• Yeryüzünde özgürlükler ortadan kaldırılarak insan onuru ayaklar altına alınıp birtakım ilâhlar, rabler oluşturulduğu, şirk, haksızlık, yanlış işler ve kargaşa yaygınlaştığı, doğadaki denge bozulduğu dönemlerde Allah, rahmeti gereği müdahale edip o toplumlara elçi gönderip kitap indirir.

  • Allah, insanı yaratmış; nefsinin kendisine neler fısıldadığını da bilir, Allah insana şah damarından daha yakındır. Onun her yanında yerleşik iki tespitçi vardır. İnsan ne söylerse, ne yaparsa yanında hazır gözetleyen görevliler her şeyi kayıt altına alır. Öyleyse insan başıboş, kontrolsüz olduğunu sanmamalıdır.

  • Evrende her şey,  bir ölçü, ayar ile yaratılmıştır.

  • İnsanı suça iten kişi de suçludur. Dünyada ve ahrette o da cezasını çeker.

  • Her insanın içine Allah tarafından, bir iblis; düşünme yetisi yerleştirilmiştir. Bu insanın kontrolüne girmez. Endirekt tepki verir. Etki olmazsa işlevini sürdüremez. Bu sürekli ham fikir üretir. Kişi İblis’in ürettiği ham fikirleri, tefekkür boyutuna çekmeli; iyiden iyiye düşünmeli, ondan sonra, doğru ve haktan yana karar almalıdır. Ham düşüncenin peşine gidenler dünya ve ahrette zarar görürler.

  • Kendilerine elçi gönderilmiş olanlar da sorguya çekilecek, gönderilen elçiler de sorguya çekilecektir.

  • Kıyamet günü Tartı, haktır. O gün günü Allah insanları yargılayacak ve sonucunda iyi ile kötüyü birbirinden ayrıracaktır. Kimin terazileri/tartıları ağır basarsa, işte onlar kurtulanlardır. Ve kimin terazileri/tartıları hafif kalırsa, onlar Allah’ın ayetlerine karşı zalimlik etmelerinden dolayı kendilerini ziyana sokan kimselerdir.

  • İnsanlar, Allah tarafından dünyaya gönderilmiş ve dünyadaki geçimlikleri Allah tarafından sağlanmıştır. Bu nedenle insanlar, kendilerine verilen bu nimetlerin karşılığını ödemelidir.

  • İnsan dünyada kendisine geçimlik olan verilen nimetlerin tutkunu, kulu olmamalıdır. Mal mülk tutkunu olanlar, yanlış iş yapar; iblis onu aldatır da onlar istifçiliğe soyunur, hem insanları birbirine düşman ederek dünyayı cehenneme çevirirler. Sonra kendileri ahrette cehenneme gider. Sonunda pişman olur ama artık pişmanlık yarar sağlamaz.

  • İnsanlar soğuktan sıcaktan kendilerini elbiselerle korumalıdır, ama en iyi elbise “Takva; Allah’ın koruması altına girme” elbisesidir. Bu, iyi bilinmelidir.

  • İnsan daima aklını kullanmalı, tefekkür etmeli, iblisin dürtüsüne uyarak hataya düşmemelidir.

  • Çevrenizdeki yaşayan insanların tümünde görüldüğü üzere, ilk insandan bu yana üremiş gelmiş insanların tümü sıkıntı içinde yaratılmıştır. Buna peygamberler de dâhildir, hepsi sıkıntı çekmiştir.

  • Bilim adamlarının tespitine ve Kur’an’da belirtildiğine göre kesinlikle her benliğini tamamlamış varlığın üzerinde birtakım koruyucular; insan bünyesindeki bağışıklık sistemi, endokrin sistemi ve beyindeki dikkat fonksiyonu gibi zihinsel fonksiyonlar” vardır.

  • İnsan, omurga ile göğüs kemikleri arasından çıkan, atıcı bir sudan; “östrojen” ve “testosteron”dan başlanarak yaratılmıştır.

  • İnsan, genel olarak sıkıntıda Allah’ı hatırlar, Ona yönelir sıkıntı geçince yüz döner. Şirk koşar. Akıllı insan böyle olmamalıdır.

  • İnsanoğlu denizde kendisine bir zarar dokunduğunda, o yalvardığı kişiler kaybolup giderler, Allah, kaybolmaz. Sonra O, insanı karaya çıkararak kurtarınca, yüz döner.

  • İnsan, aşırı derecede iyilik bilmeyen; nankör bir varlıktır!

  • İnsan, Allah’ın kendisini kara tarafından yerin dibine geçirmesinden yahut üzerinize bir kasırga göndermesinden güvende değildir.

  • İnsan, Allah’tan başka varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan birini de bulamaz.

  • İnsan kendisini, Allah’ın tekrar denize döndürüp de üzerine kasırgalar göndermesinden ve böylece ettiği iyilikbilmezlik sebebiyle kendisini boğmasından güvende değildir. İnsan bu yaptığına karşı, kendisine yardım edecek, Allah’tan kurtaracak birini de bulamaz.

  • Allah,  insanoğlunu şan ve şeref sahibi yaptı ve karada, denizde taşıtlara yükledi ve temiz-hoş yiyeceklerden onlara rızık verdi. Ve onları yarattıklarının birçoğundan oldukça fazlalıklı kıldı.

  • Allah, insana nimet verdiği zaman, nimete mazhar olan insan yüz çevirip uzaklaşır. Kendine fenalık dokununca da ümitsizliğe düşer.

  • İnsan çok cimridir.

  • Sabreden ve düzeltmeye yönelik işleri yapan kişilerin –işte bunlar, bağışlanma ve büyük ödül kendileri için olanlardır– dışındaki insanlara, Allah tarafından bir rahmet tattırılıp sonra da o rahmet kendisinden çekip alınsa, kuşkusuz o umutsuzdur, çok nankördür. Ve eğer, kendilerine dokunan mutsuzluktan sonra, onlara mutluluk tattırılsa, elbette, “Kötülükler benden gitti” der. Ve kuşkusuz bu tipler, şımarıktır, böbürlenen biridirler.

  • Geçmiş ve herkes sorgulanmalı, körü körüne geleneklere bağlı kalınmamalıdır. Allah’ın dışında herkesin art niyetli olabileceği kabul edilmelidir.

  • Din saf olmalıdır; dinde Allah dışında kimsenin katkısı, ilkesi bulunmamalıdır.

  • Toplum içine çıkılacağı zaman, beden ve elbiseler temiz olmalı, kıskançlığa, kibre neden olmayacak ölçüde ziynetler takılmalıdır.

  • Allah, tüm iğrençlikleri; onun açık ve gizli olanını, günahları, haksız yere başkaldırmayı, haklarında hiçbir delil indirmediği şeyleri Kendisine ortak koşmayı ve Kendisi hakkında bilinmeyen şeylerin söylenmesini yasaklamıştır. İnsanlığın yararına olan bu yasakların tamamı öğrenilerek uygulanmalıdır.

  • Her toplum için bir “Ecel; süre sonu” vardır. Onun için süre sonları geldiğinde, ne bir an erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.

  • Allah’ın koruması altına giren ve her şeyini iyileştiren, güzelleştiren kimselere kaygı yoktur ve onlar üzülmeyecekler de.

  • Allah’ın bildirdiğine göre, Allah’ın astlarından; kişi, kurum ve maddeyi ilah edinenlere Allah elçileri, canlarını almak üzere onlara gelince, “Allah’ın astlarından yakardıklarınız nerede?” derler. Onlar, “Yakardıklarımız bizden sapıp ayrıldılar” derler ve Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtenler olduklarına, bizzat kendileri tanıklık ederler. Sonra bunlar cehenneme atılırlar.

  • Mahşerde her toplum kardeşini dışlayıp gözden çıkaracak. Sonunda hepsi oraya toplandığında, sonrakiler öncekiler hakkında, “Rabbimiz! İşte şunlar bizi saptırdı. Onlara ateşten kat kat azap ver” diye suçlamada bulunacak. Allah, “Herkese kat kattır, fakat siz bilmiyorsunuz” diyecek. Öncekiler de sonrakilere, “Sizin bize karşı fazlalığınız yoktu. O hâlde yaptıklarınızdan dolayı azabı tadın” diyecekler.

  • Başkasını suçlamak ahrette yarar sağlamaz. Sadece saptıranlara azap kat kat tattırılır.

  • Allah, hiç kimseye gücünün kapasitesinin üstünde bir şey yüklemez.

  • Cennetteki insanlarda kin, hınç, kıskançlık, hile, hainlik, garaz bulunmaz.

  • Allah’ın dünyanın muhtelif yerlerine rüzgârları müjdeciler/ dağıtıcılar/ yayıcılar olmak üzere göndermesi, o rüzgârların, yağmur yüklü bulutları yüklenince, onu kurak bir beldeye götürmesi, sonra onunla suyu indirilmesi,  böylece onunla ürünün hepsinden çıkartması, ölülerin de dirileceğinin örneğidir.

  • Güzel beldenin bitkisi, Rabbinin izniyle/ bilgisiyle çıkar; kötü olandan ise yararsız bitkiden başka bir şey çıkmaz. İşte Allah,  kendisine verilen nimetlerin karşılığını ödeyen bir toplum için ayetleri böyle türlü türlü, tekrar tekrar açıklar.

  • Allah insanları, hem iyiliklerle hem kötülüklerle sınar.

  • Allah kime yol gösterirse, işte o kılavuzlandığı doğru yolu bulandır. Kimi de saptırırsa, işte onlar zarara uğrayanların ta kendisidir. Allah mutlaka insanın iyiliğini ister. Doğru yolu da ona gösterir. Buna rağmen doğrudan saparsa  onu kurtaracak yoktur.

  • Yeryüzünde tanıdık olan ve olmayanlardan birçoğu cehennem için yaratılmıştır; onlar, kalpleri olup da onlarla anlamayan, gözleri olup da onlarla görmeyen,  kulakları olup da onlarla işitmeyenler; kısacası aklını kullanmayanlardır. İşte onlar dört ayaklı hayvanlar gibidirler. Hatta daha da sapıktırlar. İşte onlar duyarsızların ta kendileridir.

  • Allah kimi saptırırsa, artık ona yol gösterecek bir kimse de yoktur. Ve O, bunları taşkınlıkları içinde şaşkın bir durumda bırakır.

  • Gaybi Allah’tan başka kimse bilmez. Allah’ın dileği dışına kimse çıkamaz. Eğer insanlar gaybi;  görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geçmişi, geleceği bilselerdi kesinlikle daha çok hayır yapmak isterlerdi.

  • Allah, insanları bir tek candan yaratmış ve ondan da, kendisine ısınsın diye eşini yaratmıştır.

  • Kimse din adına kendinden; Kur’an’da olmayan bir şeyi ortaya atmamalıdır.

  • Herkes vahye uymalıdır. Çünkü Kur’an, Rabbinizden gelen kalp gözünü açacak beyanlardır, iman eden bir toplum için bir kılavuz ve bir rahmettir.

  • İnsan her zaman içten, korkarak ve alçala alçal; zillet zinciri oluşturarak, yüksek olmayan bir sesle Rabbini anmalı ve umursamazlardan olmamalıdır!

  • Rablerini iyi tanıyan kişiler, Allah’a kulluk etmekten büyüklenmezler, O’nu her türlü noksanlıklardan arındırırlar ve yalnızca O’na boyun eğip teslim olurlar.

  • Yesripli (bu günküi Medine) ajanlar, Mekkelilerin haberi olmadan gizlice gelip Rasülüllah ile görüşüp, ondan Kur’an dinlemişler, Kur’an’a hayran olmuşlar; içeriğini, yol haritası edinmeye karar vermişlerdir. Sonra da Kur’an’ın tebliğcisi Rasülüllah’ın Yesrib’e göç etmesini istemişlerdir. Ayrıntılı bilgi Cin suresi ve tarih kitaplarındaki Akabe görüşmelerindedir.

  • Allah’ın gösterdiği istikamette yürüyenler bol nimete kavuşur.  Allah’ı anmaktan, Allah’ın öğüdünden, Kur’an’dan yüz çevirenler gittikçe yükselen, artan bir azaba, sıkıntıya mahkûm olur.

  • Peygamberler de sadece Allah’a dua eder ve hiçbir şeyi de O’na ortak koşmazlardı. Ve kendileri kimseye bir zarara ve iyiliğe, kötülüğe, güzele, doğruya götürmeye güç yetiremezlerdi. Görevlerini yapmaktan başka çareleri ve imtiyazları yoktu. Allah’tan başka sığınakları, yardımcıları, koruyucuları da yoktu.

  • Elçiler de,  kıyamet yakın mı, yoksa Allah, onun için uzun bir süre mi tanıyacak bilmezler. Allah, bütün görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geçmişi, geleceği bilendir. Ve de elçilerden seçip hoşnut olduğu kişi hariç, göstermediğine, duyurmadığına, sezdirmediğine, geçmişe, geleceğe hiçbir kimseyi bilgi sahibi yapmaz.

  • Allah, Rablerinin gönderdiklerini gereği gibi tebliğ ettiklerini bilsin diye onun her tarafından gözetleyiciler salar. O, onların yanında olan her şeyi kuşatmıştır, her şeyi de sayısı ile saymıştır.

  • Allah, bitkileri, insanları ve daha insanların bilemeyecekleri nice şeyleri çift çift (erkekli- dişili) yaratmıştır.

  • Allah, kime uzun ömür verirse, yaratılışta onu tersine çevirir/ tepesi üstü diker; belirli bir yaştan sonra vücut geri sayıma başlar. Buna rağmen hâlâ akıllanılmaz mı, ölümün ve dirilişin programlı birer olgu olduğu düşünülmeli ve akılııca hareket edilmelidir.

  • Rasülüllah’ın tebliğ ettikleri (Kurân), şiir değildir. Bu,  onun için yaraşmaz da. O, sadece diri olanları uyarmak ve Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini işine gelmediği için reddeden kimselere bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır. Ki insanlar, özgürce hareket ettiklerinden, “biz uyarılmadık” gibi mazeret üretemesinler. Kur’an’a rağmen sapkın yaşayanlar mutlaka cezalandırılacaktır.

  • İnsan düşünmelidir: Allah, insanlar için birtakım hayvanlar yarattı da insanlar, onlara sahip bulunuyorlar. Ve onları, kendileri için aşağı tutulan varlıklar yaptı. Bu yüzden binekleri onlardandır. Onlardan da yiyip duruyorlar. Ve onlarda daha birçok menfaatler ve içecekler var. Madem böyledir, insanlar kendilerine verilen nimetlerin karşılığını ödemeyip nankörlük etmemelidir.

  • Allah, insanlara yemyeşil ağaçtan bir ateş/oksijen yapmakta insanlar da onu yakıp durmaktadır; bu sayede hayatlarını sürdürmektedirler.

  • Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibilerini de yaratmaya elbette güç yetirir. Allah, çok mükemmel yaratandır, çok iyi bilendir.

  • Allah, bir şeyi dilediğinde, O’nun buyruğu/işi, o şeye “Ol!” demektir; o da hemen oluverir.

  • Her şeyin mülkiyet ve yönetimi Kendi elinde olan Allah, her türlü noksanlıklardan arınıktır. İnsanlar yalnız O’na döndürülecektir.

  • Allah,  çok cömert/ bol bol nimet veren olduğundan insanlığa Furkan’ı (hak ile bâtılı, iman ile küfrü, güzel ile çirkini, iyi ile kötüyü birbirinden ayıran/ayırtan KUR’AN’I) indirmiştir.

  • Göklerin ve yerin hükümranlığı, hiç çocuk edinmeyen, hükümranlıkta ortağı olmayan ve her şeyi yaratıp sonra da onları bir ölçüye göre ayarlama yapan Furkan’ı indiren Allah’ındır.

  • Toplumlarda kötü duygularını, tutkularını kendine tanrı edinen kişiler bulunur.

  • İnsanların birçoğu vahye kulak vermezler yahut akıllarını kullanmazlar? Onlar ancak hayvanlar gibidir. Aslında yol bakımından daha sapıktırlar/ şaşkındırlar/ aşağıdırlar.

  • İnsan, güneşin ve dünyanın hareketleri üzerinde, gecenin dünya ve insan üzerindeki etkisi üzerinde, uyku olgusu üzerinde, rüzgâr, yağmur ve bitkilerin canlandırılması üzerinde zihnini yormalıdır. Bunu yaparsa Allah’ı, Allah’ın merhametliliğini ve kudretinin sonsuzluğunu iyice anlar.

  • İnsanların anlayışları, kavrama yetenekleri birbirinden mutlaka farklıdır. Kur’an’da, her konu, öğüt alınsın diye, çeşitli şekillerde anlatılmıştır. Ne yazık ki bazıları görmezlikten geliyor, nankörlük ediyor.

  • Şayet Allah dileseydi elbette her kente bir uyarıcı gönderirdi.

  • Allah acı ve tatlı suyu yaratmış ve birbirine karıştırmayacak yasalar koymuştur.

  • Allah sudan, bir beşer yaratıp sonra ona bir soy ve evlilik sebebiyle akrabalık oluşturmuştur.

  • Allah, cömertliğinin tecellisi olarak, gökte burçlar yapmış, onların içinde bir kandil ve aydınlatıcı bir ay oluşturmuştur.

  • Allah, öğüt almayı veya kendisine verilen nimetlerin karşılığını ödemeyi dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getirmiştir.

  • Allah haberci ayetleri ikişer, üçer, dörder… anlamlı  (müteşabih) kılmıştır.

  • Allah doğal güçleri ikişer, üçer, dörder… şiddet biriminde elçiler yapmıştır. O, yaratmada dilediği şeyleri artırır. Şüphesiz ki Allah her şeye gücü yetendir.

  • Allah, insanlara rahmetten neyi açarsa, artık onu tutacak biri olamaz. Her neyi de tutarsa, onu da, ondan sonra salacak; serbest bırakacak biri olamaz. Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, yenilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.

  • Allah’tan başka bir yaratıcı yoktur.

  • Aldatıcılar, insanları, Allah ile aldatmaya çalışırlar, adlanılmamalıdır.

  • Şeytan, insan için düşmandır. Onun için insan da onu düşman edinmelidir.

  • Şeytan kendi taraftarlarını alevli ateşin ashabından olmaları için çağırır.

  • Allah rüzgârları gönderir. Sonra onlar da bir bulutu harekete geçirip yukarılara kaldırır. Sonra Allah, o bulutu ölmüş bir beldeye sürüp gönderir. Böylece ölümünden sonra onunla yeryüzüne hayat verir. Ölmüş, çürümüş insanlara hayat vermek, aynen böyle olacaktır.

  • Hoş kelimeler yalnızca Allah’a yükselir. Ve düzgün iş kendi sahibini yükseltir. Kötülüklerin plânlarını yapan kişiler; şiddetli azaba uğratılacaklar, onların plânları ise; o, darmadağın olur.

  • Allah insanları topraktan, sonra nutfeden yarattı. Sonra insanları çiftler yaptı. Dişi ancak O’nun bilgisi ile hamile olur ve bırakır [doğurur veya düşürür]. Kendisine ömür verilenin de ömründen yaşadığı ve ömründen eksilen kesinlikle bir kitapta yazılıdır. Şüphe yok ki bu, Allah’a çok kolaydır.

  • İki deniz de eşit değildir; biri tatlıdır, hararet keser ve içerken kayar; diğeri de tuzludur, yakar kavurur. Her birinden de insanlar taze bir et yer ve giyecekleri bir süs çıkarırlar.

  • Allah, Kendi armağanlarından insanlar hakkı olanı arasın ve kendilerine verilen nimetlerin karşılığını ödesinler diye suyu ulaşımda, taşımacılıkta da kullanılabilecek nitelikte yaratmıştır.

  • Allah, geceyi gündüze sokuyor, gündüzü de geceye sokuyor. Güneşi ve ayı insanlığın yararlanacağı yapı ve işleyişte yaratmıştır. Hepsi adı konmuş bir müddet için akıp gidiyor.

  • Evrenin idaresi,  mülk Kendisinin olan Rabbimiz Allah’a aittir.

  • İnsanlara her şeyden haberdar olan Allah gibi kimse haber ve bilgi veremez.

  •  Allah’a muhtaç olanlar insanlardır. Allah ise zengin ve övgüye lâyık olandır.

  • Eğer Allah dilerse bu insanları yok eder ve yepyeni bir yaratmayı/halkı getirir. Bu, Allah’a hiç güç de değildir.

  • Günahkâr bir kimse, başkasının günahını çekmez. Eğer çok günahı olan/çok zengin olan bir kimse, günahını çektirmek için birini çağırsa da ondan hiçbir günah alınıp başkasına çektirtilmeyecek. –Bir akrabası olsa bile–

  • Kör ile gören, karanlıklar ile aydınlık ve gölge ile sıcaklık eşit olmaz.

  • Ölüler ve diriler de eşit olmaz. Şüphesiz Allah, her dilediğine/dileyene işittirir. Uyarıcılar ise kabirlerdeki kişilere işittiren biri değildir. Elçi sadece bir uyarıcıdır.

  • Tüm elçiler, hak ile bir müjdeci, bir uyarıcı olarak gönderildi/elçi yapılmıştır.

  • Her ümmetin de içinde bir uyarıcı kesinlikle gelip geçmiştir.

  • Allah gökten bir su indirdi, onunla renkleri başka başka meyveler/ ürünler çıkarıverdi. Dağlardan da beyazlı, kırmızılı çeşitli renklerde/ renklerin değişik tonlarında yollar var etmiştir. Ve kapkara topraklar/ yollar da var. Allah, insanlardan, diğer canlı varlıklardan ve davarlardan da böyle türlü türlü renkte olanlar var etmiştir.

  • Kulları arasında Allah’tan ancak bilginler saygı duyarak, sevgi göstererek, bilinçli olarak ürperirler.

  • Allah’ın, kitaptan elçiye sadece içinde konu edilenleri doğrulayıcı olarak vahiy ettiği şey, hakkın ta kendisidir. Şüphe yok ki, Allah, kullarını hakkıyla bilen ve hakkıyla görendir.

  • Allah,  kitabı kullarından süzüp seçtiklerine miras bıraktı. Şimdi de onlardan bazıları kendilerine haksızlık eden, bazıları orta yolu tutan/ikili oynayan, bazıları da Allah’ın izniyle/ bilgisiyle hayırlarda önde gidenlerdir.

  • Allah, insanları yeryüzünde başkalarının yerine getirdi. Kur’an’dan ve bilimsel çalışmalardan anlaşıldığına göre; yeryüzünde yaşayan insanlardan önce, tarih öncesinde yaşamış canlılar vardır. Allah onların yerine bizleri yeryüzüne yerleştirmiştir. Yani insan öncekilerin yerine gelendir.

  • Hiç şüphesiz gökleri ve yeryüzünü yok oluvermekten, Allah tutuyor; onların bozulmasına, yıkılmasına engel oluyor.  Eğer gökler ve yeryüzü yok oluverirlerse, onları O’ndan sonra kimse tutamaz. Gerçekten O, çok yumuşak davranan, çok bağışlayandır.

  • Müşrikler var güçleriyle Allah’a yemin etmişlerdi ki, kendilerine uyarıcı bir peygamber gelirse, kesinlikle önderli toplumların her birinden daha doğru yolda olacaklardı. Buna rağmen ne zaman ki kendilerine bir uyarıcı geldi, bu, yeryüzünde bir kibirlenme ve kötülük düzeni yönünden onların sadece nefretlerini artırdı.

  • Allah, kazanmakta oldukları şeyler dolayısıyla insanları sorgulayıp cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde küçük büyük hiçbir canlıyı bırakmazdı. Velâkin onları, adı konmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Ertelenen sürenin sonu geldiği zaman da artık şüphesiz Allah Kendi kullarını en iyi görendir; herkese layık olduğunu verecektir.

  • Dua gizli olmalı ve Allah’tan meşru şeyler istenmelidir. Meryem suresinde nakledilen Zekeriya’nın duası örnek alınmalıdır.

  • Duanın nasıl olacağının en güzel örnekleri Kur’an’da bulunmaktadır.

  • İsa ve Meryem ile ilgili Meryem suresinde konu edilen gerçekler öğrenilmeli ve bu konuda yanlış bilgi ve inanç sahibi olanlar bilgilendirilmelidir.

  • Allah’a yalvaranlar hiçbir zaman mutsuz olmazlar.

  • Allah yolunda gayret edenler İbrahim gibi ödüllendirilir, adı da yaşatılır.

  • Salâtı [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı] kaybeden/hayatlarından çıkarıp atan. Ve şehvetlerine uyan toplumlar, azgınlıklarının cezasıyla karşılaşırlar.

  • Tövbe eden, iman eden ve salihi işleyenler cennete; Rahman’ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah’ın] kullarına –görmedikleri hâlde– vaat ettiği Adn cennetlerine girecekler ve hiçbir şekilde haksızlığa uğratılmayacaklardır. Şüphesiz O’nun vaadi kesinlikle yerini bulacaktır. Onlar orada boş bir söz işitmezler. Ancak “Selâm [sağlık, esenlik, mutluluk]!” işitirler. Orada onlar için her zaman rızıkları da vardır.

  • Allah, koruması altına girmiş kişilere miras olarak/zahmetsizce ve son sahipleri olmak üzere cenneti verecektir.

  • Musa ile ilgili bilgiler kesinlikle herkes tarafından öğrenilmelidir.

  • Kamu görevi yapanlar, ilke sahibi olmalı, görevde gevşeklik yapmamalıdır.

  • Öğüt verenler, herkesin öğüt alması ve bilinçlenmesi için yumuşak söz söylemelidir.

  • Kamu görevlilerinin her türlü ihtiyaçları ve güvenlikleri sağlanmalıdır.

  • İmanlı kimseler, Allah düşmanlarından korkmazlar: “Bize gelen bu açık kanıtlar ve bizi yoktan yaratana karşı asla seni üstün tutmayız. Ne hüküm vereceksen hadi ver! Sen, ancak bu iğreti dünya hayatına hükmedersin. Şüphesiz biz, hatalarımıza ve bizi etkili bilgiden zorladığın şeye karşı, bizi bağışlasın diye Rabbimize iman ettik. Ve Allah daha hayırlı ve daha kalıcıdır” der geçerler.

  • Kur’an, kendisine inananlara yol gösterir. Zorluklara nasıl dayanmaları gerektiği, sıkıntılı dönemleri nasıl atlatmaları gerektiği konularında da yol gösterir. İnananlar Kur’an ayetlerine inanıp sığınmalı, hayatına uygulamalıdır. Böylece inananlar dünya hayatının aldatıcı nimetlerine takılıp kalmazlar, ahiret mutluluğunu tehlikeye atmazlar.

  • Altına, paraya tapmak insanlara hoş gelebilir. Her toplumda onları para ile aldatan Samiriler olabilir. Müminler aldanıp da kapitalist zihniyeti benimsememelidir.

  • Her kim iman eden biri olarak düzeltmeye yönelik işlerden yapmışsa o, bir haksızlıktan ve hakkının yenileceğinden korkmaz.

  • İnsan İblis’e aldanmamalıdır. O, her insana,  olmayacak şeyleri vadederek insanı tuzağa düşürür, mal,  mülk, altın tutkunu yapar, insanı istifçiliğe yöneltir. İnsanı azdırıp asi bir kul yapar.

  • Suç işleyen tövbe etmeli, Kur’an’dan yolun  doğrusunu öğrenmelidir. Allah’tan gelen kılavuza uyanlar, sapıklığa düşmez ve mutsuz olmazlar.

  • İnsanlar, meskenlerinde gezip durdukları kendilerinden önce Allah’ın yok ettiği bunca nesillerden ibret almalıdır. Onların durumu aklı olan kimseler için kılavuz olmalıdır.

  • Suçlu insanlar hemen helak olmuyorsa bu Allah’ın mühlet verişindendir.

  • İnançlı insan, metin olmalı, hep Allah’tan rızasını dilemeli ve sürekli olarak Allah’ı tanıtmalıdır.

  • İmanlı insan, kendilerini imtihan etmek için, basit dünya hayatının süsü olarak başkalarına verilmiş, mal, mülk, evlat ve saltanata asla gözlerini dikmemeli/rağbetle bakmamalıdır. Allah’ın rızkının daha iyi ve daha sürekli olduğunu bilmelidir.

  • İnanan insan, yakın çevresine salâtı [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı] emretmeli, kendisi de ona sabırla devam etmelidir.

  • Hayırlı akıbet, “Allah’ın koruması altında olmak” içindir.

  • Ahrette insanlar; “Sağın ashabı”, “Solun ashabı” ve “Öne geçenler” olarak üç sınıftır. Öne geçenler, yaklaştırılanlardır yani Allah’ın lütfundan en fazla yararlanacak olanlardır.

  • Sağın yaranı da cennet nimetlerinden yaralanacaklar.

  • Solun ashabı, içlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içindedirler, serin olmayan, sevimli olmayan kapkara dumandan bir gölge içindedirler. Şüphesiz solun ashabı bundan önce varlık içinde zevk ve eğlenceye dalanlar idiler. Ve büyük günah; Allah’a ortak kabul etme üzerine ısrar ediyorlardı. Ve “Biz ölüp, toprak ve kemik yığını olduktan sonra mı, biz gerçekten kaldırılacağız? Önceki atalarımız da mı?” diyenlerdir.

  • Öncekiler ve sonrakiler malûm bir günün belli vaktinde/randevu yerine kesinlikle toplanacaklardır.

  • Sapıklar, yalanlayıcılar,  kesinlikle zakkumdan bir ağaçtan yiyecekler de karınları onunla doldurulacak; sonra da onlara onun üstüne kaynar su içirilecek.

  • İnsan yaratılışını yaratılış evrelerini iyi incelemelidir: yaratan kimdir?

  • Yaşam süresi, ölüm, Allah tarafından ayarlanmıştır.

  • Allah dilerse bizi, benzerlerimizle değiştirir ve bizi bilmediğimiz bir şeyde inşa eder, kimse engel olamaz.

  • Kur’an’dan ve bilimsel çalışmalar gösteriyor ki; yeryüzünde yaşayan insanlardan önce, tarih öncesindeki canlıların yaşamına Allah son verdi. O türden birilerini görüyor musunuz? Daha önce yaptığı gibi bizi benzerlerimizle değiştirirse buna karşı koymaya gücünüz yeter mi?

  • İlk yaratılışı bilip öğrenen, inanan ikinci yaratılışı pekâlâ kabul eder.

  • Ekip durulan bitkiler de iyi düşünülmeli, kim bitiriyor, bu sistemi kim kurmuş?

  • Yağmur olayı da iyi gözlemlenmeli; kim indiriyor, tuzlu olmaması nedendir, bu yasaları kim koymuştur?

  • Yakıp durulan oksijen iyi düşünülmeli, onun kaynağı ağaçları kim yarattı, oksijen ağaçsız çöllere nasıl ulaşıyor? Bu yasaları kim koydu?

  • Yaklaştırılanlardan olan insanlar için sorun olmaz;  artık onlara rahatlık, güzel kokulu rızık ve bol nimetlerin cenneti vardır.

İnsan eğer sağın ashabından ise; artık ona  sağın ashabından selâm!

