Kur’an da iyi tanınmalıdır; İyi araştırılırsa Kur’an’ın her necminden, Kur’an’ın Allah tarafından vahyedilen bir kitap olduğu, onu peygamberin oluşturmadığı, ilk olarak nerede ve ne zaman nasıl vahyedildiği kesinlikle anlaşılır.
Kur’ân’da açıklananlar, geçmiş çağlarda gelen ilk uyarıcılar gibi bir uyarıcıdır.
Kur’an iyi incelenirse, her bölümünün, önüne gelenleri devirdikçe deviren, toplumları canlandırdıkça canlandıran, canlandırdıkça da hakkı bâtılı ayıran, özür veya uyarı olarak öğüt bırakan özellikte olduğu görülür.
Kur’an’da anlatılanlarda aklı, anlayışı, vicdanı olan veya kendisi tanık olarak kulak veren kimse için elbette öğüt vardır.
Kur’an’da insanlara verilen her emir, “kararlaştırılmış; inceden inceye düşünülmüş, en üstün seviyede yeterli, haksızlık ve kargaşayı engellemek için konulmuş bir kanun, düstur ve ilke”dir.
Allah tarafından insanlara gönderilen her emir mutlaka anlaşılmak üzere incelenmedir. Kur’an incelendiğinde mutlaka bu emirlerin fertlerin ve toplumların ihtiyaçlarını karşılayan mucizevi yasalar oldukları görülür.
Kur’an, sadece âlemlere bir öğüttür.
Allah, Kendisinin müminlere gösterdiği gibi insanlar arasında hükmedilsin diye kitabı hak olarak indirmiştir.
Tüm övgüler, katından şiddetli azaba karşı uyaran, düzeltmeye yönelik işler yapan mü’minlere, şüphesiz kendileri için, içinde sürekli kalıcılar olarak güzel bir ödülün bulunduğunu müjdeleyen ve “Allah çocuk edindi” diyenleri uyarmak için, kuluna, gözetici olarak, içinde hiçbir pürüzü olmayan Kitab’ı indiren Allah içindir.
Kur’an’a uyanların göğsünde hiçbir sıkıntı olmaz. Kur’an kendisine inananların; problemlerinin çözüm yollarını gösterir. Ona uyan dünya ve ahret mutluluğunu sağlayacak işleri ondan öğrenerek yaşar. Yanlış yol tutanlar dünya ve ahrette mutsuz olurlar, yıkıma uğrarlar. Dönüp yeniden yaşamak isterler ama artık dönüş yoktur.
Kur’an bölümleri üzerinde bilgisi olanlar, Kur’an’daki ayetlerin verdiği ölçüleri dikkate alarak, cennetlik ve cehennemlik olanları tanıyabilirler.
Elde Kur’an gibi bir hakikat rehberi varken, başka rehber arayan, dünya kazanımlarını ön plana çıkaran, “Bize ileride mağfiret olunur/ suçlarımız bağışlanır” diye suç işleyenler hep kayba uğrarlar.
Kur’an’a sımsıkı sarılanlar ve salâtı ikame edenler [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumunu oluşturanlar ayakta tutanlar] daima Allah tarafından ödüllendirilirler.
Allah’ın esirgemesi ve istifade edilebilmesi için Kur’an öğrenilip öğretildiği zaman, hemen ona kulak verilmeli, dikkatlice dinlenmeli ve susulmalıdır.
Kur’an, insanı reşitliğe kılavuzlar; reşit olmanın; hayvanlıktan kurtulmanın yollarını gösterir.
Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş olan kimseler, Kur’an ile ilgili olarak: “Bu Kur’an, onun/ Muhammed’in uydurduğu yalandan başka bir şey değildir. Ona başka bir topluluk da bunun için yardım etmiştir. O Kur’an, yazılı duruma getirilmiş öncekilerin masallarıdır; şimdi de o, sabah akşam/ sürekli kendisine okunmaktadır ” dediler. Böylece onlar kesinlikle haksızlık ettiler ve asılsız bir iddia getirdiler. Hâlbuki onu, göklerdeki ve yerdeki sırrı bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, merhamet edendir.
İnkârcılar Kur’an ile ilgili: “Kur’an peygambere bir defada topluca indirilmeli değil miydi?” de dediler.
Kur’an kalplere iyice yerleştirilsin diye böyle parça parça indirildi, tane tane/ birbirine karıştırmadan vahiy edildi. Ortaya çıkan her bir sorunda kesinlikle hakkı; sorunun çözüm yolu ve en güzel açıklama getirildi.
Kur’an ile ancak Rablerine karşı ıssız yerlerde saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyan ve salâtı ikame edenler [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumlarını oluşturan ayakta tutanlar ] uyarılır. Her kim arınırsa ancak kendisi için arınır. Dönüş de yalnızca Allah’adır.
