Rabbim! Benim için, anam-babam için, mü’min olarak EVİME giren kişiler için ve mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için mağfiret et/bağışla hepimizi! Şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlara da sadece yok oluşu arttır.” Bu ayette görüldüğü gibi gemi (fülk) dışında; İslam Dinini temsilde EVİM sözcüğü kullanılmıştır Buradaki فلكFülk (gemi), Türkçemizde de kullandığımız gibi “Kurtuluş Gemisi’dir. Nuh kıssasında görüldüğü gibi İslam dini فلك“Fülk” olarak simgelenmiştir. Bakara/208’de ise İslam Dininin simgesi olarak “ السلم SİLM” sözcüğü kullanılmıştır. يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا ادْخُلُوا فِي السِّلْمِ كَٓافَّةًࣕ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِؕ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبٖينٌ ﴿٢٠٨﴾ “SİLM” ifadesi, “ دَارِ السَّلَامِؕ darüsselam” demektir. Ayette “ دَارِ السَّلَامِؕ darüsselamın içine girin “buyurulmaktadır. Yunus/25 وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلٰى دَارِ السَّلَامِؕ Neml/ 44’te de Süleyman peygamberin tebliğ ettiği tevhit dini İslam, SARH (saray) olarak nitelenmiştir. قٖيلَ لَهَا ادْخُلِي الصَّرْحَۚ فَلَمَّا رَاَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَنْ سَاقَيْهَاؕ قَالَ اِنَّهُ صَرْحٌ مُمَرَّدٌ مِنْ قَوَارٖيرَؕ قَالَتْ رَبِّ اِنّٖي ظَلَمْتُ نَفْسٖي وَاَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمٰنَ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَࣖ 44Melike’ye, “Gizli kapaklı hiçbir şeyin bulunmadığı, her şeyin açık açık gösterildiği köşke/ halis dine gir!” denildi. Sonra Melike, halis dini görünce tekrar tekrar, inceden inceye hesap yaptı, inceledi ve geçmiş yaşamındaki tüm sırlarını açıkladı. Süleyman; “Bu, Allah’ın vahiylerinden özenle elde edilmiş halis dindir” dedi. Melike, “Rabbim! Ben gerçekten kendime haksızlık etmiştim. Süleyman ile beraber, âlemlerin Rabbi Allah için Müslüman oldum” dedi. (Neml/ 44) Netice Nuh’un yaptığı, kendisinin ve beraberindekilerin içine girerek kurtuldukları فلك FÜLK (gemi), “İSLAM Dinidir”. غرق gark غرق Gark sözcüğü genelde “suda boğulma” olarak kabul ediliyor. Halbuki kadim lügatlerin hepsinde mutlak “batmak” anlamında olduğu “suya batmak, borca batmak, belaya batmak” şeklinde aldığı tümleçle birlikte kullanıldığı görülmektedir.. Burada Nuh’un toplumunun batması, boğulması da suda batma, suda boğulma değil Saffat/ 76’da ayette açıklandığı gibi belaya batma; belada boğulmadır. Hûd/ 39’da açıklandığı üzere rüsvalık azabıdır. Hûd/39 فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُق۪يمٌ ﴿39﴾ Saffat/76: وَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظٖيمِؗ 76Biz de o'nu ve ailesini, yakınlarını, o büyük sıkıntıdan kurtardık. Kısacası Nuh ve beraberindekiler Can Kurtaran Gemi’de yani İslam-Tevhid Dininde oldukları için büyük beladan, rezillik azabından kurtulmuşlardır. HÛD SURESİ Nuh Peygamber ve toplumu en kapsamlı olarak Hûd suresinde konu edilir. Konuyu en doğru şekilde anlamamız bu suredeki pasajı doğru anlamamıza bağlıdır. 25,26Ve andolsun ki Nuh'u da toplumuna elçi olarak gönderdik: “Gerçekten ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah'tan başkasına kulluk etmeyiniz! Ben, sizin hakkınızda acı bir günün azabından korkarım.” فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذٖينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهٖ مَا نَرٰيكَ اِلَّا بَشَراً مِثْلَنَا وَمَا نَرٰيكَ اتَّبَعَكَ اِلَّا الَّذٖينَ هُمْ اَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِۚ وَمَا نَرٰى لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِبٖينَ﴿٢٧﴾ 27Buna karşılık, toplumunun kâfirlerinin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olanlarının İLERİ GELENLERİ: “Biz seni sadece bizim gibi sıradan bir insan olarak görüyoruz. SANA SIĞ GÖRÜŞLÜ AŞAĞI TABAKALARIMIZDAN/ AYAK TAKIMIMIZDAN başkasının uyduğunu görmüyoruz. Sizin bizim aleyhimize bir fazlalığınızı da görmüyoruz. Tam tersine biz, sizi yalancılar sanıyoruz” dediler. Bu ayette Nuh peygamberin ait olduğu toplumda bulunan “mele (üst tabaka)” ve “erazil (alt tabakadan) söz edilmektedir. الْمَلَأُ Mele İLERİ GELENLER “Dolmak” anlamına gelen ملئ[mil’] sözcüğünden türemiş olan ملاء [mele’] sözcüğünün esas anlamı, “dolu olan” [depo] demektir. Zaman içinde “reisler/başkanlar, bir toplumun ileri gelenleri, toplumun erdemlileri” için de mecâz anlamıyla mele’ denilmiştir. Bunlara mele’ denilmesinin sebebi, “kendilerinin ihtiyaç duyulan bilgi, deneyim ve anlayışla dolu” olmalarından, yani “boş adam” olmayışlarındandır.3 Mele’ (üst tabaka) Kamer suresinde “Sema” niteliğiyle geçmiş idi. ALT TABAKA (ERAZİL) اِلَّا الَّذٖينَ هُمْ اَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِۚ اراذلErazil sözcüğü rezil sözcüğünün çoğulu olup üst tabakanın toplumun garibanlarına yakıştırdıkları bir niteliktir. Alt tabaka Kamer suresinde “ الأرضarz” niteliğiyle geçmiş idi. 28-31Nuh, “Ey toplumum! Hiç düşündünüz mü, ben Rabbimden apaçık bir delil üzere isem ve O, bana Kendi tarafından bir rahmet bahşetmiş de bu size saklı tutulmuşsa?! –Biz, siz ondan hoşlanmadığınız hâlde sizi ona zorlar mıyız?”