  • Ama insan, yalanlayıcı solun ashabından ise; ona kaynar sudan bir ziyafet! Ve cehenneme atılma!  Bunlar insanlara Allah’ın verdiği kesin ön bilgilerdir.

  • Allah dilerse geçmişte olduğu gibi yeni inkârcıları da gökten bir alâmet [gösterge; ışın, radyasyon ve meteorlar, tayfun, sel] indirir de onları perişan eder. Ama onlara mehil veriyor.

  • Yeryüzü incelenmelidir Allah’ın orada her güzel eşten nicelerini bitirdiği görülmelidir.

  • Kur’an ayetleri her an insanlara ulaştırılmalıdır. İnsanlara duyulan minnet buna engel olmamalıdır.  Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak her şeyden daha iyidir.

  • Hakkı bulan kimseler, geçmişlerinden utanmamalıdır. Geçmişteki yanlış iş yapmış olmak, hakkı tebliğe, doğruları söylemeye mani olmamalıdır.

  • İşin içinde işkence olsa da hakikatten vazgeçilmemelidir.

  • Zalimler daima kaybeder, mazlumlar refaha kavuşur.

  • Bizi yaratan, bize doğru yolu gösteren, bizi yedirip içiren, hastalandığımız zaman şifa veren, bizi öldürüp diriltecek olan âlemlerin Rabbi Allah’tır. — Din günü, kusurumuzu bağışlayacağını umuyoruz!-

  • İnsan hep İbrahim gibi: “Rabbim! Bana ‘hüküm’ ver ve beni iyilere kat! Ve beni, sonra gelecekler için doğrulukla anılanlardan kıl! Ve beni nimeti bol cennetin mirasçılarından kıl! Ve babamı da bağışla, şüphesiz o sapıklardan oldu. Ve yeniden diriltilen gün; mal ve oğulların sağlam bir kalple/gerçek imanla gelenlerden başkasına yarar sağlamadığı ve cennetin Allah’ın koruması altına girenlere yaklaştırıldığı, azgınlar için de cehennemin açılıp gösterildiği gün beni rezil etme!” şeklinde dua etmelidir.

  • Akıllı insanlar, Allah’ın gönderdiği kitabı dikkate alır, elçiyi izler ve Allah’ın koruması altına girerler.

  • Hak yolda olanlar, Nuh, Hud, Salih, Lut, Şuayb peygamber gibi çıkarcılar tarafından işkenceye uğrayabilirler. Ama batıla koşanların sonu hüsrandır.

  • Allah kimseye, haksızlık etmez.

  • Şairlerin hepsi aynı olmaz. İçlerinde iman edenler ve düzeltmeye yönelik işler yapan, Allah’ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar da vardır.

  • Musa’nın elçilik görevi iyi öğrenilmelidir.

  • Davut’a ve Süleyman’a da elçilik görevi verildi: O ikisi de: “Bizi mümin kullarının birçoğuna fazlalıklı kılan Allah’a sonsuz övgüler olsun!” diye Allah’a dua ettiler.

  • Süleyman Davut’a vâris oldu. Ve Süleyman: “Ey insanlar! Bize kuşların mantığı; seslerinden, davranışlarından anlam çıkarma öğretildi ve bize her şeyden verildi” dedi.

  • Süleyman ve Davud peygamberin kıssaları da her Müslüman tarafından iyi öğrenilmelidir.

  • Hak peşinde koşanlara Semud kavminin Salih peygambere, Lut kavminin Lut peygambere yaptığı gibi iftira atılabilir, tuzak kurulabilir. Hak yolda yürüyenler tedbirli olmalı ve korkmamalıdırlar. Allah, kendilerine yardım eder zalimlerin de cezasını verir.

  • Şüphesiz, Allah, insanlara karşı büyük armağan sahibidir, velâkin insanların çoğu sahip olduklarının karşılığını ödemiyorlar. Allah, onların göğüslerinin gizli tutmakta olduklarını ve açığa vurduklarını kesin olarak bilmektedir. Ve gökte ve yerde gizli olan hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta olmasın.

  • Allah, dinlensinler diye geceyi yarattı, gündüzü de gördürücü, aydınlık yarattı. Şüphesiz ki bunda iman eden bir toplum için kesinlikle alâmetler/göstergeler vardır.

  • Kim bir iyilik güzellik getirirse, onun için getirdiğinden daha hayırlısı/ getirdiğinden dolayı bir hayır vardır. Ve onlar o gün korkudan güvende olanlardır.

  • Ve kim kötülükle gelirse, artık yüzleri ateşte sürtülür. –Siz yaptığınız amellerden başkasıyla mı karşılık göreceksiniz?–

  • Alemlerin Rabbi Allah, yapılanların hiç birinden habersiz değildir.

İman etmiş bir toplum Musa ve Firavun’un önemli haberlerini iyi öğrenmelidir.

  • Firavun, yeryüzünde yüceldi ve idaresi altındaki insanları grup grup yaptı; onlardan bir grubu güçsüzleştirmek istiyor; bunların oğullarını boğazlıyor; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştiriyor, kızlarını da sağ bırakıyordu. Şüphesiz ki o, bozgunculardan idi.

Mealden yeni şekil

  • Allah, yeryüzünde güçsüz düşürülenlere armağan versin, onları önderler yapsın ve onları mirasçılar yapsın, onları yeryüzünde sağlamca yerleştirsin; özgür bir vatanları olsun, Firavun, Haman ve bu ikisinin askerleri gibi inkarcılara, onlardan çekinmekte oldukları şeyleri göstersin ister.

  • Himayeye, yardıma muhtaç olanlara iş sağlanmalıdır.

  • Allah, kendilerine âyetlerini okuyan bir peygamberi, anakente göndermedikçe, memleketleri değişime/yıkıma uğratmaz.

  • Halkı şirk koşarak yanlış yapan kimseler olmayan memleketleri, Allah değişime/yıkıma uğratmaz.

  • Allah geceyi, gündüzü; gecede dinlenilsin ve gündüzün, Kendisinin karşılıksız, fazladan verdikleri nimetler aransın ve verilen nimetlerin karşılığını ödensin diye rahmeti gereği yapmıştır.

  • Kim bir iyilik getirirse, ona ondan daha hayırlısı/ ona ondan dolayı bir hayır vardır. Ve kim bir kötülük getirirse; o kötülükleri işleyenler, ancak yaptıkları şeylerin karşılıklarını alacaklardır.

  • Allah, neyi planladıysa o mutlaka gerçekleşir.

  • Allah, kimin doğru yol kılavuzu ile geldiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu daha iyi bilendir.

  • İnananlar sakın Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtenlere arka çıkmamalı/yardımcı olmamalıdır.

  • Elinde Kur’an olanlar, Allah’ın âyetlerinden geri durmamalı, asla ortak koşanlardan olmamalıdır!

  • Allah, kulu Muhammed’i, bir gece, âyetlerini / alâmetlerini / göstergelerini göstermek için, Mescid-i Haram’dan bir kenarı mübarek kılınmış Mescid-i Aksa’ya yürütmüş; orada kendisine vahyederek onu peygamber yapmıştır. Çünkü Allah, her türlü noksan sıfatlardan arınıktır. Şüphesiz O, en iyi işiten, en iyi görendir.

  • Mûsâ’ya da Kitap verildi ve Allah’ın astlarından vekil [tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan bir kişi/kurum] tanımayınız diye Kitab’ı, İsrâîloğulları  (ki İsrailoğulları, Nûh’la beraber gemide taşınarak kurtarılan kimselerin soyundandır)  için bir kılavuz yapıldı.

  • Nûh, kendisine verilen nimetlerin karşılığını çokça ödeyen bir kuldu.

  • İnananlar, İsrâîloğullarının geçmişini; tarihini, kültürünü karakterini çok iyi irdelemelidir.

  • İsrâîloğulları yeryüzünde iki defa kargaşa çıkardı/ bozguna uğradı sonra da büyük bir yükselişle yükseldi. İkisinden birincisinin zamanı gelince, üzerine güçlü kuvvetli kullar gönderildi de onlar, evlerin aralarına girip araştırdılar. Ve o yerine getirilmesi gereken bir vaat idi. Sonra İsrailoğulları tekrar güçlü kulların üzerine galip kılındı ve mallarla ve oğullarla yardım edildi ve işe yarayanlar açısından daha çok şey sahibi yapıldı.

  • İsrailoğullarının diğer bozguna uğrama zamanı gelince de Allah, İsrailoğullarına kötülük yapmaları, ilk kez girdikleri gibi yine mescide/Beytü’l-Makdis’e girmeleri, ele geçirdikleri yerleri yıkıp bozmaları için üzerlerine güçlü kullarını tekrar gönderecektir.

  • İyilik eden, kendisine iyilik etmiş olur, kötülük eden kendisi için kötülük yapar.

  • Allah, hep merhamet eder. Ve eğer insanlar tevbe edip dönerse Allah da tevbeleri kabul eder.

  • Allah, cehennemi, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtenler için kuşatıcı bir zindan yapmıştır.

  • Allah, geceyi ve gündüzü iki alâmet/gösterge yaptı. Sonra Kendisinden bir armağanlar aramamız, yılların sayısını ve hesabını bilmemiz için gecenin alâmetini/göstergesini silip, bir gördürücü aydınlık olarak gündüzün alâmetini/göstergesini getirdi.

  • Allah, peygamber göndermedikçe azap etmez.

  • Allah, bir ülkeyi değişime/yıkıma uğratmak istediği zaman, onun varlık ve güç sahibi önde gelenlerine, hak yolda olmalarını, hak yolda önderlik yapmalarını emreder de onlar, bunun aksine, orada hak yoldan çıkarlar. Artık oranın üzerine Söz hak olur da Allah orayı kökünden darmadağın eder.

  • Allah, Nûh’tan sonraki nesillerden nicelerini değişime/yıkıma uğrattı. Tarih incelenip ibret alınmalıdır.

  • Allah, kullarının günahlarını en ince ayrıntısına kadar bilen ve en iyi görendir.

  • Her kim çarçabuk geçen dünyayı isterse, Allah, istediği kimseye, dilediği şeyi çabuklaştırır. Sonra onun için cehennemi hazırlar, o da kınanmış ve kovulmuş olarak oraya girer. Kim de mü’min olarak ahireti ister; ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa, işte bu çalışmaların karşılığı verilir. Hepsine; dünyayı isteyenlere ve âhireti isteyenlere Allah, ihsanından verir. Allah’ın ihsanı kısıtlanmış değildir.

  • Dünyada Allah, insanların bir kısmını bir kısmı üzerine fazlalıklı yapar. Ama âhiret, dereceler bakımından daha büyüktür, fazlalık bakımından da daha büyüktür.

  • Allah, kullarından dilediği için rızkı genişletir ve daraltır. Şüphesiz ki O, kullarından gerçekten haberdardır, hakkıyla görendir.

  • Kullarının rızkını aralarında düzenleyen Allah, kullarının ihtiyaçlarını bilir. Kullarının kiminin rızkının geniş olması kimin az olması rızk konusunda koyduğu yasa gereğidir.

  • Allah, kötü şeylerden hoşlanmaz.

  • Allah, peygamberlerin kimini kiminin üzerine fazlalıklı kılmış Dâvûd’a da Zebûr’u vermiştir.

  • Her şehir kıyâmet gününden önce değişime/yıkıma uğrayacaktır, suçlulara şiddetli bir azap ile azap edilecektir. Bu Allah’ın değişmez yasasıdır.

  • Allah, peygambere, Mekke’yi fethedeceğini göstermiş ve bu görüntüyü ve Kur’ân’da uzak durulmasını istediği altın, mal-mülk tutkunluğunu insanlara bir imtihan için yapmıştır.

  • İblis hariç doğadaki güçlerin hepsi bilgili insana boyun eğer.

  • İnsan maddeden iblis enerjiden yaratılmıştır.

  • İblis kıyamete kadar her insanla birlikte olacak, Allah’ın kendisine yüklediği görevi sürdürecektir.

  • İnsanlardan, pek azı dışında çoğu iblisin kontrolüne girer.

  • İblise uyanlar cehenneme girer.

  • İblis, güç yetirdiklerini sesiyle sarsar. Ve atlılarıyla ve yayalarıyla onların üzerine yaygara koparır! Mallarda ve çocuklarda onlara ortak olur (İblis’in mallarda ve çocuklarda insanlara ortak olması için hiçbir çaba göstermesine gerek yoktur. Kişiler, İblis’e hizmet ederek, mallarını İblis’in amacı doğrultusunda harcayarak, çocuklarını rüşte erdirmeyip cahil bırakarak onu kendilerine, mallarına ve çocuklarına ortak ederler. Doğru yolda eğitilmemiş bir çocuğun babası artık yarı yarıya İblis’tir ve bu çocuğun İblis’in amacı doğrultusunda bir fâsık, bir zâlim veya bir müşrik olması kaçınılmazdır. bu hususlar, Resmi Mushaf: Nisâ/118-119, Mâide/103, Sâd/82-83, En‘âm/136, Bakara/268, İsrâ/31′de görülebilir.). Ve onlara vaatlerde bulunur.” –Ve şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaat etmez.–

  • Aslında İblisin insanların aleyhine hiçbir gücü yoktur.

  • Tüm azgınlar, peygamberleri ve onun izinden gidenleri vahiyden uzaklaştırmak için çaba gösterdiler; vahiy olmayan şeyleri  Allah’a dayandırarak söylesinler diye uğraş verdiler.

  • Peygamberler müşriklere uysa idi onları halil/ iz bırakan bir önder, kahraman edinirlerdi. Uymayınca düşman kesildiler.

  • Allah, elçileri sağlamlaştırmamış olsaydı, gerçekten onlara birazcık meyledivereceklerdi. O durumda Allah, onlara hayatın iki katını ve ölümün iki katını tattırırdı. Sonra Elçiler Allah’a karşı kendilerine hiçbir yardımcı da bulamazlardı.

  • Hak davayı sürdürenler yurtlarından çıkarılırlar, onlar sürekli rahatsız edilir. Geçmiş peygamberlerde böyle olmuştu, son peygamberde de aynısı olmuştur; peygamberlik misyonunu sürdürenlere de aynısı yapılacaktır.

  • Hak geldi mi, bâtıl yok olur gider. Bâtıl yok olup gitmeye mahkûmdur.

  • Herkes bulunduğu hâl üzerine iş yapar. Bu durumda Allah, yol olarak kimin en doğru olduğunu daha iyi bilir.

  • İnsanlar vahiy hakkında bilgilenmek isterler; Vahiy, Rabbimizin işindendir. İnsanlara az bilgiden başka bir şey verilmemiştir.

  • Allah dilerse gönderdiği kitapları ortadan kaldırıp yok eder, buna kimse de engel olamazdı. Ama Allah rahmeti gereği bunu yapmadı.  Gerçekten Allah’ın insanlar üzerindeki armağanları çok büyüktür.

  • Şahit olarak Allah yeter. Şüphesiz O, kullarına, her şeyin iç yüzünü, gizli taraflarını iyi bilendir, en iyi görendir.

  • Allah kime kılavuz olursa, işte o doğru yolu bulmuş olandır. Kimi de saptırırsa, artık bunlar için Allah’ın astlarından hiçbir yardımcı, koruyucu, yol gösterici yakın kimse bulunmaz.

  • Şirk koşarak yanlış iş yapanlar, daima gerçeği örtbas etmeye çalışırlar.

  • İnkârcılar, Allah’ın rahmet hazinelerine sahip olsaydılar, harcanır tükenir endişesiyle kesinlikle ellerinde tutar; kimseye bir şey vermezlerdi.

  • Allah, gökleri ve yeri altı evrede yaratmış, sonra en büyük taht üzerinde egemenlik kurmuş ve tüm işleri; plan ve sistemleri yönetmektedir; kendisinden daha güçlü, yüce kimse yoktur.

  • Dünyada birine yardım edecek, destek olacak kişi ancak Allah’ın izninden/ bilgisinden sonra yardım edebilir. Kulluk, işte bu Allah’a yapılmalıdır.

  • Herkesin dönüşü sadece Allah’adır. Allah bunu hak olarak vaat etmiştir.

  • Allah, halkı ilk baştan yaratır, sonra iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseleri nasipleri/ hakları olan payları ile karşılık vermek için geri döndürür.

  • Allah, güneşi bir aydınlık, ayı bir ışık yapmış ve senelerin sayısı ve hesabı bilinsin diye, aya menziller ayarlamıştır. Allah bunu ancak gerçek ile yaratmıştır. O, bilecek olan bir toplum için âyetleri ayrıntılı olarak açıklar.

  • Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde ve Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde, Allah’ın koruması altına giren bir toplum için pek çok alâmet/gösterge vardır.

  • İnsanlar, sadece bir tek ümmet idiler, sonra ihtilâfa düştüler ve eğer Allah’ın cezalandırmayı kıyamet gününe erteleme ilkesi olmasaydı, ihtilâf edip durdukları şeyler hakkında aralarında hüküm kesinlikle gerçekleştirilmişti; dünyada cezalandırılmış gitmişlerdi.

  • Ve Allah, esenlik, mutluluk yurduna çağırır ve dilediği/dileyen kimseye kılavuz olur.

  • İnsanların çoğu, zan ile hareket ediyorlar. Şüphesiz ki zan, “hak”tan hiçbir şey kazandırmaz. Şüphesiz Allah insanların yaptıklarını çok iyi bilir.

  • Allah, insanlara hiçbir şekil ve yolla haksızlık etmez. Velâkin insanlar kendi kendilerine yanlışlar yaparak haksızlık ediyorlar.

  • Ve insanlar, Allah’ın, onları toplayacağı günde, sanki onlar sadece gündüzden bir saat kalmışlar gibi, aralarında konuşurlar.

  • Allah, her önderli toplum için elçi göndermiştir. Toplumlara elçileri geldiğinde de aralarında adalet gerçekleştirilmiştir; kimsenin mazeret ileri sürmeye bahanesi kalmamıştır; kimse haksızlığa uğratılmaz.

  • Allah’ın koyduğu yasa gereği; Her önderli toplum için bir süre sonu vardır. Süresi biten toplumların, insanların yapacakları hiçbir şey yoktur. Buna engel olabilecek hiçbir güç de yoktur. Dönüş sadece Allah’adır.

  • İyi bilmeliyiz ki,  göklerde ve yerde olan şeyler Allah içindir.

  • İyi bilmeliyiz ki Allah’ın vaadi gerçektir. Velâkin insanların çoğu bilmiyorlar.

  • Allah, hayat verir ve öldürür. Ve biz, yalnızca O’na döndürüleceğiz.

  • Allah, içinde dinlenilsin diye varlıklar için geceyi, görsünler diye de gündüzü var etmiştir. Şüphesiz bunda kulak verecek bir toplum için alâmetler/göstergeler vardır.

  • İsrâîloğulları’nı çok güzel bir yurda yerleştirdi ve onlara hoş nimetleri rızık olarak verdi. Onlar  da kendilerine bilgi gelene kadar ihtilâfa düşmediler. Şüphesiz Allah, o anlaşmazlığa düştükleri konularda kıyamet günü aralarında gerçekleştirecektir.

  • Kur’an’da olanların bir kısmına dair kesin, yeterli bilgisi olmayanlar, hemen bu konuda bilgisi olup da kitap öğrenip öğreten kimselere sormalıdır!

  • İnsanlara Rableri Allah’tan hak gelmiştir. O hâlde sakın şüphe edenlerden olunmamalı, Allah’ın âyetlerini yalanlayanlardan da olunmamalı, sonra zarara/kayba uğrayıp acı çekenlerden oluruz.

  • Aleyhlerinde Rabbimiz Allah’ın Kelime’si hak olmuş olan kimseler, kendilerine bütün alâmetler/göstergeler hep birden gelse, yine de o acıklı azabı görünceye kadar iman etmezler.

  • Allah’ın izni/ bilgisi olmaksızın, hiç kimse için iman etme yoktur. Ve Allah, kirliliği/azabı aklını kullanmayanların üzerine bırakır.

  • İman etmeyecek bir topluluğa apaçık âyetler/alâmetler/ göstergeler ve uyarmalar bir şey sağlamaz.

  • Göklerde ve yerde ne var bir bakılmalı, her varlık, her sistem incelenmelidir. Tüm bu göstergelere rağmen inanmayanlar, kendilerinden önce gelmiş geçmiş olanların uğradıkları günlerin aynısına uğrayacaklardır.

  • Allah elçilerini ve iman edenleri kurtarır. Zira mü’minleri kurtarmayı, Allah, üzerine görev saymıştır.

  • Eğer Allah, insanlara bir zarar dokunduracak olursa, onu O’ndan başka giderecek biri yoktur. Ve eğer insanlara bir hayır dilerse, o zaman da O’nun fazlını geri çevirecek biri yoktur. O, armağanlarını kullarından dilediğine isabet ettirir. Ve Allah, çok yarlıgayıcı, çok merhametlidir.

  • Rabbimiz Allah’tan, elbette, bize hak gelmiştir. Artık kılavuzlanan doğru yola giren, ancak kendisi için girmiştir ve gerçekten, sapan da, kendi zararına sapmıştır.

  • Elçiler, insanların yanlış davranışlarından sorumlu değildirler.

  • İnsanlar Allah’ın indirdiği kitaba uymalı ve Allah hükmünü verinceye kadar sabretmelidir. Ve Allah, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.

  • Yeryüzündeki küçük-büyük tüm canlıların rızkı Allah’a aittir. Allah, tüm varlıkların yerleşik yerini de geçici bulunduğu yeri de bilir. Hepsi apaçık bir kitaptadır.

  • Allah, kulların hangisinin daha güzel amel işleyeceğini imtihan etmek için gökleri ve yeri altı evrede yaratmıştır:  Evren, önce su hâlinde idi; O’nun tahtı su üzerindeydi; Allah o evrede de egemendi, plânlayıp yönetendi.–

  • Her kim basit dünya hayatını ve süsünü isterse Allah, yaptıklarının karşılığını, ona hiç eksiltmeden, burada tastamam verir. Onlar orada hiçbir zarara uğratılmazlar. İşte onlar, kendileri için, âhirette ateşten başka bir şey olmayanlardır. Yapıp ürettikleri de orada boşa gitmiştir. Yaptıkları şeyler de kaybolup gitmeye mahkûmdur.

  • Dünyayı isteyenler, dünyanın peşinde koşanlar, Rabbinden açık bir belge üzere olan ve kendisini Rabbinden bir şahidin takip ettiği kimseler ve de Musa’nın kitabını iyi tanımış kimseler gibi olmazlar. Çünkü böyleleri dünyayı önemsemezler.  İşte böyle olanlar, Kur’ân’a inanırlar.

  • İnsanlar Allah’tan bağışlanma ister, sonra O’na tevbe ederse, Allah onlara rahat, müreffeh bir hayat ihsan eder.

  • Kıyamet günü geldiğinde Allah’ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. O gün insanlardan bir kısmı bedbaht ve bir kısmı da mutlu olacaklardır. Bedbaht olanlar cehennem ateşi içindedirler. Onlara orada iç çekme ve hıçkırma vardır. Gökler ve yer durdukça onlar da o ateşte sürekli kalacaklardır. Mutlu olanlar da gökler ve yer durdukça ardı arkası kesilmeyen bir ikram olarak cennetin içinde sürekli olmak üzere kalacaklardır.

  • İyilikler kötülükleri giderir.

  • Allah’ın Yusuf’taki gibi her insan üzerinde özel planları olabilir.

  • Vizyonların tevilini Allah yaptırtır.

  • İnsanların çoğu, ortak koşmadan Allah’a iman etmezler.

  • Rasülüllah Muhammed’den önce de kentlerin kendi halkından, kendilerine vahyedilen birtakım olgun kişiler elçi olarak gönderilmiştir.

  • Elçiler ümit kesecek hâle gelince ve kendilerinin yalanlandıkları kanaatine varınca, kendilerine Allah’ın yardımı geldi. İyiler kurtuldu, suçlular topluluğu cezalandırıldı.

  • Zaman zaman Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş olan kişiler, inkârcılıklarını sorgulayıp ‘Keşke Müslüman olsaydık!’ temennisinde bulunurlar.

  • İnkârcılar, dünyada yerler içerler, yararlanırlar ve boş umut onları oyalar ama onlar bir süre sonra gerçeği öğrenirler, vakit çoğu kez geçmiş olur.

  • Allah, hiçbir memleketi bilinen bir kitabı olmaksızın değişime/yıkıma uğratmadı.

  • Hiçbir ümmet, kendileri için belirlenmiş eceli (süre sonunun) önüne geçemez ve geciktiremez.

  • İnkârcılar, Rasülüllah’a; “Ey kendisine Öğüt/Kur’ân indirilen kişi! Şüphesiz sen gizli güçlerce desteklenen/deli birisin. Eğer doğrulardan isen, bize melekler ile gelmeliydin” dediler. Ama Allah, o doğal güçleri, ancak hak ile indirir. O vakit de onların işi bitiriliverir.

  • Allah, Muhammed’den önce geçmiş topluluklara da elçiler göndermiştir.

  • Toplumlar, genellikle elçiler ile alay ederler;  indirilen kitaba/gönderilen elçiye inanmazlar.

  • Allah’ın evvelkiler ile ilgili yasası/uygulaması insanlara bildirilmiştir.

  • Allah, inanmamada direnenler üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsa da onlar oradan yukarı yükselseler bile, kesinlikle “Gözlerimiz döndürüldü/bulandırıldı. Aslında biz büyülenmiş bir topluluğuz” deyip yine inanmazlar.

  • Allah, gökte birtakım burçlar oluşturdu ve bakanlar için onu süsledi. Ve uzayı, az da olsa vahye kulak veren, kendilerini alev sütunu takip edenler/roketlerle uzaya gidenler hariç tüm düşünce yetilerinden korudu. Yeryüzünü de yaydı ve oraya sabit kazıklar/dağlar yerleştirdi. Ve yeryüzünde ölçülmüş her şeyden bitkiler bitirdi. Ve yeryüzünde insanlar için ve diğer tüm canlılar için geçim yollarını yaptı.

  • Her şeyin hazineleri yalnız Allah’ın yanındadır. Ve Allah, onu ancak belli bir ölçü ile indirir.

  • Allah, rüzgârları aşılayıcılar olarak gönderir de gökten bir su indirip bizi onunla sular. Suyu hazinelerde tutanlar/ biriktirenler de insanlar değil Allah’tır.

  • Allah, kendisiyle baş etmeye uğraşanı da kaybedeni de, teslimiyet göstereni de bilir.

  • Allah, kimin daha iyi sonuca ulaşacağını göstermek için mahşerde insanları toplayacaktır. Şüphesiz O, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır, en iyi bilendir.

  • Allah, görünen, bilinen varlıkları çınlayan kilden, işlenebilen çamurdan/hâlden hâle giren bir maddeden yarattı. Ve görünmez varlıkları da daha önce, en ince delikten bile geçebilen yakıcı bir esintinin ateşinden/engel tanımayan enerjiden yaratmıştır.

  • Allah, evrendeki tüm güçleri bilgili insanın kontrolüne vermiştir; İblis hariç tüm güçler insana boyun eğer, kontrole girerler. İblis,  “Kuru balçıktan, şekil verilmiş/işlenebilen bir çamurdan yaratılan bir beşere boyun eğip teslimiyet göstermesi için yaratılmamıştır. O, mahşere kadar insanlarla beraber olacak ve iğvalama; her şeyi insanlara süsleyen ve arıtılmış kullar hariç onların hepsini azdırma görevini sürdürecektir. Ama iblisin, kendisine uyan azgınlardan başka, kullar üzerinde hiçbir zorlayıcı gücü yoktur. İblise uyanların; düşüncesizce hareket edenlerin hepsine vaat edilen yer de cehennemdir. Onun için yedi (birçok) kapı, tuzak vardır. Aklını kullanmayanlar bu tuzaklardan birine düşerler.

  • Allah, insanlara bol bol nimet ve Kur’an’ı vermiştir.

  • İnsana “yakîn/kesin bilgi” gelmesi için Allah’ı överek noksan sıfatlardan arındırmalı, boyun eğip teslimiyet gösterenlerden olmalı ve Allah’a kulluk etmelidir!

  • Tüm övgüler, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur.

  • Allah’ın ilâhlığını ve Rabliğini kabul etmeyen kişiler, bir şeyleri Rab lerine eşit / denk tutuyorlar.

  • Allah insanları bir balçıktan yaratmıştır. Sonra “ecel; süre sonunu” da gerçekleştirmiştir. Ve “adı belirlenmiş süre sonu”, O’nun katındadır. Bunda kimsenin kuşkusu olmamalıdır. O, göklerdeki ve yerdeki Allah’tır. O, insanların gizlisini ve açıkça yaptığını, yaptığı tüm şeyleri de bilir.

  • İnkârcılar, Rablerinin âyetlerinden gelen her âyette,  ondan uzak durmuşlardır. Kendilerine hak gelince de onu yalanladılar. Ama alaya aldıkları şeylerin önemli haberleri kısa zamanda kendilerine gelmiştir.

  • İnkârcılar, Allah’ın, kendilerinden önce yeryüzünde kimseye verilmemiş bütün imkânları kendilerine verdiğini, gökyüzünü üzerlerine bereketlerle gönderip altlarında ırmaklar akıttığını nice nesilleri değişime/yıkıma uğrattığını iyi düşünmelidirler. Allah onları, günahları sebebiyle değişime/yıkıma uğrattı ve onların sonrasından başka bir nesil oluşturdu.

  • Allah eğer ki elçisi Muhammed’e kâğıtta yazılı bir kitap indirmiş olsa, onlar da ona elleriyle dokunsalardı, kesinlikle Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bile bile reddeden kişiler, “Bu, apaçık sihirden başka bir şey değildir” derler yine de inanmazlardı. Ve onlar, “Bu Peygamber’e bir melek indirilseydi ya!” dediler. Eğer Allah bir melek indirmiş olsaydı, iş, kesinlikle bitirilmiş olurdu. Sonra da kendilerine göz bile açtırılmazdı.  Eğer Allah Peygamber’i bir melek yapsaydı, yine de onu bir adam şeklinde yapardı ve onlar yine düştükleri kuşkuya düşerlerdi.

  • Muhammed’den önce de elçiler ile alay edildi. Sonra da onlardan alay eden kişileri alay ettikleri şey kuşatıverdi. İnsanlar yeryüzünde dolaşıp yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir bakmalıdır.

  • Allah, rahmeti Kendi zâtı üzerine borç yazmıştır.

  • Allah insanları, kendisinde asla şüphe olmayan kıyâmet gününe toplayacaktır. Kendi kendilerini zarara sokan kimseler, iman etmezler.

  • Gecede, gündüzde barınan her şey Allah’ındır. O, en iyi işitendir, en iyi bilendir.

  • Basit dünya hayatı, sadece eğlence ve oyundur. Son yurt/âhiret yurdu ise, Allah’ın koruması altına girenler için kesinlikle daha hayırlıdır. İnsan aklını kullanıp yararına olanı tercih etmelidir.

  • Vicdanlı insan inançsızların durumuna acır ve üzüntü duyar. Onlar aslında peygamberi yalanlamıyorlar; ama şirk koşarak yanlış yapan o kimseler Allah’ın âyetlerini bile bile reddediyorlar.