Kur’an ayetleri, yalnızca Allah’ın işi olarak inmiştir. Bütün geçmiş ve gelecek şeyler ve bunların arasındakiler yalnızca Allah’ındır. Allah, kimseyi unutmaz, gözden çıkarmaz.
Allah, bu Kur’an’ı, kendisiyle Allah’ın koruması altına girmiş kişiler müjdelensin, inat eden toplum da uyarılsın diye halkın dili üzere kolaylaştırdı, anlaşılır kıldı.
Kur’an, insanı mutsuz kılmaz, onu eşkiya yapmaz. O, saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyan kimse için; bir öğüt olmak üzere; yeryüzünü ve yüce gökleri yaratan tarafından indirilmiştir.
Kur’an, insanlar, Allah’ın koruması altına girsinler yahut onlara yeni bir öğüt oluştursun diye anlaşılır bir dille indirildi. Onda tehditlerden tekrar tekrar açıklama yapıldı.
İnsan, bilmediği konuları Kur’an’dan mutlaka öğrenmelidir, bilgisizce bir şeyi ortaya atmamalıdır.
Necmler/ her indirilmede gelen ayetlerin yerleri/zamanları, inişi, Kur’an’ın Allah’ın şerefli kitabı olduğunun kanıtı; hem de büyük kanıtıdır.
Kur’an’dan zihinsel olarak temizlenmişlerden başkası istifade edemez.
Kur’an küçümsenemez.
Bazılarının; Kur’an hakkında sihir, şiir, esatir, uydurulmuş söz gibi birtakım kötü sözler sylemeleri ciddiye alınmamalıdır. Bu iddialar yeni şeyler değildir.
Bu apaçık kitap; Kur’an, kesinlikle âlemlerin Rabbinin indirmesidir. O apaçık kitapla herkes uyarılsın diye apaçık bir Arapça lisan ile güvenilir ilâhi mesajlar, güvenilir bilgi indi. Güvenilir bilgi, kesinlikle öncekilerin kitaplarında; Tevrat, Zebur, İncil, İbrahim’in kitaplarında da vardı.
İsrailoğulları bilginlerinin kendi kitaplarında güvenilir bilginin varlığını bilmesi, onlar için bir alâmet/gösterge kanıttır.
Kur’an, yabancılardan/Arapça bilmeyenlerden birine indirilseydi de, bunu o, onlara okusaydı, onlar, inatçılar yine inanmazlardı.
Kur’an’ın içinde hiçbir kötü kişi ve kuruluşun müdahalesi söz konusu değildir.
Kur’an’da konu edilenler, mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumlarını oluşturan ayakta tutan] zekâtı/vergiyi veren ve ahrete de kesin olarak inanan müminler için doğru yol rehberi ve müjdeci olmak üzere; apaçık/açıklayıcı bir kitabın ayetleridir.
Kur’an İsrailoğullarına, hakkında ayrılığa düştükleri şeylerin birçoğunu aktarıp anlatmaktadır.
Kur’an, kesinlikle müminler için bir kılavuz ve bir rahmettir.
Kur’an’ı sosyal ölüler dinlemez ve arkasını dönüp kaçtıkları zaman sağırlar da çağrıyı işitmezler. Bakar körlere de kimse, düştükleri sapıklıktan çekip doğru yolu gösteremez. Ancak inanmışlar Kur’an’ı dinlerler.
Allah, vahyi; Kur’ân’ı öğüt alırlar diye birbiri ardınca; ihtiyaç duyuldukça yollamıştır.
Toplumun ileri gelenlerinden Kur’an’a uyan kimselere, sabrettikleri için ödülleri iki kere verilecektir.
Kur’ân, insanları en doğru ve en sağlam şeye/rüşte kılavuzlar.
Kur’an, düzeltmeye yönelik işler yapan mü’minlere kendileri için kesinlikle ve kesinlikle büyük bir ecir olduğunu ve âhirete inanmayan kişiler için Allah’ın can yakıcı bir azap hazırladığını müjdeler.
Allah, her şeyi Kur’an’da ayrıntılı olarak açıklamıştır.
Kur’ân’da, insanların akıllarını başlarına almaları için farklı farklı şekillerde açıklama yapılmıştır.
Kur’ân öğrenip-öğretilirken mü’minler ile âhirete inanmayanlar arasında görünmez/gizli bir perde yapılır ve kimse mü’minlere zarar veremez.
Allah, Kur’ân’dan, inananlar için şifa ve rahmet olan şeyleri indirmiştir. Ve bu, sadece şirk koşarak yanlış iş yapanların yıkımını artırıyor.
Bugünün, yarının tüm insanları, bu Kur’ân’ın bir benzerini getirmek üzere bir araya gelseler, birbirlerine yardımcı da olsalar, onun benzerini kesinlikle getiremezler.
Allah, bu Kur’ân’da insanlar için her örnekten evirip çevirmiş; her şeyi ayrıntılı olarak açıklamıştır. Yine de insanların çoğu gerçeği örtbas etmeye çalışırlar.