– 29Ve “Ey toplumum! Ben sizden herhangi bir mal istemiyorum. Benim ücretim ancak Allah'a aittir. Ve ben iman edenleri kovacak değilim. Onlar elbette Rablerine kavuşacaklar. Velâkin ben sizi cahillik eden bir toplum olarak görüyorum.” 30Ve “Ey toplumum! Ben onları kovarsam, Allah'a karşı bana kim yardım edecek? Peki, siz hiç düşünmez misiniz? 31Ve ben size, ‘Allah'ın hazineleri benim yanımdadır’ demiyorum. Ve ben görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geçmişi, geleceği bilmem. Ben size ‘Ben bir meleğim’ de demiyorum. O sizin kendinize göre, hor gördükleriniz hakkında, ‘Allah onlara hiçbir hayır vermez’ de demiyorum. Allah, onların içlerindekini, en iyi bilendir. İşte asıl o zaman ben kesinlikle yanlış; kendi zararlarına iş yapanlardan olurum” 28dedi. 32Onlar dediler ki: “Ey Nuh! Bizimle didişip durdun da mücadelemizi çoğalttın. Haydi, artık doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğin şu azabı bize getir!” 33,34Nuh: “Onu size ancak dilerse Allah getirir. Ve siz O'nu âciz bırakanlar değilsiniz. Ben size öğüt vermek istemiş olsam da, eğer Allah sizi azdırmayı murat ediyorsa, benim öğüdüm size bir yarar sağlamaz. O, sizin Rabbinizdir ve yalnızca O'na döndürüleceksiniz” dedi. Bu ayet gurubunda Nuh peygamberin toplumuna yaptığı uyarılar ve toplumunun tepkisi çok açık bir şekilde yer alıyor. وَأُوحِيَ إِلَى نُوحٍ أَنَّهُ لَن يُؤْمِنَ مِن قَوْمِكَ إِلاَّ مَن قَدْ آمَنَ فَلاَ تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُواْ يَفْعَلُونَ وَاصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا وَلاَ تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُواْ إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ 36,37Ve Nuh'a vahyolundu: “Kesinlikle toplumundan iman etmiş olanlardan başka artık kimse iman etmeyecektir. Onun için onların yaptıkları şeylere üzülme. Ve Bizim GÖZETİMİMİZ ALTINDA VE VAHYİMİZE GÖRE KURTULUŞ GEMİSİ YAP; VAHYETTİĞİMİZ DİNİ HAYATA GEÇİR. Şirk koşmak suretiyle yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimseler hakkında da Bana hitapta bulunma. Kesinlikle onlar, büyük belalara batıp perişan olacaklardır.” Bu ayetlerde Nuh peygamber ve inananların kurtuluşu için gerekli emirler veriliyor. Artık bundan sonra kimsenin kendisine inanmayacağı ve onların başına geleceklere de üzülmemesi emrediliyor. Aynı uyarı Hûd, Salih ve Lût peygamberlere de yapılmıştı. لْفُلْكِ FÜLK “ لْفُلْكِFülk” sözcüğü, “küçük” gemi demektir. Türkçemizde bu sözcüğün “FİLİKA” kalıbını kullanırız. Filika denizcilikte kullanılan bir isim olarak Türkçemize İtalyanca "feluca" sözcüğünden geçmiştir. Ve anlamı, “CANKURTARAN SANDAL” demektir. Felüca" kelimesi, İtalyancada "feluca" veya "falucca" olarak da bilinir ve bir tür küçük, yelkenli tekne anlamına gelir. Bu kelimenin kökeni, Arapça "فلوكة" (falūkah) kelimesine dayanır. Arapça ‘da bu kelime, küçük tekne veya sandal anlamına gelir. Yani, "felüca" kelimesi İtalyancaya Arapçadan geçmiştir. Mü’minun/ 27’ de bunun içine girin denilme ktedir. Ayetlerden anladığımıza göre ayetteki “ لْفُلْكِ fülk” sözcüğü, İslam Dini’ni temsil etmektedir. Nitekim ileride “ مشحونmeşhun (gerekli teçhizatın; donatılarının hepsi, eksiksiz ve mükemmel olarak donatılmış gemi )” niteliğiyle gelecektir. Buradaki “fülk (Gemi)” Tevhit Dini- İslam’ın simgesidir. Nuh/28’de de, Tevhid Dini İslam, “fülk” gemi ile değil; EV simgesi ile ifade edilmiştir. رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِمَنْ دَخَلَ بَيْتِيَ مُؤْمِنًا وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ وَلَا تَزِدِ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا تَبَارًا ﴿28﴾ “Rabbim! Benim için, anam-babam için, mü’min olarak EVİME giren kişiler için ve mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için mağfiret et/bağışla hepimizi! Şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlara da sadece yok oluşu arttır.” Bu