  • Rasülüllah’tan önce de elçiler yalanlanmıştı da kendilerine Allah’ın yardımı gelinceye kadar yalanlanmaya ve eziyet olunmaya sabretmişlerdi.

  • Allah’ın sözlerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur. Bu konu Kur’an’da defalarca ayrıntılı olarak açıklanmıştır.

  • Katmerli inkârcılara ne yapılırsa yapılsın, onların müminleşmesi için yerin içinde bir delik, ya da gökte bir merdiven aranıp da onlara bir alâmet/gösterge getirilsin, Allah onlara hidayet vermeyince işe yaramaz. Allah dileseydi, kesinlikle onları “doğru yol kılavuzu” üzerinde toplardı. O hâlde cahillerden olmamalıdır. Bu işte nasibi olanlar vahye kulak verenlerdir. Ölüleri; onları da Allah diriltir. Sonra yalnızca O’na döndürülürler.

  • İnançsızlar: “Ona Rabbinden bir alâmet/gösterge indirilmeli değil miydi?” derler. Bilmezler ki: Allah bir alâmet/gösterge indirmeye güç yetirendir, fakat kendilerinin birçoğu bilmiyorlar.

  • Yeryüzünde her irili-ufaklı kıpırdayan canlı ve iki kanadıyla uçan her kuş insanlar gibi önderli topluluktur. Allah canlıları yeryüzünde topluluk oluşturacak şözellikte yaratmıştır.

  • Allah kitapta hiçbir şeyi noksan/yetersiz bırakmamıştır.

  • Allah’ın ayetlerini yalanlayan kimseler de karanlıklar içindeki sağır ve dilsizlerdir. Her kim dilerse Allah onu şaşırtır, kim de dilerse onu doğru yol üzerine bırakır.

  • Aslında insan yalnızca Allah’a yalvarır. O, dilerse insanın çağırdığı şeyi kaldırır ve insanın ortak koştuğu şeyleri ağızlarına bile aldırtmaz.

  • İnsan eğer namuslu ise iyi düşünmeli: Allah’ın azabı kendisine gelse veya kıyâmet vakti gelse, Allah’tan başkasına mı yalvarır?

  • Allah’ın peygamber gönderdiği tüm toplumlar, inanmayınca, yalvarsınlar diye dayanılmaz zorluk; yoksulluk ve sıkıntılarla kuşatıldılar. Onlara, zorlu azap geldiği zaman yalvarmaları gerekirken, onların kalpleri katılaştı ve şeytan onlara yapmakta oldukları şeyleri çekici gösterdi. Derken kendilerine hatırlatılanı terk ettiklerinde, Allah, onların üzerlerine her şeyin kapılarını açtı. Öyle ki, kendilerine verilen şeylerle ‘sevince kapılıp şımarınca’, onları apansız yakalayıverdi. Sonrada onların, umutları suya düşüverdi. Böylece şirk koşarak, küfrederek yanlış iş yapan topluluğun kökü kesildi. Bundan sonrada Allah’ın bu uygulaması devam edecektir.

  • En büyük ve en önemli tanık, Allah’tır.

  • Allah’la beraber gerçekten başka ilâhlar olduğuna gerçekte kimse tanıklık edemez.

  • Din ve kitap bilgisi olanlar, Peygamber’i, kendi oğullarını bildikleri gibi bilirler. Kendi nefislerini kayba uğratan kimseler ise iman etmezler.

  • Kör ile gören eşit olmaz. İnsanların iyi düşünmesi  gerekir.

  • Allah insanları geceleyin vefat ettirir; gündüzün elde edilen şeyleri bilir, sonra adı konmuş süre sonunun gerçekleşmesi için insanları kaldırır.  Dönüş yalnızca O’nadır. Sonra O, yapılanları haber verecektir.

  • Allah, kulları üzerinde hükümranlığı sürdürür ve O, kulları üzerine koruyucular gönderir. Sonra da kullardan birine ölüm geldiği vakit Allah’ın elçileri, hiç eksik-fazla yapmadan, onu vefat ettirirler; onlara geçmişte yaptıklarını, yapması gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlatırlar. Sonra kendi gerçek Mevlâları Allah’a döndürülürler. İnsan iyi bilmelidir ki,  hüküm ancak Allah’ındır ve O, hesap görenlerin en süratlisidir.

  • İnsan, sıkıntı anında gizli veya açık “Şu sıkıntıdan kurtulursam bir daha Allah’a nankörlük etmeyeceğim” diye yakarır. Çünkü gerçekten karanın ve denizin karanlıklarından kurtaranın sadece Allah olduğunu bilir. Ama kurtulunca şirk koşmaya devam eder.

  • Şüphesiz Allah’ın doğru yolu, gerçek doğru yolun ta kendisidir.

  • İnsan, âlemlerin Rabbine teslim olmakla ve salâtı; mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumlarını oluşturunuz-ayakta tutunuz ve O’nun koruması altına giriniz’ diye emrolundu.

  • İman edenler ve imanlarına yanlış iş giydirmeyenler/ ortak koşma inancı karıştırmayanlar, güven kendilerinin olanlardır. Kılavuzlandıkları doğru yolu bulanlar da onlardır.

  • Allah, İbrahime İshâk’ı ve Ya‘kûb’u da bağışladı. Hepsine doğru yolu gösterdi. Daha önce de Nûh’a ve onun soyundan Dâvûd’a, Süleymân’a, Eyyûb’a, Yûsuf’a, Mûsâ’ya ve Hârûn’a, Zekeriyyâ, Yahyâ, Îsâ ve İlyâs’a İsmâîl, Elyesâ, Yûnus ve Lût’a da doğru yolu göstermişti. Allah, güzellik-iyilik üretenlere böyle karşılık verir ve başkalarına; babalarına, soylarına ve kardeşlerine; mal, mülk, ömür, taraftar vs. yönünden fazlalıklı kılar.

  • Vahiy, Allah’ın kılavuzluğudur. O, onunla kullarından dilediğine kılavuzluk eder.

  • Allah’ın kitabına inanmayan inanmasın, Allah, inanacak, bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayacak bir toplumu getirir. İşte bunlar, Allah’ın kılavuz olduğu kimselerdir. Herkes de onların kılavuzuna/vahye uymalıdır.

  • İnkârcılar, “Allah, hiçbir beşere bir şey göndermemiştir” demekle, Allah’ı hakkıyla takdir edemediler/gereği gibi tanıyamadılar. Hâlbuki geçmişte: “Mûsâ’nın insanlara aydınlık ve kılavuz olmak üzere getirdiği, Yahudilerin parça parça yazı malzemeleri yaptığı, bir kısmını belli ettiği, birçoğunu gizlediği; onların ve babalarının sayesinde bilmedikleri birçok şeyleri öğrendiği Kitabı kim indirdi?”  Bunu; Allah’ın indirdiğini iyice düşünmeliydiler.

  • Allah, taneyi ve çekirdeği yarıp çıkarır: Ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarır.  Allah’ın bu programı iyi düşünülmeli, ibret alınmalıdır.

  • Allah, tan yerini yarıp çıkarır. Geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ayı hesap ile yapmıştır. Bunlar, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olanın, çok iyi bilenin belirlemesidir, ayarlamasıdır.

  • Allah, kara ve denizin karanlıklarında doğru yol bulunsun diye yıldızları tanıtır. Allah yol gösteren tek kudrettir. Karanlıklarda yıldızlarla yol göstermesi gibi cehalet karanlığından da Kur’an’la yol göstererek çıkarır.

  • Allah, bilen, iyi anlayan bir toplum için âyetleri ayrıntılı olarak açıklar.

  • Allah, insanları bir tek benlikten inşa etmiştir. Sonra da bir karar yeri ve emanet yeri oluşturur.

  • Allah, gökten suyu indirir. Böylece Allah onunla her şeyin bitkilerini çıkarır. Ondan da birbirine benzeyen ve birbirine benzemeyen birbiri üzerine binmiş taneler; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımları, üzümden bağları, zeytini ve narı çıkarır. Bunlar meyvelendikleri zaman meyveleri ve olgunlaşması incelenmelidir. İşte bunlarda kesinlikle inanan bir toplum için alâmetler/göstergeler vardır.

  • Cahil insanlar, görünmez güç ve varlıkları Allah’a ortaklar kıldılar. Hâlbuki onları Allah yaratmıştır. Bilgileri olmadan da oğullar, kızlar uydurdular. –O’nun şanı onların nitelediği şeylerden arınık ve yücedir.– O, gökleri ve yeri yoktan var edendir. O’nun sahibesi/eşi, dişi arkadaşı olmadığı hâlde, nasıl olur da O’nun çocuğu olur? Ve O, her şeyi yaratmıştır. Ve O, her şeyi en iyi bilendir.

  • Her şeyi planlayan Allah’tır. O’ndan başka ilâh yoktur, her şeyin yaratıcısıdır. Öyleyse, O’na kulluk edilmeli. O, her şey üzerine belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayandır.

  • Üzerine Allah’ın adı anılmayan; başkası adına ortaya konulan, putlara kesilen şeylerden yenilmemelidir.

  • Allah, her önderli topluma yaptıkları işi süsledi. Sonra da onların dönüşü Rablerinedir. Sonra O, onlara ne yaptıklarını haber verir.

  • Ortak koşanlar, kendilerine bir alâmet/gösterge gelirse, ona kesinlikle iman edeceklerine dair en ağır yeminleriyle Allah’a yemin ettiler. Halbuki, alâmetlerin/ göstergelerin ancak Allah katında olduğunu bilirlerdi.  Onlara alâmetler/ göstergeler gelse de iman etmeyecekleri belliydi.

  • Allah, inkârcıların kalplerini ve gözlerini ilkin iman etmedikleri durumdaki gibi ters çevirir. Allah, onları taşkınlıkları içerisinde kör ve şaşkın olarak bırakır.

  • Eğer Allah, onlara birtakım güçler indirseydi, onlara ölüler söz söyleseydi ve her şeyi karşılarına toplasaydı, –Allah’ın dilemesi dışında– yine inanmayacaklardı. Çünkü onların çoğu cahillik ediyorlardı.

  • Allah, her peygamber için gizli-açık şeytanlarını düşman yaptı: bu insan şeytanlar, dünya malına aldanmaktan dolayı, âhirete inanmayan kimselerin kalpleri ona kansın, ondan hoşnut olsun ve yapmakta olduklarını yapsınlar diye bunların bazısı bazısına sözün süslüsünü gizlice telkinde bulunur, aldatmaya çalışır.  –Ve şayet Allah dileseydi onu yapmazlardı. Öyleyse onları ve uydurdukları şeyleri bırakılmalıdır!-

  • Ahiret gününü inkâr edenler, şeytanların güzel, çekici sözlerinin etkisi ile peygamberin getirdiği ayetleri yalanlarlar. Allah gönderdiği peygamberler ile insan şeytanları biribirine düşman yapmıştır. Birbirleriyle mücadele içindedirler.

  • Rabbimiz Allah’ın sözü hem doğrulukça, hem de adaletçe tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirebilecek biri yoktur. O, en iyi işitendir, en iyi bilendir.

  • Rabbimiz Allah, Kendi yolundan kimlerin saptığını en iyi bilenin ta kendisidir. Ve O, kılavuzlandıkları doğru yolda olanları daha iyi bilendir.

  • Allah, kimi doğru yola iletmek isterse, İslâm için onun göğsünü açar. Kimi de saptırmak isterse göğsünü öyle sıkar ki, o, göğe yükseliyormuş gibi olur. İşte böyle, Allah, pisliği; zarar ve azap veren şeyleri iman etmeyenlerin üzerine bırakır/atar.

  • Kimse kendine Allah’ın yasaklamadığı yiyecekleri haram kılmamalıdır.

  • Günahın açığı ve gizlisi de yapılmamalıdır. Şüphesiz günah kazanan kimseler, kazanmış oldukları şeyler sebebiyle cezalandırılacaklardır.

  • Kalbi ölü iken vahiy ile diriltilen, insanlar içinde yürümesi için kendisine bir nur verilen kimse, hiçbir zaman karanlıklarda kalıp oradan bir çıkış bulamayan kimse gibi olmaz.

  • Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bile bile inkâr edenlere yapmakta oldukları şeyler ‘süslü ve çekici’ gelir.

  • Her kentte ileri gelenler, orada hileler çevirir ve suç ve suçlu üretirler. Bunlar, kötülüğü yalnızca kendilerine yapar da farkına varmazlar.

  • Allah’ın açıkladıkları, dosdoğru olarak Rabbimizin yoludur. Kesinlikle Allah, hatırlayıp öğüt alan bir topluluk için âyetleri geniş bir şekilde açıklamıştır.

  • Herkes için yaptıklarına göre dereceler vardır. Ve Allah, herkesin yaptıklarından gafil/duyarsız değildir.

  • Rabbimiz Allah, çok zengindir/ hiçbir şeye muhtaç değildir, merhamet sahibidir. İnsanları, başka toplumların soyundan getirdiği gibi, dilerse, bizi de yok eder ve bizden sonra yerimize dilediğini getirir.

  • Herkes dilediğini yapmakta özgürdür. Herkes yaptığının sonucunu göze almalıdır. Şirk koşarak yanlış iş yapanlar kurtuluşa eremezler. Herkes bunu ölmeden fark eder. İş işten geçmeden akıl başa alınmalıdır.

  • Allah, hayvanlardan yük taşıyanlar, döşek yapılanlar; derisinden yününden, tüyünden yararlanılanlar yaratmıştır. Allah’ın bize rızık olarak verdiği şeyler yenmelidir.

  • Şeytanın adımları izlenmemelidir. Şüphesiz o, insanlar için apaçık bir düşmandır.

  • Allah, insanların yemesi için, yarattığı hayvanlardan erkek dişi, yavru ayırımı yapmamıştır. Buna rağmen, insanları saptırmak için, Allah’a karşı yalan uyduran kimseden daha yanlış iş yapan kim olabilir? Şüphesiz Allah, şirk koşarak yanlış yapan o kimseler topluluğuna kılavuz olmaz.

  • Allah,  leş, akıtılmış kan, domuzun eti –ki şüphesiz domuzun eti kirlidir, rahatsızlık vericidir–, Allah’tan başkası adına kesilmiş; hak yol dışına çıkış gösterimi olan et dışında; hiçbir şeyin yenmesini yasaklamamıştır. Kim çaresiz kalırsa, taşkınlık yapmamak ve zaruret sınırını aşmamak üzere bunlardan yiyebilir. Allah’ın âyetlerine iman eden kimse, üzerine Allah’ın adı anılanları yemeli, Allah’tan başkası adına kesilmiş; hak yol dışına çıkış gösterimi olan etleri yememelidir.

  • Allah, özel bir uygulama; cezalandırma olarak Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kılmıştı. Sırtlarında yahut bağırsaklarında taşınan, ya da kemiğe karışan yağlar dışında, sığır ve koyunun yağları da yasaklanmıştı.

  • Herkesi Allah rızklandırır.

* Rabbimiz Allah,

-Kendisine hiçbir şeyi ortak koşmamayı,

 ana babaya iyilik yapmayı- güzel davranmayı,

 fakirlik endişesiyle / fakirleştiriliriz korkusuyla çocuklarını öldürmemeyi,

kötülüklerin açığına ve gizlisine yaklaşmamayı,

haksız yere, Allah’ın haram kıldığı nefsi öldürmemeyi, -İşte bunlar, insanlar aklını kullansın diye O’nun insanlara yükümlülük olarak ulaştırdıklarıdır.- 

Yetimin malına da yaklaşmamayı, –Yalnız erginlik çağına erişinceye kadar en güzel biçimde yaklaşabilir ve uygun şekilde harcama yapabilir?.-

 ölçüyü,  tartıyı hakkaniyetle tastamam yapmayı, -Biz kimseyi gücünün yettiğinden başkası ile; kapasitesi dışındaki bir şeyle yükümlü tutmayız.-

söylendiği zaman da, yakınlar da olsa adil olmayı

ve Allah’a verilen sözü tastamam tutmayı  -İşte bunlar öğüt alıp düşünülsün diye Allah’ın insanlara yükümlülük olarak ulaştırdıklarıdır.-” tabulaştırmıştır. Bu konular tartışılmaz bile. Bu ilkeler, dosdoğru olarak Allah’ın yoludur. Hemen ona uyulmalıdır. Bu ilkeler, Allah’ın koruması altına girerler diye Allah’ın insanlara yükümlülük olarak ulaştırdıklarıdır.

  • Allah, Rablerine kavuşacaklarına inansınlar diye iyilik-güzellik üretenlere tamam olarak, her şeyi genişçe açıklamak ve kılavuz ve rahmet olmak üzere Mûsâ’ya da kitabı vermişti.

  • Allah’ın varlığı, Bir Tekliği, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbi ve doğuların da Rabbi oluşu, saflar hâlinde dizilen/dizen, sonra da haykırıp sürükleyen, haykırıp sürükledikten sonra da öğüt okuyan Kur’ân âyetlerinde ayrıntılı olarak açıklanmış ve kanıtlanmıştır.

  • Allah, en alt semayı ziynetlerle/yıldızlarla süsledi. Kur’ân’dan, az da olsa yararlanan ve roketle uzaya çıkanlar bunlardan yararlanıp değerlendirebilir.

  • Uzay, sürekli gayret içinde olan, herkesçe dışlanan ve Kur’ân’a kulak vermeyen tüm düşünce yetilerinden korundu; bunlar uzayda işe yaramaz, faaliyet gösteremez; düşünce yetisi uzayda inditekt tepki veremez.

  • Allah insanları cıvık-yapışkan bir çamurdan; cansız maddeden yaratmıştır.

  • İnkârcılar, Allah’ın azabı çabuk gelsin istiyorlar. Ama Allah’ın azabı, onların sahasına indiği zaman da uyarılanların sabahı ne kötüdür!

  • Selâm, gönderilen elçileredir!

  • Salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı oluşturan-ayakta tutan], zekâtı/vergiyi veren, âhirete de kesin olarak inanan, güzellik-iyilik üretenler,Rableri tarafından bir doğru yol üzeredirler. Ve onlar, kurtuluşa erecek olanların ta kendileridir

  • Her kim iyilik-güzellik üreterek kendini Allah’a teslim ederse, işte o, gerçekten en sağlam kulpa yapışmıştır. Bütün işlerin âkıbeti yalnızca Allah’a aittir.

  • Yağmuru Allah yağdırır, rahimlerde olan şeyleri O bilir. Ve kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Kimse hangi yerde öleceğini de bilmez. Şüphesiz ki Allah en iyi bilendir, en iyi haberi olandır.

  • Sebe toplumu için yurt tuttukları yerde bir alâmet/gösterge vardır. Onların çevresi bahçelerle donatılmıştı.

  • Onlar yüz çevirdiler; nimetlerin karşılığını ödemediler. Allah da üzerlerine barajların selini salıverdi ve iki bahçelerini onlara buruk yemişli, ılgınlık ve içinde biraz da “sidir ağacı” bulunan, işe yaramaz iki bahçeye çevirdi.

  • Bu, onların Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bile bile örtbas etmiş olmaları nedeniyle Allah’ın onları cezalandırmasıydı. Allah sadece çok nankör olanları cezalandırır.

  • Allah, onlarla o bereket verdiği memleketler arasında, sırt sırta şehirler meydana getirmişti. Ve onlara da muntazam gidiş geliş düzenledi: Buralarda gecelerce ve gündüzlerce emniyet içinde gidip gelirlerdi.

Sonra da onlar: “Rabbimiz! Seferlerimizin arasını uzaklaştır!” dediler ve nefislerine yanlış işler yaparak haksızlık ettiler. Allah da onları efsaneler yaptı ve tamamen didik didik dağıttı. Şüphesiz ki bunda tüm kendisine verilen nimetlerin karşılığını çokça ödeyen sabreden için elbette alâmetler/göstergeler vardır.

İblis/düşünce yetisi onlar hakkındaki zannını tasdik etti de mü’minlerden ibaret bir kesimden başkası İblis’e uydular.

Hâlbuki İblis için onlar üzerinde hiçbir kudret yoktu. Fakat Allah âhirete imanı olanı, onun hakkında yeterli bilgisi olmayandan ayırt edecektik. Ve senin Rabbin her şeyi iyice koruyandır.

  • Allah’ın nezdinde yardım, destek, iltimas, sadece O’nun izin verdiği kimseye yarar verir. Sonunda kalplerinden dehşet giderildiği zaman: “Rabbiniz ne dedi?” derler. Onlar: “Hakkı” derler. Ve O, çok yücedir, çok büyüktür.

  • Herkes,  sadece yapmış olduklarının karşılığını görür.

  • Allah, herhangi bir memlekete uyarıcı gönderdiyse, kesinlikle oranın varlık ve güç sahibi şımarık önde gelenleri: “Biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri/mesajları örtenleriz/inanmayanlarız” dediler.

  • Allah, dilediği kimseye rızkını genişletir ve ölçülendirir. Fakat insanların çoğu bilmezler.

  • İnsanı Allah’a yaklaştıracak olan, malları ve evlatlar değildir.

  • Kim iman eder ve düzeltmeye yönelik işleri yaparsa, yaptıklarına karşı kat kat karşılık alacak ve yüksek köşklerinde güven içinde olacaklardır. Allah’ı inkâr için bunca âyeti/alâmeti/göstergeyi sıradanlaştırmaya yarışan kimseler, azap içinde tutulacaklardır.

  • Allah kullarından dilediği kimse için rızkını genişletir ve onun için ölçülendirir. Kim her ne şeyden harcamada bulunursa hemen Allah arkasını getirir. Ve O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

  • Mekkeli inkârcılara öyle ders görecekleri kitaplardan verilmedi. Kendilerine elçi Muhammed’den önce bir uyarıcı gönderilmedi.

  • Onlardan önceki kimseler de yalanlamışlardı. Hem bunlar, onlara Allah’ın verdiklerinin onda-birine/binde-birine bile erememişlerdi. Buna rağmen elçileri yalanladılar. Allah’ı tanımama/ tanıtmamaya yeltenişin sonucu nasıl oldu öğrenilmelidir.

  • Allah, hakkı yerli yerine koyar. O, görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geleceği, geçmişi en iyi bilendir.

  • Kur’ân/Kur’ân’ın içerdiği gerçekler geldi. Ve bâtıl başlatamaz ve geri getiremez; artık hiçbir şey yapamaz.

  • Allah, elçisine,  “Eğer ben sapmışsam, artık yalnızca kendi zararıma saparım. Ve eğer kılavuzlandığım doğru yolu bulmuşsam, bilinmeli ki Rabbimin bana vahiy vermesiyledir. Şüphesiz O, En İyi İşitendir, Çok Yakın Olandır.” dedirtmiştir.

  • Allah, bu kitabı insanlara gerçekle indirdi. Öyleyse Din’i sadece Allah için arındırarak Allah’a kulluk edilmelidir.

  • Halis din sadece Allah’a aittir.

  • Allah’ın astlarından birtakım yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinenler: “Allah’ın astlarından edindiğimiz bu yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar, bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsın diye biz onlara tapıyoruz.”  diyorlar. Ama kendilerinin ayrılığa/anlaşmazlığa düşüp durdukları şeylerde, onların arasında Allah hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve çok nankör kişilere kılavuzluk etmez.

  • Allah bir çocuk edinmek isteseydi, kesinlikle yaratacağından, dileyeceğini seçecekti. O, bundan arınıktır. O, bir tek, kahredici Allah’tır.

  • Bir tek, kahredici Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı, geceyi gündüzün üstüne bürüyor, gündüzü de gecenin üstüne bürüyor. Allah Güneş’i ve Ay’ı insanların yararına olan yapı ve işleyişte yaratarak insanlığın hizmetinize sunmuştur. Hepsi de adı konmuş bir süre sonuna akıp gitmektedir. İyi bilin ki O, çok güçlü ve çok bağışlayıcıdır.

  • Allah, insanı tek bir nefisten yarattı, sonra ondan eşini yaptı ve insanlar için hayvanlardan sekiz eş yarattı.

  • Allah, insanı annelerinin karınlarında üç karanlık içinde, yaratılıştan sonra bir yaratılışla yaratıyor. Bunu yapan, sahiplik, yönetim yalnız Kendisinin olan Allah’tır. O’ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. İnsan bunu görüp yanlış yoldan dönmelidir.

  • Gece saatlerinde kalkan, boyun eğip teslimiyet göstererek, dikelerek, ahretten çekinerek daima saygıda duran ve Rabbinin rahmetini uman o kimse, öyle yapmayan gibi olmaz.

  • Bilen kimseler ve bilmeyen kimseler eşit olmaz.

  • Herkes kesinlikle, dini yalnızca Allah’a özgü kılarak O’na kulluk etmekle emrolundu.

  • Allah kimin göğsünü İslâm’a açarsa, o zaman o, Rabbinden bir ışık üzerinde olur. İslâm dinini seçen için artık cehalet, karanlık bitmiştir. Artık o kullar çevrelerini de aydınlatırlar. Allah’ın kılavuzu ile nimetler içerisine girerler.

  • Allah, sözün en güzelini; Kur’an’ı benzeşen anlamlı olarak, ikişerli bir kitap hâlinde indirmiştir. Ondan, Rablerine saygısı olanların tüyleri ürperir. Sonra derileri ve kalpleri Allah’ın anılmasına karşı yumuşar. İşte bu, Allah’ın rehberidir. Allah, onunla dilediğini kılavuzlar. Her kimi de Allah şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösteren biri yoktur.

  • Çekişip duran birtakım ortakları olan bir adam ile yalnız bir kişiye bağlı selâmet içinde olan bir adamın hâli eşit olmaz. –Tüm övgüler Allah’ındır.– Aksine olarak onların çoğu bilmezler.

  • Peygamber de dâhil olmak üzere herkes ölümlüdür. Herkes kıyâmet gününde Rabbimizin huzurunda tartışacaktır.

  • Doğruyu getiren ve onu tasdik eden kişiler, Allah’ın koruması altına girmiş olan kişilerin ta kendileridir. Onlar için Rableri nezdinde diledikleri şeyler vardır. İşte bu, Allah’ın, onların önceden yaptıklarının en kötüsünü örtmesi, işlemekte bulunduklarının en güzeline, ecirlerini karşılık olarak vermesi için iyilik-güzellik üretenlerin karşılığıdır.

  • İnkârcılara:  “O gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorulmuş olsa, kesinlikle “Allah!” derler.

  • Allah, herkese yeter. Sonucu bırakanlar, yalnızca O’na sonucu bırakmalıdır.

    • Herkes özgürdür. Herkes, bulunduğu yer üzere çalışsın.  Herkes kendisini rüsva edecek azabın kime geleceğini ve kalıcı bir azabın kimin üzerine yerleşeceğini yakında bilecektir.

    • Allah, nefisleri, ölmeleri sırasında, onlara geçmişte yaptıklarını ve yapması gerekirken yapmadıkları bir bir hatırlatılır. Ölmeyenleri de uyuduklarında; artık haklarında ölüm gerçekleştirdiklerini alıkoyar, diğerlerini de adı konmuş bir süre sonuna kadar salıverir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için nice alâmetler/göstergeler vardır.

    • Allah, “bir tek” olarak anıldığı zaman âhirete inanmayan kişilerin yürekleri burkulur da, O’nun astlarından olan kimseler anıldığı zaman derhal yüzleri gülüverir.

    • Göklerin ve yerin yoktan yaratıcısı/parçalayıcısı, görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geçmişi, geleceği ve varlıkların akıl ve duyularla gözlenenlerini bilen Allah, kulların arasında, çekişip durdukları o şeyler hakkında hüküm verecektir.

    • Ahrette hiçbir şey gizli kalmaz. Kazanılan kötülükler onlar için meydana çıkar ve kendisiyle alay edip durdukları şeyler, kendilerini çepeçevre sarar.

    • Allah, rızkı dilediğine yayar ve ölçülendirir. Bu iyi bilinmelidir. Bunda iman edecek bir toplum için kesinlikle nice alâmetler/göstergeler vardır.

    • Birilerine Allah’tan başkasına kulluk etmeyi emredenler, çok cahil kimselerdir.

    • Allah, hakkıyla takdir edilmelidir/değerlendirme yapılmalıdır. Yeryüzü, kıyâmet günü O’nun avucundadır. Gökler de O’nun kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından arınık ve çok yücedir.

    • Allah’ı her zaman iyi tanıyan ve tanıtan kimseler; elçiler ve bilginler, “Rabbimiz! Sen rahmet ve bilgice her şeyi kuşattın. Onun için tövbe eden ve Senin yoluna uyan kimseleri bağışla ve onları cehennemin azabından koru! Rabbimiz! Onları ve onların atalarından, zevcelerinden ve soylarından sâlih olan kimseleri kendilerine vaat ettiğin Adn cennetlerine girdir. Şüphesiz Sen en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olan ve en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapanın ta kendisisin. Onları kötülüklerden de koru. Ve Sen her kimi kötülüklerden korursan, artık o gün elbette ona rahmet etmişsindir. İşte bu, büyük kurtuluşun ta kendisidir.” diyerek Rablerinin övgüsüyle birlikte Kendisini noksan sıfatlardan arındırırlar ve O’na inanırlar. İman etmiş kimseler için bağışlanma dilerler.

    • Allah, insanlara alâmetlerini/göstergelerini göstermiş, insanlar için gökten bir rızık indirmiştir. Ancak gönülden yönelenler öğüt alırlar.

    • Kullar, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtbas edenler, hoşlanmasa da dini sadece O’na ait kılarak Allah’a dua etmelidirler.

    • Allah, dereceleri yükseltendir, en yüksek mevkiin sahibidir: O, buluşma günü hakkında uyarmak için Kendi emrinden/ Kendi işinden olan vahyi kullarından dilediğine bırakır.

    • Yeryüzündeki sahte tanrılar, toplumun uyarıcılarını mutlaka öldürmek ister, onların düzeni değiştireceğinden korkar, onları kargaşa çıkarmakla; anarşistlikle suçlar.

    • Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha zordur. Ama insanların çoğu bilmiyorlar.

    • Allah, içinde dinlensinler diye geceyi, göz açıcı bir aydınlık olarak da gündüzü insanlar için ayarlamıştır.

    • Allah insanlara karşı armağanlar sahibidir. Ama insanların çoğu verilen nimetlerin karşılığını ödemeyip nankörlük ederler.

    • İyi tanınmalıdır; Rabbimiz Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O’ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. O hâlde nasıl olur da insan bunu kavrayamaz!

    • Canlılar için yeryüzünü bir karargâh, göğü de bir bina yapan, canlılara şekil veren –ki şekillerini ne de güzel vermiştir– ve canlıları temiz şeylerden rızıklandıran Allah’tır.

    • Varlıkların Rabbi Allah’tır.

    • Allah, güçlü kuvvetli bir çağa erişmemiz, sonra da ihtiyarlar olmamız, adı konmuş bir süreye ermemiz ve de aklımızı kullanmamız için bizi bir topraktan, sonra bir nutfeden, sonra bir embriyodan yaratmıştır.