Allah Kur’ân’ı sadece hak ile indirdi, o da sadece hak ile indi. Ve Allah, elçisi Muhammed’i yalnızca müjdeci ve uyarıcı olarak elçi yaptı.
Allah, elçisinin ağır ağır öğrenip öğretmesi için Kur’an’ı parça parça, indirdikçe indirdi.
Kur’ân’a ister inanılsın, ister inanılmasın; daha önce kendilerine bilgi verilenler; Kur’ân onlara okunduğunda boyun eğip teslimiyet göstererek çeneleri üstü kapanırlar. Ve “Rabbimiz her türlü kusurdan arınıktır. Rabbimizin vaadi kesinlikle gerçekleşecektir” derler. Ve onlar, ağlayarak çeneleri üstü kapanırlar. Ve Kur’ân, onların saygılarını, alçak gönüllüğünü artırır.
Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bile bile reddeden kimseler, “Hiç şüphesiz bu elçi/bu kitap, kesinlikle apaçık büyüleyici sözler söyleyen bir bilgindir/göz boyayan etkili bilgilerdir” diye vahyi reddetmişlerdir.
Kur’an onlara açıkça okunduğunda, Allah’a kavuşmayı ummayanlar: “Bundan başka bir Kur’ân getir yahut bunu değiştir!” dediler. Allah da Peygamberine “Onu kendimin öngörmesiyle değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, kesinlikle büyük bir günün azabından korkarım. Allah dileseydi, ben Kur’ân’ı size okumazdım ve Allah, Kur’ân’ı size bildirmemiş olurdu. Ben de Kur’ân’dan önce kesinlikle içinizde bir ömür kalmıştım. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” dedirttirdi.
Kur’ân, insanlar tarafından uydurulan, oluşturulan bir kitap değildir. Kur’an, sadece içinde konu edilenlerin doğrulanması ve Tevrat’ın ayrıntılı olarak açıklanmasıdır. Onda şüphe edilecek hiçbir şey yoktur. Kur’an, âlemlerin Rabbindendir.
Bazıları “Onu Muhammed kendisi uydurdu” diyorlar. Hadisinler bunu diyenler, eğer doğru adamlar iseler, kendileri de benzeri bir sûre meydana getirsinler, Allah’ın astlarından çağırabileceklerini de yardıma çağırsınlar.
İşin aslı Kur’an’a karşı çıkan bu zavallılar, bilgisini kavrayamadıkları ve ilk olarak ortaya çıkması kendilerine henüz gelmemiş olan bir şeyi yalanlamaktadırlar. Bunlardan önceki kişiler, böyle yalanlamışlardı. İşte baksınlar, şirk koşarak yanlış iş yapanların âkıbeti nasıl olmuş bir araştırsınlar.
İnsanlardan Kur’ân’a inanacaklar da var, inanmayacaklar da var. Allah, kargaşa çıkaranları en iyi bilendir.
Kur’an, bize, Rabbimizin rahmet ve ihsanıyla bir öğüt, göğüslerdekine şifa; zihinsel sorunlara çözüm, inananlara bir kılavuz ve bir rahmet olarak gelmiştir. En büyük sevincimiz buna olmalı ve Kur’an’ın, toplayıp durduğumuz servetten daha hayırlı olduğunun bilincinde olmalıyız.
Kur’ân, Allah’tan başkasına kulluk etmeyin; sadece Allah’a kulluk edin diye, âyetleri,şirk koşarak yapılan yanlışı önlemek üzere ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler içirtilmiş/bozulması engellenmiş,bir de en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan, her şeyin iç yüzünü/gizli taraflarını da iyi bilen tarafından ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır.
Ayetlerin genel mesajı şöyledir: “Şüphesiz ben sizin için O’nun tarafından bir uyarıcı ve bir müjdeciyim. Ve Rabbinizden bağışlanma isteyin, sonra O’na tevbe edin ki, sizi adı konmuş bir süre sonuna kadar güzelce yararlandırsın. Ve her fazilet sahibine armağanlarını versin. Ve eğer yüz çevirirseniz, ben sizin aleyhinize olan büyük bir günün azabından korkarım. Dönüşünüz yalnızca Allah’adır. Ve O her şeye gücü yetendir.”
İnkârcılar, “Kur’an’ı Muhammed uydurdu” diyorlar. Onlara, “Öyleyse, eğer doğrulardan iseniz, uydurma da olsa, benzeri on sûre getirin, Allah’ın astlarından gücünüzün yettiği kişileri de çağırın.” diye meydan okuyoruz. Onlar, bize cevap vermeyince, onlara, “Artık bilin ki, Kur’ân ancak Allah’ın bilgisiyle indirilmiştir. Ve O’ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. Artık siz Müslüman oluyor musunuz?” diyoruz.