ayette görüldüğü gibi gemi (fülk) dışında; İslam Dinini temsilde EVİM sözcüğü kullanılmıştır Buradaki فلكFülk (gemi), Türkçemizde de kullandığımız gibi “Kurtuluş Gemisi’dir. Nuh kıssasında İslam Dini “Fülk” olarak simgelenmiştir. Bakara/208’de ise İslam Dininin simgesi olarak “ السلمSİLM” sözcüğü kullanılmıştır. يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا ادْخُلُوا فِي السِّلْمِ كَٓافَّةًࣕ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِؕ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبٖينٌ ﴿٢٠٨﴾“ السلم SİLM” ifadesi, “ دَارِ السَّلَامِؕ darüsselam” demektir. Ayette “darüsselamın içine girin “buyurulmaktadır. Yunus/25 وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلٰى دَارِ السَّلَامِؕ Neml/ 44’te de Süleyman peygamberin tebliğ ettiği Tevhit Dini İslam, الصَّرْحَۚ SARH (saray) olarak nitelenmiştir. قٖيلَ لَهَا ادْخُلِي الصَّرْحَۚ فَلَمَّا رَاَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَنْ سَاقَيْهَاؕ قَالَ اِنَّهُ صَرْحٌ مُمَرَّدٌ مِنْ قَوَارٖيرَؕ قَالَتْ رَبِّ اِنّٖي ظَلَمْتُ نَفْسٖي وَاَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمٰنَ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَࣖ 44Melike’ye, “Gizli kapaklı hiçbir şeyin bulunmadığı, her şeyin açık açık gösterildiği köşke/ halis dine gir!” denildi. Sonra Melike, halis dini görünce tekrar tekrar, inceden inceye hesap yaptı, inceledi ve geçmiş yaşamındaki tüm sırlarını açıkladı. Süleyman; “Bu, Allah’ın vahiylerinden özenle elde edilmiş halis dindir” dedi. Melike, “Rabbim! Ben gerçekten kendime haksızlık etmiştim. Süleyman ile beraber, âlemlerin Rabbi Allah için Müslüman oldum” dedi. (Neml/ 44) Netice Nuh’un yaptığı, kendisinin ve beraberindekilerin içine girerek kurtuldukları فلك FÜLK (gemi), “İSLAM Dinidir”. غرق gark غرق Gark sözcüğü genelde “suda boğulma” olarak kabul ediliyor. Halbuki kadim lügatlerin hepsinde mutlak “batmak” anlamında olduğu “suya batmak, borca batmak, belaya batmak” şeklinde aldığı tümleçle birlikte kullanıldığı görülmektedir. Burada Nuh’un toplumunun batması, boğulması da suda batma, suda boğulma değil Saffat/ 76’da ayette açıklandığı gibi belaya batma; belada boğulmadır. Hûd/ 38’de açıklandığı üzere rüsvalık azabıdır. Hûd/39 فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُق۪يمٌ ﴿39﴾ Saffat/76: وَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظٖيمِؗ 76Biz de o'nu ve ailesini, yakınlarını, o büyük sıkıntıdan kurtardık. Kısacası Nuh ve beraberindekiler Can Kurtaran Gemi’de yani İslam-Tevhid Dininde olduklarından büyük beladan, rezillik azabından kurtulmuşlardır. Hûd/38,39 وَيَصْنَعُ الْفُلْكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيْهِ مَلأٌ مِّن قَوْمِهِ سَخِرُواْ مِنْهُ قَالَ إِن تَسْخَرُواْ مِنَّا فَإِنَّا نَسْخَرُ مِنكُمْ كَمَا تَسْخَرُونَ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَن يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُّقِيمٌ 38,39Ve o, gemileri yapıyordu, toplumundan BAZI İLERİ GELENLER, o'na her uğrayışta o'nunla alay ediyorlardı. Nuh dedi ki: “Bizimle alay ediyorsunuz, biz de sizinle tıpkı bizimle alay ettiğiniz gibi alay edeceğiz.” –Artık O AŞAĞILATICI AZABIN kime geleceğini ve o sürekli azabın kimin üstüne ineceğini ileride bileceksiniz.– Otuz dokuzuncu ayette Nuh toplumu da Ad, Semud ve Medyen toplumları gibi REZİLLİK, RÜSVALIK AZABI ile cezalandırılmıştır. Onlar suda, boğulmamışlardır. Alt tabakanın ihtilâliyle üst tabaka değişime uğratılmış ve alt tabakanın hışmına uğrayarak rezil rüsva olmuşlardır. حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ قُلْنَا احْمِلْ فٖيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ اٰمَنَؕ وَمَٓا اٰمَنَ مَعَهُٓ اِلَّا قَلٖيلٌ 40Sonunda emrimiz geldiği ve tandır kaynadığı zaman; iş kızıştığı zaman Biz dedik ki: “Hepsinden çift olarak; iki tane ve aleyhlerinde hüküm verilmiş olanların dışında aileni ve iman etmiş olanları onların kurtuluş gemisinin içine; Tevhit- İslam Dininin içine girmesini sağla.” –Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti.