الصدقة Sadaka, kamu hizmeti karşılığı (İstifade teorisi) veya duruma göre el koyarak (İktidar teorisi) kamuya gelir olarak alınan değerlerdir; vergilerdir.
Sadakaya, müminlerin Allah’ın emirlerine uymadaki sadakatlerini gösterdiği için “sadaka” denilmiştir. Çoğulu الصدقاتsadakât’tır.
Sadaka; mümin, Müslüman, münafık, Yahudi vs. tüm vatandaşlardan alınır. Zekâtı ise sadece müminler verirler. Zira müminlerin devletinin varlığına, ayakta tutulmasına dış destek gelirse iğfâl gerçekleşip o devlet yozlaşmaya mahkûm olur, devleti varlığı ve bekası, fertlerin özgürlüğü tehlikeye girer.
Sadakanın mahiyeti ve meşruiyeti aşağıdaki ayetlerde açıkça beyan edilmiştir.
103.Onların mallarından sadaka al ki, sadaka ile kendilerini temizlersin ve arındırırsın. Bir de onlara destek ol. Şüphesiz senin desteğin onlar için bir huzurdur. Allah en iyi işitendir, en iyi bilendir. (Tevbe/103)
12.Ey iman etmiş kişiler! Elçi ile fısıldaşacağınız [baş başa konuşacağınız, özel hizmet alacağınız] zaman, bu fısıldaşmanızdan önce hemen bir sadaka veriniz. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Böyle olmasına rağmen eğer bir şey bulamazsanız, artık şüphesiz Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.
13.Başbaşa konuşmanızdan önce sadakalar vermekten korktunuz mu? İşte, yapmadınız. Ve Allah, sizin bilinçle hatadan dönüşünüzü kabul etti. Artık salâtı ikame edin [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun, ayakta tutun], zekâtı/verginizi verin, Allah’a ve elçisine itaat edin. Ve Allah, yaptıklarınıza en çok haberi olandır. (Mücadele/ 12, 13)
Sadaka, –sadaka ayetlerinde görüleceği gibi– kamu hizmetleri için harcanan aynî ve nakdî değerlerdir. Burada konu edilen, Rasûlullah’ın şahsına verilecek bir yardım değildir. Zira tüm peygamberler gibi peygamberimizin de ücret, sadaka alması yasaklanmıştır.
Bu ayetlerde, kamu görevlileri ile ilişkiler konusunda belirli ilkeler öngörülmektedir. Kamudan özel bir talebi olanlar sadaka vermelidirler (şimdiki devlet dairelerindeki hizmete karşılık alınan harç örneği). Böylece, özel meselelerinin çözüme kavuşturulması ile birlikte ihtiyaç sahiplerine verilmek ve umumi maslahatlar için kullanılmak üzere gelir sağlanacaktır.
•Ayetin son bölümündeki, Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şayet bulamazsanız artık şüphesiz Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir ifadesinden, sadaka vermenin bir zorunluluk olmayıp henüz hazmetme sürecindeki müminlerin alıştırılmasına, eğitilmesine yönelik bir tavsiye olduğu anlaşılıyor.
Devletin idamesi ve bekası için kamuya mali destek şarttır.
HAVAİCİ ASLİYE (Kişinin Zorunlu Gereksinimleri)
Modern vergide olduğu gibi, Îslâm’da da vergileri devlet alır. Müminlerin devleti, fazla vergi alarak mükellefi, noksan vergi alarak devleti tehlikeye sokmamalıdır.