Rasülüllah’a “Onu uydurdu” dediklerinde de Allah, “Eğer onu ben uydurdum ise vebali benim üzerimedir. Bense sizin işlediğiniz suçlardan uzağım.” diye cevap verdirmişti.
Hangi karşıt gruptan olursa olsun kim Kur’ân’ı örtbas ederse, ona vaat edilen yer ateştir. İşte bütün bunlardan dolayı kimse Kur’ân’dan şüphe içinde olmamalıdır. Kesinlikle o, Allah’tan gelme bir haktır/gerçektir. Fakat insanların çoğu iman etmiyorlar.
Bir yalanı Allah’a iftira edenden daha yanlış iş yapan kimse olamaz. Bunlar Rablerine arz olunacaklar, şahitler de “İşte bunlar Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir” diyecekler.
İyi bilelim ki, Allah’ın dışlaması/ rahmetinden mahrum bırakması, Allah yolundan döndürmeye çalışan ve o yolu eğri-büğrü yapmak isteyen ve âhirete de inanmayanların ta kendileri olan: bu yanlış işleri yapan kimselerin üzerinedir. Onlar, yeryüzünde aciz bırakan; herkesi alt eden birileri değillerdir. Kendilerinin Allah’ın astlarından koruyan, yol gösteren, yardım eden yakınları yoktur. Onlar için azap kat kat artırılır. Onlar vahyi işitmeye tahammül edemiyorlardı ve de görmüyorlardı. İşte onlar kendilerine zarar vermiş olan kimselerdir. O uydurdukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuşlardır. Kesinlikle bunlar âhirette de en çok zarara/kayba uğrayıp acı çekecek olanların ta kendileridir.
Kur’an’da her konu açık açık beyan edilmiştir.
Kur’an anlaşılan dil ile öğrenilip yaşanmalıdır.
Kur’ân, uydurulan bir söz değildir. Ancak sadece, içinde konu edilenlerin doğrulaması, inananlar için her şeyin ayrıntılı açıklaması, bir yol gösterme ve rahmettir.
Kur’an kendinden önce inen, Zebur, Tevrat, İncil gibi kitaplarından konu edilenleri düzeltiyor, doğruluyor. Kur’an inananlar için her şeyi ayrıntılı açıklayandır.
Allah, çeşitli vesilelerle Kur’ân’ı, suçluların kalplerine sokar.
Allah, inkârcıların kalbine Kur’an’ı sokar, Kur’an ayetleri o suçlular için artık bir şüphe yaratır, onların içini kemirir.
Hiç kuşkusuz Allah, o Öğüt’ü/Kur’ân’ı Allah indirdi Allah. Ve kesinlikle Allah, onun için koruyucudur.
Kur’an, ulaşılabilen herkes uyarılsın diye vahyolundu.
Allah, suçluların yolu ortaya konsun/ herkese belli olsun diye Kur’an’da âyetleri ayrıntılı olarak açıklamıştır.
Aslında Allah Kur’ân’ı ayrıntılı/hak-bâtıl ayrılmış olarak indirmiştir. İnsanların Allah’tan başka bir hakem araması yanlıştır.
Kendilerine kitap verilen kişiler (Yahudi ve Hıristiyanların din bilginleri), Kur’ân’ın şüphesiz Rabbinden hak ile indirilmiş olduğunu bilirler. Kimse bu kitabın Allah tarafından indirildiğini bildikleri hususunda sakın şüphecilerden olmamalıdır.
Bazı toplumlar, azap/ Kur’ân/ âyetlerin iyice açıklanması, hak olmasına rağmen onu yalanladı. Peygamberin kimseyi cezalandırmaya bir yetkisi ve gücü yoktur, durumun sorumlusu da değildir.
Kur’an’da her şey ayrıntılı olarak açıklanınca inkârcılar, Elçi’ye “Sen ders görmüşsün/ bunları bir yerlerden okuyup öğrenmişsin” deyip durdular; Kur’an’ın vahiy olduğunu kabul etmediler.
Kur’ân, “Kitap, sadece bizden önceki iki topluluğa; Yahudi ve Hıristiyanlara indirildi; biz ise, o kitapları okuyamıyor ve dillerini anlayamıyorduk” veya “Eğer bize kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk” diye mazeret ileri sürülmesin diye Allah’ın indirdiği bereketli bir kitaptır. O nedenle, rahmet olunmak için ona uyulmalı ve Allah’ın koruması altına girilmelidir.
Kur’an’da Rabbimiz Allah’tan açık delil, kılavuz ve rahmet gelmiştir. Öyleyse Allah’ın âyetlerini yalanlayıp onlardan yüz çevirenden daha yanlış iş yapan kim olabilir? Allah, ayetlerinden yüz çevirenleri, yüz çevirmeleri sebebiyle azabın kötüsüyle cezalandıracaktır.