– O kaçınılmaz halk hareketi; iç savaş başlayıp iş iyice kızışınca Nuh’a, iman edenleri ve yakınlarını, müminleri (onlar da çok az kişiydi) alıp oradan uzaklaşması istenmiştir. Ayetteki “Tandırın kaynaması” ifadesi bir deyim olup "iş şiddetlendi (hızlandı)" manasınadır. Arapçada, "Tandır kızdı" yani (iş kızıştı)" denilir. مِنْ كُلٍّ MİN KÜLL ( Hepsinden) Ayetteki “min küllin (hepsinden)” ifadesi, İsrailiyatın etkisiyle yeryüzündeki canlıların tümü olarak kabul edildi maalesef. Yani Nuh, yeryüzündeki canlıların hepsinden erkekli- dişili birer çifti gemisine bindirecekmiş. Çünkü yeryüzünde Nuh’un gemisine bindirilenlerin dışında canlı kalmayacakmış. Bundan sonra insanlar ve hayvanlar Nuh’un taşıdıklarından üreyip türeyeceklermiş. (!) Hâlbuki ayette hayvandan - haşerattan bahsedilmez. Diğer ayetlerden de anlaşılacağı üzere, Nuh’un İslam Gemisi’nde kurtardığı kimseler; ailesinden ve toplumundan İslam- Tevhit Dinine girmiş olanlardır. وَقَالَ ارْكَبُوا فٖيهَا بِسْمِ اللّٰهِ مَجْرٰۭۙيهَا وَمُرْسٰيهَاؕ اِنَّ رَبّٖي لَغَفُورٌ رَحٖيمٌ ﴿٤١﴾ 41Ve Nuh dedi ki: “KURTULUŞ GEMİSİNİN; Tevhid- İslam Dininin içine binin; girin, onların akışı da DURUŞU DA ALLAH ADINADIR. Kesinlikle Rabbim gerçekten çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.” Nuh, iman edenlere ve yakınlarından iman etmiş kişilere; İslam Gemisi’ne binmelerini söylemiştir. Bu gemi içindeki tüm davranışlar, tüm yaşantılar ALLAH ADINA OLACAK ve saf, halis Allah’ın Dini yaşanacaktır. وَهِيَ تَجْرٖي بِهِمْ فٖي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ وَنَادٰى نُوحٌۨ ابْنَهُ وَكَانَ فٖي مَعْزِلٍ يَا بُنَيَّ ارْكَبْۭࣗ مَعَنَا وَلَا تَكُنْ مَعَ الْكَافِرٖينَ 42Ve KURTULUŞ GEMİSİ; TEVHİT- İSLAM DİNİ dağlar gibi; sapasağlam, yıkılmadan, yıpranmadan onlarla, BÜYÜK BELALARIN, KRİZLERİN içinde akıp gidiyordu; ONLARA HİÇBİR ŞEY OLMUYORDU. Ve Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna seslendi: “Yavrucuğum! Bizimle beraber bin, kâfirlerle; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler ile beraber olma!” مَوْجٍ Mevc “ مَوْجٍ Mevc” sözcüğü dalga demektir. Çoğulu da “ امواج emvac” olarak gelir. Bu sözcük, deniz dalgası, su dalgası için kullanıldığı gibi “ الناس يموجون ennasü yemucune, ماج الناس macennasü, ماجت الفتنة macet elfitnetü” diye insan hareketleri, iç karışıklıklar için de kullanılır. Mecaz olarak “Arka arkaya gelen kriz vb. olayların” her biri için de kullanılır. (Tüm lügatler) Ayetteki “dağlar” ifadesi de krizin şiddetini ve dehşetini gösteriyor. Ayetteki dağ gibi dalgalar, insan dalgalarının şiddetinden kinayedir. Hûd ve Salih peygamberin toplumundaki iç savaş Recfe (sarsıntı) olarak açıklanmıştı Üst ve alt tabakanın yaptığı iç savaşta; onlar birbirini kırarken Nuh peygamber ve kendisine inananlar bunlardan uzakta kaldılar; hiç etkilenmediler. Nuh peygamber oğlunu kurtuluşa; iman etmeye, İslam- Tevhid dinine girmeye davet etti. Bunun dışında kurtuluş olmadığını da kendisine bildirdi. قَالَ سَآوِي إِلَى جَبَلٍ يَعْصِمُنِي مِنَ الْمَاء قَالَ لاَ عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ أَمْرِ اللّهِ إِلاَّ مَن رَّحِمَ وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَقِينَ 43Nuh'un oğlu dedi ki: “Ben, kendimi önündekileri silip süpüren, yıkıcı sudan; iç savaştan; BÜYÜK BELALARDAN koruyacak dağ gibi güçlü Mele’lerden birine: üst tabakaya sığınırım.” Nuh, “Bugün Allah'ın merhamet ettiğinden başkasını, Allah'ın bu emrinden koruyacak kimse yoktur” dedi. Ve bela dalgası aralarına girdi. O da büyük belaya batıp perişan olanlardan oluverdi. Oğlu ise bu daveti reddetti. “Önündekileri silip süpüren, yıkıcı sudan; iç savaştan, dağ gibi güçlü üst Mele’lerden birine, üst tabakaya sığınırım diye karşılık verdi. Fakat isyan, iç savaş dalgası onu da yuttu. O da belalar içinde boğuldu gitti. وَقٖيلَ يَٓا اَرْضُ ابْلَعٖي مَٓاءَكِ وَيَا سَمَٓاءُ اَقْلِعٖي وَغٖيضَ الْمَٓاءُ وَقُضِيَ الْاَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ وَقٖيلَ بُعْداً لِلْقَوْمِ الظَّالِمٖينَ Kırk dördüncü ayet genelde şöyle çevrilir: “Ve “Ey yeryüzü suyunu yut! Ey gökyüzü sen de tut!” denildi. Sular da çekildi. Emir de yerine gelmiş oldu. Gemi de Cudi üzerine oturdu. Ve o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan topluma, “Uzak olun [kahrolun, tarihten silinin]!” denildi.” Genelde yapılan çevirilerde görüldüğü gibi; ayetlerdeki eylemler Allah’a izafe edilmektedir. Fakat! Kırk dördüncü ayet, Nuh peygamber ve toplumu konusunu doğru anlamamıza ışık tutan başka bir ayettir. Ayet, “ قيل gıyle (denildi ki)” diye başlıyor. Bu ifade, Allah ve Nuh’un dışında birinin devreye girdiğini gösterir. Bunu söyleyen Allah olsa sözcük “ قلنا gulna”; Nuh olsa “ قال gale” diye ifade edilmesi gerekirdi. Burada üçüncü bir kuvvetin devreye girip arabuluculuk ederek; savaşan taraflara “Ey yeryüzü suyunu yut! Ey gökyüzü sen de tut!” diyerek iç savaşı durdurduğu açıklanmaktadır. Bu gurup arza (alt tabakaya), “yıkan suyunu yut, belirsizleştir” semaya (üst tabakaya) siz de “durultun; artık