    • Allah, insanı zayıf, ufak-tefek bir çocuk olarak çıkarır. İnsanlardan kimi de, daha önce vefat ettirilir (geçmişte yaptıklarımız ve yapmamız gerekirken yapmadıklarımız bir bir hatırlatılır) ; öldürülür.

    • Allah, yaşatır ve öldürür. O, bir emir gerçekleştirince artık ona sadece ‘Ol!’ der de o, hemen olur.

    • Allah, bir kısmına binilsin diye insanlar için hayvanları yarattı, ayarladı. Onların bir kısmından da yenilir. İnsanlar için onlarda daha nice menfaatler, gönüllerde yatan arzuların tatmini vardır.

    • İnsanlar, hayvanlar ve gemiler üzerinde, Allah’ın plan ve programı gereği taşınırlar.

    • Allah insanlara alâmetlerini/ göstergelerini her alanda gösteriyor. Allah’ın alâmetlerinin/ göstergelerinin hiçbiri tanınmaz hâle getirilemez.

    • İnsanlar Allah’a dosdoğru yönelmeli ve Kendisinden bağışlanma dilemelidir.

    • Allah, âlemlerin Rabbidir. O, yeryüzünü iki evrede yarattı, yeryüzünün içinden sabit dağlar yarattı bereketler meydana getirdi. Orada araştırıp isteyenler için eşit olarak [ayırım yapılmadan] rızıkları dört evrede ayarladı, sonra duman halinde bulunan göğe yerleşti/egemenlik kurdu, gökleri de yedi gök olmak üzere iki evrede gerçekleştirdi ve her göğe kendi işini içine yükledi, en yakın göğü kandillerle ve korumayla süsledi.

    • Gök önce duman; toz-gaz bulutu halinde idi. Allah gökyüzünü ayarladı, yeryüzünü ayarladı ve her ikisini de kusursuz bir şekilde plan ve programına uygun halde işletti. İşte bu, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olanın, çok iyi bilenin ayarlamasıdır. Buna rağmen insan düşünmeden, araştırmadan şirk koşabiliyor.

    • Güzellikle çirkinlik/ iyilikle kötülük bir olmaz.

    • Yeryüzü boynu bükük iken Allah’ın onun üzerine suyu indirdiği zaman, onun titreşmesi ve kabarması da O’nun alâmetlerinden/ göstergelerindendir. Şüphesiz ki ona hayat veren, kesinlikle ölüleri de diriltir. Şüphesiz O, her şeye gücü yetendir.

    • Allah, insana nimet verdiği zaman o yüz çevirir, yan çizer. Kendisine bir kötülük dokunduğu zaman da geniş geniş dua eder durur.

    • Rabbimiz Allah’ın her şeye tanık olmuş olması insan için en büyük güvencedir.

    • Yeryüzündeki ve gökteki tüm varlıklar,

    Rablerinin övgüsüyle birlikte O’nu noksan sıfatlardan arındırırlar ve yeryüzünde bulunan kimselerin bağışlanmasına kılavuz olurlar. İnsanlar Allah’ın, çok bağışlayıcılığından, çok merhamet ediciliğinden yararlanmalıdır.

    • Bir grup cennette, bir grup da cehennemde olacaktır.

    • Eğer Allah dileseydi kesinlikle insanları bir tek önderli toplum yapardı. Fakat O, dileyeni rahmetinin içine girdirir. Şirk koşarak yanlış yapanlar da, kendileri için bir koruyucu, yol gösterici yakın ve bir yardımcı olmayanlardır.

    • Allah, insanlar için kendilerinden eşler ve hayvanlardan çiftler yaratmıştır. O, varlıkları bu düzenin içerisinde üretip çoğaltıyor. O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. Ve O, en iyi işitendir, en iyi görendir. Göklerin ve yeryüzünün kilitleri yalnızca O’nundur. O, dilediği kimse için rızkı genişletir ve ayarlar. Şüphesiz ki O, her şeyi en iyi bilendir.

    • Davet edilen hak din, ortak koşan kimselere ağır gelir. Allah dilediğini Kendine seçer ve kalpten yöneleni de davet edilen doğru yola kılavuzlar.

    • Allah kullarına çok armağan verendir. Dilediğini/ dileyeni rızıklandırır. Ve O, her şeye gücü yetendir, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olandır.

    • Her kim âhiret menfaatini isterse, Allah onun menfaatinde, onun için artırma yapar. Ve her kim dünya menfaatini isterse ona da ondan verir. Ve onun için âhirette hiçbir nasip yoktur.

    • Her kim bir iyilik-güzellik yaparsa, Allah onun için onda iyiliği-güzelliği artırır. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, karşılığını verendir.

    • Allah, kullarının tövbesini kabul eder, kötülüklerden affeder ve herkesin işlemekte olduğunu şeyleri bilir. Ve O, iman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapanlara karşılık verir ve onlara armağanlarından daha fazlasını verir. Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini kabullenmeyenler ise, şiddetli bir azaba atılacaklar.

    • Eğer Allah rızkı kullarına bol bol verseydi, kesinlikle yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Velâkin Allah dilediğini belli bir ölçüye göre indirir. Şüphesiz ki O, kullarından en çok haberi olandır, en iyi görendir.

    • Allah, insanlar ümitlerini kestikten sonra yağmuru indirir ve rahmetini yayar. O, övülmeye lâyık olandır, yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakındır.

    • Göklerin, yeryüzünün yaratılması ve göklerde ve yerde her dâbbehden/canlıdan türetip yayması, Allah’ın alâmetlerinden/ göstergelerindendir. Ve O, dilediği zaman onların hepsini toplamaya gücü yetendir.

    • Allah, insanların Kur’an’ı dinlediklerinde ne için dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o şirk koşarak yanlış yapan kimselerin, “Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz” diye samimi olarak dinleyenleri caydırmaya çalışmalarını çok iyi bilir.

    •  Eğer Allah ile birlikte birtakım ilâhlar olsaydı, o zaman o ilâhlar en büyük tahtın sahibine/Allah’a bir yol ararlardı; sadece en büyük olanını ilâh olarak kabul ederlerdi.

    • İnsanlara musibetten isabet eden şeyler, kendi elleriyle kazandıkları yüzündendir. O da çoğunu affediyor. İnsanlar, yeryüzünde âciz bırakıcılar değiller. Ve insanların, Allah’ın astlarından, bir yakını yoktur, yardımcısı da yoktur.

    • Denizde dağlar gibi akıp gidenler de Allah’ın alâmetlerinden/ göstergelerindendir. Eğer O dilerse rüzgârı durdurur da giden gemiler denizin sırtında duruverirler. Şüphesiz bunda tüm çok sabreden ve kendisine verilen nimetlerin karşılığını çok çok ödeyen kimseler için nice alâmetler/ göstergeler vardır. Yahut Allah, onların kazandıkları şeyler sebebiyle o gemileri değişime/ yıkıma uğratır. Birçoğunu da bağışlar. Ve Allah’ın âyetleri/  göstergeleri hakkında mücâdele edenler; kendileri için kaçacak bir yer olmadığını bilirler.

    • Dünyada verilen herhangi bir şey basit dünya hayatının kazanımıdır. Sadece dünya hayatının geçici bir menfaatidir. Allah katında bulunanlar [nimetler, ödüller] ise;

    İman etmiş ve sadece Rablerine işin sonucunu havale eden kimseler için,

    günahın büyüklerinden ve hayâsızlıktan kaçınan ve öfkelendikleri zaman bağışlayan kimseler için,

    Rablerinin çağrısına cevap veren, mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı oluşturan-ayakta tutan, işleri de kendi aralarında görüşme, danışma olan, Allah’ın kendilerini rızıklandırdığı şeylerden harcamada bulunan kimseler için

    ve kendilerine bir haksızlık ve saldırı isabet ettiği zaman birbirleriyle yardımlaşan/ intikam alan kimseler için daha hayırlı ve daha kalıcıdır.

    Kim de haksızlığa uğradıktan sonra hakkını alırsa, işte onların aleyhine bir yol yoktur. Yol ancak, insanlara haksızlık eden ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık eden kimseler aleyhinedir. İşte onlar, kendileri için acı bir azap olanlardır.

    • Her kim de sabreder ve kusuru bağışlarsa, şüphesiz işte bu, kesinlikle işlerin azmindendir.

    • İman etmiş kimseler, zarara uğrayanların, kendilerini ve ailelerini, yakınlarını kıyâmet günü zarara uğratmış olan kimseler olduğunu iyi bilirler ve herkese öğretirler.

    • Allah, insana tarafından bir rahmet tattırdığı zaman ona sevinir; eğer elleriyle yaptıkları yüzünden kendilerine bir kötülük isabet ederse de, o zaman nankörün teki olur çıkar.

    • Göklerin ve yeryüzünün hükümranlığı yalnız Allah’ındır. O, dilediğini yaratır, dilediğine kız çocuk bahşeder, dilediğine de erkek çocuk bahşeder. Yahut Allah onları erkek ve kız olmak üzere eşleştirir. Dilediğini de kısır yapar. Şüphesiz O, en iyi bilendir, çok güçlü olandır.

    • Allah, beşer ile vahyetmek, perde arkasından yahut bir elçi gönderip de izniyle/ bilgisiyle dilediğini vahyetmesi dışında Allah’ın kendisine söz söylemesi olmaz. O, çok yüce ve yücelticidir, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/ sağlam yapandır.

    • Bütün işlerin yalnız Allah’a döndüğü hatırdan çıkarılmamalıdır.

    • İnkârcılara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorulsa, kesinlikle: “Onları en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olan, çok iyi bilen yarattı” diye cevap verirler.

    • Allah, yeryüzünü insanlar için bir beşik yaptı. Orada kılavuzlanan doğru yolda gidilsin diye birtakım yollar da yaptı.

    • Allah, suyu gökten belli bir ölçü ile indirdi, onunla ölü bir beldeyi canlandırdı. İşte insanlar, böyle çıkarılacaklar.

    • Allah, bütün eşleri, hayvanlardan binitleri, gemiler yüzsün diye suyun kaldırma kuvvetini yarattı ve insanlar onların sırtına binip üzerlerine yerleşirler. İnsanlar, rablerinin nimetini anarak: “Bunları bizim hizmetimize veren/ bunları yararlanacağımız özelliklerde yaratan Allah eksikliklerden arınıktır. Yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi. Şüphesiz biz de yalnızca Rabbimize döneceğiz” diye minnetlerini sunmalıdır.

    • Her peygamber gelişinde oranın şımarık varlıklı kimseleri: “Şüphesiz biz babalarımızı bir önderli toplum üzerinde bulduk. Biz de kesinlikle onların izlerine uyanlarız” demişlerdi.

    • Gönderilen uyarıcı; “Eğer size babalarınızı üzerinde bulduğunuz şeyden daha doğrusunu getirmişsem de mi?” dedi. Onlar: “Şüphesiz biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeye inanmayanlarız” dediler. Bunun üzerine Allah da onları yakaladı, cezalandırmak sûretiyle adaleti sağladı. Yalanlayanların sonunun nasıl oldu iyi araştırılmalıdır.

    • Şu basit dünya hayatında, onların geçimliklerini aralarında Allah paylaştırdı. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye Allah insanların bir kısmını bir kısmının üzerine derecelerle yükseltti. Ve Allah’ın rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.

    • Eğer insanların bir tek önderli, gerçeği örten toplum haline gelmesi diye bir sakınca olmasaydı, Allah, Kendisine inanmayan kimselerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler, onların evleri için kapılar, üzerine yaslanacakları koltuklar ve altından süs eşyaları yapardı. Bunların hepsi basit dünya hayatının kazanımından başka bir şey değildir. Âhiret ise Allah’ın katında, Allah’ın koruması altına girmiş olan kişiler içindir.

    • İnsan hangi işi yaparsa yapsın, Kur’ân’dan onun hakkında ne okursa okusun,  ne işte çalışırsa çalışsın, unutmasın ki, kendisi ona dalıp gitmişken, Allah onun üzerinde şahittir.

    • Kimse sosyal sağırlara bir şey işittiremez, sosyal körlere ve apaçık bir sapıklık içinde bulunanlara kılavuzluk edemez.

    • Mü’minlere düşen Allah’ın kitabına sarılmaktır. Böylesi doğru yol üzerinde olmaktır.

    • Katmerli kâfirler ile uğraşılmamalıdır. Onlar, kendilerine söz verilen günlerine kavuşuncaya kadar boşa uğraşsınlar ve oynayadursunlar.

    • Allah, gökteki ilâh olandır ve yeryüzünde ilâh olandır. Ve O, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/ sağlam yapandır, çok iyi bilendir.

    • Göklerin, yeryüzünün ve her ikisi arasındakilerin mülkü sadece Kendisine ait olan Allah ne cömerttir. Kıyâmet anının bilgisi de yalnızca O’nun yanındadır. Ve insanlar sadece O’na döndürülecekler.

    • İnkârcılara kendilerini kimin yarattığını sorulsa, kesinlikle: “Allah” derler. O hâlde nasıl çevriliyorlar!

    • Onlarla mücadelede çaresiz kalınıp, “Ey Rabbim! Bunlar şüphesiz imana gelmez bir toplumdur” denildiği anda onlardan vazgeçmeli ve “Selâm!” denilip geçmelidir. Artık onlar yakında her şeyi öğrenirler. Ama…

    • İnsanlar, iyice azınca Allah, apaçık bir kıtlık getirir. O kıtlık insanları sarıp sarmalar. Bu, elem verici bir azaptır. İnsanlar yalvararak: “Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Şüphesiz biz artık kesinlikle inananlarız.” derler. Nerede onlarda öğüt almak? Hâlbuki kendilerine açıklayıcı bir elçi, kitap getirilir. Sonra ondan yüz çevirirler ve elçi hakkında “Öğretilmiş bir deli/ gizli güçlerce desteklenen biri!” derler.

    • Allah, azabı birazcık kaldırınca da döneklik ederler. Ama Allah, en büyük bir yakalayışla yakalayacağı gün, suçluyu yakalayıp ceza vererek adaleti sağlar.

    • Göklerde ve yeryüzünde mü’minler için alâmetler/göstergeler vardır. İnsanın yaratılışında ve türetip yaydığı küçük-büyük tüm canlılarda da kesin bilgiyle inanan bir toplum için alâmetler/ göstergeler vardır.

    • Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde ve Allah’ın gökten bir rızıktan indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği şeyde ve rüzgârları evirip çevirmesinde aklını çalıştıran bir toplum için alâmetler/ göstergeler vardır.

    • Kur’ân’da konu edilenler, Allah’ın insanlara hak ile okumakta olduğu Allah’ın âyetleridir. Bunlar, insanlara hak ile okunmaktadır. Katmerli inkârcılar buna inanmadıktan sonra hiçbir söze/ olguya inanmazlar.

    • Allah, Kendi işi olarak içinde gemilerin seyretmesi, insanların da O’nun armağanlarından rızık araması ve kendilerine verilen nimetlerin karşılığını ödemeleri için denizi emirlerine vermiş/ yararlanacakları yapı ve özelliklerde yaratmıştır. O, göklerde ve yeryüzünde bulunan her şeyi Kendinden insanların hizmetlerine vermiştir. Şüphesiz bunda düşünen bir topluluk için alâmetler/ göstergeler vardır.

    • Allah, geçmişte İsrâîloğulları’na kitap, hüküm ve peygamberlik verdi. Ve onları temiz hoş olanlardan rızıklandırdı. Ve onları âlemler üzerine fazlalıklı kıldı. Ve onlara Allah’ın Kendine özgü işlerine dair apaçık deliller verdi. Sonra onlar, yalnızca, kendilerine bilgi geldikten sonra aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde kıyâmet günü aralarında karar verecektir.

    • İnkârcılar, Allah karşısında mü’minlere hiçbir şekilde yarar sağlayamazlar. Şirk koşarak yanlış yapanların bazısı bazısının yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlarıdırlar, Allah ise Kendisinin koruması altına girmiş kişilerin yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınıdır.

    • Allah, gökleri ve yeryüzünü gerçek ile ve de her kişiye yaptığının karşılığını vermek için yarattı. Ve onlar haksızlığa uğratılmayacaklar.

    • Eğer, yeryüzünde ağaçtan ne varsa kalem olsa, deniz de arkasından yedi deniz katılarak onun mürekkebi olsa, Allah’ın sözleri tükenmez.

    • Allah, yeryüzünde ne varsa hepsini insan için yaratmıştır. Sonra da O, semaya egemenlik kurdu; onları yedi gök olarak düzenledi. O, her şeyi en iyi bilendir.

    • Yeryüzünün neresi olursa olsun mü’minler, stratejilerini, planlarını Allah’a yönelerek yapmalıdır. Allah’a yönelirken; Allah’ın yanında başka bir güç ve otorite ile yönelme gölgelendirilmemelidir. Zulmün ortadan kaldırılması ve toplumların kalkındırılması Allah’ın insanların üzerine kıldığı isteğidir. İnsanlar; Allah’ın, bilgisinin ve rahmetinin geniş ve sınırsız olduğunu, en iyi bilenin olduğunu unutmamalıdır..

    • İnsan, olgunluk çağına ulaştığı ve kırk seneye geldiğinde: “Rabbim! Bana ve anama-babama ihsan ettiğin nimetlerine karşılık ödememi ve Senin hoşnut olacağın sâlihi işlememi sağla. Benim için soyumun içinde düzeltmeler yap/ sâlih kimseler ver. Şüphesiz ben Sana yöneldim. Ve ben şüphesiz Müslümanlardanım” deyip olgunluğunu gösterir.

    • Göklerde olan şeyler ve yeryüzünde olan şeyler Allah’ındır. İnsanlar, içlerindekileri açığa vursa da gizli tutsa da Allah onunla insanları hesaba çeker. Sonra dilediği kimseyi bağışlar, dilediği kimseye  de azap eder. Ve Allah, her şeye en iyi güç yetirendir.

    • Göklerde ve yeryüzünde bulunan şeyler, Allah’ı her türlü noksanlıktan arındırdılar.

    • Bilgeleşmiş, bilinçlenmiş bu kimseler, vaat olunup durdukları doğru bir vaat olarak ve kendileri haksızlığa uğratılmadan, Allah’ın onlara amellerini tam olarak ödemesi için kendilerinden, yaptıklarının en güzelini kabul edeceği ve cennet ashâbı içinde kötülüklerden koruyacağı kimselerdir.

    Herkes için işledikleri şeylerden, birtakım dereceler vardır. –Ve onlar haksızlığa uğratılmadan, Allah’ın onlara amellerini tam olarak ödemesi içindir.–

    • Bir zaman Allah, gizli ajanlardan Kur’ân’ı dinlemek isteyen bir grubu Peygambere yöneltmişti. Onlar, Kur’ân’a hazır oldukları zaman, “Susun!” dediler. Sonra Kur’ân’ı dinleyince de birer uyarıcı olarak toplumlarına döndüler. Onlar: “Ey toplumumuz! Şüphesiz biz Mûsâ’dan sonra indirilen ve sadece içinde konu edilenleri tasdik eden, hakka ve dosdoğru yola kılavuz olan bir kitap dinledik. Ey toplumumuz! Allah’ın davetçisine karşılık verin ve O’na iman edin ki, Allah günahlarınızı bağışlasın ve sizi acı bir azaptan kurtarsın. Her kim Allah’ın davetçisine karşılık vermezse, bilsin ki, yeryüzünde Allah’ı âciz bırakacak değildir. Onun için Allah’ın astlarından yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın kimseler de yoktur. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içerisindedirler” dediler.

    • Güzel yollara sahip bilginlerin tutumları kanıttır ki şüphesiz insanlar, kesinlikle değişik karar içindedir. Değişik karardan çevrilen kişi, çevrilir; doğru yola gelmek isteyen gelir, sapmak isteyen sapar.

    • Allah, gökyüzünü kudretle/ sağlamca bina etti. Hiç şüphesiz Allah, genişleticidir. Yeryüzünü de Allah döşemiştir. O, ne güzel döşeyendir.

    • Düşünen insan için göklerin ve yerin Rabbinin ortakısız Allah olduğunu anlamak kolaydır. O’nun ortağı olsaydı ya kusursuz işleyen düzende bir aksaklık olurdu ya da Allah’ın yanında bir ilah daha olsaydı mutlaka biri diğerini yenmek için uğraşırdı. Oysaki; tüm yaratılanlar sadece yaratıcımız Allah’ı noksan sıfatlardan arındırır.

    • Allah, insanlar iyice düşünür/ öğüt alır diye her şeyden iki eş yaratmıştır.

    • Allah, yeryüzündeki, ona süs olan şeyleri insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini sınamak, herkese göstermek için yaptı.

    • Basit dünya hayatı, dünya üzerinde oluşan yağmurun yağması, bu su sebebiyle yeryüzünün bitkileri birbirine karışması, sonra da rüzgârın savurup durduğu bir çöp kırıntısı oluvermesine benzer. Allah her şeye muktedirdir.

    • Mal ve evlatlar, basit dünya hayatının süsüdür. Kalıcı düzeltmeye yönelik işler ise, Allah katında, sevapça daha hayırlıdır, ümit bağlama yönünden de daha hayırlıdır.

    • Herkes Rabbimiz Allah’ın kitabında olanları okumalı/izlemelidir.

    • Rabbimiz Allah’ın sözlerini değiştirecek kimse yoktur. Ve O’nun astlarından bir sığınak bulunması söz konusu değildir.

    • Allah kime kılavuzluk ettiyse artık o, kılavuzlanan doğru yolu bulmuştur. Allah kimi şaşırttıysa da, artık ona yol gösteren bir Yakın Kimse asla bulunmaz.

    • Allah doğal güçlere, “Âdem’e boyun eğip teslimiyet gösterin” demişti de İblis/ düşünce yetisi dışında, hepsi boyun eğip teslimiyet gösterdi. İblis, görünmez varlıklardandı/ enerjidendi. Sonra da kendi Rabbinin emrine ters düştü.

    • İnananlar Allah’ın astlarından İblis’i ve onun soyunu, hem de onlar inananların düşmanıyken yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinmemelidir. Şirk koşarak yanlış yapanlar için ne kötü bir değiştirmedir bu!

    • Allah, varlıkları, göklerin ve yeryüzünün yaratılışına ve kendilerinin yaratılışına şâhit tutmadı ve Allah hiçbir zaman saptıranları yardımcı edinmiş değildir.

    • İnsanların rahmet sahibi Rableri Allah,  çok bağışlayıcıdır. Eğer insanların rahmet sahibi Rabbleri, işledikleri günahlar yüzünden onları hemen yakalayacak olsaydı, onlara azabı kesinlikle acele verirdi. Aksine onlara vaat edilen bir zaman vardır. Onlar, O’nun astlarından bir sığınak asla bulamazlar.

    • İnsan kararlılık göstererek zihnindeki istifhamları, bunalımları, fikir sancılarını gidermek için uzman bilginlere başvurmalı; uzak olsa bile gitmelidir. (Kehf suresindeki Musa ve kendisine peygamberlik verilen bilgin kul kıssası iyi öğrenilmelidir)

    • İnsan şeytana uyarak; bencillik ederek gerçeği saklayabilir. Dikkatli olunmalıdır.

    • İnsan, bıkkınlık vermeden, izin almak suretiyle bilginlerden her zaman istifade etme yoluna gitmelidir.

    • İnsan tutamayacağı sözü vermemeli, takatinin üstünde bir iş, bir görev üstlenmemelidir.

    • İnsan bilmediği, tanımadığı yerlerdeki olaylara, uygulamalara müdahale etmemeli, sonucun kendisine açıklanmasını beklemelidir.

    • İnsanlar zaruri ihtiyaçları, çocuklarının geçimliği için birikim yapabilirler.

    • Allah, insanı bir nutfeden yarattı. Buna rağmen insan açıkça düşman olabilir.

    • İnsanları her zaman mutlu eden, ulaşım sağlayan hayvanları O yaratmıştır. Onlarda insanları ısıtacak şeyler ve birçok yararlar vardır. İnsanlar,  onlardan bir kısmını da yerler. Allah, kendilerine binilsin, hem de ziynet olsun diye, atları, katırları ve eşekleri yarattı. Bilmediğimiz şeyleri de O yaratıyor. Şüphesiz Rabbimiz Allah, kesinlikle çok şefkatlidir, çok merhametlidir.

    Yolun doğrusunu açıklamayı Allah Kendisine borç saymıştır. Yolun eğrisi de vardır. Ve eğer Allah dileseydi, insanları topluca doğru yola kılavuzlardı.

    • Allah’ın nimetleri sayılacak olsa, onları saymak mümkün olmaz.

    • Bu dünyada güzelleştirenlere-iyileştirenlere iyilik-güzellik vardır. Âhiret yurdu ise kesinlikle daha hayırlıdır.

    • Mü’minler, inkârcıların doğru yolda olmaları için hırs gösterseler de, artık Allah, saptırdığı kimseyi doğru yola kılavuzlamaz. Onlar için yardımcılardan da kimse yoktur.

    • Allah bir şeyi dilediği zaman, Allah’ın ona sözü sadece “Ol!” demesidir. O da hemen oluverir.

    • Allah, Elçisi Muhammed’den önce de, kendilerine vahyettiği olgun insanları açık kanıtlarla ve yazılı belgelerle elçi olarak gönderdi. Bu konuda bilgi sahibi olmayanlar, Tevrât ve İncîl’i bilen, din konusunda uzman Yahudi ve Hıristiyan bilginlerine sorabilirler.

    • Göklerde ve yeryüzünde bulunan canlılar ve doğal güçler, kibirlenmeden Allah’a boyun eğerler. Kendilerinin üstündeki Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyleri yaparlar.

    • İyilik olarak sahip olunan ne varsa, Allah’tandır.

    • İnsana bir zarar dokunduğunda, hemen yalnız Allah’a sığınır. Zararı insandan giderince, bazıları, kendilerine Allah’ın verdiklerini örtbas etmek/verdiklerine iyilikbilmezlik etmek için Rablerine ortak koşarlar.

    • Eğer Allah yanlış işleri nedeniyle insanları sorgulayıp cezalandıracak olsaydı, yeryüzünün üstünde irili-ufaklı tüm canlılardan hiçbir şey bırakmazdı. Velâkin onları adı konulmuş bir süreye kadar erteliyor. Onların sürelerinin sonu gelince de ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.

    • Allah, elçisi Muhammed’den önce birtakım ümmetlere elçiler gönderdi de şeytan onlara amellerini bezeyip süslü gösterdi. İşte o şeytan, bu gün onların koruyucu, yol gösterici yakınıdır. Ve onlar için acı bir azap vardır.

    • İnsanlar için keçi, koyun, deve sığırda da bir ibret vardır. Allah, insanlara onların karnındaki dışkı ile kan arasındaki şeylerden, içenlerin boğazından kolaylıkla geçen halis süt içiriyor.

    • Allah, hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden –ki, insanlar ondan içki ve güzel rızık edinir– insanlara içirir. Şüphesiz bunda aklını kullanan bir toplum için kesinlikle bir alâmet/gösterge vardır.

    • Allah, bal arısına dağlarda, ağaçlarda ve yapacakları çardaklarda evler/ yuvalar edinmesini, sonra ‘Meyvelerin hepsinden ye de, Rabbinin kolaylaştırdığı yollara gir’ diye vahyetti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir içecek çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz ki bunda iyiden iyiye düşünen bir toplum için, kesinlikle bir alâmet/gösterge vardır.

    • İnsanları Allah yarattı, sonra da onları öldürecektir. Kimi insanı da, bilgiden sonra herhangi bir şey bilmesin diye, ömrün en kötü zamanına; derbederliğe, ihtiyarlığa ulaştırır. Şüphesiz ki Allah çok bilgili ve çok kudretlidir.

    • Allah, insanlar için kendimizden eşler yaptı, o eşlerinden de oğullar ve torunlar verdi. İnsanları hoş, güzel, yararlı şeyler ile de rızıklandırdı. Buna rağmen nankörler, bâtıla inanırlar ve Allah’ın nimetini örtbas etmeye yeltenirler. Onlar, Allah’ın astlarından, göklerden ve yeryüzünden kendileri için rızık olarak herhangi bir şeye malik olmayan ve güç yetiremeyen şeylere tapıyorlar.

    • Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile Allah’ın güzel bir rızık verip de ondan gizli ve açık olarak harcayan bir kimseyi örnek verdi: Bunlar eşit olurlar mı? –Bütün övgüler Allah’a mahsustur.– Tersine insanların çoğu bilmezler.

    • Allah iki adamı da örnekleştirdi: Bunlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez; koruyucusuna bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır getiremez. Şimdi, bu adamla, adaletle emreden ve doğru yolda bulunan adam kesinlikle eşit olmaz

    • Allah, insanları annelerinin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve sahip olunan nimetlerin karşılığını ödesinler diye işitme, görme duyularını ve gönüller verdi.

    • İnsanlar, gök boşluğunda, bir emre boyun eğdirilmiş olan kuşlara/bulutlara bakmalı, gözlem yapmalıdır. Onları Allah’tan başkası tutmuyor. Bunda, inanan bir toplum için elbette ki alâmetler/göstergeler vardır.

    • Allah insanlara evlerinden bir huzur ve dinlenme yaptı. Ve hayvanların derilerinden yolculuk ve konaklama günlerimizde evler ve yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar döşeme eşyası ve kazanç sağlattı.

    • Allah, yarattıklarından insanlar için gölgeler yaptı ve insanlar için dağlardan barınaklar yaptı. İnsanları sıcaktan-soğuktan koruyacak elbiseler ve insanları kendi hışımlarından koruyan elbiseler var etti. İşte böylece Allah, Müslüman olsunlar diye üzerimize nimetini tamamlamaktadır. Buna rağmen eğer yüz çeviren olursa, artık elçilere düşen sadece apaçık bir tebliğdir.

    • Allah dileseydi elbette hepimizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah dilediğini saptırır ve dilediğine de doğru yolu kılavuzlar/ dileyeni saptırır, dileyene kılavuzluk eder. Tüm insanlar, bütün yaptıklarından sorulacaklar/sorumlu tutulacaklar.

    • Erkek-dişi, mü’min olarak kim iyi amel işlerse kesinlikle Allah onu güzel bir hayat ile yaşatacaktır. Ve kesinlikle onların yapmış oldukları amellerin ücretlerini, ödülleriyle ve daha güzeliyle verecektir.

    • Allah, eziyet edildikten sonra hicret eden, sonra cihat eden ve sabreden kimselerin her istediğini verecektir.  Şüphesiz Allah, kesinlikle çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.

    • Eğer sadece Allah’a kulluk edilecekse,  O’nun rızık olarak verdiği şeylerden helal ve temiz olarak yenilmelidir. Allah’ın nimetine karşılık ödenmelidir.

    • Allah, insanlara ancak leşi, kanı, domuzun etini ve Allah’tan başkası adına kesilenleri haram kılmıştır. Her kim zorlanırsa, saldırmadan ve aşırı gitmeden, ihtiyacı kadar yiyebilir. Zorlanan kimse bilsin ki, şüphesiz Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır,engin merhamet sahibidir.

    • Leş, kan, domuzun eti, daha önce Yahudilere de haram kılınmıştı. Ve Allah onlara haksızlık etmedi. Ama onlar şirk koşarak kendilerine haksızlık ediyorlardı.