Kur’an ayetlerinin her birinin kesinlikle belli bir makamı vardır. Her ayet, kesinlikle saf saf dizilmiştir/ dizer. Tüm ayetler, Allah’ı noksanlıklardan arındırır.
Kur’ân ayetleri, salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı oluşturan-ayakta tutan], zekâtı/vergiyi veren, âhirete de kesin olarak inanan, güzellik-iyilik üretenler için bir doğru yol kılavuzu ve rahmet olmak üzere yasalar içerir. İnananlar bundan yararlanır.
Kendilerine bilgi verilmiş olan kimseler, bilirler ki, Rabbinden Muhammed’e indirilen şey, hakkın ta kendisidir. Ve o indirilen şey/Kur’ân, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olanın, övülen, övgüye lâyık bulunanın yoluna kılavuz oluyor.
Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten kimseler, “Biz kesin olarak, bu Kur’ân’a inanmayız, ondan öncekine de…” derler. Şirk koşarak, küfrederek yanlış iş yapan o kimselerin Rableri huzurunda tutuklanmış olduğu; birbirlerini suçladıkları kesin olarak görülecektir.
Kendilerine açık deliller hâlinde Allah’ın âyetleri okunduğu zaman işine gelmeyenler: “Bu, başka değil, sadece sizi atalarınızın taptığı tanrılardan men etmek isteyen bir adamdır” dediler. Ve: “Kur’ân, uydurulmuş bir iftiradan başka bir şey değildir” derler.
Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş olan o kimseler, kendilerine hak geldiği zaman: “Şüphesiz bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir” derler.
Kur’an’da, insanlara, sadece bir tek; Allah için ikişer ikişer, üçer üçer ve teker teker kalkılması, sonra da arkadaş Muhammed’de delilikten bir şey olmadığını, onun, sadece şiddetli bir azabın önünde sizi sakındıracak bir uyarıcı olduğunun düşünülmesi öğütlendi.
Kur’an, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan; mutlak galip, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan Allah tarafından indirilmiştir.
Allah, düşünüp öğüt alsınlar, Allah’ın koruması altına girsinler diye Arapça pürüzsüz bir okuma olarak; bu Kur’an’da insanlar için her türlüsünden örnek vermiştir.
Kur’an, insanlar için hak ile indirilmiştir. O hâlde kim kılavuzlandığı doğru yolu bulduysa artık kendi lehinedir. Kim de saptıysa artık o, sırf kendi aleyhine olarak sapar. Elçiler, insanlar üzerine onları ayakta tutan bir sorumlu değildir.
Kur’an, çok güçlü, en iyi bilen, günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı çok çetin olan, bol nimet; ikram sahibi Allah tarafından indirilmiştir.
Kur’ân, müjdeleyici ve uyarıcı olarak, bilen bir toplum için âyetleri ayrıntılı olarak açıklanmış/ bölüm bölüm ayrılmış, yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden, engin merhamet sahibiAllah’tan indirilmiş Arapça (indiği toplumun ana dilince) bir kitaptır. Buna rağmen onların çoğu yüz çevirmişlerdir.
İnkârcılar Kur’an’a kulak vermezler; “Bizi kendisine çağırdığın şeye karşı kalplerimiz bir örtü/zırh içindedir, kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda da bir perde vardır. Artık sen, yapabileceğini yap, biz de gerçekten yapıyoruz” diye rest çekerler.
Öğüt/Kur’ân kendilerine geldiğinde onu bazıları örtmeye, saklamaya yeltenir. O Öğüt/Kitap, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan, övülen, övgüye lâyık bulunan tarafından indirilmiştir. Önünden ve ardından/ hiçbir tarafından kendisine bâtılın gelmediği çok şerefli bir kitaptır.
Eğer Allah o öğüdü/Kur’ân’ı yabancı dilde bir okuma yapsaydı, elbette herkes: “Âyetleri ayrıntılı olarak verilmeli değil miydi? Yabancı dil mi, Arapça mı!” diyeceklerdi.
Kur’an, iman eden kimseler için bir kılavuz ve bir şifadır.
İnanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır. Ve o Öğüt/ Kur’ân, onlar üzerine bir körlüktür. Onlara çok uzak bir mekândan seslenilmektedir.
İnkârcılar, bundan [Kur’ân’dan] kesinlikle şüpheci bir yetersiz bilgi içindedirler.
Allah, Kur’an’ın hak olduğunu ortaya çıkarmak için, hem dış dünyada, hem insanların kendi bünyelerinde alâmetler/ göstergeler göstermiştir.