Allah, mallardan belirli bir miktarı “kişiyi ayakta tutan” olarak nitelemiş ve bu miktarı istemediğini bildirmiştir:
5.Ve Allah’ın, ayakta kalmanız için size vermiş olduğu mallarınızı bu aklı ermezlere/ henüz reşit olmamış yetimlere vermeyiniz. Ve onları o mallarda rızıklandırın ve onları giyindirin. Ve onlara örfe uygun/herkesçe iyi olduğu kabul edilen söz söyleyin. (Nisa/5)
36.Şüphesiz şu dünyadaki basit hayat, ancak bir oyun ve eğlencedir. Eğer iman eder ve Allah’ın koruması altına girerseniz, Allah size ödüllerinizi verir, sizden mallarınızı da istemez.(Muhammed/36)
Havaici asliye bu ayetler ışığında tespit edilecektir. Eskiden yapılan tespitlerin, bugün yeniden değerlendirilmesi bir zorunluluktur. Mesela mesken, nasıl bir mesken olacak? Gece kondu, apartman, vs. Ya da köydeki ev, kentteki ev. Bunların hiç birinin değeri diğeriyle denk değildir. Hatta kentteki evlerin değerleri sokağına caddesine, mahallesine göre birbirinden devamlı farklıdır. Binek hayvanı yerini otomobil tutacaksa, o otomobil nasıl bir şey olacak? Otomobillerde markasına ve modellerine göre hatta yaşına göre farklı farklı değerlerdedir. Ya kölenin cariyenin yerini ne alacak?
Ayrıca dikkat edilirse görülecek ki, bu tespit, o günkü bedevi/göçebe, hayvancılıkla geçinen kesim ve şehirde basit ticaret yapan kesim dikkate alınarak yapılmıştır. Bugünkü meslek guruplarının hiç biri yoktur.
Nisap/Zenginlik ölçüsü değişkendir. Bu sene zengin sayılan bir kişi belki seneye aynı servete sahip olmasına rağmen zengin sayılmayabilir. Bir ülkede zengin sayılan kişi, aynı mal varlığı ile başka bir ülkede zengin sayılmayabilir. Bir zamanlar Arabistan’da, zorunlu ihtiyaçlardan sonra iki yüz dirhem gümüş, ya da yaklaşık yüz gram altın, ya da beş deve veya kırk koyun zenginlik sayılırken bu gün bunların hiçbiri insanı zengin saydırmaz. Ayrıca o zamanlar yukarıda saydığımız maddelerin değerleri birbirine denk iken, bu gün onların arasında da hiç denklik söz konusu değildir. Yani yüz gram altın ne beş deve eder ne de kırk koyun. Gerisini siz kıyaslayın. Zenginlik izafi/göreceli bir kavramdır. Sürekli değişkendir.
Rasülüllah, yaşadığı dönemdeki ekonomik, sosyal, siyasal ve coğrafi koşulları dikkate alarak bir nisap/zenginlik ölçüsü belirlemiştir (fıkıh kitaplarında yeterli açıklamalar var. Bakıp öğrenebilinir) Ama o günkü zenginlik ölçüleri, bu gün hatta yüz yıllardır zenginlik değildir. O çağda, beş deve, kırk koyun, 200 dirhem=640 gram gümüş ya da 100 gram altına sahip olmak zenginlik sayılıyordu. Bugün ise zenginlik sayılmaz.
O nedenle bu çağda ve her çağda müminlerin yaşadığı bölgelere ve o bölgelerin kendi şartlarına göre nisap/zenginlik ölçüsü tespit etmeleri gerekir. Bu gün hâlâ bin beş yüz sene evvelki Arabistan’ın ekonomik, sosyal, siyasal ve coğrafi şartlarına göre yapılmış bir tespitle hareket etmek yanlıştır.
Sadaka KİMLERE VERİLİR?
İnfakın bir başka çeşidi de sadakadır. Sadakaların kimlere verilmesi gerektiği ise kulların içtihadına bırakılmayıp bizzat Allah tarafından Kur’ân’da açıklanmıştır.
271.Sadakaları açıkça verirseniz, artık o, ne iyi olur; eğer onları gizlerseniz, fakirlere verirseniz de artık bu, sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızdan bir kısmını kapattırır. Ve Allah, işlemiş olduğunuz şeylere haberdardır. (Bakara/ 271)
37.Onlar, şüphesiz Allah’ın dilediği kimseye rızkı serdiğini ve ölçülendirdiğini de mi görmediler? Şüphesiz bunda iman edecek bir toplum için alâmetler/ göstergeler vardır.