    • Rabbimiz Allah, bir cahillikle günah işleyen, sonra bunun ardından tövbe eden ve düzelten kimselere her istediklerini verecektir. Rabbimiz Allah, kesinlikle çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

    • Sebt; düşünüp taşınma günü, ancak, Sebt/düşünüp taşınma günü konusunda anlaşmazlığa düşen kimseler üzerine zorunlu kılındı. Rabbimiz Allah, onların içinde anlaşmazlığa düşüp durdukları şeyler hakkında kıyâmet günü aralarında kesinlikle hüküm verecektir.

    (Halk arasında “cumartesi” günü olarak bilinen sebt günü, insanların günlük yaşamları ile ilgili; dünyevî işlerini bir tarafa bırakıp bunları hiç düşünmeden, sadece Tanrı’nın sözlerini dinledikleri ve bunları derin derin düşünmeye vakit ayırdıkları, dolayısıyla hem bedenlerini hem de ruhlarını dinlendirdikleri gündür.)

    • Allah insanlara, açıkça ortaya koysun diye, her peygamberi yalnız kendi toplumunun diliyle göndermiştir.

    • Allah dilediğini/ dileyeni saptırır, dilediğini/ dileyeni de doğru yola iletir. Ve O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.

    • Allah, ilan etmiştir: “Andolsun ki sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını öderseniz, elbette size artırırım ve eğer iyilikbilmezlik ederseniz hiç şüphesiz azabım çok çetindir.”

    • Geçmişte elçiler, fetih istediler. Tüm inatçı zorba da kayba, zarara uğrayıp acı çekti. Ardından cehennem vardır. Ve kendisine irinli sudan içirilecektir. İrinli suyu yudum yudum içecek, yutamayacak. Ve her yandan kendisine ölüm gelecek, fakat o hiç ölmeyecek. Arkasından da çok kaba bir azap gelecektir.

    • İncelenirse gökleri ve yeryüzünü Allah’ın gerçek ile yarattığı görülür.

    • Allah, şöyle bir örnek verdi: Güzel bir söz (İman), kökü, sabit, dalı-budağı gökte olan, Rabbinin izniyle/ bilgisiyle her an ürün veren güzel bir ağaç gibidir. Ve onlar öğüt alsınlar diye Allah insanlara böyle örnekler verir.

    • Kötü bir söz’ün (küfrün) durumu da, yerden koparılmış, sabit kalma imkânı olmayan kötü bir ağaca benzer.

      • Allah, gökleri ve yeri yaratmış, gökten su indirip onunla insanlara rızık olarak çeşitli meyveler çıkarmıştır.

      • Allah, emri gereğince denizde yüzüp gitmeleri için gemileri insanların emrine vermiş/ insanların yararlanacağı özelliklerde yaratmış, ırmakları da insanların emrine vermiştir.

      • Allah, sürekli olarak dönüş hâlinde olan güneşi ve ayı da insanların emrine vermiştir/ onları da insanların yararlanacağı özelliklerde yaratmıştır. Geceyi ve gündüzü de insanların emrine vermiştir.

      • Allah insanlara, öğütleri/şan şerefleri içinde olan bir kitap indirdi. Buna rağmen bu insanlar hâlâ akıllanmayacaklar mı?

      • Göklerde ve yeryüzünde olan kimseler de yalnızca Allah’ındır.

      • Allah’ın katında olan kimseler de O’nun kulluğundan büyüklenmezler ve usanmazlar, gece-gündüz ara vermeyerek Kendisini noksan sıfatlardan arındırırlar.

      • Eğer yer ile gökte Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de kesinlikle kargaşa içinde olurdu/düzenleri bozulurdu. O hâlde en büyük tahtın Rabbi olan Allah, onların nitelemekte oldukları şeylerden arınıktır.

      • Arşın Rabbi Allah, yaptığından sorumlu olmaz, onlar ise sorumlu olacaklardır.

      • Allah, yeryüzünün içinde, size sofra olsun diye sağlam kazıklar yaptı. Ve orada kılavuzlandıkları yollarını bulsunlar diye bol bol yollar oluşturdu.

      • Allah, gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptı. Müşrikler ise, gökyüzünün âyetlerinden yüz çevirmeye devam ediyorlar.

  • Allah, geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı yarattı. Hepsi bir yörüngede yüzmektedir.

  • Allah, elçisi Muhammed’den önce de hiçbir beşer için sonsuzluk tanımamıştır; herkes ölümlüdür.

  • Elçiler, insanları ancak vahiyle uyarırlar.

  • Kim inanmış olarak düzeltmeye yönelik işler yaparsa onun emeği için iyilikbilmezlik edilmeyecektir. Allah, hiç şüphesiz onu yazmaktadır.

  • Allah, göğü, kitapların dürüldüğü gibi dürdüğü zaman, yaratmaya ilk başladığı gibi –katından verilmiş bir söz olarak– onu yeniden var edecektir. Şüphesiz Allah yapandır.

  • İnsan iyi düşünmelidir; Allah, insanı seçilmiş bir çamurdan yarattı. Sonra onu çok dayanıklı bir karargâhta bir nutfe yaptı. Sonra o nutfeyi bir embriyo olarak yarattı. Sonra o embriyonu bir et parçası olarak yarattı. Sonra o bir et parçasını kemikler olarak yarattı. Sonunda o kemiklere de bir et giydirdi. Sonra onu bir başka yaratılışta yeniden kurdu. —İşte, yaratıcıların en güzeli Allah ne cömerttir!- İnsanlar, bunların ardından kesinlikle ölecek ve kıyâmet gününde diriltileceklerdir.

  • Allah, insanlar üzerinde yedi/ birçok yol yaratmıştır. Ve Allah yaratmaya karşı bilgisiz, ilgisiz, duyarsız değildir.

  • Allah gökten bir ölçüde su indirdi de onu yeryüzünde durgunlaştırdı. Ve şüphesiz Allah, onu gidermeye de kesinlikle güç yetirendir. Sonra da Allah, onun sayesinde insanlar için hurmadan ve üzümden bahçeler meydana getirdi. Bunlarda insanlar için birçok meyveler vardır ve insanlar onlardan yiyorlar. Akdeniz bölgesinde, yağ bitiren, yiyenlere katık olan bir ağaç; zeytin ağacı meydana getirdi.

  • Dört bacaklı, iki tırnaklı geviş getiren ve ot yiyen hayvanlarda da bizim için kesinlikle bir ibret vardır. Onların karınlarındaki şeylerden bize içirir. Onlarda bizim için birtakım yararlar daha vardır. Ve biz, onlardan yeriz, onların üzerinde ve gemilerin üzerinde taşınırız/yükleniriz.

  • Allah elçilerine; “Ey elçiler! Temiz, hoş, yararlı şeylerden yiyin ve sâlihi işleyin. Şüphesiz Ben sizin yaptıklarınızı çok iyi bilenim. Ve işte bu, bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. O hâlde Benim korumam altına girin.” diye öğütlemiştir.

  • İnsanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her grup, kendinde bulunan ile sevinip böbürlenmektedir. Onları bir zamana kadar sapkınlıkları ile baş başa bırakmak gerekir.

  • İnsan kendisine verilen mal ve evlat konusunda her zaman duyarlı olmalıdır. İnsanlar için mal ve evlat, deneme aracıdır. Bu nedenle mal ve evlat sevgisi mü’minleri yaratıldıkları fıtrattan ayırmamalıdır.

  • Rablerine duydukları derin hayranlık ve saygı sonucu O’ndan uzaklaşma korkusundan tir tir titreyen kimseler, Rablerinin âyetlerine inanan kimseler, Rablerine ortak tanımayan kimseler, Rablerine dönecekler diye verdiklerini kalpleri ürpererek veren kimseler, iyiliklerde yarışanlardır ve iyilikler için önde gidenlerdir.

  • Allah hiç kimseyi, gücünün yettiğinden başkası ile kapasitesi dışındaki bir şeyle yükümlü tutmaz. Allah’ın nezdinde de hakkı konuşan bir kitap vardır ve hiç kimse haksızlığa uğratılmaz.

  • Allah, çocuk diye bir şey edinmemiştir; O’nunla beraber hiçbir ilâh da yoktur. Aksi takdirde her ilâh kesinlikle kendi yarattığı şeyle birlikte gider ve kesinlikle diğerleri üzerine üstün olurdu. Görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni ve açığı bilen Allah, onların niteledikleri şeylerden arınıktır. O, onların ortak koştukları şeylerden de çok yücedir.

  • Allah, gökten yere, sistemleri düzenler, sonra da sistemler, ölçüsü, insanların saydıklarından bin yıl olan bir günde Allah’a yükselir, geri döner, bozulur.

  • Allah, yarattığı her şeyi en güzel biçimde yapar.

  • Allah, insanı yaratmaya bir çamurdan başlamıştır. Sonra onun soyunu bir özden, basbayağı bir sudan yapmıştır. Sonra onu düzeltip bir biçime soktu ve onu bilgilendirdi.

  • Allah, insanlar için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını mutlaka ve çokça ödemeliyiz.

  • Allah’ın âyetlerine ancak, kendilerine öğüt verildiği zaman boyun eğip teslimiyet göstererek yerlere kapanan ve Rablerinin övgüsüyle birlikte noksan sıfatlardan arındıran ve büyüklük taslamayan kimseler inanırlar. Onların yanları, yan gelip yattıkları yerlerden uzaklaşır; onlar keyfetmezler, onlar korku ve ümit içinde Rablerine dua ederler ve kendilerine Allah’ın verdiği rızıklardan bağışlarlar.

  • İnanmış kimse, yoldan çıkan kimse gibi değildir. Bunlar, aynı olmazlar.

  • Allah, hangi insanın amelce daha iyi-güzel olduğunu sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır.

  • Allah, semaları; uzayı ve uzaydaki varlıkları, sistemleri, birbiri üzerine uyumlu olarak yaratmıştır. Allah’ın yaratmasında bir çatlaklık-uygunsuzluk görülmez. Tekrar tekrar araştırılsın, gözlem yapılsın, bir bozukluk görülemez. Tüm araştırmalar sonuçsuz kalacaktır. Ne kadar araştırılırsa araştırılsın kesinlikle bir düzensizlik görülemeyecektir.

  • Allah, en yakın göğü kandillerle süsledi ve onları, kâhinlere palavra malzemesi [meteorların yeryüzüne düşmesiyle, insanların uzaydaki varlıkları tanımalarıyla şeytanların; kâhinlerin, falcıların sahtekârlıklarının ortaya çıkmasına malzeme] yaptı. Ve onlar için alevli ateş azabını hazırladı.

  • Şüphesiz ki görülmeyen, duyulmayan, sezilmeyen ıssız yerde Rablerine saygıyla, sevgiyle bilgiyle ürperti duyan kimseler, bağışlanma ve büyük bir ödül alacaklardır.

  • Allah, yeryüzünü insanlara boyun eğecek özellikte yapıvermiştir. Haydi, onun omuzlarında/ tepelerinde yürünsün ve Allah’ın rızkından yenilsin.  Ve diriliş, ancak O’nadır.

  • İnsan dayanıksız ve huysuz yaratılmıştır; kendisine kötülük dokundu mu sızlanır. Kendisine hayır dokundu mu/ kendisi varlıklı kılındığında da küçük bir yardımı bile engeller.

  • İnsan bencil olduğundan, maddi manevi destek vermeye yanaşmaz, toplumun ihtiyaçları onları ilgilendirmez. Salât [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmalarını]  edenler ise; Allah’ı tasdik ederler, maddi manevi destek verirler, kıyameti de tasdik ederler. Allah bu iki grubu bir tutmaz. Salâtçıların ödülü büyüktür. İnkârcıların ödülü ise azaptır.

  • Onların üzerinde fazla durulmamalıdır; vaat edilen günlerine kavuşuncaya dek boşa uğraşsınlar ve oynayadursunlar. O gün onlar, kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar. Sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi. Gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri aşağılığa bürünmüş bir hâlde. İşte bu, onların tehdit edile geldikleri gündür!

  • Kur’an indiğinde, geleceğe yönelik olarak “Rûmlar/Bizanslılar, yeryüzünün en alçak yerinde yenildiler. Onlar, bu yenilgilerinin ardından da birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Bundan önce ve sonra emir Allah’ındır. Ve o gün mü’minler, Allah’ın yardımıyla sevineceklerdir. Allah, Kendisinin bir vaadi olarak dilediğine yardım eder, galip kılar. Allah, vaadinden dönmez. Ama insanların çoğu bilmezler. O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, engin merhamet sahibidir.” şeklinde bilgi verilmiş ve bu bilgiler, aynen gerçekleşmiştir.

  • İnsanların çoğu, basit dünya yaşamından görüneni bilirler. Ve onlar, âhireti önemsemezler.

  • İnsanın yapması gereken, akşama erdiğinde, sabaha erdiğinde, gece sırasında, öğleye erdiğinde; her zaman Allah’ın tüm noksan sıfatlardan arındırılmasıdır! Göklerde ve yerde de tüm övgüler sadece O’na aittir. O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarır ve yeryüzüne ölümünden sonra hayat verir. Tüm insanlar işte öyle çıkarılacaktır.

  • İnsanların yeniden diriltilecekleri gün gelmeden önce; her zaman Allah’ı tüm noksan sıfatlardan arındırmaları gerekir. Kuşkusuz Allah, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarır ve yeryüzüne ölümünden sonra hayat verir. Tüm insanlar da hesap vermek üzere böylece çıkarılırlar.

  • Allah’ın, insanları bir topraktan yaratması da Kendisinin alâmetlerinden/ göstergelerindendir. Sonra da insanlar, şimdi, bir beşer olarak dağılıp-yayılmaktadırlar.

  • Allah’ın alâmetlerinden/ göstergelerindendir ki, insanlar için nefislerinden kendilerine ısınırlar diye eşler yaratmış, aralarına bir sevgi ve merhamet koymuştur. Şüphesiz ki bunda iyiden iyiye düşünecek bir toplum için nice alâmetler/ göstergeler vardır.

  • Göklerin ve yerin yaratılışı, insanların dillerinin ve renklerinin değişikliği Allah’ın alâmetlerinden/ göstergelerindendir. Şüphesiz bunda bilginler için nice alâmetler/ göstergeler vardır.

  • Gecede uyunması ve gündüzünde armağanlarından rızık aranması Allah’ın alâmetlerinden/ göstergelerindendir. Şüphesiz bunda kulak verecek bir toplum için nice alâmetler/ göstergeler vardır.

  • Allah’ın âyetlerindendir ki, insanlara hem korku ve hem de umut vermek için şimşeği gösteriyor. Ve gökten bir su indiriyor da onunla yeryüzüne ölümünden sonra hayat veriyor. Şüphesiz ki bunda aklını kullanacak bir toplum için nice alâmetler/ göstergeler vardır.

  • Göğün ve yeryüzünün Allah’ın emriyle durması yine Allah’ın alâmetlerinden/ göstergelerindendir. Sonra insanları yeryüzünden bir tek çağırışla çağırdığı zaman bir de bakarsınız ki insanlar çıkarılıyorlar.

  • İnsanlara rahmetinden tattırsın, emriyle gemiler akıp gitsin ve sahip oldukları nimetlerin karşılığını ödesinler diye armağanlarından rızık aramaları için rüzgârları müjdeciler olarak göndermesi de Allah’ın alâmetlerinden/ göstergelerindendir.

  • Göklerde ve yerde kim varsa hepsi de Allah’ındır. Hepsi de O’na saygı duyarlar.

  • Allah, tevhidi iyi kavramamız için bize kendimizden bir örnek veriyor: “Hiç size rızık olarak verdiğimiz şeylerde yasa ile size teslim edilen kişilerden ortaklarınız bulunur da onlarla siz eşit olur ve kendinize çekindiğiniz/ değer verdiğiniz gibi onlarla da karşılıklı çekinir misiniz/ birbirinize aynı değeri verir misiniz, eşit olur musunuz? İşte Biz, aklını kullanan bir toplum için âyetleri böyle açıklarız.”

  • İnsan yüzünü, eski inançlarını terk eden biri olarak dine, insanları üzerine ilk olarak yaratmış olduğu Allah’ın fıtratına doğrultmalıdır. Allah’ın yaratışında değişiklik söz konusu değildir. Dosdoğru/ ayakta tutan din, budur. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.

  • İnsanlar, kalben Allah’a yönelerek, Allah’ın koruması altına girmelidir, salâtı ikame etmelidir [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumları oluşturmalı-ayakta tutmalıdır], ortak koşanlardan; dinlerini parça parça bölmüş, ayrılıkçı gruplara ayrılmış kimselerden de olmamalıdır. –Her ayrılıkçı grup kendi yanlarındaki şeylerle böbürlenmektedir.–

  • İnsanlar, Allah’ın dilediği kimseye rızkı serdiğini ve ölçülendirdiğini iyi bilmelidirler. Şüphesiz bunda iman edecek bir toplum için alâmetler/ göstergeler vardır. Öyleyse, yakınlık sahibine; yurtlarından çıkarılan fakirlere, miskine ve yolcuya hakkı verilmelidir. Bu, Allah’ın rızasını dileyenler için daha hayırlıdır. Ve bunlar durumunu koruyan, zafer kazanan kimselerin ta kendileridir.

  • Ve insanların malları içinde artsınlar diye ribadan verilenler Allah yanında artmaz. Allah’ın rızasını dileyerek zekâttan/ vergileriden verilenler nimeti kat kat arttırır.

  • Allah, rüzgârları gönderir. Sonra rüzgârlar, bir bulutu savururlar. Sonra Allah, onu gökyüzünde nasıl dilerse öyle yayar ve onu parça parça yapar. Sonra da insanlar, onun derinliklerinden yağmur çıktığını görürler. İşte Allah, onu kullarından dilediği kimselere isabet ettirdiği vakit, onlar müjdelenirler, mutlu olurlar. Hâlbuki onlar, önceden; daha önce üzerlerine indirilmeden evvel kesinlikle ümitlerini kesmişlerdi. Öyleyse Allah’ın rahmetinin eserlerine bir bakılmalıdır; yeryüzünü, ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphe yok ki O, kesinlikle ölüleri diriltir ve O, her şeye gücü yetendir.

  • Allah, bir rüzgâr gönderse de ekini sararmış görseler, kesinlikle onun arkasından Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini reddetmeye başlarlar. Sosyal ölüler vahyi işitmezler. O daveti, arkalarını dönmüş giderlerken sosyal sağırlar da dinlemezler. Sosyal körler de sapıklıklarından doğru yola götürmek mümkün değildir. İman edecek kimseler ayetleri algılarlar ve Müslüman olurlar.

  • Allah, insanları güçsüz olarak yaratmıştır. Sonra güçsüzlüğün arkasından kuvvet getirdi. Sonra kuvvetin arkasından güçsüzlük ve ihtiyarlık getirdi. O, dilediğini yaratır. Ve O, en iyi bilendir, en iyi güç yetirendir.

  • Allah, elçisi Muhammed’den önce birtakım elçileri toplumlarına gönderdi de, elçiler onlara, apaçık delilleri getirdiler. Sonra Allah, günah işleyen kimseleri yakalayıp cezalandırarak adaleti sağladı. Mü’minlere yardım da, Allah’ın Kendisi üzerine bir hak, bir borç idi.

  • Allah, elbette iman etmiş kişileri bilir/ bildirir, elbette ikiyüzlüleri de bilir/ bildirir.

  • Mü’minler, insanların yalanlamalarına aldış etmeden  görevlerini yerine getirmeye devam etmelidir. Zira, önceki nesiller de elçilerini yalanlamışlardı. Mü’minlerin üzerine düşen; elçilik misyonunu yerine getirenlere yardım etmektir, tebliğ görevinde de sabırla devam etmektir.

  • Allah, Karun’u, Firavun’u ve Hâmân’ı da yıkıma uğrattı. Mûsâ onlara apaçık deliller ile gelmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Hâlbuki onlar, Allah’a karşı koyacak, O’nu durduracak değillerdi.

  • İnsanlar, kendilerine kitaptan vahyedileni okumalı/ izlemeli ve salâtı ikame etmelidir [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumu oluşturup ayakta tutmalıdır]. Kesinlikle salât [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumu], aşırılıktan, kötülükten alıkoyar. Ve Allah’ın anılması, elbette daha büyüktür. Ve Allah, yapıp ürettikleri şeyleri bilir.

  • Kendi rızkını taşıyamayan nice küçük-büyük canlı da vardır ki onları da, insanlara  da Allah rızkını verir. Ve O, en iyi işitendir, en iyi bilendir.

  • Allah, kullarından dilediğine rızkı genişletir ve onun için ayarlar. Şüphesiz Allah, her şeyi en iyi bilendir.

  • Allah, Kendi uğrunda gayret gösterenleri, elbette Kendi yoluna kılavuzlar. Ve şüphesiz Allah, iyilik-güzellik üretenlerle beraberdir.

  • Yaratıkların rızkı/ rızık vereni, insanların vaat olunduğu şeyler göktedir. Hâlâ görülmemektedir!  Öyleyse gök ve yeryüzünün Rabbine kasem olsun ki insanlara edilen o vaat, kesinlikle, tıpkı insanların konuşması gibi gerçektir.

  • Göklerin ve yerin görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geçmişi, geleceği yalnızca Allah içindir. O, ne güzel görür, O ne güzel işitir! Onlar için, O’nun astlarından bir yardım eden, yol gösteren, koruyan bir yakın kişi yoktur. Allah, Kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez.

  • Allah’ın müminlere verdiği imkân, kâfirlerin vereceğinden daha hayırlıdır.

  • Allah, bir âyet yerine başka bir âyet getirdiği zaman –Allah ne indirdiğini daha iyi bilen olmasına rağmen– onlar,  elçiye: “Sen, ancak bir uydurucusun” deyip geçtiler. İşin doğrusu onların çoğu bilmiyorlar.

  • İman edenlerle, inkâr edenlerin amelleri Allah nezdinde aynı değildir.  İnkâr edenlerin amelleri bir hayır kazandırmaz. İman edenlerin ise çevresine, toplumuna yararı olan amelleri nedeniyle ödüllendirilirler. Bu ikisi aynı değildir.

  • Onlardan önce yok olan hiçbir memleket iman etmemişti. Şimdi bunlar mı iman edecekler?

  • Allah, elçilere, verdiği galip getirme sözünü yerine getirdi. Böylece onları ve dilediği kimseleri kurtardı. Aşırı gidenleri de değişime, yıkıma uğrattı.

  • Allah, Öğüt’ten/Tevrât’tan sonra, Zebûr’da da ‘Şüphesiz yeryüzüne ancak Benim sâlih kullarım mirasçı olacak’ diye yazmıştır.

  • Aslında Allah onlara hakkı getirdi, onlar ise kesinlikle yalancıdırlar.

  • Hiç kuşkusuz, dönerler diye suçlulara, büyük cezanın astından en yakın cezadan da tattırılacaktır; dünyada da bir takım sıkıntılar verilecektir.

  • İnsanlar yalanlarsa yalanlasınlar, önemi yoktur. Daha önceki birtakım ümmetler de yalanlamıştı. Elçiye düşen de apaçık tebliğden başka bir şey değildir.

  • Rabbimiz Allah, insanın bedensel ve enerjik yapısını ve insanın evrimini şu temsili anlatımla açıklamıştır:

Ve bir zaman Rabbin, doğadaki güçlere, “Şüphesiz Ben, yeryüzünde bir halife getiren Zatım” demişti. Doğadaki güçler, “Orada bozgunculuk yapan, kan döken birisini mi yapacaksın? Oysa biz, Senin övgünle birlikte Seni, tüm noksanlıklardan arındırıyoruz ve Senin tertemiz; her türlü kötülük ve eksiklikten uzak olduğunu haykırıyoruz” demişlerdi. Senin Rabbin, “Ben sizin bilmediğiniz şeyleri çok iyi bilirim” demişti.

Ve senin Rabbin, Âdem’e o isimlerin tümünü öğretti. Sonra hepsini doğadaki güçlere sundu ve “Hadi, haber verin Bana şunların isimlerini, eğer doğru kimseler iseniz” dedi.

Doğadaki güçler, dediler ki: “Sen her türlü noksanlıktan arınıksın! Senin, bize öğretmiş olduğunun dışında bizim için bilgi diye bir şey yoktur. Şüphesiz Sen, en iyi bilenin, en iyi yasa koyanın ta kendisisin.”

Senin Rabbin dedi ki: “Ey Âdem! Haber ver onlara, onların adlarını.” Sonra da Âdem onlara, onların adlarını haber verince, senin Rabbin, “Dememiş miydim Ben size! Şüphesiz Ben, göklerin ve yerin görülmeyenini, duyulmayanını, sezilmeyenini, geçmişi, geleceği bilirim. Ve Ben, sizin açığa vurduklarınızı ve sakladıklarınızı bilirim” dedi.

Ve hani Biz, doğadaki güçlere, “Âdem’e boyun eğip teslimiyet gösterin” demiştik de İblis/düşünce yetisi dışında doğadaki güçler hemen boyun eğip teslimiyet göstermişti. İblis yan çizdi, büyüklendi. Ve o, her şeyi örtenlerden idi.

Ve Biz, “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette iskân ediniz/burayı yurt tutunuz, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol nasiplenin ve mal/altın-gümüş tutkunu olmayın, yoksa kendi benliğine haksızlık edenlerden olursunuz” dedik.

Bunun üzerine şeytan; İblis/düşünce yetisi onları oradan kaydırdı, içinde bulundukları ortamdan çıkardı. Ve Biz, “Birbirinize düşman olarak inin, orada belirli bir vakte kadar sizin için bir karar yeri ve bir yararlanma vardır” dedik.

Sonra da Âdem, Rabbinden birtakım kelimeler aldı/kendine vahyedildi; Biz dedik ki: “Hepiniz oradan inin. Artık size Benim tarafımdan bir kılavuz geldiğinde, kim kılavuzuma uyarsa, onlar için hiçbir korku yoktur; onlar mahzun da olmayacaklardır. Ve Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örtmüş ve ayetlerimizi yalanlamış kimseler; işte onlar, ateşin ashabıdır. Onlar, orada temelli kalıcıdırlar.” Sonra da Allah, onun tövbesini kabul etti. Kesinlikle O, tövbeleri çokça kabul eden, çok tövbe fırsatı verenin, çok merhametli olanın ta kendisidir.”

  • Kur’an’ın değişik surelerinde; insanın yaratılması, geçirdiği evrimin aşamaları, doğadaki güçlerin insanın emri altına girmeleri, İblis’in insanı aldatmaya yönelik çabaları, İblis’in insan açısından önemi konularında Rabbimiz Allah, temsili olarak her insanın anlayacağı seviyede bilgilendirme yapmıştır.

  • Allah, bir zaman İsrailoğullarını, kendilerini azabın en kötüsüne çarptıran, bunların oğullarını boğazlayan; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştiren, kadınlarını sağ bırakan Firavun’un yakınlarından kurtarmıştı. –Ve bu olanlarda onlara Rabbiniz tarafından büyük bir bela, imtihan vardı.–  Şüphesiz Allah, her zaman mazlumlardan yanadır; onları da kurtarır.

  • Bir zamanlar da Allah, nehri İsrailoğulları için yarıp da onları kurtarmış, onlar bakıp dururken Firavun’un yakınlarını da suda boğmuştu. Allah, mazlumlara işte böyle yardım eder.

  • Allah, Musa’ya kırk geceyi vaat vermiş, sonra da İsrailoğulları, kendi benliklerine haksızlık ederek, Musa yanlarından kısa süre ayrılınca altını ilâh edinmişlerdi.  Sonra Allah, sahip oldukları nimetlerin karşılığını ödesinler diye bundan sonra onları affetmişti.

  • Allah, İsrailoğulları  kılavuzlandıkları doğru yolu bulsunlar diye, Musa’ya, o kitabı ve Furkan’ı; Tevrat’ı vermişti.

  • Bir zamanlar Musa toplumuna, “Ey toplumum! Şüphesiz siz altına tapmakla kendi kendinize haksızlık ettiniz. Gelin hemen yaratıcınıza tövbe edin de benliklerinizi değiştirin. Böylesi, yaratıcınız nezdinde sizin için hayırlıdır” demişti. Sonra da yaratıcı Allah, onların tövbesini kabul etti. Yaratıcı Allah, tövbeleri çokça kabul eden, çok tövbe fırsatı verenin, engin merhamet sahibinin ta kendisidir.

  • Yine bir zamanlar İsrailoğulları, “Ey Musa! Biz Allah’ı açıkça görmedikçe sana asla inanmayacağız” demişlerdi de bunun üzerine İsrailoğulları bakıp dururken kendilerini yıldırım çarpıvermişti, perişan olmuşlardı.

  • Sonra Allah, kendilerine verilen nimetlerin karşılığını öderler diye perişanlıklarının ardından diriltti/zilletten kurtarıp onurlu duruma getirdi. Ve üstlerine o bulutu gölge yaptı ve üzerlerine kudret helvası ve bıldırcın/bal indirdi; onları zenginliğe, refaha kavuşturdu, bir elleri yağda bir elleri balda oldu. –Ve size verdiğimiz rızıkların hoş olanlarından yiyin.– Onlar, Allah’a karşı haksızlık etmediler, lâkin onlar şirk koşmak suretiyle kendi benliklerine haksızlık ettiler.

  • Çıkarcılardan bir zümre, Samiri gibi, Allah’ın kelâmına kulak verirler, sonra, onu iyice anladıktan sonra, bile bile onu değiştirip bozarlar. Ve onlar, iman etmiş kimselere rastladıklarında, “İnandık” derler, birbirleriyle baş başa kaldıkları zaman da, “Allah’ın, sizin aleyhinizde hüküm verdiği şeyleri, Rabbinizin nezdinde, aleyhinize delil olarak kullansınlar diye mi onlara söylüyorsunuz, onlara malzeme olarak veriyorsunuz? Hâlâ akıllanmayacak mısınız?” derler. Oysaki  Allah, kendilerinin sır olarak sakladıkları şeyleri ve açığa vurdukları şeyleri bilir. Ama bu çıkarcılar bunu bilmiyorlar.

  • İnsanlardan bir kısmı da, kuruntu dışında kitabı bilmeyen, okuma- yazma bilmeyen/ analarından doğdukları gibi kalmış kimselerdir. Bunlar, sadece zannediyorlar, hiç kesin bilgi sahibi değillerdir

  • İman etmiş kişiler, Yahudileşmiş kişiler, Nasranîler ve Sabiîler/doğal dindarlar; her kim Allah’a ve ahret gününe iman eder ve salihi işlerse, artık Rableri katında bunlar için ecirleri vardır. Bunlara bir korku yoktur. Bunlar mahzun da olmayacaklar.

  • Kim bir kötülük kazandıysa ve hatası kendisini kuşattıysa, bu kişiler cehennemlik kimselerdir. Onlar, orada sürekli kalıcıdırlar.  İman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış kimseler de, cennetlik kimselerdir. Onlar, orada sürekli kalıcıdırlar.