Günümüz itibariyle, Kur’ân’da ortaya konan enfüsî ve âfâkî mucizelerden bir kısmı şunlardır: Enfüsî mucizeler:Her insanda koruyucu hücrelerin varlığı, eşler hâlinde yaratılma, meninin bir karışım olduğu, cinsiyetin belirlenmesi, rahim duvarında asılı olma, bir çiğnemlik et parçası olma, kemiklerin oluşumu ve etle kaplanması, üç karanlıkta yaratılma… Âfâkî mucizeler:Evrenin sürekli genişlemesi, yokluktan yaratılma, evrenin gaz aşaması, evrendeki mükemmel yörüngeler, güneşin akıp gitmesi, Güneş ve Ay’ın farkı, Ay’ın yörüngesi, göğün ve yerin tabakaları, göğün korunmuşluğu, göğün geri çevirdikleri, göğün direksiz yükselişi, dünyanın geoit [devekuşu yumurtasına benzeyen, tam küre olmayan, kutuplardan basık, küremsi] şekli, dünyanın ve uzayın çapları, döndükçe kutupların basıklaşması, dünyanın dönüşü, aşılayıcı rüzgârlar, yağmurdaki ölçü, suyun çevrimi, kazık şeklindeki dağlar, petrolün oluşumu, solunum ve fotosentez, göğe yükselmenin zorluğu, bitkilerdeki erkeklik ve dişilik… Saydığımız bu biyolojik, fiziksel ve kevnî olgular, Kur’ân’ın indiği dönemde bilinmeyen şeylerdir. Bu nedenledir ki, bilimin yeni keşfettiği sistemlerin Kur’ân’da yer alması, Kur’ân’ın Allah’tan geldiğine açık ve kesin bir kanıttır.
En üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olan, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan Allah, Elçi Muhammed’e ve ondan önce birçok elçiye vahyetmiştir.
Allah, kentlerin anası; Mekke ve onun kıyısında bulunan dünyadaki tüm insanlar; kendisinde hiç şüphe olmayan toplanma günü ile uyarılsın diye Muhammed’e Arapça bir Kur’ân vahyetmiştir.
Kendilerinden sonra Kitap’a vâris kılınan kişiler Kur’ân’dan kesinlikle kararsızlığa götüren bir kuşku içindedirler.
Elçi, Kur’an davetçileri hizmetleri karşılığında herhangi bir ücret talep edemezler, alamazlar. Onların kazancı İslâma katılımdan aldıkları haz ve mutluluk olabilir.
Allah, elçisi Muhammed’e Kendi emrinden/Kendi işinden olan ruhu/ Kur’ân’ı vahyetti. Elçi Muhammed, kitap nedir, iman nedir bilmezdi. Allah, onu, kullarından dilediğini kendisiyle kılavuzladığı bir nur/ışık yaptı.
Kur’an, herkes iyi anlasın ve aklını kullansın diye en iyi dilbilgisi kurallarına göre/ muhatap toplumun diliyle bir kitap yapılmıştır.
Kur’ân, Allah nezdindeki ana kitapta gerçekten çok yücedir ve yasalar içermektedir, sağlamdır/ bozulması engellenmiştir.
İnsanlar, sınırı aşan bir toplum oldu diye Allah, o Öğüt’ü/ Kur’ân’ı ortadan kaldırmaz.
İnkârcı müşrikler: “Bu Kur’ân, şu iki şehirden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?” diyerek Kur’an’ın Muhammed’e indirilişini kıskandılar. Hâlbuki Allah, rahmetini Kendisi paylaştırır; kimi elçi göndereceğini Kendisi bilir.
Kur’ân, tüm insanlar için gerçekten bir öğüttür/şan-şereftir. İnsanlar ondan sorgulanacaklar.
Kur’ân, o kıyâmetin kopuşu için kesinlikle bir bilgidir: “Sakın kıyâmetin kopuşu hakkında şüpheye düşmeyin ve bana uyun. Bu, doğru yoldur. Ve sakın şeytan sizi alıkoymasın. Şüphesiz o, sizin için apaçık bir düşmandır.”
Kur’an’ı inceleyenler, onun, Allah katından bir iş olarak, onu, haksızlık ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler ile dolu/ sağlam, her işin/ oluşun kendisinde ayırt edildiği, her şeyin bol bol verildiği, kazancın bol olduğu bir gecede indirildiğini tespit edebilirler.
Allah Kur’ân’ı onlar öğüt alsınlar diye elçinin diliyle kolaylaştırdı. Şimdi de herkes kendi diliyle okuyup kolayca anlamalıdır.
Kur’an, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olan, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/ sağlam yapan Allah tarafından indirilmiştir.
Allah, Kur’an’ı indirerek mü’minleri, Allah’ın Kendine özgü işlerinden apaçık bir yol haritası/ toplu yaşam ilkeleri sahibi yaptı. Mü’minler ona uymalı, bilmeyen kimselerin boş-iğreti arzularına uymamalıdır.
Kur’ân, insanlar için kalbî idrakler, kesin inanan toplum için bir yol gösterme ve rahmettir.