yelkenleri indirin; saldırıyı kesin.” demiştir. غٖيضَ الْمَٓاءُ Ayette geçen “ غٖيضَ الْمَٓاءُğıyzal maü” sözcüğü “balçığın suyunu soğurduğunu; böylece selden iz kalmadığını; ortamın düzeldiğini; ortalığın durulduğunu ifade eder. Gemi de Cudi üzerine oturdu. الجودى CUDİ “ الجودىCudiyy” sözcüğü İsrailiyatın etkisiyle “Nuh’un gemisinin yerleştiği dağ diye kabul edilmiş ve Cudi dağının Güney doğudaki Cudi dağı veya Doğu Anadolu’daki Ağrı dağı olduğu ileri sürülmüştür.. Fakat yeryüzünde Ağrı dağının ve Cudi dağının tepesine ulaşacak bir selin akıl, mantık dışı olacağı da düşünülmemiştir. Nuh’un gemisinin güney doğudaki Cudi dağına veya Doğu Anadolu’daki Ağrı dağına konması da akıl mantık dışıdır. Öyle bir sel, su baskını dünya üzerinde fiziksel olarak mümkün değildir. “ الجودىCudiyy” sözcüğü “ ج و دcvd” kökünde gelen cömertlik ve bereket anlamındadır. Bu sözcüğün türevlerini Türkçede de kullanırız. Cavit, Cevat, Ecvet gibi. Ayette konu edilen Cudi dağı değildir; CÖMERT VERİMLİ BİR ALANDAN söz edilmektedir. Kanaatimize göre bereketli topraklar, bereketli hilal bölgesi Mezopotamya’dır. Nitekim kırk sekizinci ayette “Ey Nuh! Bizden bir selâm ve seninle birlikte olanlardan gelecek ümmetlere bir selâm ve bolluklarla gemiden in” denilerek geldikleri yerin halkı onları çok iyi bir şekilde karşılamış ve geldikleri yerin emin, güvenli, esenlikli bir yer olduğu kendilerine söylenmiştir. CUDİY a) Sözcük anlamı: cömertlik ve bereket b) Bereketli topraklar (kırk sekizinci ayetteki tanım) c) Tepe gibi bir yer. Bu coğrafi özellikler dikkate alınıp araştırılacak olsa Nuh ve mü’minlerin yerleştikleri bölge rahatlıkla tespit edilebilir. Netice 44. Ayetin meali: 44Ve “Ey yeryüzü suyunu yut; Ey ERAZİL (Alt tabaka!) SALDIRINI DURDUR! EY gökyüzü sen de tut; Ey MELE’! (ÜST TABAKA)! SALDIRINI DURDUR!” denildi. İÇ SAVAŞ DURDU. Emir de yerine gelmiş oldu. Kurtuluş Gemisi; Tevhid- İslam dinine mensup olanlar da Cudi; BEREKETLİ TOPRAKLAR üzerine YERLEŞTİ. Ve o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan topluma, “Uzak olun [kahrolun, tarihten silinin]!” denildi. 45Ve Nuh Rabbine seslenip de dedi ki: “Rabbim! Oğlum benim ehlimdendi. Senin vaadin de elbette haktır. Ve Sen, hâkimlerin en hâkimisin.” 46Allah: “Ey Nuh! Şüphesiz o senin ehlinden değildir. Şüphesiz o, sâlih olmayan bir iştir/o, salih olmayan bir iş işlemiştir. Hakkında bilgin olmayan bir şeyi Benden isteme! Şüphesiz Ben, seni, cahillerden olmaktan sakındırırım” dedi. 47Nûh, “Ey Rabbim! Ben hakkında bilgim olmayan bir şeyi istemiş olmaktan dolayı sana sığınırım. Ve eğer Sen beni bağışlamazsan, bana merhamet etmezsen ben zarara/kayba uğrayıp acı çekenlerden olurum” dedi. قٖيلَ يَا نُوحُ اهْبِطْ بِسَلَامٍ مِنَّا وَبَرَكَاتٍ عَلَيْكَ وَعَلٰٓى اُمَمٍ مِمَّنْ مَعَكَؕ وَاُمَمٌ سَنُمَتِّعُهُمْ ثُمَّ يَمَسُّهُمْ مِنَّا عَذَابٌ اَلٖيمٌ ﴿٤٨﴾ 48Denildi ki: “Ey Nuh! Bizden bir selâm ve seninle birlikte olanlardan gelecek ümmetlere bir selâm ve bolluklarla in; YERLEŞ BU YERE. قٖيلَ Kırk sekizince ayetteki “ قٖيلَ gıyle (denildi ki)” ifadesine göre yine burada üçüncü bir gurup insan devreye girip Nuh’a “Ey Nuh! Bizden bir selâm ve seninle birlikte olanlardan gelecek ümmetlere bir selâm ve bolluklarla gemiden in.” demektedir. Bu ifade Nuh’un yerleştiği topluma aittir. Allah’a ait değildir. Allah’a ait olsa “ قلنا gulna” diye gelmesi gerekirdi. Nuh’un yeni yurdunun halkı Nuh’a saygı duymuş onları kabul etmişler ve (…selâm ve bolluklarla gemiden in.) demişlerdir. –Ve ilerde kendilerini birçok nimetten yararlandıracağımız, sonra da bu yüzden kendilerine tarafımızdan acıklı bir azap dokunacak nice ümmetler vardır.– 49İşte Nuh ile ilgili anlatılanlar, sana vahyettiğimiz görülmeyenin, duyulmayanın, sezilmeyenin haberlerindendir. Bunları sen ve toplumun bundan önce bilmiyordunuz. Şu hâlde sabret. Şüphesiz akıbet, Allah'ın koruması altına girmiş olan kişilerindir. saffat 75-82 وَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظٖيمِؗ ﴿٧٦ 75Ve andolsun ki Nuh, Bize seslenip dua etmişti. –İşte Biz ne güzel cevap verenleriz!– 76Biz de o’nu ve ailesini, yakınlarını, inananlarını o büyük sıkıntıdan kurtardık. 77Ve o’nun neslini baki kalanların ta kendisi yaptık. Buradaki “büyük musibet”, iç savaştan ve zarar görmeden kurtarılmalarıdır. 78Ve Biz sonradan gelenler içinde on ’un hakkında devamlı kalacak [hayırla anılacak, örnek alınacak] bir söz bıraktık. –79Âlemler içinde Nuh’a selâm olsun!– 80Şüphesiz Biz, iyilik yapanlara işte böyle karşılık veririz. 