  • Allah, İsrailoğullarından: “Allah’tan başkasına kulluk etmeyeceklerine, ana-babaya, yakınlığı olanlara, yetimlere, miskinlere de iyilik yapacaklarına, insanlara güzelliği söyleyeceklerine, salâtı ikame edeceklerine [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumları oluşturup-ayakta tutacaklarına] ve zekâtı/vergiyi vereceklerine” dair kesin söz almıştı. Sonra çok azı müstesna olmak üzere yüz çevirdiler, sözlerinde durmadılar.

  • Geçmişte Allah, israiloğullarına: “Kanlarınızı dökmeyeceksiniz, kendinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız.” diye yükümlülük verdi onlar da tanıklık ederek ikrar vermişti. Ama riayet etmediler, kendi kendilerini öldürdüler ve kendilerinden bir grubu yurtlarından çıkardılar . Onların aleyhinde günah ve düşmanlıkta yardımlaştılar, onları esir edip onlar için fidye/kurtarmalık almaya çalıştılar. Hâlbuki bu iş; onların çıkarılmaları, kendilerine yasaklanmıştı.

  • Allah, Musa’ya  kitabı verdi. Ve ondan sonra birbiri ardı sıra elçiler gönderdi. Meryem oğlu İsa’ya da açık açık deliller verdi ve kendisini Allah’ın vahyi ile güçlendirdi. Ama çıkarcılar, bir elçinin kendilerine, nefislerinin hoşlanmadığı bir şey getirdiği her seferinde büyüklük tasladılar.  Sonra da bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler.

  • Hak yoldan çıkanlar, ne zaman bir ahit üzerine antlaşma yapsalar, onlardan bir grup imansız olduklarından onu atıverir, sözünde durmaz.

  • Ne zaman Allah tarafından onlara, yanlarındaki kitabı tasdik edici bir elçi geldi, daha önce kendilerine kitap verilen kimselerden bir grup, sanki bilmezlermiş gibi Allah’ın kitabını sırtlarının arkasına attılar.

  • Kendilerine kitap verilenler, Süleyman mülküne dair şeytanların okuyup durdukları şeylere uydular. Hâlbuki Süleyman, Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örtmemişti, ama o şeytanlar örtmüşlerdi; insanlara sihri ve Bâbil’de iki peygambere/ iki krala; Hârût ve Mârût’a indirileni öğretiyorlardı. Hâlbuki Hârût ve Mârût, “Biz saflaşmanız için bir ateşten malzemeyiz, sakın gerçeği örtme!” demedikçe hiç kimseye hiçbir şey öğretmezlerdi. Sonra herkes, o ikisinden erkekle eşinin arasını açan şeyleri öğreniyorlardı. –Ne var ki onlar onunla Allah’ın bilgisi olmadan hiç kimseye zarar veremezler.– Herkes, kendilerine zarar vereni, yarar vermeyeni öğreniyordu. Onu satın alanın ahrette hiçbir nasibi olmayacağını da kesinlikle biliyorlardı. Ve o, benliklerini karşılığında sattıkları o şey, ne çirkin bir şeydi! Keşke biliyor olsalardı! Onlar eğer inansalardı ve Allah’ın koruması altına girselerdi, kesinlikle Allah’tan bir ödül, daha iyi olacaktı. Keşke biliyor olsalardı!

  • Allah bir ayetten/alâmetten/göstergeden her neyi kaldırır veya söylettirmezse, ondan daha iyisini yahut benzerini getirir. İnsanlar, Allah’ın şüphesiz her şeye en iyi güç yetiren olduğunu bilmelidir.

  • İnsanlar, özellikle de Yahudiler, bundan önce Musa’nın sorgulandığı gibi, Elçi Muhammedi sorguya çekemezler.

  • İnananları Yahûdileştirmek, Hıristiyanlaştırmak isteyenler, “Yahudi ve Hıristiyanlardan başkası asla cennete giremeyecek” iddiasında bulunurlar. Bu, onların kendi kuruntuları olup herhangi bir delile dayanmamaktadır. Hayır, aksine kim iyileştiren-güzelleştiren biri olarak Allah için İslâm olursa, onun, Rabbi katında ödülü vardır. Onlara hiçbir korku da yoktur ve onlar üzülmezler de.

  • Yahudiler, “Hıristiyanlar bir şey üzerinde değillerdir/ onların kayda değer bir yanları yoktur” derler, Hıristiyanlar da, “Yahudiler bir şey üzerinde değillerdir/ onların kayda değer bir yanları yoktur” derler. Oysa onlar, kitabı okuyorlar. Bilmeyen kimseler de onların sözü gibisini derler. Artık içinde anlaşmazlık edip durdukları şeylerde, kıyamet günü aralarında Allah hüküm verecektir.

  • Allah’ın kendilerine kitap verdiği kimseler kendilerine gelen kitabı, okumasının-izlemesinin hakkını vererek okurlar-izlerler. İşte onlar, ona iman ederler. Her kim de kitabı işine gelmediği için reddederse, işte onlar zarara uğrayanların ta kendileridir.

  • Kendilerine kitap verilen kimseler, peygamberi kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Şüphesiz onlardan bir kesim de bilip durmalarına rağmen, kesinlikle hakkı gizliyorlar.

  • Hak, Allah’tandır. O hâlde, kimse şüpheye düşmemelidir.

  • Ve herkesin yöneldiği bir yön vardır. O nedenle müminler hep hayırlara koşmalı, yarışmalıdır. Her nerede olunursa olunsun Allah, hayırlarda yarışanların tümünü bir araya getirir. Şüphesiz Allah her şeye en iyi güç yetirendir.

  • Kullar Allah’ı anmalı ki, Allah da onları ansın.

  • İnsanlar, hayırdan ne işlerse Allah onu bilir.

  • İnsanlardan bazısı, “Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver!” derler. Bunlar için ahrette hak edilmiş bir pay yoktur. Bazıları da, “Rabbimiz! Bize dünyada bir güzellik-iyilik ve ahrette de bir güzellik-iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru!” diye yakarılar. İşte bunlar kazançlı çıkanlardır. Allah, hesabı çok çabuk görendir.

  • İnsanlardan kimi de vardır ki, onun basit dünya yaşamı hakkındaki sözü insanların hoşuna gider ve o, kalbindekine Allah’ı şahit tutar. Ve o, düşmanlığı en yaman olanıdır. O, dönüp gitti mi/ yetkilendi mi de yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekini/kültürü/kadınları ve nesli değişime/yıkıma uğratmak için çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez. Ona, “Allah’ın koruması altına gir!” dendiği zaman da büyüklük, güç, kendisini günah işlemeye sürükler. İşte öylesine cehennem yeter. Cehennem ne kötü bir döşektir!

  • İnsanlardan kimi de vardır ki, Allah’ın rızasına ermek için kendini satar [Allah yolunda malını-mülkünü harcar, canını ortaya koyar]. Ve Allah, kullarına çok şefkatlidir.

  • Yahudiler geçmişte, “Yahudi veya Hıristiyan olunuz ki kılavuzlandığınız doğru yolu bulasınız” derlerdi. Yine de diyebilirler. Bunlara: “Gerçek bunun tam tersi, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmekten, Allah’a ortak koşmaktan dönen biri olarak Allah’ın ortaklarının olacağını kabul etmemiş olan İbrahim’in dinine/yaşam tarzına uyulması gerekir. Biz Allah’a, bize indirilene, İbrahim’e ve İsmail’e ve İshak’a ve Yakup’a ve torunlarına indirilene, Musa’ya ve İsa’ya verilene ve peygamberlere Rablerinden verilene iman ettik; onlardan hiç birini diğerinden ayırmayız ve biz ancak O’nun için İslâmlaştıranlarız [sağlamlaştıran/esenlik-mutluluk kazandıran birileriyiz]” diye karşılık verilmelidir.

  • Eğer mü’minleri Yahudileştirmek, Hıristiyanlaştırmak isteyenler, müminlerin iman ettiği gibi iman ederlerse, artık kesinlikle kılavuzlandıkları doğru yolu buldular demektir. Yok, eğer yüz çevirirlerse, onlar sadece parçalanmışlık içindedirler. İşte onlara karşı müminlere Allah yeter. Ve O, en iyi işitendir, en iyi bilendir.

  • Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde,

insanlara yarayan şeylerle denizde akıp giden gemide,

Allah’ın semadan bir su indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde,

yeryüzünde her deprenen canlılardan yaymasında,

rüzgârları evirip çevirmesinde,

gök ile yeryüzü arasında emre hazır olan bulutta, akıllarını çalıştıran bir toplum için elbette alâmetler/göstergeler vardır. İnsanlar bundan Rablerini kolayca tanıyabilirler.

*  Allah, kitabı hak ile indirdiği için, Allah’ın kitaptan indirdiği bir şeyi gizleyen ve gizlediği şeyi çok az bir bedelle satanlar,  karınlarına ateşten başka bir şey doldurmazlar. Ve kıyamet günü Allah, onlara konuşmaz ve kendilerini temize çıkarmaz ve onlara acı veren bir azap vardır. İşte onlar, doğru yol karşılığı sapıklığı, bağışlanma karşılığı azap satın alan kimselerdir. Bunlar, ateşe karşı ne kadar da dayanıklıdırlar!

  • Kitap; Kur’an hakkında anlaşmazlığa düşen kimseler kesinlikle çok uzak bir parçalanma içindedirler.

  • Basit dünya hayatı, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini işine gelmediği için kabullenmeyen kişiler için süslü gelir. Onlar, iman edenlerle eğleniyorlar. Hâlbuki Allah’ın koruması altına girmiş kişiler, kıyamet günü onların üstündedir. Allah, dilediği kimseye hesapsız rızık verir.

  • İnsanlar tek bir önderli toplum idi de Allah müjdeciler ve uyarıcılar olmak üzere peygamberler gönderdi ve anlaşmazlık ettikleri konularda insanlar arasında hükmetsinler diye onların beraberinde hak ile kitap indirdi. Ve sırf o kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra aralarındaki azgınlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah, Kendi bilgisi gereği, iman edenlere, onların hakkında anlaşmazlığa düştükleri hakka kılavuz oldu. Ve Allah, dilediği kimseyi/dileyen kimseyi dosdoğru yola kılavuzlar.

  • Allah nice toplumları helakten kurtarmıştır. Allah, insanlara karşı bir armağan sahibidir. Velâkin insanların pek çoğu kendilerine verilen nimetlerin karşılığını ödemiyorlar.

  • Allah, elçilerin bazısını bazısı üzerine fazlalıklı kılmıştır. Onlardan bir kısmı Allah’ın tek taraflı olarak söz söylediği ve bazısının derecelerini fazlalıklı kıldığı kimselerdir. Ve Meryem oğlu İsa’ya açık kanıtlar verildi ve o Allah’ın vahyi ile güçlendirildi.

  • Bir zamanlar İbrahim de, “Ey Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!” demişti. Allah, “İnanmadın mı ki?” deyince İbrahim, “İnandım, fakat kalbim tüm soru işaretlerini gidererek rahata kavuşsun diye” diye cevap verdi. Allah, “Hemen kuşlardan dördünü tut da onları kendine alıştır. Sonra her dağın üzerine onlardan bir parça bırak. Sonra da kuşları çağır, koşa koşa sana gelecekler. Ve bil ki, Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır” diyerek yaratıklar ile Kendisi arasındaki bağı İbrahim’e örnekledi.

  • Allah, dilediğine haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler verir. Ve kime haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler verilirse, gerçekten ona pek çok hayır verilmiştir. Kavrama yetenekleri olanlardan başkası da iyice düşünmez.

  • Nafaka cinsinden neyi harcamada bulunulursa veya adak türünden ne adanırsa Allah onu bilir. Ve kendi benliklerine haksızlık eden kimseler için herhangi bir yardımcı yoktur.

  • İnkârcıları doğru yola getirmek müminlerin boynuna borç değildir, ancak Allah dilediği kimseyi doğru yola getirir.

  • Allah, Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini işine gelmediği için kabullenmeyenlerin tuzağını zayıflatır.

  • Çokluk yarar sağlamaz, nitelikli olmak gerekir.

  • Sürü psikolojisi ile bir şey elde edilmez. Mü’minlerin her konuda nitelikli, üstün olması gereklidir.

  • Yeryüzünde dolaşan canlıların Allah katında en kötüsü, aklını kullanmayan şu sağırlardır, dilsizlerdir.

  • Müşriklere Allah’ın ayetleri okunduğu zaman da, “İşittik, dilersek bunun gibisini biz de söyleriz, bu, geçmiş toplumların efsanelerinden başka bir şey değildir” demişlerdi.

  • Bir vakit de onlar, “Ey Allah’ım! Eğer bu Senin katından gelmiş bir hakkın/gerçeğin ta kendisi ise, hiç durma üstümüze gökten taşlar yağdır veya bize çok acı veren bir azap ver” demişlerdi.

  • Hâlbuki elçi/Kur’an ile uyarı yapanlar içlerinde iken Allah onlara azap etmez, cezalandırmaz. Bağışlanma diledikleri sürece de Allah onlara azap etmez.

  • Allah Rasülüllah’a uykusunda düşmanları az gösteriyordu. Eğer Allah, onları Rasülüllah’a çok gösterseydi kesinlikle korkarlar ve savaş konusunda anlaşmazlığa düşerlerdi. Fakat Allah güvenlik sağladı. Şüphesiz O, gönüllerde olanı en iyi bilendir.

  • Karşılaşma anında da olması gereken bir şeyi gerçekleştirmek için, onlarla karşılaştıkları vakit düşmanları müminlerin gözüne az gösterdi. Müminleri de onların gözlerinde az gösterdi. Ve bütün işler yalnızca Allah’a döndürülür.

  • Kötü niyetli, şeytan fikirli kişiler, insanları gaza getirir, sıkıyı görünce de arkalarını dönüp kaçarlar, kurbanlarını yalnız bırakırlar. Tıpkı Bedir’de Süraka’nın yaptığı gibi.

  • Bir toplum, kendinde olanı değiştirinceye kadar, Allah, o topluma nimet olarak bağışladığını değiştirmez değildir. Allah en iyi işiten, en iyi bilendir.

  • Allah katında canlıların en kötüsü, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini inadından; işine gelmediğinden reddedip de iman etmeyen kimseler; kendileriyle antlaşma yapıldığı hâlde her defasında antlaşmalarını bozan kimselerdir. Onlar Allah’ın koruması altına girmezler.

  • Kur’an’a uyan kimselere Allah yeter!

  • Müminler dünya genişliğini ister Allah da ahireti ister. Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.

  • Allah, Resulü Muhammed’e, sadece içinde konu edilenleri doğrulayıcı olarak bu kitabı; Kur’an’ı hak ile indirdi. O, daha önce insanlara doğru yol kılavuzu olarak Tevrat’ı ve İncil’i de indirmişti. Furkan’ı da O indirdi.

  • Allah, insanları, rahimlerde dilediği gibi şekillendirendir. Kendisinden başka ilâh diye bir şey yoktur. O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.

  • Allah nezdinde din, kesinlikle, İslâm’dır.

  • Kendisine kitap verilen kimseler de, ancak, kendilerine o bilgi geldikten sonra aralarındaki kıskançlıktan dolayı ayrılığa düştüler. Kim de Allah’ın ayetlerini örtbas ederse; artık şüphesiz Allah, hesabı çabuklaştırandır.

  • Allah, Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini –birbirinin soyundan olmak üzere– âlemler üzerine seçkin kıldı. Ve Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir.

  • Meryem’i,  Allah seçti, onu tertemiz biri yaptı ve onu âlemlerin kadınlarına seçkin yaptı.

  • Meryem, Rabbine saygılı oldu, O’na boyun eğip teslimiyet gösterdi ve Allah’ı birleyen erkeklerle beraber o da Allah’ı birledi, tevhit öğretmenliği yaptı.

  • Meryem’e Allah şu mesajı iletmiştir: “Ey Meryem! Allah seni, Kendisinden bir kelimeyle müjdeliyor. Onun adı, Meryem oğlu İsa Mesih’tir. Dünya ve ahrette saygındır. Ve o yaklaştırılanlardan ve salihlerdendir. Yüksek mevkide bulunarak ve yetişkin biri olarak insanlarla konuşacaktır da. Ve Allah, ona kitabı, haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri ve Tevrat ile İncil’i öğretecek. Ve onu İsrailoğullarına; ‘Şu bir gerçek ki, ben size Rabbinizden bir alâmet /gösterge getirdim/ gösterge ile geldim; şüphesiz ben, sizin için, çamurdan; kilden; seramikten kuş şekli gibi bir şey; “buhurdan (tütsülük”) tasarlarım. Sonra onun içine üflerim de Allah’ın izniyle hastalık yapan şeyler kuş oluverir/uçar gider. Ben, körü ve abraşı iyileştirir, sosyal ölüleri Allah’ın izniyle diriltirim. Yiyeceklerinizi ve evlerinizde zahire yapacaklarınızı; biriktirip sonra yiyeceklerinizi size haber veririm. -Eğer inananlarsanız bunda sizin için kesinlikle bir alâmet/gösterge vardır.- Tevrat’tan sadece İncil’de yer alanları doğrulayıcıyım. Size yasaklanmış olanların bir kısmını serbest edeceğim. Rabbinizden bir alâmet/gösterge de getirdim size. Artık Allah’ın koruması altına girin ve bana itaat edin. Şüphesiz Allah, benim Rabbimdir ve sizin Rabbinizdir. Onun için O’na kulluk edin! İşte bu, doğru yoldur’ diyen bir elçi yapacak.”

  • Allah, Meryem’e İsa’nın elçi olarak İsrailoğullarına gönderileceği doğumundan önce bildirmiştir. Bu konu Kur’an’dan öğrenilmelidir.

  • İsa, çevresindekilerin nankörlüğünü, hainliğini sezince: “Allah yolunda benim yardımcılarım kimlerdir?” dedi. Havariler: “Allah’ın yardımcıları biziz, biz Allah’a iman ettik, bizim şüphesiz Müslimler olduğumuza tanık ol. –Rabbimiz! Biz senin indirdiğine iman ettik, elçiye de uyduk. Artık bizi şahitlerle beraber yaz”– dediler.

  • Ve inanmayanlar kötü plân yaptılar, Allah da onların kötü plânlarını boşa çıkardı. Ve Allah, kötü plânları boşa çıkaranların en hayırlısıdır.

  • Elçi İsa, tebliğ görevi sırasında nankörlük edenlerle mücadele etmiştir. O inkârcılar tuzak kurdular, Allah’ta o tuzakları boşa çıkardır. İsa’ya inanan ve onun  yardımcıları Havariler oldu.

  • Allah, İsa’ya: “Ey İsa! Şüphesiz ki Ben seni geçmişte yaptıklarını ve yapman gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırıcıyım/öldürücüyüm, seni Kendime yükselticiyim ve seni Benim ilâhlığımı ve rabliğimi örten kimselerden temizleyiciyim. Ve de sana uyan kimseleri, kıyamete kadar Benim ilâhlığımı, rabliğimi örten o kişilerin üstünde tutucuyum. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana’dır. Sonra da ayrılığa düştüğünüz şeylerde aranızda hükmedeceğim. Benim ilâhlığımı ve rabliğimi örten şu kimselere gelince de, onlara dünyada ve ahrette şiddetli bir azapla azap edeceğim. Onlar için yardımcılardan bir şey de olmayacaktır. İman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimselere gelince de, Allah, onların ödüllerini tastamam ödeyecektir. Ve Allah, şirk koşarak yanlış yapanları sevmez” diye vahiyde bulunmuştur.

  • Allah, elçisi İsa’ya vahyederek onu bilgilendirmiştir.

  • Allah katında İsa’nın durumu, Âdem’in/her insanın durumu gibidir; O, onu topraktan yarattı, sonra ona “Ol!” dedi, o da hemen oldu.

  • İsa ile ilgili bu gerçek bilgi, Rabbimiz Allah tarafından verilmiştir. Şüpheci olanlarla, bu gerçeğe inanmayanlarla iddiaya girilmeli, lânetleşme yapılmalıdır.

  • İbrahim Yahudi ve Nasrani/ Hıristiyan değildi. Ama o, hakka dönmüş bir Müslim’di/İslâmlaştıran kişiydi. O, ortak koşanlardan da değildi.

  • İnsanların İbrahim’e en yakın olanları, ona uyanlar, Allah Rasülü Muhammed As. ve iman eden kimselerdir.

  •  Allah, müminlerin yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınıdır.

  • Kim Allah’a verdiği söze vefalı olursa ve Allah’ın koruması altına girerse, bilsin ki şüphesiz Allah, Kendisinin koruması altına girmiş kişileri sever.

  • Allah doğru söylemiştir. Öyle ise ortak koşmaktan, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmekten dönen biri olan İbrahim’e uyulmalıdır. O, ortak koşanlardan değildi.

  • İnsanlar için bereketli ve âlemlere yol gösterme olarak konulan ilk ev; okul, Mekke’dekidir. Onda apaçık alâmetler/göstergeler; İbrahim’in görev yaptığı yer [eğitilip, yetiştirilip ortak koşmaya karşı ayaklandığı yer] vardır. Ve oraya kim girerse güvende olmuştur. Ve yoluna gücü yeten herkesin Beyt’i/ilâhiyat eğitim merkezini kastetmesi, ilâhiyat eğitimi için gitmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim de gerçeği örtbas ederse, bilsin ki, şüphesiz Allah bütün âlemlerden zengindir.

  • Bir insanın, Allah’ın ayetleri; Kur’an elinin altında iken, Allah’ın ilâhlığını, rabliğini reddetmeye kalkması mümkün değildir. Buna rağmen yapan olursa onun aklı sorgulanmalıdır. Kim de Allah’a sımsıkı bağlanırsa, kesinlikle o, dosdoğru kılavuzlanmıştır.

  • Müminler birbirlerine düşmanlar idi de, Allah, kalpleri arasında ülfet oluşturdu sonra da O’nun nimeti sayesinde kardeş oldular.

  • Müminler, bir ateş çukurunun tam kenarında idi de oradan onları Allah kurtardı. İşte Allah, kılavuzlandıkları doğru yolu bulsunlar diye alâmetlerini/ göstergelerini insanlar için böyle ortaya koyar.

  • Allah, kulları için yararlı, uyarıcı her bilgiyi önceden verir. Allah âlemlere hiçbir haksızlığı, yanlış yapmayı istemez.

  • Göklerde ve yeryüzünde olan şeyler Allah’ındır. Ve bütün işler yalnızca Allah’a döndürülür.

  • Hayra çağıran, herkesçe kabul gören iyi şeyleri emreden, vahiy ve ortak akıl ile kötülüğü-çirkinliği kabul edilen şeyleri engelleyen bir önderli toplum, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmettir. Herkesçe iyi kabul edilen şeyleri emreder, vahiy ve ortak akıl ile kötülüğü, çirkinliği kabul edilen şeyleri engeller ve Allah’a inanırlar.

  • Kitap Ehli de inansaydı kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. Onların bazıları mümindirler, pek çoğu da yoldan çıkmış kimsedirler.

  • Kitap Ehlinden inanmayanlar, müminlere eziyetten başka bir zarar veremezler. Eğer müminlerle savaşırlarsa, arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra onlara, yardım edilmez. Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, üzerlerine alçaklık damgası vurulmuştur. Ve –Allah’ın sözleşmesine ve insanların sözleşmesine bağlı kalanlar hariç– onlar Allah’ın hışmına uğradılar ve üzerlerine de miskinlik vurulmuştur. Bu, onların Allah’ın ayetlerini örtbas etmiş olmaları ve haksız yere peygamberleri öldürmeleri sebebiyledir. Bu, isyan etmiş ve sınırı da aşmış olmaları nedeniyledir.

  • Hepsi bir değildirler. Kitap Ehli içinde doğruluk üzere bulunan bir önderli topluluk vardır ki onlar, gecenin saatlerinde boyun eğip teslimiyet göstererek Allah’ın ayetlerini okurlar. Allah’a ve ahret gününe inanırlar, herkesçe iyi kabul edilen şeyleri emrederler, herkesçe kötülüğü kabul edilen şeylerden vazgeçirmeye çalışırlar, hayırlarda da birbirleriyle yarışırlar. Ve işte onlar iyi insanlardandırlar.

  • Kitap Ehli içinde doğruluk üzere bulunan o topluluk, hayırdan ne işlerlerse asla karşılıksız bırakılmayacaklardır. Ve Allah, Kendisinin koruması altına girmiş kişileri en iyi bilendir.

  • Uhud ve Bedir savaşları, müminlerce iyi öğrenilmeli ve bunlardan ders alınmalıdır.

  • Allah, kendilerine verilen nimetlerin karşılığını ödesinler diye müminlere Bedir’de yardım etti: Hani Resülullah inananlara, “Rabbinizin, indirilen/ hulûl ettirilen üç bin haberci ayetle size yardım etmesi size yetmez mi?” diyordu. Eğer sabreder ve Allah’ın koruması altına girerseniz, evet sizi Rabbiniz destekler. Ve eğer onlar, ansızın üzerinize gelseler, Rabbiniz size işaretlenmiş /eğiten/ gönderilmiş beş bin haberci ayetle yardım eder. Ve Allah, bu yardımı size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Ve bu yardım, sırf Allah, Kendisinin ilâhlığını, rabliğini örtmüş olan kimselerden bir kısmının kökünü kessin yahut onları perişan etsin de kaybeden kimseler olarak dönüp gitsinler diye, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olan ve en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan Allah katındandır. Öyleyse Allah’ın koruması altına girin.

  • Kur’an’dan, Meryem ve İsa pasajları iyi ve doğru olarak öğrenilmelidir.

  • Kişi kendisi ve soyu için şeytan-ı recimden; kovulmuş, katil, asılsız söz ve düşünce üreten, karanlığa taş atan şeytandan Allah’a sığınmalıdır.

  • Zekeriya da; karısının sağlıklı olmayışından dolayı çocuklarının olmaması, sonradan karısının sağlığına kavuşturulup Yahya’yı doğurması, Zekeriya’nın Meryem’e aracılık etmesi; Meryem’in İsa’yı doğurması, Zekeriya’nın Meryem’e kefil olması, Kur’an’dan iyi öğrenilmelidir.

  • Allah’ın ölümlü kimselerden, kendisine kitap, yasama-yürütme ve peygamberlik verdiği hiçbir kimse için, insanlara: “Allah’ın astlarından olan bana, kul/köle olun” demek yakışmaz, kimseyi köle yapmadığı gibi teklif bile edemez. Fakat: “Öğrettiğiniz ve ders aldığınız/okuduğunuz kitap gereğince Rabbe içtenlikli kullar olunuz” demesi yaraşır.

  • Sevilen şeylerden Allah yolunda harcamadıkça asla “iyi adamlık” mertebesine erişilmez. Ve biz her neyi bağışlarsak kesinlikle Allah onu en iyi bilendir.

  • Ve herkes sadece Allah’ın bilgisiyle ölüm anı belirlenmiş bir şekilde ölür.

  • Uhud savaşı, Rabbimizce şöyle bildirilmiştir:

Ve siz, Allah’ın bilgisi ile düşmanlarınızı doğrarken Allah, size olan vaadini doğru olarak gerçekleştirdi. Allah size sevdiğiniz şeyleri gösterdikten sonra zaafa düştünüz, o iş hakkında çekiştiniz ve isyan ettiniz. Sizden kimi dünyayı istiyordu, kiminiz de ahireti istiyordu. Sonra Allah sizi, denemek için onlardan geri çevirdi ve kesinlikle sizi bağışladı. Ve Allah müminlere karşı çok armağan sahibidir.

Ve hani siz yukarı kaçıyordunuz hiç kimseye bakmıyordunuz. Elçi de ötenizden sizi çağırıyordu. Bundan dolayı Allah, elinizden gidene ve kendinize isabet edene üzülmeyesiniz diye size keder üstüne keder ile karşılık verdi. Allah, yaptıklarınıza haberdardır.

Sonra Allah, o kederin ardından üzerinize bir güven, sizden bir grubu örtüp bürüyen bir uyku indirdi. Bir grup da nefislerinin sevdasına düştü; Allah’a karşı gerçek dışı cahiliyet zannı olarak, zan üretiyorlardı. Onlar, “Bu işten bize bir şey var mı?” diyorlardı. –De ki: “Bütün iş Allah’a aittir.– Onlar, sana açıklamayacakları şeyleri içlerinde saklıyorlardı. Onlar, “Bize bu işten bir şey olsaydı burada öldürülmezdik” diyorlardı. De ki: “Eğer siz evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülme yazılmış olanlar kesinlikle yan gelip yatacakları [öldürülecekleri] yerlere çıkıp gidecekti.” Ve o, Allah’ın göğüslerinizdekini sınaması ve kalplerinizdekini temizlemesi içindir. Ve Allah, göğüslerinizdekini çok iyi bilendir.

Şüphesiz iki toplumun karşılaştığı gün, sizden yüz çevirip giden kimseler, şeytan onların kazandıkları şeylerin acısıyla ayaklarını kaydırmak istedi. Yine de Allah onları kesinlikle affetti. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok yumuşak davranandır.

Ey iman etmiş kişiler! Allah’ın ilâhlığını, rabliğini tanımayan ve yeryüzünde dolaşan yahut gazaya çıkan kardeşleri için “Yanımızda olsalardı ölmezlerdi, öldürülmezlerdi” diyen şu kişiler gibi olmayın. –Kesinlikle Allah, bunu, onların kalplerinde bir yara yapacaktır.– Ve Allah hayat verir ve öldürür. Ve Allah yaptıklarınızı en iyi görendir.

Eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz de, Allah’tan bir bağışlanma ve rahmet, kesinlikle onların topladıklarından daha hayırlıdır. Andolsun, ölseniz veya öldürülseniz de kesinlikle Allah’a toplanacaksınız.

İşte sen, sırf Allah’ın rahmeti sebebiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları bağışla, onlar için bağışlanma dile. İşlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah’a işin sonucunu havale et. Şüphesiz Allah, işin sonucunu Kendisine havale edenleri sever.

Allah size yardım ederse, sizi yenecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, artık ondan sonra size kim yardım edebilir? Öyleyse müminler işin sonucunu sadece Allah’a havale etsinler.

Ve hiçbir peygamber için, hıyanet olur şey değildir. Ve kim ihanette bulunursa kıyamet günü hainlik ettiği şey ile gelir. Sonra da herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir. Ve onlar, haksızlığa uğramazlar.

Peki, Allah’ın rızasına uyan kimse, Allah’ın hışmına uğrayan ve varacağı yer cehennem olan kimse gibi midir? O, ne kötü dönüş yeridir!

Onlar, Allah nezdinde derece derecedirler. Allah, onların yaptıklarını en iyi görendir.”

  • Allah, müminlere kendilerinden, onlara Kendi ayetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitap ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir iyilikte bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.

İki katını isabet ettirdiğiniz bir musibet, kendinize isabet edince mi, “Bu hezimet nereden!” dediniz? De ki: “Başınıza gelen bu hezimet, kendi sapık inancınızdandır.” Şüphesiz Allah, her şeye en iyi güç yetirendir.