Kur’ân’dan önce de bir önder ve rahmet olarak Mûsâ’nın kitabı vardı. İşte bu Kur’ân da, şirk koşarak yanlış iş yapan kimseleri uyarmak, iyilik-güzellik üretenleri müjdelemek için Arap lisanı üzerine/ en mükemmel ifade diliyle doğrulayan bir kitaptır.
O tozuttukça tozutanlar, arkasından ağırlığı taşıyanlar, sonra kolaylıkla akanlar, sonra da bir emri paylaştıranlar kanıttır ki şüphesiz tehdit olunduğunuz o şey, kesinlikle doğrudur. Şüphesiz “Din (yapılanların karşılıklarını verilmesi) de kesinlikle gerçekleşecektir.
Rabbimiz, suyun tabiattaki döngüsüne dikkat çekmektedir. Deniz, göl, akarsu ve en büyüğünden en küçüğüne kadar tüm su birikintilerinden ısı nedeniyle kalkan buharlar ve karalardaki toprak parçacıkları rüzgârlar vasıtasıyla sürüklenip milyonlarca tonluk yük [yağmur bulutu] hâline getirilmekte, sonra da değişik yerlere paylaştırılarak yeryüzüne indirtilmektedir. Yağmur olarak yeryüzüne inen bu suyla da ölü toprak yeniden canlandırılmaktadır. Bu döngünün ölü tabiata sağladığı “yeniden canlanma”olgusu, ölen insanların da yeniden dirilmelerinin mümkün olduğunu gösteren en büyük kanıtlardandır (Rûm/46-50, Fussılet/39, Fâtır/9, Bakara/164, A‘râf/57, Hicr/22-23).
Buna göre, âyetteki tozutanlar ve onun arkasından gelen niteleyici ifadelerden kasıt, Kur’ân âyetleridir. Çünkü Kur’ân âyetleri, önüne ne gelirse hepsini bertaraf etmekte, önünde hiçbir bâtıl fikir ve eylem barınamamakta, içerdiği mesajlar gâyet ağır sözlerden oluşmakta; elden ele, dilden dile, gönülden gönüle yağ gibi akarak herkesin her işini görmekte ve problemlerini çözmektedir. Kur’ân’ın bir adı da rûholup ölü mesabesindeki kâfirlere ve toplumlara hayat vermektedir.
Kur’ân, –bu sûrede de olduğu– gibi, sûre başlarında birçok kez mecâzî ifadeler ile tanıtılmıştır: Mürselât/1-7 (55. necm), Sâffât/1-5 (205. Necm), Nâziât/1-3, 26 (369. necm).
Allah’a kaçmalı, Allah’a kaçmalı! Şüphesiz ki Kur’an, insanlar için O’ndan apaçık bir uyarıcıdır.
Allah ile beraber başka bir tanrı oluşturulmamalıdır. Şüphesiz Kur’an, insanlar için O’ndan gelen apaçık bir uyarıcıdır.
Müminler Kur’an’daki öğütleri aktarmalılar. Çünkü şüphesiz öğüt/ hatırlatmak, mü’minlere yarar sağlar.
İnkârcılar bu Kur’ân’a inanmazlarsa, onların yaptıklarından dolayı, üzüntü duymak gereksizdir.
Allah, bu Kur’ân’da insanlar için her örnekten geniş geniş açıkladı. İnsan ise, tartışma yönünden her şeyden daha çok olandır.
Allah’ın sözleri için, deniz mürekkep olsa Allah’ın sözleri bitmeden önce deniz tükenirdi, hatta bir o kadarını daha getirsek bile.
Allah, kullarından dilediğine, haberci âyetleri/ vahyi, Kendisine özgü bir iş olarak ruh/ can ile birlikte: “Şüphesiz Benden başka ilâh yok, o hâlde Benim korumam altına girin” diye indirir; Allah dilediği kişiyi elçi yapar.
Allah, Peygambere Kur’ân’ı, insanlara indirilmiş olanı ortaya koyması ve de insanların iyiden iyiye düşünmeleri için indirmiştir.
Allah, elçisi Muhammed’e Kur’ân’ı sırf hakkında anlaşmazlığa düştükleri şeyleri onlar için açığa koysun ve iman edecek bir topluma bir kılavuz, bir rahmet olsun diye indirmiştir.
Allah bu kitabı da, her şeyi açıklayan ve Müslümanlara bir kılavuz, bir rahmet ve bir müjde olarak indirmiştir.
İman etmiş kimseleri güçlendirip kökleştirmek/tutundurmak için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olmak üzere, Rabbimiz Allah, birçok can katan âyeti hak ile indirmiştir.
Kur’an, Allah’ın, insanları Rablerinin izni/ bilgisi ile karanlıklardan aydınlığa; en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olanın, övülen, övgüye lâyık bulunanın; göklerde olan şeyler, yeryüzünde olan şeyler Kendisinin olan Allah’ın yoluna çıkarılması için indirilmiş bir kitaptır.