81Şüphesiz Nuh, Bizim mü’min kullarımızdandı. ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَرٖينَ ﴿٨٢﴾ 82Sonra diğerlerini BÜYÜK belalara batırıp perişan ettik! غرق gark غرق Gark sözcüğü genelde “suda boğulma” olarak kabul ediliyor. Halbuki kadim lügatlerin hepsinde mutlak “batmak” anlamında olduğu “suya batmak, borca batmak, belaya batmak” şeklinde tümleciyle ifade edildiği açıklanıyor. Burada Nuh’un toplumunun batması, boğulması da suda batma, suda boğulma değil Saffat/ 76’da ayette açıklandığı gibi belaya batma; belada boğulmadır. Hûd/ 39 ’da açıklandığı üzere rüsvaylık azabıdır. Hûd/39 فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُق۪يمٌ ﴿39﴾ Saffat/76: وَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظٖيمِؗ 76Biz de o'nu ve ailesini, yakınlarını, o büyük sıkıntıdan kurtardık. Kısacası Nuh ve beraberindekiler Can Kurtaran Gemi’de yani İslam-Tevhid Dininde olduklarından büyük beladan, rezillik azabından kurtulmuşlardır. NUH SURESİ 1Şüphesiz Biz, kendilerine çok acıklı bir azap gelmezden önce, toplumunu uyar diye Nuh'u toplumuna elçi gönderdik. 2-4Nûh, dedi ki: “Ey toplumum! Şüphesiz ben, sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah'a kulluk edin, O'nun koruması altına girin ve bana itaat edin ki, günahlarınızdan sizi yarlıgasın ve sizi adı konmuş bir sürenin sonuna kadar ertelesin. Şüphesiz Allah'ın ayarladığı/belirlediği sürenin sonu, gelince ertelenmez. Eğer bilseydiniz.” 5-12Nuh dedi ki: “Rabbim! Şüphesiz ben, toplumumu gece-gündüz/sürekli olarak davet ettim. Fakat benim çağırmam, onların sadece kaçmalarını artırdı. Ve şüphesiz ben, onları, Senin onları bağışlaman için her davet ettiğimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ısrar ettiler, kibirlendikçe de kibirlendiler. Sonra şüphesiz ben onları yüksek sesle çağırdım. Sonra şüphesiz onlar için ilan ettim. Onlar için gizli gizli de söyledim. Sonra dedim ki”: “Rabbinizin sizi bağışlamasını isteyin. Kesinlikle O, çok bağışlayıcıdır. Üzerinize gökten bol yağmur yağdırsın. Size mallar ve oğullar ile yardımda bulunsun, sizin için bahçeler kılsın, ırmaklar kılsın. 13Size ne oluyor ki, Allah için “ağır davranışı” ummuyorsunuz? “14Oysa O, sizi gerçekten tavır tavır/ aşama aşama oluşturmuştur. 15,16Allah'ın yedi göğü tabakalar hâlinde nasıl oluşturduğunu ve ay'ı onların içinde bir ışık yaptığını, güneşi de bir lamba yaptığını görmediniz mi/ hiç düşünmediniz mi? 17Ve Allah, sizi yeryüzünden bir bitki olarak bitirdi. 18Sonra sizi oraya geri çevirecek ve sizi bir çıkışla çıkaracaktır. 19,20Ve Allah sizin için yeryüzünü, yeryüzünden geniş geniş yollarda gidesiniz diye bir yaygı kılmıştır.” 21-24Nuh: “Rabbim! Şüphesiz toplumum bana isyan etti. Malı ve evladı kendisine zarardan başka bir şey vermeyen kimseye uydular. Ve onlar büyük tuzaklar kurdular. Ve ‘Sakın ilâhlarınızı bırakmayın. Ve sakın Vedd, Suvâ, Yagûs, Yeûk ve Nesr'i bırakmayın’ dediler. Kesinlikle birçoklarını da saptırdılar. Sen de o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlara sadece sapıklığı arttır” dedi. 26-28Ve Nuh dedi ki: “Bu yerde dolaşan kâfirlerden; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerden bir tek kişi bırakma. Şüphesiz ki Sen onları bırakırsan, kullarını yoldan çıkarırlar ve sadece din-iman tanımayıp kötülüğe batan ve kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden çocuklar yetiştirirler. Rabbim! Benim için, anam-babam için, mü’min olarak evime giren kişiler için ve mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için mağfiret et/bağışla hepimizi! Şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlara da sadece yok oluşu arttır.” 25Onlar, hatalarından dolayı BÜYÜK belalara batırıp perişan oldular, sonra da ateşe sokuldular. Sonra da kendileri için Allah'ın astlarından yardımcılar bulamadılar. غرق gark غرق Gark sözcüğü genelde “suda boğulma” olarak kabul ediliyor. Halbuki kadim lügatlerin hepsinde mutlak “batmak” anlamında olduğu “suya batmak, borca batmak, belaya batmak” şeklinde aldığı tümleçle birlikte kullanıldığı görülmektedir.. Burada Nuh’un toplumunun batması, boğulması da suda batma, suda boğulma değil Saffat/ 76’da ayette açıklandığı gibi belaya batma; belada boğulmadır. Hûd/ 39 da açıklandığı üzere rüsvalık azabıdır. Hûd/39 فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُق۪يمٌ ﴿39﴾ Saffat/76: وَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظٖيمِؗ 76Biz de o'nu ve ailesini, yakınlarını, o büyük sıkıntıdan kurtardık. Kısacası Nuh ve beraberindekiler Can Kurtaran Gemi’de yani İslam-Tevhid Dininde olduklarından büyük beladan, rezillik azabından kurtulmuşlardır. Enbiya 76- 77 وَنُوحًا إِذْ نَادَى مِن قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ 76Ve Nuh'u; hani o daha önce nida etmişti de Biz de o'na cevap vermiştik. Sonra da Biz kendisini ve ailesini, yakınlarını, İNANANLARINI BÜYÜK SIKINTIDAN KURTARDIK. 