İki topluluğun karşılaştığı günde size dokunan şeyler de Allah’ın izniyledir/ bilgisiyledir. Ve müminleri bilsin ve münafıklık yapan kimseleri –kendileri oturup dururken kardeşleri için: “Eğer bize itaat etselerdi öldürülmezlerdi” diyen kimseleri– bilsin diyedir. Ve onlara: “Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya savunma yapınız” denilmişti. Onlar: “Biz savaşı bilseydik kesinlikle size uyardık” dediler. Onlar o gün, imandan çok Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örmeye yakındılar. Onlar, kalplerinde olmayan şeyleri ağızlarıyla söylüyorlar. Allah, gizledikleri şeyleri daha iyi bilendir. De ki: “Eğer doğru kimseler iseniz, haydi kendinizden ölümü uzaklaştırınız.”

Kendilerine yara dokunduktan sonra Allah ve elçinin davetine katılan kimseler; insanlar kendilerine: “Şüphesiz insanlar size karşı birlik oldular, onlardan ürperin” dediklerinde, bunun, kendilerini inanç yönünden artırdığı ve: “Allah bize yeter. O, ne güzel tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayandır!” diyen kimseler; onlardan iyileştiren, güzelleştiren ve Allah’ın koruması altına girmiş kimselere büyük bir ödül vardır.

Sonra da onlar, kendilerine hiçbir kötülük dokunmadan Allah’ın nimeti ve armağanıyla geri döndüler ve Allah’ın rızasına uydular. Ve Allah, çok büyük lütfün sahibidir.

  • Allah, murdar olanı temiz olandan ayırt edinceye kadar müminleri, müşriklerin üzerinde bulunduğu şey üzerinde bırakmaz.

  • Allah müşrikleri görülmeyen, duyulmayan, sezilmeyen, geçmiş, gelecek üzerine bilgilenen biri yapacak da değildir.

  • Allah, elçilerinden dilediğini seçer. Öyleyse Allah’a ve elçisine iman edilmelidir. Ve eğer iman edilir ve Allah’ın koruması altına girilirse, işte o zaman bunu yapanlar için çok büyük bir karşılık vardır.

  • Allah’ın düzeltilmesi için gönderilen toplumlara elçi olarak görevlendirilenler geçmişte de yalanlandı. Bazıları yurtlarından sürüldü, bazıları öldürüldü.

  • Göklerin ve yeryüzünün yaratılışında, gecenin ve gündüzün ardı ardına gelişinde, elbette, ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anan; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde: “Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen tüm noksanlıklardan arınıksın. Artık bizi ateşin azabından koru! Rabbimiz! Şüphesiz Sen kimi o ateşe girdirirsen artık onu kesinlikle rezil etmişsindir. Şirk koşarak yanlış yapanlar için yardımcılardan da hiç kimse yoktur. Rabbimiz! Şüphesiz ki biz, “Rabbinize inanın!” diye çağıran bir nidacıyı duyduk ve hemen inandık. Rabbimiz! Artık bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi “iyi adamlar” ile birlikte, geçmişte yaptıklarımızı ve yapmamız gerekirken yapmadıklarımızı bir bir hatırlattır/öldür. Rabbimiz! Ve bize, elçilerin üzerine vaat ettiğin şeyleri ver, kıyamet günü bizi rezil etme. Şüphesiz Sen verdiğin sözden dönmezsin” diye iyiden iyiye düşünen kavrama yetenekleri olanlar için nice alâmetler/göstergeler vardır.

Bunun üzerine Rableri iyiden iyiye düşünen kavrama yetenekleri olanlara şöyle karşılık verir: “Şüphesiz Ben, sizden erkek olsun, kadın olsun –ki hepiniz aynısınızdır– çalışanın amelini kaybetmem. O nedenle, göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, Benim yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler; elbette onlardan kötülüklerini örteceğim ve Allah katından bir sevap olarak, onları altından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Ve Allah, sevabın güzeli Kendi katında olandır.”

  • Şüphesiz ki Kitap Ehlinden, Allah’a inananlar, size indirilene ve kendilerine indirilene –Allah’a samimiyetle saygı duyanlar olarak– inananlar da vardır. Onlar Allah’ın ayetlerini az bir değere değişmezler. İşte onlar, ücretleri Rableri katında olanlardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.

  • İbrahim’de ve onunla beraber bulunanlarda –İbrahim’in babası için, “Senin için kesinlikle bağışlanma dileyeceğim. Ve Allah’tan olan hiçbir şeye gücüm yetmez” demesi hariç– müminler için güzel bir örnek vardır: Hani İbrahim ve İbrahim ile beraber olanlar toplumlarına, “Biz sizden ve sizin Allah’ın astlarından taptıklarınızdan uzağız. Biz sizi hiç dikkate almıyoruz. Ve siz bir tek olarak Allah’a inanıncaya kadar sizinle bizim aramızda sonsuza dek bir düşmanlık ve buğz belirmiştir. Rabbimiz! Yalnız Sana dayandık, Sana yöneldik. Ve dönüş ancak Sanadır. Rabbimiz! Bizi Senin ilâhlığını ve rabliğini örten kimseler için bir ateşe atılma/imtihan aracı yapma! Bizi bağışla! Rabbimiz! Şüphesiz Sen en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olanın, en iyi yasa yapanın, en sağlam yapanın ta kendisisin!” demişlerdi.

Onlarda müminler için; Allah’ı ve ahret gününü uman kimseler için güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse bilsin ki şüphesiz Allah, zenginin, övgüye layık olanın ta kendisidir.

  • Allah, insanları tek bir nefisten yaratmış, ondan eşini yaratmış ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yaymıştır.

  • Müminler, Allah’ın bazılarına, diğerlerinden fazla verdiği şeyleri temenni etmemelidir. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Ve Allah’ın fazlından istenmelidir. Şüphesiz Allah her şeyi en iyi bilendir.

  • Allah’ın üzerine aldığı, kabul edeceğini bildirdiği tövbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tövbe edenlerinkidir. Allah, en iyi bilendir, en iyi hüküm koyandır.

  • Tövbe, kötülükleri yapıp edip de onlardan birine ölüm çatınca: “Ben şimdi gerçekten tövbe ettim” diyenler ve de Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten birileri olarak ölenler için değildir. İşte bunlar, Allah’ın kendileri için acı bir azap hazırladıklarıdır.

  • Nefisler kıskançlığa hazır kılınmıştır.

  • Allah’a ve ahret gününe iman eden ve Allah’ın kendilerine rızık verdiği şeylerden Allah yolunda harcayanlar hiç zarar görmezler. Allah onları çok iyi bilendir.

  • Allah, zerre kadar haksızlık etmez. Ve eğer iyilik ise onu kat kat artırır ve Kendi katından büyük bir ecir verir.

  • Allah, kıyamet günü her ümmetten bir tanık getirecek Resulüllah’ı da bu ümmetin üzerine bir tanık olarak getirecektir.

  • Kendilerine kitaptan bir nasip verilmiş olan kimseler, sapıklığı satın alıyorlar ve toplumun hak yoldan sapmasını istiyorlar.

  • Allah, müminlerin düşmanlarını daha iyi bilir. Ve yol gösterici, koruyucu yakın olarak, Allah yeter. Yardımcı olarak da Allah yeter.

  • Dünyanın yönetimi Allah’a aittir. Kimseye dünya yönetiminden bir pay yoktur, verilmemiştir. Eğer öyle olsaydı, insanlara bir hurma çekirdeğinin oyuğunu bile vermezlerdi.

  • Kendilerine, “Elinizi çekin, salâtı ikame edin [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumları oluşturun, ayakta tutun], zekâtı/vergiyi verin” denilen kimseler iyi araştırılmalıdır. Onlardan bazılarının savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, Allah’a duydukları saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti gibi yahut daha şiddetli olarak insanlara saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyarlar. Ve “Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?” derler. Bilinmeli ki: “Dünyanın kazanımı, çok azdır. Âhiret ise Allah’ın koruması altına girmiş kişiler için daha hayırlıdır ve kimse “bir hurma çekirdeğindeki ipince bir iplik kadar” bile haksızlığa uğratılmayacaktır. Her nerede olunursa olunsun ölüm insana yetişir, son derece sağlam kaleler içinde bulunulsa bile.” Ve onlara bir iyilik isabet ederse, “Bu Allah’tandır” derler, bir kötülüğe uğrarlarsa, “Bu sendendir” derler; başkasının üstüne atarlar. Halbuki “Hepsi Allah’tandır.” Bunlara rağmen bu topluma ne oluyor ki, neredeyse hepten söz anlamayacaklar?

  • Kişiye iyilikten-güzellikten isabet eden şeyler, Allah’tandır. Kişiye kötülükten isabet eden şeyler de kişinin kendindendir. Allah, elçileri insanlara bir elçi olarak gönderdi. İyi bir tanık olarak da Allah yeter.

  • Kim elçiye itaat ederse, artık o, Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, artık Allah elçiyi o yüz çevirenlere koruyucu/bekçi olarak göndermedi.

  • Allah, Kendisine ortak kabul edenleri bağışlamaz. Bunun aşağısında kalanlardan dilediğini bağışlar. Kim Allah’a ortak kabul ederse elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır.

  • Allah, daha önce kendilerine kitap verilen kimselere ve tüm müminlere Kendisinin koruması altına girmelerini yükümlülük olarak ulaştırmıştır.

  • Eğer Allah, dilerse tüm insanları giderir ve başkalarını getirir. Ve Allah, buna en iyi güç yetirendir.

  • Kim dünya sevabını istiyor idiyse; bilsin ki dünya ve ahret sevabı yalnızca Allah katındadır. Ve Allah çok iyi işiten ve çok iyi görendir.

  • Allah, haksızlığa uğrayanların dışında, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. Ve Allah en iyi işiten, en iyi bilendir.

  • Eğer kişi bir hayrı açığa vurur yahut onu gizlerse yahut da bir kötülüğü affederse, bilsin ki şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, en iyi güç yetirendir.

  • Kitap Ehli, Resulülla’tan, kendilerine gökten bir kitap indirmesini istediler.  Onlar Musa’dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi de: “Allah’ı bize açıkça göster” demişlerdi. Sonra da haksızlıkları sebebiyle onları yıldırım çarptı. Sonra da kendilerine açık deliller geldiği hâlde altını ilâh edinmişlerdi. Sonra Allah onları bundan dolayı da affetti. Ve Allah Musa’ya apaçık bir kanıt verdi.

  • Söz vermeleri ile birlikte üstlerini/ en değerlilerini/Musa’yı Tur’a yükseltti. Ve onlara: “O kapıdan boyun eğip teslimiyet göstererek girin” dedi. Yine onlara: “Tefekkür/ kulluk gününde sınırları aşmayın” dedi.

  • Sonra da onların kendi sözlerini bozmaları, Allah’ın ayetlerine inanmamaları, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve: “Kalplerimiz örtülüdür/sünnetsizdir” demeleri –aksine Allah, Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini örtmeleri nedeniyle kalplerine damga vurmuştur. Onların azı dışında, inanmazlar– ve Allah’ın ilâhlığına ve rabliğine inanmamaları ve Meryem’in aleyhinde büyük bühtanlar söylemeleri; “Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük” demeleri nedeniyle onlardan sağlam bir söz aldı.

  • Oysa İsa’yı öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara, İsa, benzetildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir yetersiz bilgi içindedirler. Onların zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. Aksine Allah onu, Kendine yükseltti/ derecesini artırdı. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.

  • Allah, Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiği gibi, elçisi Muhammed’e de vahyetmiştir. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a, torunlarına, İsa’ya, Eyüp’e, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a, daha önce kendilerini Resulüllah’a Kur’an’da anlattığı elçilere, kendilerini Resuülüllah’a Kur’an’da anlatmadığı elçilere, elçilerden sonra insanların Allah’a karşı bir delilleri olmasın diye, müjdeciler ve uyarıcılar olarak vahyetmişti. Davut’a da Zebur’u verdi. Ve Allah Musa’ya söz söyledikçe söyledi. Ve Allah en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.

  • Allah’ın, yeryüzünü, ölümünden sonra dirilttiği bilinmelidir. İnsanlar akıllarını kullanırlar diye Allah, insanlar için ayetleri açıkça ortaya koydu.

  • Yeryüzünde ve kendilerinin içinde musibetten isabet eden şeyler, –ellerinden çıkana üzülmesinler ve Allah’ın kendilerine verdiği şeylerle şımarmasınlar diye– Allah’ın onu yaratmasından önce, kesinlikle bir kitaptadır. Şüphesiz bu, Allah’a göre çok kolaydır. Ve Allah, cimrilik eden ve insanlara da cimriliği emreden kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez. Kim yüz çevirirse de, biliniz ki şüphesiz Allah, çok zengin, hiçbir şeye muhtaç olmayanın, övülen, övgüye lâyık bulunanın ta kendisidir.

  • Allah, elçilerini açık delillerle gönderdi ve insanların hakkaniyeti ayakta tutmaları ve Allah’ın, dinine ve elçilerine, kimse kendilerini görmediği ve tanımadığı yerlerde yardım edenleri belirlemesi için beraberlerinde kitabı ve ölçüyü indirdi. Allah, kendisinde büyük bir kuvvet ve insanlar için yararlar bulunan demiri de indirdi. Şüphesiz Allah, çok kuvvetlidir, mutlak üstündür.

  • Allah, Nuh’u ve İbrahim’i elçi gönderdi, peygamberliği ve kitabı bu ikisinin soyları içinde devam ettirdi. Sonra da onlardan bir kısım doğru yolu buldu, onlardan birçoğu da hak yoldan çıktı.

  • Sonra, bunların izinden ardı ardına elçilerini gönderdi. Meryem oğlu İsa’yı da arkalarından gönderdi; kendisine İncil’i verdi ve o’na uyan kimselerin kalplerine bir şefkat ve merhamet koydu. Uydurdukları ruhbanlık; onu, onların üzerine Allah yazmadı. Sadece Allah rızasını kazanmak için ortaya çıkardılar. Sonra da buna gereği gibi riayet etmediler. Sonra da Allah, onlardan iman eden kimselere karşılıklarını verdi. Onlardan pek çoğu da hak yoldan çıkmış olanlardır.

  • Allah, inkâr eden ve Allah’ın yolundan alıkoyan kimselerin işlerini saptırır. Ve iman eden, düzeltmeye yönelik işler yapan ve Rableri tarafından bir gerçek olarak Muhammed’e indirilene inanan kimselerin kötülüklerini örter ve durumlarını düzelttirir. Allah’ın böyle yapması, şüphesiz Allah’ın ilâhlığına ve rabliğine inanmayan kimselerin batıla uymaları, şüphesiz iman eden kimselerin de Rablerinden gelen gerçeğe uymaları sebebiyledir

  • Allah, kuvvetçe, çok güçlü kentleri, medeniyetleri değişime/yıkıma uğrattı. Öyle ki kendileri için yardımcı diye bir şey olmadı.

  • Rabbi tarafından apaçık bir delil üzerinde bulunan kimse, işinin kötülüğü kendisine süslü gösterilen ve boş-iğreti arzularına uyan kimseler gibi; ateşte sonsuz olarak kalacak olan ve kaynar su içirilip de bağırsakları paramparça olan kimseler gibi değildir.

  • Vahye kulak vermeyen, içeriği ile ilgilenmeyenler, Allah’ın kalplerini damgaladığı ve kendi boş-iğreti arzularına uyan kimselerdir.

  • Herkes Allah’tan başka ilâh diye bir şeyin olmadığını bilmelidir. Herkes kendi günahı için, mümin erkekler ve mümin kadınlar için bağışlanma dilemelidir. Ve Allah, herkesin gezip dolaştığı yeri ve durduğu yeri bilir.

  • Allah, cihat edenler ve sabredenler bilinsin/ ortaya çıkarılsın diye müminleri denemeye tâbi tutar. Haberlerimizi de denemeye tâbi tutar.

  • Güneş, ay hepsi adı konmuş bir süre sonuna akıp gidiyor.

  • Allah, arzı uzatmış, orada sabit dağlar ve ırmaklar oluşturmuştur. Ve O, orada bütün meyvelerden iki eş yaratmıştır. O, geceyi gündüzün üzerine örtüyor. Şüphesiz bunda iyiden iyiye düşünen bir toplum için alâmetler/ göstergeler vardır.

  • Allah, yeryüzünde bir tek su ile sulanan birbirine komşu kıtalar, üzümlerden bahçeler, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar oluşturmuştur.

  • Allah, meyvelerinde, kokularında, tatlarında onların bazısını bazısı üzerine fazlalıklı kılmıştır. Şüphesiz aklını kullanan bir toplum için bunda birtakım alâmetler/ göstergeler vardır.

  • Allah’ın ilâhlığına ve rabliğine inanmayan kimseler: “Rabbinden elçiye bir alâmet/gösterge indirilmeli değil miydi?” dediler. Elçi ancak bir uyarıcıdır. Ve her toplum için bir yol gösteren vardır.

  • Allah, “Her dişinin neyi taşıdığını ve rahimler neyi eksiltir ve neyi artırır” bilir. Ve her şey, O’nun katında bir ölçü iledir.

  • İnsanlardan, sözü gizleyen kimse ve onu açığa vuran kimse, gece gizlenenle gündüz açığa çıkan kimse eşittir.

  • Her kişi için, iki elinin arasından ve arkasından –Allah’ın işinden olarak–, onu gözetip koruyan izleyiciler vardır.

  • Allah, size korku ve ümit içinde şimşeği gösteren ve o yağmur yüklü bulutları ortaya çıkarandır.

  • Gök gürültüsü, O’nun övgüsüyle birlikte, doğal güçler de O’nun korkusundan dolayı O’nu noksan sıfatlardan arındırırlar.

  • Allah, yıldırımlar gönderir de onunla dilediğini çarpar. Onlar ise Allah hakkında mücadele edip duruyorlar. Oysa Allah, çarpması pek çetin olandır.

  • Yerde ve göklerde olan kimseler ve gölgeleri, ister istemez her zaman yalnızca Allah’a boyun eğip teslimiyet gösterirler.

  • Kör ile gören hiçbir zaman bir olmaz, karanlıklarla aydınlık da bir olmaz.

  • Allah, gökten bir su indirdi de vadiler, kendi ölçüsünde sel olup aktılar. Sonra da sel, suyun yüzüne çıkan bir köpük yüklendi. Bir ziynet eşyası veya bir yarar sağlamak için, ateşte erittiklerinin üzerinde de benzeri bir köpük vardır. –Allah, hak ve batılı böyle örnekler.– Sonra köpük atılır gider, insanlara yararı olan ise yerde kalır. İşte Allah, örnekleri böyle verir.

  • Allah’ın Kur’an’da getirdiği örnekler, hak ile batılı ortaya koyar, mü’minlerin imanını peliştirirken inkârcıları aciz bırakır.

  • Rabbimiz Allah’tan elçisi Muhammed’e indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, kör olan kimse gibi değildir.

  • Kavrama yetenekleri olan kişiler; -ki bunlar,

Allah’a verdiği sözleri yerine getiren ve antlaşmayı bozmayan,

Allah’ın birleştirilmesini istediği şeyi; iman ve ameli birleştiren,

Rablerine saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyan ve hesabın kötülüğünden korkan kişiler,

Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabretmiş,

salâtı ikame etmiş [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumları oluşturmuş, ayakta tutmuş],

kendilerine verilen rızıklardan gizli ve açık Allah yolunda harcamış

ve çirkinlikleri güzelliklerle ortadan kaldıran kişilerdir-  öğüt alıp düşünürler. Bu kişiler, bu yurdun akıbeti; Aden cennetleri kendilerinin olanlardır. Onlar, atalarından, eşlerinden ve soylarından salih olanlar Aden cennetlerine gireceklerdir. Görevli güçler/ haberci ayetler de her kapıdan yanlarına girerler: “Sabretmiş olduğunuz şeylere karşılık size selâm olsun! Bu yurdun sonu ne güzeldir!” deyip onları sevindirirler.

  • Allah’ın ayetlerini tasdik edenler, ayetleri hayatına geçirenler muhakkak ki aklını işleten, kavrama yeteneği olan mü’minlerdir. Allah onları cennetle müjdelemiştir.

  • Allah, dilediği kimseye rızkı genişletir de ölçülendirir de. İnançsızlar ise basit dünya hayatı ile ferahlar, mutlu olurlar. Oysa basit dünya hayatı, ahrette sadece bir kazanımdır.

  • Herkes iyi bilmeli ki kalpler, yalnız ve yalnız Allah’ı anmakla; zihnindeki tüm soru işaretlerini giderir.

  • İmanlı insanlar Allah’tan başkasına ortak koşmadan, Allah’ı noksan sıfatlarından arındırırsa, zihninde yer eden soruların cevabını bulur. Mü’minin inancı, kalbi pekişir.

  • Aslında emrin tümü Allah’ındır.

  • Allah dilemiş olsaydı, kesinlikle insanların tümüne kılavuzluk ederdi. İman edenler bunu iyi anlamalıdır.

  • Allah, onlar Rahman’a inanmazlarken, kendisine vahyedilenleri onlara okusun diye, kendilerinden önce nice önderli toplumlar gelip geçmiş olan bir önderli toplum içinde Mekkeli Muhammed’i elçi yaptı.

  • Allah dilediğini imha eder, dilediğini de yerinde bırakır. Kitabın anası da yalnızca O’nun katındadır.

  • Kim ne yaparsa Allah onu görmekte ve izlemektedir.

  • Herkes ancak Allah’a kulluk etmekle ve O’na ortak kabul etmemekle emrolundu. Herkes yalnızca O’na davet etmeli, herkesin dönüşü de yalnız O’nadır.

  • Fısıltıdan, gizli yapılan işlerden hayır gelmez.

  • Sadaka yahut örfe uygun/herkesçe kabul gören şeyler,  veyahut da insanlar arasını düzeltmeye yönelik çabalar, gizli, fısıltıyla yapılabilir. Kim bunları Allah’ın rızasını gözeterek yaparsa, Allah, yakında ona çok büyük bir ödül verecektir.

  • Hayırdan ne işlenirse, Allah’ın onu en iyi bilen olduğu bilinmelidir.

  • İnsanlar, elçi kendilerini Rablerine inanmaları için davet ettiği hâlde Allah’a inanmamakla çok büyük hataya düştüler. Oysa Allah,  –eğer siz inananlar iseniz– inanacaklarına  ‘kesin söz’ almıştı.

  • Güneş ve ay bir hesap ile akıp gitmektedir.

  • Tarihten günümüze kadar pek çok toplum ay ve güneşi hesap aracı, takvim olarak kullanmıştır.

  • Gövdesiz bitkiler ve ağaçlar da boyun eğip teslimiyet göstermektedirler.

  • Allah semayı da yarattı, onu yükseltti ve terazide/ölçüde/dengede taşkınlık edilmesin diye teraziyi/ölçüyü/dengeyi koydu.

  • Tüm zamanların insanları,

eğer göklerin ve yerin kenarlarından aşıp geçmeye güç yetirebilirse, hemen aşmalı, ancak üstün bir güç olmadan aşamazlar.

  • Tüm zamanlarda, tüm insanların Rabbimizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hiç birini yalanlamak mümkün olmaz.

  • Tüm zamanların, tüm insanları yakında hesaba çekilecek. Üzerlerine ateşten alev ve duman gönderilecek ve kimseden yardım alamayacaklar.

  • Allah kendisinde, meyveler ve salkımlı hurma ağaçları, yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler olan yeryüzünü yarattı, onu oranın yaratıkları için alçalttı. Bunu inkâr mümkün mü?

  • O, görünen, bilinen varlıkları pişmiş çamur gibi kuru balçıktan/değişken bir maddeden yarattı. Görünmez varlıkları, güçleri de ateşin dumansızından/enerjiden yarattı. Bunu inkâr mümkün mü?

  • Rahman [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah], iki doğunun Rabbi ve iki batının Rabbidir. Bunu inkâr mümkün mü?

  • İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıverdi. Aralarında bir engel vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar. Bunu inkâr mümkün mü?

  • Farklı denizler -suyu ister tatlı olsun ister acı olsun- birbirine birleştiğinde onların birbirine kavuşmasını engelleyen yasayı koyan Allah’tır. Bunun neresi inkâr edilebilir?

  • İkisinden inci ve mercan çıkar. Bunu inkâr mümkün mü?

  • Denizde koca dağlar gibi yükseltilen gemiler de O’nundur. Bunu inkâr mümkün mü?

  • Denizlerde her zaman yüzerken gördüğünüz o gemileri suya batmaktan koruyan yasaları koyan Allah’tır. Bu gerçek nasıl inkâr edilebilir?

  • Yeryüzünün üzerindeki her kişi gelip geçicidir. Ve o celal ve ikram sahibi Rabbinin bizzat Kendisi baki kalır. Bunu inkâr mümkün mü?

  • Yaratılmışlar, canlı cansız her şey gelir geçer de bir tek Rabbimiz baki kalır.

  • Göklerde ve yerde bulunan kimseler, O’ndan istekte bulunurlar. O, her an bir iştedir. Bunu inkâr mümkün mü?

  • İnsan üzerine, henüz kendisi anılabilecek bir şey değilken, dehrden/milyarca yıldan bir süre geçti.

  • Allah, insanı karışık bir nutfeden yarattı. Şimdi onu yıpratıyor/yükümlülükler veriyor. Bu nedenle onu çok iyi işitici, çok iyi görücü yaptı; iyiyi kötüyü ayıracak bilgileri yollayarak bilgilendirdi.

  • Kur’an’a ve bilimsel verilere göre; insan ilk yaratılışından itibaren değer üretmeye, yapıp ettiklerinin anılmaya değer olmasına kadar çok uzun zaman geçmiştir. Allah insanı çeşitli donanımlarla destekledi, kitaplarla bilgilendirdi.

  • Allah, insana yol gösterdi, ister kendisine verilen nimetlerin karşılığını ödeyen biri olsun, ister nankör.

  • Onları Allah yarattı. Bedenlerini Allah sağlam yaptı. Dilediğinde de benzerleriyle değiştirdikçe değiştirecektir.

  • İnsanlar, Allah dilemedikçe dileyemezler. Şüphesiz Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır, dilediğini rahmetine sokar.

  • Kur’an’da yer alan ilkeler, Allah’ın müminlere indirdiği buyruğudur. Kim de Allah’ın koruması altına girerse, Allah onun kötülüklerini örter ve onun için ödülü büyütür.

  • Allah, yedi göğü ve yerden de onlar kadarını yaratandır. Allah’ın her şeye kadir olduğunu ve Allah’ın bilgisinin, her şeyi kuşattığını insanlar bilsin diye buyruk, gökler ve yer arasında iner durur.

  • Kitap Ehlinden ve ortak koşanlardan Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini işine gelmediği için inkâr etmiş kimseler, kendilerine açık delil; içinde tertemiz/sapasağlam yazgılar bulunan, tertemiz sayfaları okuyan, Allah tarafından gönderilmiş bir elçi gelinceye kadar serbest bırakılmadılar, gözden çıkarılmadılar; Allah rahmeti gereği, peygamber göndermeyi, kitap indirmeyi sürdürmüştür.

  • Allah insanlar ihtiyaç duydukları dönemde elçi ve kitap göndermeyi üzerine almıştır. İnsanların inkâr etmeleri bu sonucu değiştirmez. Bu Allah’ın yasası gereği böyledir.

  • Ateşin ashabı ve cennetin ashabı eşit olmaz. Cennet ashabı kurtulanların ta kendileridir.

  • Bazı kötü sanılan şeylerin sonucu hayırla neticelenir.

  • Allah’ın, bulutları sürüklediği, sonra onları bir araya getirdiği, sonra da üst üste yığdığı iyi tetkik edilmelidir.  İşte görülüyor ki bunların arasından yağmuru çıkarıyor. Ve O, gökten, içinde dolu bulunan dağ gibi bulutları indirir de onu dilediğine isabet ettirir, dilediğinden de onu uzak tutar. Şimşeğin parıltısı nerdeyse gözleri alır!

  • Allah’ın bulutlarla suyu kuru beldeye taşıması, yağmurun oluşması üzerinde düşünülmesi gereken Allah’ın ayetlerindendir.

  • Allah, geceyi ve gündüzü çevirir durur. Şüphesiz basiret sahipleri için kesinlikle bir ibret vardır.

  • Allah her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimileri iki ayak üzerinde yürümekte, kimi de dört ayak üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, her şeye en iyi güç yetirendir.

  • Her şeyin yaratıcısı Allah’ın canlıları sudan yaratması, sonra o canlıları çeşitlendirmesi, farklılaştırması üzerinde düşünülmesi gereken konudur.

  • Toplu hâlde veya ayrı ayrı yemek yemekte bir sakınca yoktur.

  • Göklerde ve yeryüzünde olan şeyler tartışmasız Allah’ındır. O, insanların ne üzerinde olduğunu kesinlikle bilir. Kendisine döndürülecekleri günde de, yapmış olduklarını hemen kendilerine haber verecektir. Ve Allah, her şeyi en iyi bilendir.

  • Kur’an; askeri, sosyal, ailevi, hukuki, şahsi pek çok düzenleme getirmiştir. Bu düzenlemeler kişinin eğitimi üzerinden sağlıklı toplumsal hayatın temelini atmaya yönelik ilkelerdir. Bunları; en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan Allah belirlemiştir. Allah bu yasalarla; cahil, karanlıklar içinde bocalayan Arapların ayetleri hayatına uygulamaları neticesinde kısa sayılabilecek sürede o toplumu düzeltmiştir.

  • İman etmiş kimseler, Yahudi olmuş kimseler, Sabiîler/doğal dindarlar, Hıristiyanlar, Mecusiler ve eş koşmuş olanlar; şüphesiz Allah, kıyamet günü bunların arasını ayıracaktır. Şüphesiz Allah her şeye en iyi tanıktır.

    • Göklerde ve yeryüzünde olan kimseler, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, kıpırdayan canlılar ve insanların çoğu Allah’a boyun eğip teslimiyet gösterirler. Birçoğu da üzerlerine azap hak olmuş olanlardır. Ve Allah kimi hor kılarsa artık onun için bir yücelten yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini işler.

    • Allah, ibret alınması için Kur’an’da şöyle iki insanı örnekleme yapmıştır:

    Şu ikisi; mümin ile Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten kişi, Rableri hakkında tartışmaya girmiş iki hasımdır. Artık Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş olan kimseler, kendileri için ateşten elbiseler biçilmiştir. Başlarının üstünden kaynar su dökülür. Bununla karınlarındaki şeyler ve derileri eritilir. Ve onlar için demirden topuzlar vardır. Gamdan dolayı, oradan ne zaman çıkmak isteseler, oraya geri çevrilirler ve: “Yakıcı azabı tadın!”

    • Allah, bir zamanlar, “Sakın Bana hiçbir şeyi ortak koşma diye emir vermiş ve;

    dolaşanlar, orada haksızlığa baş kaldıranlar, Allah’ı birleyenler, boyun eğip teslimiyet gösteren kimseler için evimi tertemiz et,

    kendilerine ait birtakım menfaatlere tanık olmaları ve Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerinde, belli günlerde O’nun adını anmaları için insanlar arasında ilâhiyat eğitim-öğretimi verileceğini duyur. Yürüyerek veya yorgun düşmüş binekler üstünde her derin vadiyi aşarak sana gelsinler! Sonra kirlerini giderip temizlensinler. Adaklarını yerine getirsinler. Eski evde/özgür evde/ Kabe’de dolaşsınlar” diye, o evin/Kabe’nin yerini, İbrahim için hazırlamıştı.