38.Öyleyse, yakınlık sahibine; yurtlarından çıkarılan fakirlere, miskine ve yolcuya hakkını ver. Bu, Allah’ın rızasını dileyenler için daha hayırlıdır. Ve bunlar durumunu koruyan, zafer kazanan kimselerin ta kendileridir.(Rum/ 37,38)
60.Kesinlikle, Allah tarafından bir taksim/zorunlu görev olarak sadakalar/ kamunun gelirleri ancak fakirler, miskinler/ yoksullar, işsizler, o iş üzerine çalışan görevliler/ kamu görevlileri, kalpleri İslâm’a ısındırılacaklar, özgürlüğü olmayan köleler, ağır borç altındakiler, Allah yolundakiler [askerler, öğrenci ve öğretmenler], yolda kalmışlar içindir. Allah, her şeyi en iyi bilendir ve en iyi yasa koyandır.(Tevbe/60):
Sadakaların verilmesi gereken yerlerin, İlm-i hal ve fıkıh kitaplarına bakıldığı zaman, fakirler, miskinler, borçlular, yolcular, sözleşmeli köleler, mücahidler, âmiller diye yedi sınıf olarak zikredildiğini görürüz. Hâlbuki Tevbe/60. ayette bir de müellefe-i kulup sınıfının varlığını görürüz. Peki, kimlerdir bunlar? Ve bu sınıf fıkıh kitaplarında niçin yer almaz?
Müellefe-i kulup:
Bunlar, henüz mümin olmamış, İslâm’ı anlamaya ve benimsemeye yatkınlık gösteren ve İslâm’a gelebilmesi yönünde dolaylı, dolaysız yollarla, çaba sarf edilecek insanlardır. Para verilerek, zararları defedilecek, kısacası İslâm sevdirilip mümin olmaları sağlanacak insanlardır.
İslam’ın ilk dönemlerinde zararlarından emin olmak için onlara, Allah’ın buyruğu olarak zekâttan pay verilirdi. Ama Halife Ömer, hilâfeti döneminde “Bunlara zekât müminlerin zayıf olduğu dönemlerde verilirdi. Şimdi güçlüyüz, bundan sonra bu guruba sadaka verilmeyecek.” diye karar almış ve o günden sonra da bu guruba sadakalardan vermek kitaplardan çıkarılmıştır.
Hâlbuki bu müellefe-i kulup sınıfı sadece şerlerinden zararlarından güvende olunacak belalı insanlar demek değildir. Belki Ömer döneminde yalnız onlar vardı. Ama bu çağda, kalpleri İslâm’a ısındırılacak o kadar insan sınıfı ve o kadar ısındırma yolları, onlara ulaşma yolları var ki saymakla bitmez.
Sadakalar, “Mülk Allah’ındır ve müminler kardeştirler” esası üzerinden tasarruf edilir. Bu tasarrufta eşit dağıtım dikkate alınmayıp refahın dağılımı, yaygınlaştırılması; herkesin eşit ölçüde müreffeh olması için hakkaniyet ölçüleri dikkate alınır.
7,8.Allah’ın, o kent halkından, elçisine verdiği feyler [savaşmadan zahmetsizce elde edilen gelirler], içinizden yalnız zenginler arasında devlet; gücün getirdiği refah olmasındiye Allah’a, elçiye, yakınlık sahiplerine; göç eden fakirlere –ki onlar, Allah’ın armağan ve rızasını ararken yurtlarından ve mallarından çıkarılmışlardır, Allah’a ve elçisine yardım ederler. İşte onlar, doğruların ta kendileridir–, yetimlere, miskinlere, yolcuya aittir. Elçi, size ne verdiyse onu hemen alın. Sizi neden alıkoyduysa ondan geri durun. Allah’ın koruması altına da girin. Şüphesiz Allah, kovuşturması/azabı çok çetin olandır. (Haşr /7,8)