77Ve ayetlerimizi yalanlayan toplumuna karşı o'na yardım ettik. Şüphesiz onlar kötü bir toplumdular da Biz onları topluca BÜYÜK belalara batırıp perişan ettik. Bu ayetlerde de Nuh peygamber hatırlatılmaktadır. Nuh’un (as) kıssası burada çok kısa verilmiştir. Nuh ile ilgili detay da daha evvel birçok surede (Nuh/26, 27, Hûd/ 36, 37, Mü’minun/ 27- 29 ve Kamer/ 11- 13 ) yer almıştır. Buradaki büyük musibet iç savaştan ve zarar görmeden kurtarılmalarıdır. غرق gark غرق Gark sözcüğü genelde “suda boğulma” olarak kabul ediliyor. Halbuki kadim lügatlerin hepsinde mutlak “batmak” anlamında olduğu “suya batmak, borca batmak, belaya batmak” şeklinde aldığı tümleçle birlikte kullanıldığı görülmektedir. Burada Nuh’un toplumunun batması, boğulması da suda batma, suda boğulma değil Saffat/ 76’da ayette açıklandığı gibi belaya batma; belada boğulmadır. Hûd/ 39 da açıklandığı üzere rüsvaylık azabıdır. Hûd/39 َسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُق۪يمٌ ﴿39﴾ Saffat/76: وَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظٖيمِؗ 76Biz de o'nu ve ailesini, yakınlarını, o büyük sıkıntıdan kurtardık. Kısacası Nuh ve beraberindekiler Can Kurtaran Gemi’de yani İslam-Tevhid Dininde olduklarından büyük beladan; rezillik azabından kurtulmuşlardır. MÜ’MİNUN SURESİ 23-32--------24, 25 فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِن قَوْمِهِ مَا هَذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُرِيدُ أَن يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْ وَلَوْ شَاء اللَّهُ لَأَنزَلَ مَلَائِكَةً مَّا سَمِعْنَا بِهَذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ بِهِ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِهِ حَتَّى حِينٍ فَأَوْحَيْنَاإِلَيْهِ أَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَإِذَا جَاء أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ فَاسْلُكْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَن سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْ وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ فَإِذَااسْتَوَيْتَ أَنتَ وَمَن مَّعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي نَجَّانَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ وَقُل رَّبِّ أَنزِلْنِي مُنزَلًا مُّبَارَكًا وَأَنتَ خَيْرُ الْمُنزِلِينَ 23Andolsun ki Biz, Nuh'u toplumuna elçi gönderdik de o, “Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka ilâh yoktur. Hâlâ Allah'ın koruması altına girmeyecek misiniz?” dedi. 24,25Bunun üzerine, toplumundan kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden ileri gelenler (ÜST TABAKA), “Bu, sizin gibi bir beşerden başka bir şey değildir. Size fazlalık sağlamak istiyor. Eğer Allah isteseydi, kesinlikle melekleri indirirdi. Biz evvelki atalarımızda bunu duymadık. Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir adamdır. Öyle ise, bir süreye kadar o'nu umutla bekleyin” dediler. Nuh kavinin mele’leri (ileri gelenler, üst tabaka) yirmi dördüncü ayette de konu edilmektedir. 26Nûh: “Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!” dedi. 27-29Bunun üzerine Biz o'na: “Bizim gözetimimiz ve vahyimiz ile KURTULUŞ GEMİSİNİ yap. Sonra Bizim emrimiz gelip de tandır kaynayınca; iş kızıştığı zaman, her cinsten eşler hâlinde iki tane ve bir de onlardan, Daha Önce Kendisi Aleyhinde Söz Geçmiş Olanların dışındaki aileni, yakınlarını, inananlarını KURTULUŞ GEMİSİNE sok. Şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapmış olanlar konusunda Bana başvurma. Şüphesiz onlar büyük belalara BATMIŞ, PERİŞAN OLMUŞLARDIR. مِنْ كُلٍّ MİN KÜLL Hepsinden Ayetteki “min küllin (hepsinden)” ifadesi, İsrailiyatın etkisiyle yeryüzündeki canlıların tümü olarak kabul edildi maalesef. Yani Nuh, yeryüzündeki canlıların hepsinden erkekli- dişili birer çifti gemisine bindirecekmiş. Çünkü yeryüzünde Nuh’un gemisine bindirilenlerin dışında canlı kalmayacakmış. Bundan sonra insanlar ve hayvanlar Nuh’un taşıdıklarından üreyip türeyeceklermiş. (!) Hâlbuki ayette hayvandan- haşerattan bahsedilmez. Diğer ayetlerden de anlaşılacağı üzere Nuh’un İslam Gemisi’nde kurtardığı kimseler, ailesinden ve toplumundan İslam- Tevhit Dinine girmiş olanlardır. 