    • Allah, Büyükbaş hayvanları da insanlar için Allah’ın varlığının işaretlerinden yaptı. İnsanlar için onlarda hayır vardır. O nedenle ön ayaklarının biri bağlı hâlde keserken/ saf hâlinde iken üzerlerine Allah’ın adını anmalıdır. Sonra yanları yere yaslandığı vakit de onlardan yenmeli, ihtiyacını gizleyene ve isteyene de yedirilmelidir.  Böylece Allah onları insanlara verilen nimetlerin karşılığı ödensin diye insanlara boyun eğdirmiştir.

    • Her kim Allah’ın varlığına işaret olan şeylere saygı gösterirse –ki şüphesiz bu saygı gösterme, kalplerin Allah’ın koruması altına girmesindendir– onlar için onlarda belli bir süreye kadar birtakım yararlar vardır. Sonra, bunların varış yeri; Beyt-i Atik’e/eski eve/özgür eve/Kabe’yedir.

    • Allah, her önderli toplum için, Allah’ın kendilerine hayvanların kusursuzlarından rızık olarak verdikleri üzerine O’nun adını ansınlar diye bir kulluk gösteri yeri/ kulluk biçimi yapmıştır.

    • Müminlere kılavuzluk ettiği üzere Allah’ın büyüklüğünü bilsinler, bildirsinler diye, o büyükbaş hayvanları, insanlara işte böyle boyun eğdirdi [hiç değişmeden, gelişmeden insanlara boyun eğecek özelliklerde yarattı]. İyilik, güzellik üretenlere müjdeler verdi.

    • Allah, elçisi Muhammed’den önce hiçbir elçi ve hiçbir peygamber göndermedi ki o bir şey arzuladığı zaman, şeytan onun arzusuna bir şeyler atmış olmasın. Bunun üzerine Allah, şeytanın/İblis’in attığı şeyleri giderir. Sonra da Allah,

    şeytanın bıraktığını, kalplerinde hastalık bulunan ve kalpleri kaskatı olan kimseler için dinden çıkarmak için, kendilerine bilgi verilmiş olan kimseler, Kur’ân’ın şüphesiz Rabbinden gelen bir gerçek olduğunu bilsinler de ona iman etsinler, sonra da kalpleri ona saygı duysun diye ayetlerini güçlendirir, korur. Ve Allah, çok iyi bilendir, en iyi yasalar koyan, güçlendirendir. Ve şüphesiz Allah, iman eden kimseleri dosdoğru yola kılavuzlayandır.

    • Kim kendisine yapılan cezaya aynı ile karşılık verirse, sonra yine kendisine haksızlık yapılırsa, kesinlikle Allah ona yardım eder. Şüphesiz Allah, kesinlikle çok af edicidir, çok bağışlayıcıdır. İşte bu, Şüphesiz Allah’ın, geceyi gündüzün içine sokması, gündüzü de gecenin içine sokması sebebiyledir. Şüphesiz Allah, çok iyi işitendir, çok iyi görendir.

    İşte bu, şüphesiz Allah’ın, hakkın ta kendisi olması ve ortak koşanların O’nun astından yaptıkları şeylerin batılın ta kendisi olması  ve şüphesiz Allah’ın yüceler yücesi olması, en büyüğün Kendisi olması nedeniyledir.

    • Allah haberci ayetlerden elçiler seçer, insanlardan da elçiler seçer. Şüphesiz Allah en iyi işiten, en iyi görendir, ellerinin arasında olanı ve arkalarında olanı bilir. Ve işler yalnızca Allah’a döndürülür.

    • Münafıklar Rasülüllah’a geldikleri zaman: “Biz gerçekten tanıklık ederiz ki, şüphesiz sen Allah’ın elçisisin” dediler. Allah da bilir ki şüphesiz Rasülüllah O’nun elçisidir.  Allah münafıkların yalancılar olduğunu bildirmiştir.

    • Münafıklar, yeminlerini bir kalkan edinip Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Şüphesiz onlar, yaptıkları şeyler kötü olan kimselerdir. Bu, onların iman etmeleri, sonra iman etmemeleri nedeniyledir. Böylece kalplerinin üzerine damga vurulmuştur, artık onlar iyice kavrayamazlar.

    • Baş başa konuşmadan önce sadakalar vermekten korkanlar olur ve yapmazlar.  Allah bunların bilinçle hatadan dönüşünü kabul eder.

    • Allah hatalarından hemen dönenlerin tevbelerini çokça kabul edendir.

    • Allah: “Elbette Ben ve elçilerim galip geleceğiz” diye yazmıştır. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır.

    • Allah insanları, bir erkek ile bir dişiden yarattı, birbirleriyle tanışsınlar diye onları uluslar ve oymaklar yaptı. Şüphesiz ki, Allah katında en değerli olan insan, en çok Allah’ın koruması altına girmiş olan insandır. Gerçekten Allah, en iyi bilendir, en çok haber alandır.

    • Kimse -peygamberler de dahil olmak üzere- Allah’ın helâl kıldığı şeyi haramlaştıramaz, KENDİNE GÖRE HARAM KOYAMAZ. Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

    • Allah, kefaretini ödeyerek yeminleri çözmeyi müminlere meşru kılmıştır. Ve Allah, müminlerin mevlası; yardımcısı, yol göstericisi, koruyucusu yakınıdır. Ve O, en iyi bilen, en iyi yasa koyandır.

    • Bir zaman Rasülüllah ile eşleri arasında cereyan eden aile içi sorunlar vahiyde şöyle yer almıştır:

    Bir de hani peygamber, eşlerinden bazılarına bir sözü/ olayı sırlaştırmıştı. Sonra eşlerinden biri bunu haber yapınca ve Allah, peygamber’e bunu açığa vurunca, peygamber bir olayın kısmını açıklamış, bir kısmını da açığa vurmamıştı. Sonunda o eşe, bunu kendisi haber verince o eş: “Bunu sana kim haber verdi?” dedi. Peygamber, “Bana iyi bilen, iyi haber alan haber verdi” demişti.

    Ey peygamberin iki eşi, hatalarınızdan Allah’a dönerseniz sizin için iyi olur. –Çünkü kesinlikle ikinizin kalbi kaydı.– Yok eğer peygambere karşı dayanışmaya girerseniz hiç kuşkusuz bizzat Allah, ona mevladır; yardımcıdır, destekçidir, koruyucudur, yol göstericidir. Cibril/Kur’ân ve iman edenlerin salihleri de. Ve bunlardan sonra inecek ayetler de ona arka çıkarlar.

    Eğer o sizi boşarsa, Rabbinin, kendisine sizden daha hayırlı, Müslime, mümine, sürekli saygı duyan, tövbe eden, oruç tutan/seyahat eden dul ve bakire eşler vermesi umulur.

    • Allah, Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini örten kimselere, Nuh’un karısı ile Lutrun karısını örnek vermiştir. Bu ikisi, Allah’ın kullarından iki salih kulun nikâhı altında idiler. Sonra onlara hainlik ettiler. İkisinin kocası da, peygamber olmalarına rağmen Allah’tan hiçbir şeyi onlardan savamadı. Ve “Girenlerle birlikte siz ikiniz de ateşe girin!” denildi.

    • Allah, inanan kimselere de Firavun’un karısını örnek göstermiştir. Hani o, “Rabbim! Bana nezdinde cennetin içinde bir ev yap, beni Firavun’dan ve onun işinden kurtar. Ve beni şu şirk koşarak yanlış iş yapanlar toplumundan kurtar!” demişti.

    • Allah, ırzını bir kale gibi koruyan İmran kızı Meryem’i de örnek vermiştir. Allah onu vahyiyle az da olsa bilgilendirdi. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğrulayıp uyguladı ve sürekli saygıda duranlardan oldu.

    • Kişiye isabet eden her musibet, sadece Allah’ın bilgisi çerçevesinde isabet eder. Kim Allah’a inanırsa, Allah, onun kalbini kılavuzlar. Ve Allah her şeyi en iyi bilendir.

    • Allah’a itaat edilmeli, elçiye de itaat edilmelidir. Yüz çeviren olursa bilinmeli ki Allah elçisine düşen apaçık bir tebliğdir.

    • Kesinlikle mallar ve çocuklar, insanları ateşe atabilecek imtihan aracıdır.

    •  Allah ise, büyük ödül Kendi katında olandır.

    • Allah, Kendisi, Rasülüllah’ın günahlarından geçmiş ve gelecek olanları bağışlasın, ona olan nimetini tamamlasın, onu dosdoğru yola kılavuzlasın ve Allah, sana çok güçlü bir zaferle yardım etsin diye, Rasülüllah’a apaçık bir fethi açmıştır.

    • Her mümin Hudeybiye olayını tarihten öğrenmelidir.

    • Allah, kendi imanları ile birlikte, imanca fazlalaşsınlar diye müminlerin kalplerine kalbi teskin eden güven ve yatışma duygusu/moral indirmiştir. Göklerin ve yerin orduları da yalnızca Allah’ındır. Ve Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır.

    • Kör için bir vebal yoktur, topal için de bir vebal yoktur, hasta için de bir vebal yoktur. Bununla beraber kim Allah’a ve elçisine itaat ederse, Allah onu, altından ırmaklar akan cennetlere girdirir. Kim de yan çizerse, onu acıklı bir azap ile azap eder.

    • O ağacın altında Rasülüllah’a bağlılık yemini ederlerken Allah, müminlerden razı olmuştur. İşte kalplerinde olanı bilmiş, onlara kalbi teskin eden, güven ve yatışma duygusu/ moral indirmiş ve onları pek yakın bir fetih ve alacakları birçok ganimetler ile ödüllendirmiştir. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.

    • Allah müminlere, alacağınız birçok ganimetleri ve onların güç yetiremediği, ama Allah’ın müminler için kuşattığı başka şeyleri, müminler yararlansınlar ve müminlere bir alâmet olsun, Allah müminleri dosdoğru yola kılavuzlasın diye vaat etmiştir. İşte Allah, bunu müminlere hemen vermiş ve insanların ellerini onlardan çekmiştir. Ve Allah her şeye en iyi güç yetirendir.

    • Eğer Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini inkâr etmiş kimseler, müminlerle savaşsalardı kesinlikle Allah’ın öteden beri gelen kanunu/ uygulaması olarak arkalarına dönüp kaçarlardı. –Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.– Sonra bir yol gösteren, koruyan yakın ve yardımcı da bulamazlardı.

    • Allah, müminleri onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra Mekke’nin vadisinde; Hudeybiye’de, Allah’ın dilediği kimseyi rahmetine girdirmesi için, onların ellerini müminlerden, müminlerin ellerini de onlardan çekmiştir; savaştırmamıştır. Ve Allah, yaptıklarınızı en iyi görendir.

    • Onlar, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini kabul etmeyen ve müminleri Mescidi Haram’dan ve ayarlanmış hedylerin/ hac yapanlara gönderilen yiyeceklerin yerlerine ulaşmasını engelleyen kimselerdir.

    • Eğer kendilerini henüz tanımadığınız, bilmeyerek ezmek suretiyle kendilerinden sorumluluğunuz olacak mümin erkekler, mümin kadınlar olmasaydı, eğer onlar, birbirinden ayrılmış olsalardı kesinlikle Allah,  onlardan Kendisinin ilâhlığına ve rabliğine inanmayan kimseleri acıklı bir azapla cezalandırırdı.

    • Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini kabul etmeyen kimseler, cahiliye kalıntısı gurur ve soy asabiyetini, tutuculuğu kendi kalplerinde alevlendirip kışkırttıkları zaman, hemen Allah, elçisinin ve müminlerin üzerine kalbi teskin eden güven ve yatışma duygusunu/ morali indirmiş ve o müminlerin “takva/Allah’ın koruması altına girme” sözüne ilzam etmişti/sadık kalmalarını sağlamıştı. Zaten onlar, buna lâyık ve ehil idiler. Allah, her şeyi en iyi bilendir.

    • Allah, elçisine o görüntüyü; “Siz, Allah dilerse kesinlikle, güven içinde başlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış kişiler olarak, korkmadan Mescidi Haram’a gireceksiniz” vizyonunu hak ile doğru çıkardı. Öyleyse Allah, sizin bilmediğinizi bilir. Sonra da size bundan ast/yakın bir fetih kıldı.

    • Dokunulmazlık kalktığında/hac görevi bittiğinde de avlanmak serbesttir.

  • Allah, müminlerin dinini kendileri için kemale erdirmiş, müminlere nimetini tamamlamıştır. Müminlere din olarak da İslâm’a razı olmuştur.

  • Allah, müminlere iyi ve temiz şeyleri ve Allah’ın kendilerine öğrettiğinden öğreterek yetiştirdiği avcı hayvanların avlarını helal kılmıştır. Müminler, avcı hayvanların kendileri için tuttuklarından yemeli ve üzerine Allah’ın adını anmalılar ve de Allah’ın koruması altına girmeliler. Şüphesiz Allah, hesabı pek çabuk görendir.

  • Müminlere iyi ve temiz şeyler helal kılınmıştır.

  • Kitap verilenlerin yemeği müminlere helal, müminlerin de yemeği onlara helaldir.

  • Allah müminlere herhangi bir güçlük çıkarmak istemez. Allah’ın bu ilkeleri koyması, müminleri zihinsel açıdan temizlemek ve kendilerine verilen nimetlerin karşılığını ödemeleri için üzerlerindeki nimetini tamamlamak yani onları maddi ve manevi açıdan zenginleştirmek içindir.

  • Allah, İsrailoğullarının sağlam sözünü almıştı. Ve Allah, kendilerinden on iki müfettiş/başkan göndermişti. Ve Allah demişti ki: “Ben, kesinlikle sizinle beraberim. Salâtı ikame eder [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumları oluşturur, ayakta tutar], zekâtı/verginizi verir, elçilerime iman eder, onları destekler ve Allah’a güzelce ödünç verirseniz, andolsun ki sizden kötülüklerinizi örteceğim ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere girdireceğim. İşte sizden her kim de, bundan sonra Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini inkâr ederse, artık kesinlikle yolun doğrusunu kaybetmiş olur.”

Sonra da sözlerini bozmaları sebebiyle onları dışladı ve kalplerine katılık koydu. Onlar kelimeyi/ sözcüğü yerlerinden/ öz anlamlarından değiştirdiler. Öğütlendiklerinin önemli bir bölümünü de terk ettiler. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görüldü. Yine de onları affedildiler ve aldırış edilmediler. Şüphesiz Allah, iyilik-güzellik üretenleri sever.

  • Allah, “Biz Nasara’yız/Hıristiyan’ız” diyenlerden de sağlam sözlerini almıştı. Onlar da kendilerine hatırlatılan şeylerin çoğunu terk ediverdiler. Allah da onların arasına, kıyamete kadar sürecek kin ve düşmanlık yerleştirdi. Allah, yakında yapıp üretmiş olduklarını onlara haber verecektir.

Allah, kitap ehline şu mesajı göndermiştir:

  • Ey Kitap Ehli! Kesinlikle, kitaptan gizlemiş olduğunuz şeylerin çoğunu açığa koyan, çoğundan da vazgeçen Bizim elçimiz size geldi. Kesinlikle size, Allah’tan bir ışık ve apaçık bir kitap geldi. Allah o kitapla kendi rızasına uyanları selâmet yollarına kılavuzlar. Onları Kendi bilgisi ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola kılavuzlar.

    • “Allah, Meryem oğlu Mesih’in ta kendisidir” diyen kimseler Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten kimseler olmuşlardır.  Bunlara şu mesaj gönderilmiştir: “Peki, Allah, Meryem oğlu Mesih’i, anasını ve bütün yeryüzündeki kimseleri değişime/ yıkıma uğratmak istese, O’na karşı kim bir şey yapabilir. Göklerin, yeryüzünün ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti de sadece Allah’a aittir. O, dilediğini yaratır. Ve Allah, her şeye en iyi güç yetirendir.”

    • Yahudiler, Hıristiyanlar, “Biz Allah’ın oğullarıyız ve O’nun sevgilileriyiz” dediler. Bunlara da şu mesaj gönderilmiştir:

    Madem öyle niçin günahlarınız sebebiyle Allah size azap ediyor?” Tam tersi, siz O’nun yaratıklarından birer beşersiniz. O dilediği kişiyi bağışlar, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin sahipliği, yönetimi de Allah’ındır. Dönüş de yalnızca O’nadır.

    Ey Kitap Ehli! Elçilerin arasının kesildiği bir sırada, “Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi” demeyiniz diye, size tebyin yapan/ açıkça ortaya koyan elçimiz geldi. İşte kesinlikle müjdeleyici ve uyarıcı size geldi. Allah, her şeye en çok gücü yetendir.

    Ve hani Musa, toplumuna: “Ey toplumum! Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani Allah, içinizden peygamberler gönderdi. Sizi de hükümdarlar kıldı. Ve âlemlerden hiçbir kimseye vermediğini size verdi. Ey toplumum! Allah’ın size yazdığı temizlenmiş toprağa girin, geriye dönmeyin, yoksa kayba uğrayanlar olarak dönersiniz” dedi.

    Onlar, “Ey Musa! Şüphesiz orada zorba bir toplum var. Onlar oradan çıkmadıkça da biz oraya asla girmeyiz. Şayet onlar, oradan çıkarlarsa, şüphesiz biz de artık girenleriz” dediler.

    Korkanlardan ve Allah’ın kendilerine nimet verdiği iki adam dedi ki: “Onların üzerlerine kapıdan girin. İşte, oradan girerseniz şüphesiz siz, galip olanlarsınız. Eğer inanıyorsanız da artık yalnızca Allah’a işin sonucunu havale edin.”

    Musa’nın toplumu: “Ey Musa! Şüphesiz biz, onlar orada olduğu sürece biz oraya asla girmeyiz. Artık sen ve Rabbin gidin de savaşın. Şüphesiz biz burada oturanlarız” dediler.

    Musa: “Rabbim! Ben, kendimle kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. Artık bizimle bu hak yoldan çıkmışlar toplumunun arasını ayır” dedi.

    Allah dedi ki: “Artık temizlenmiş topraklar onlara kırk sene haram kılınmıştır. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. O nedenle sen o hak yoldan çıkmış toplum için tasalanma!”

    • Maide suresindeki (27-32)), iki adem oğlu kıssası her mümince iyi öğrenilmelidir.

    • Allah, yalnız Kendisinin koruması altına girmiş kişilerden kabul eder.

    • İçinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında iken müminleri nasıl hakem yapıyorlar da ondan sonra da geri duruyorlar? Onlar, inanan kimseler değillerdir.

    • İçinde doğru yol rehberi ve ışık bulunan Tevrat’ı, şüphesiz Allah indirdi. Müslümanlaşmış kişiler olan peygamberler onunla Yahudilere hükmederler, kendilerini Allah’a adamış kişiler ve hahamlar da, Allah’ın kitabından kendilerinden korumaları istenilen ve kendilerinin de üzerine tanıklık ettikleri şeylerle hükmederler.

    •  İnsanlara saygı duyup ürpermemeli, Allah’a saygı duyup ürpermelidir.

    • Allah’ın ayetleri de geçici çıkarlara alet edilmemelidir.

    • Allah o peygamberlerin izleri üzerine, yanlarındaki Tevrat’tan içinde konu edilenleri doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa’nın gelmesini sağladı. Ve ona Tevrat’tan içinde konu edilenleri doğrulamak, Allah’ın koruması altına girmiş kişilere yol gösterme ve öğüt olmak üzere içinde yol gösterme olan İncil’i verdi.

    • İncil ehli de Allah’ın onda indirdikleriyle hükmetmeliler. Kim, Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, artık işte onlar, hak yoldan çıkanların ta kendileridir.

    • Allah, insanlardan hepsi için bir yol haritası/ toplu yaşam ilkeleri ve yol belirledi. Ve eğer Allah dileseydi tüm insanları tek bir önderli toplum yapardı, fakat insanlara verdiklerinde onları yıpratmak/ denemek için böyle yapmadı. Öyleyse iyiliklerle yarışılmalıdır. Herkesin dönüşü yalnızca Allah’adır. Sonra O, kendisi hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.

    • Allah’ın insanları tek bir toplum yapmamasının nedeni, insanların kazandıklarının karşılığını almaları için  Allah’ın denesinden geçirilme ilkesinden dolayıdır. Allah inanıp inanmama konusunda insanları serbest bırakmıştır.

    • Müminlerin, yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakını, sadece Allah’tır, O’nun elçisidir, bir de Allah’ı birleyerek salâtı ikame eden [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumları oluşturan, ayakta tutan], zekâtı/vergiyi veren iman etmiş kimselerdir.

    • Allah’ı, O’nun elçisini ve iman edenleri kendine yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın kabul edenler bilsinler ki, kesinlikle Allah’ın taraftarları, galip geleceklerdir.

    • Allah, o Yahudilerin aralarına kıyamete kadar düşmanlık ve kin atmıştır. Ne zaman savaş/ bozum yapmak için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Ve onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar. Oysa Allah bozguncuları sevmez.

    • Eğer Kitap Ehli iman etmiş ve Allah’ın koruması altına girmiş olsalardı, kesinlikle Allah, onların kötülüklerini örter ve kesinlikle nimeti bol olan cennetlere koyardı.

    • Eğer Kitap Ehli Tevrat’ı, İncil’i ve kendilerine Rablerinden indirilen Kur’ân’ı ayakta tutsalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından [her yönden] besleneceklerdi. Onlardan bir kısmı orta yol tutan; bazısına inanıp bazısına inanmayan, inanmadığı hâlde inanmış gözüken önderli bir toplumdur. Ve onlardan çoğunun yapmakta oldukları ne kötüdür!

    • İman etmiş kişiler, Yahudileşmiş kişiler, Sabiîler/doğal dindarlar ve Nasranîlerden kim Allah’a ve ahret gününe iman eder ve salihi işlerse, onlar için bir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.

    • Herkes, birbirinin kötülüğüne engel olmalıdır.

    • Herkes, kesinlikle iman eden kişilere karşı düşmanlık yönünden insanların en şiddetlisi olarak, o Yahudileri ve o ortak koşan kimseleri bulur.

    • Kesinlikle iman eden kimselere sevgi bakımından en yakın olarak da, “Şüphesiz biz Nasranî’yiz/Hıristiyanlarız” diyen kimseler bulunur. Bu, kendi içlerinde keşişler ve rahipler olduğundan ve onlar büyüklük taslamadıklarından dolayıdır.

    • Ve onların elçiye indirilen Kur’ân’ı dinledikleri zaman, onun hak olduğunu öğrendiklerinden dolayı gözlerinin yaşla dolduğu görülür. Onlar: “Rabbimiz! Biz iman ettik, bizi şahitler ile birlikte yaz!” ve “Biz, Rabbimizin bizi salihler toplumu ile birlikte girdirmesini umarken, Allah’a ve haktan bize gelen şeylere neden inanmayalım!” derler.

    • Din konusunda uzman olduklarını düşünen bazı Yahudilerin, büyüklük taslamaları neticesinde iman edenlere çok çetin düşmanlık ederler. Hristiyanlardan bazı keşiş ve rahipler büyüklük taslamazlar da inananlara yakın dururlar. Zaten Kur’an’ı dinlediklerinde onun Allah’ın sözü olduğunu anladıklarından hemen Kur’an’ı tasdik ederler.

    • Allah da, onların böyle demeleri nedeniyle, onları, içinde sürekli kalanlar olarak, altlarından ırmaklar akan cennetler ile ödüllendirmiştir. Ve işte bu, iyilik-güzellik üretenlerin karşılığıdır. İnkâr eden ve ayetlerimizi yalanlayan kimseler; işte onlar, cehennemlik kimselerdir.

    • Allah’a itaat edilmeli, elçiye itaat edilmeli ve sakınıp tedbirli olunmalıdır. Eğer uzak durulursa, bilinmeli ki, Allah’ın elçisine düşen sadece apaçık tebliğdir.

    • İnanan ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimselere, Allah’ın koruması altına girdikleri, inandıkları, düzeltmeye yönelik işler yaptıkları, sonra Allah’ın koruması altına girdikleri, inandıkları ve sonra Allah’ın koruması altına girdikleri ve iyilik-güzellik ürettikleri zaman, tatmış olduklarından dolayı bir sorumluluk yoktur. Allah, iyilik-güzellik üretenleri sever.

    • Kesinlikle Allah, ıssız yerlerde kimin Kendisinden korktuğunu bildirmek için müminleri bir şeyle; ellerin ve mızraklarının erişeceği bir avla sınar. Öyleyse kim bundan sonra sınırı aşarsa artık acıklı azap onun içindir.

    • Su avı ve onun yenilmesi, size ve yolculara yarar olmak üzere müminlere helal kılınmıştır. Kara avı ise, müminler hac görevi sürdürür oldukları müddetçe kendilerine haram edilmiştir. Ve Kendisine toplanılacak olan Allah’ın koruması altına girilmelidir

    • Allah, Kâbe’yi; o Beyt-i Haram’ı, haram ayı, hac yapanlara yiyecek olarak hayvan hediye etmeyi ve gerdanlıkları/hac yapanların yemesi için gönderilen hayvanlara konulan işaretleri insanlar için bir ayağa kalkış; silkiniş, kendilerini kurtarış yaptı. Bu, Allah’ın göklerde ve yerde olan her şeyi bildiğini ve Allah’ın her şeyi hakkıyla bilici olduğunu sizin de bilmeniz içindir.

    • Allah, Bahîre’den Sâibe’den Vasîle’den ve Hâm’dan hiç birini öngörmemiştir. Ancak Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini inkâr eden kimseler, Allah’a karşı yalan düzüp uyduruyorlar. Ve onların pek çoğu akıl erdirmez.

    • İnkârcılara: “Allah’ın indirdiğine ve elçiye gelin” dendiği zaman: “Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter” derler. Ataları bir şey bilmeyen ve kılavuzlanan doğru yolu bulmayan kimseler olsa da mı?

    • Her elçi geldiğinde inkârcılar doğruya davet edildi de onların söözleri ancak “Atalarımızın dini bize yeter” demeleri oldu.

    • Bir zamanlar havariler: “Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?” demişlerdi. İsa: “Eğer iman edenler iseniz Allah’ın koruması altına girin” demişti.

    Havariler: “Biz istiyoruz ki ondan yiyelim, kalplerimiz iyice yatışsın, senin bize doğru söylediğini bilelim ve biz de buna tanıklardan olalım” dediler.

    Meryem oğlu İsa: “Allah’ım, Rabbimiz! Bizim üzerimize, bizim için, öncekilerimiz ve sonrakilerimiz için bir bayram ve Senden bir alâmet/gösterge olarak gökten bir sofra indir. Ve bize rızık ver. Ve Sen rızık verenlerin en hayırlısısın!” dedi.

    Allah dedi ki: “Şüphesiz Ben, onun size indiricisiyim; istersem indiririm. Artık bundan sonra sizden kim inanmazsa, Ben onu âlemlerden hiç kimseye yapmayacağım bir azapla azap edeceğim”

    • Allah, birçok yerde ve Huneyn Günü müminlere yardım etti. Hani çoklukları müminlere güven vermişti de onun kendilerine bir yararı olmamış ve yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmişti. Sonra da arkalarını dönüp kaçmışlardı.

    Sonra Allah, elçisinin üzerine ve müminlerin üzerine kalbi teskin eden güven ve yatışma duygularını/ morallerini içlerinde oluşturdu ve müminlerin görmediği ordular indirdi. Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten kimseleri de azaba uğrattı. Ve işte bu, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten o kimselerin cezasıdır.

    Sonra, bütün bu olup bitenlerin arkasından Allah, dilediği kimseye dönüş nasip eder. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

    • Yahudiler; “Uzeyr Allah’ın oğludur” dediler. Hıristiyanlar da, “Mesih Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla geveledikleri sözler olup, güya bununla, daha önce yaşayan Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten kimselerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah, onlarla savaşmıştır. Nasıl da döndürülüyorlar!

    • Allah, ortak koşanlar hoşlanmasa da, Kendisini, tüm yanlış dinlerin, inançların üzerine çıkarması için elçisini, doğru yol kılavuzu ve hak din ile gönderendir.

    • Münafıklar, kalplerindeki şeyleri kendilerine haber verecek bir surenin üzerlerine indirilmesinden çekinirlerdi. Bunlara: “Siz alay edin! Şüphesiz Allah, sizin çekindiğiniz şeyi ortaya çıkarandır.” Mesajı yollandı.

    • Eğer onlara sorulsaydı, kesinlikle, “Biz sadece dalmıştık, oyun oynuyorduk” diyeceklerdi.  Bunlara: “Allah, ayetleri ve elçisi ile mi alay ediyordunuz?” diye içlerindeki yüzlerine vurulmalıdır.

    • Özür dilemeyin, siz “İman ettik” dedikten sonra kesinlikle Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bile bile reddettiniz. Sizden bir kısmını affetsek bile, şüphesiz kendileri günah işleyen kimseler oldukları için azaplandıracağız.

    • Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir; kötülüğü emreder, iyilikten sakındırırlar ve ellerini sıkı tutarlar/ cimrilik ederler. Allah’ı terk ederler de, Allah da onları terk ediverir. Gerçekten de münafıklar hak yoldan çıkmış kimselerin ta kendileridir.

    • Allah, bir topluma doğru yolu gösterdikten sonra, Kendisinin koruması altına girdirecek şeyleri kendilerine ortaya koymadıkça onları saptırmaz. Şüphesiz Allah, her şeyi en iyi bilendir.

    • Sure indirildiği zaman, münafıklar, “O indirilmiş sure hanginizin imanını arttırdı?” der. Fakat iman etmiş kimselere gelince, o inen sure, onların imanını arttırmıştır ve onlar sürekli olarak müjdelenip duruyorlar.

    • Kalplerinde hastalık olanlara gelince de; onların da pisliklerinin içine pislik ilave etmiştir. Ve onlar Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini inkârcı birileri olarak ölmüşlerdir.

    • Onlar, her yıl bir veya iki kere kendilerinin acı olaylar ile denenirler. Sonra da tövbe etmezler ve öğüt almazlar. Bir sure indirildiğinde, bazısı bazısına bakar: “Sizi bir kimse görüyor mu?” Sonra sırt çevirir giderler. Gerçekten onlar, iyice anlayıp kavramayan bir topluluk olmaları dolayısıyla, Allah onların kalplerini çevirmiştir.


[1] “Mecelle”,  bazılarına göre İbraniceden arapçaya gelmiş bir sözcük olarak kabul edilse de “cll” kökünden türemiş bir sözcüktür. Sözcüğün kökü olan “celale”, “nitelik olarak büyüklük” demektir. Bazılarına göre genel anlamda “kitap, sayfa” demek olsa da genel kabule göre “hikmet  (yasa, ilke) içeren kitap/ sayfa” demektir. Sözcüğün kök anlamı dikkate alındığında “içinde zulüm ve fesadı engelleyen, adalet ve saadeti sağlayan ilkeler bulunan çok değerli kitap” demektir. (LİSAN ve TAC)