28,29Sonra sen ve beraberindeki kişiler CÖMERT, BEREKETLİ TOPRAKLARA yerleştiğinizde de: ‘Tüm övgüler, bizi şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar topluluğundan kurtaran Allah içindir; başkasını övmeyin’ de! Ve: ‘Rabbim! Beni bolluk olan bir yere indir/bana bolca ikramda bulun. Sen, indirenlerin/ikramda bulunanların en iyisisin’ de” diye vahyettik. BU pasajda gemiye giriş “ حملhaml” ifadesiyle değil “ سلوكsüluk (girmek, sokmak)” ifadesi ile yer alıyor. 28. AYETTE Sonra sen ve beraberindeki kişiler gemilere yerleştiğinizde de “Tüm övgüler, bizi şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar topluluğundan kurtaran Allah içindir; başkasını övmeyin’ de! Ve: ‘Rabbim! Beni bolluk olan bir yere indir/bana bolca ikramda bulun. Sen, indirenlerin/ikramda bulunanların en iyisisin’ de.” DİYE dua et emri veriliyor. الْفُلْكِ FELEK/fülk Yirmi sekizinci ayetteki “flk” sözcüğü, bizim kanaatimize göre burada “ فلكf fülk” olarak değil “ فَلَكْ felek” olarak okunması gerekiyor. Felek sözcünün anla mı kadim lügatlerde “والــفَلَك: قطع من الأَرْض تستدير وترتفع عَمَّا حولهَا. (Yeryüzünün, yuvarlak, yüksek tepesinden, çevrenin gözetlenebildiği toprak parçası olarak açıklanmaktadır. Bu ayete göre Nuh Peygamber ve beraberindeki mü’minler böyle bir araziye yerleşmiştir. Bu sözcük Cudi sözcüğünün de tefsiridir. Bolluk ve bereket, bunlar Allah’ın ikramıdır. 30Şüphesiz bunda kesinlikle birtakım alâmetler/göstergeler vardır. Ve Biz, kesinlikle sınayanlarız. 31Sonra, Biz onların ardından başka bir nesil var ettik. 32Sonra da onların içinde, “Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka bir ilâh yoktur. Hâlâ Allah'ın koruması altına girmeyecek misiniz?” diye uyaran, kendilerinden bir elçi gönderdik. gark غرق gark غرق Gark sözcüğü genelde “suda boğulma” olarak kabul ediliyor. Halbuki kadim lügatların hepsinde mutlak “batmak” anlamında olduğu “suya batmak, borca batmak, belaya batmak” şeklinde aldığı tümleçle birlikte kullanıldığı görülmektedir. Burada Nuh’un toplumunun batması, boğulması da suda batma, suda boğulma değil Saffat/ 76’da ayette açıklandığı gibi belaya batma; belada boğulmadır. Hûd/39 da açıklandığı üzere rüsvalık azabıdır. Hûd/39 فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُق۪يمٌ ﴿39﴾ Saffat/76: وَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظٖيمِؗ 76Biz de o'nu ve ailesini, yakınlarını, o büyük sıkıntıdan kurtardık. Kısacası Nuh ve beraberindekiler nde Can Kurtaran Gemi’de yani İslam-Tevhid Dininde olduklarından büyük beladan; rezillik azabından kurtulmuşlardır. ankebut 14, 15 وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ فَلَبِثَ فِيهِمْ أَلْفَ سَنَةٍ إِلَّا خَمْسِينَ عَامًا فَأَخَذَهُمُ الطُّوفَانُ وَهُمْ ظَالِمُونَ فَأَنجَيْنَاهُ وَأَصْحَابَ السَّفِينَةِ وَجَعَلْنَاهَا آيَةً لِّلْعَالَمِينَ 14Ve andolsun ki Biz, Nuh'u kendi toplumuna elçi gönderdik de, içlerinde elli yılı sıkıntısız nice uzun sıkıntılı seneler kaldı. Sonunda, onlar şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına işlerini sürdürürken tufan; büyük bir bela kendilerini yakalayıverdi. 15Böylece Biz, o'nu ve gemi halkını; Tevhid Dini İslam’a giren kişileri kurtardık ve kurtuluş gemisini/ cezayı/ kurtuluşu âlemlere bir alâmet/gösterge yaptık. Ankebut/14. ayette Nuh toplumunun inkârcılarını Tufan’ın yakalayıverdiği açıklanıyor. Gelenekte de yerden çıkan pınarlar ve gökten boşalan suyla dünyayı suyun bastığı inkârcıların bu tufanda boğulduğu Nuh ve beraberindeki mü’minlerin de bu tufandan kurtarıldığı açıklanıyor. Su konusunu diğer surelerdeki Nuh ile ilgili pasajlarda açıklamıştık. Gelelim tufan kavramına: الطُّوفَانُ TUFAN الطُّوفَانُ Tufan sözcüğü, “insanı kuşatan, çevreleyen her türlü felaket bela. Çokluk bakımından son noktaya ulaşmış bela. olaylarda başkalarının üzerini aşan taşkınlık… Zorbalık (Tüm lügatler) Ayetteki “ الطُّوفَانُ Tufan” sözcüğü Nuh peygamber pasajındaki “ma-i münhemir”in Ad, Semud kıssasında ise recfe sözcüğünün anlamdaşı ı olup halk ayaklanması yani alt tabaka ve üst tabaka arasında geçen iç savaş anlamındadır. Burada konu edilen Tufan, Saffat/ 76, Enbiya/76’da “kerb il azim (büyük sıkıntı) olarak yer almaktadır. Tufan, “ ماء منهمر ma-i münhemir” ile gerçekleşmiştir. “ “ ماء منهمر Ma-i münhemir” sel demek değildir. Arapça ‘da sel, “ السيلseyl” demektir. Nitekim Sebe/16’da “ سيل العرم seyl-el arımi “baraj seli” diye yer alır. Bu durumda halkın anladığı cinsten bir Tufan söz konusu değildir.