Rasülüllah’a indirilen bu Kitap, kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak bir tek ilâh olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri; kavrama yeteneği olanlar öğüt alsınlar diye insanlara bir duyurudur.
Elçi ile ilgili, geçmişten geleceğe, her zaman, “Bu, sizin gibi bir insandan başka bir şey değil ki, Kur’an’ı kendisi uydurdu; o bir şairdir. Hadi öyleyse öncekilerin gönderildiği gibi bize bir alâmet/gösterge getirsin.” Artık görüp dururken büyüye mi gidiyorsunuz?” şeklinde yaptıkları propagandalar dikkate alınmamalıdır.
Kur’ân’da, kulluk eden toplum için kesinlikle iletilen bir mesaj vardır.
Kendisinde şüphe olmayan Kur’an, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Ama inkârcılar, “Onu Muhammed kendisi uydurdu” diyorlar. Tam tersi Kur’ân, kılavuzlandıkları doğru yola ulaşırlar diye, Allah elçisi Muhammed’den evvel kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan toplum uyarılsın diye Rabbimizden gelen gerçektir. Getirebilirlerse onun gibi bir sözü onlar da getirsinler.
Kur’ân, Allah’ın koruması altına girmiş kişiler için bir öğüttür.
Şüphesiz Kur’ân, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtenler için bir hasrettir. Ve şüphesiz Kur’ân, kesin bilginin gerçeğidir. O hâlde biz mü’minler, çok büyük Rableri Allah’ın ismini temize çıkarmalıdırlar; Allah’ı topluma iyi tanıtmalıdırlar!
Allah, Elçisi Muhammed’e Kitabı indirdi de kendilerine kitap verilmiş olanlar Kur’ân’a inanıyorlar. Ve ehli kitabın dışındakilerden/ Araplardan da ona inananlar vardır. Ve Allah’ın âyetlerini ancak, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten kimseler bile bile reddeder.
Allah elçisi Muhammed bundan evvel herhangi bir kitaptan okumadı; o Kur’ân’ı kendiliğinden yazmadı. Eğer böyle olsaydı, bâtıla inananlar kesinlikle kuşku duyacaklardı. Tam tersi Kur’ân, kendilerine bilgi verilenlerin sinelerinde apaçık âyetlerdir. Allah’ın âyetlerini de ancak yanlış iş yapanlar bile bile reddederler.
Kur’an’da hiç kuşku yoktur.
Kur’an, ıssız yerlerde iman eden, salâtı ikame eden [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumlarını oluşturan-ayakta tutan], kendilerine rızık olarak verilen şeylerden Allah yolunda harcama yapan, Muhammed As’a indirilene ve ondan önceki peygamberlere indirilene iman eden, Allah’ın koruması altına girmiş kişiler –ki bunlar, ahrete de kesinlikle inanırlar– için bir kılavuzdur.
Allah, rahmeti gereği insanlara, “Eğer kulumuz Muhammed’e indirdiğimizden kuşku içinde iseniz, haydi onun mislinden bir sure siz getirin, Allah’ın astlarından tüm tanıklarınızı da çağırın. Eğer doğru kimseler iseniz. Sonra, eğer bunu yapmadıysanız ve asla yapamayacaksınız; öyleyse Allah’ın ilâhlığını, rabliğini işine gelmediği için kabullenmeyen kimseler için hazırlanmış, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten korunun.” diye uyarıda bulunmuştur.
Kur’an’da müteşabih ayetler vardır. Bunların tevilini konunun uzmanları bilirler. Bunlar Kur’an’ın Rasülüllah tarafından derlenmediğinin, derlenemeyeceğinin göstergeleridir. Müteşabihin nasıl tevil edileceğinin örneği Bakara/ 67-71. ayetlerinde bizzat Allah tarafından gösterilmiştir. Bu pasajda “Sığır” ifadesi, “altın” olarak tevil edilmektedir.
Allah, elçisi Muhammed’e bu kitabı indirendir. Bu kitaptan bir kısmı yasa içeren ayetlerdir ki bunlar, kitabın anasıdır. Diğerleri de benzeşen anlamlılardır. Amma, durum bu iken, kalplerinde kaypaklık; inaçlarında tutarsızlık olan kimseler,insanları dinden çıkarmak,ortak koşmaya sürüklemek ve onun anlamlarından en uygununun tespitine yeltenmek için hemen ondan benzeşen anlamlı olanlarının peşine düşerler. Hâlbuki onun anlamlarından en uygun olanının tespitini ancak Allah ve –“Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz katındandır. Rabbimiz! Bize kılavuzluk ettikten sonra kalplerimizi çevirme! Bize Kendi nezdinden rahmet lütfet! Şüphesiz Sen, bol bol lütfedenin ta kendisisin. Rabbimiz! Şüphesiz Sen, insanları, kendisinde hiçbir şüphe olmayan gün için toplayansın. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez” diyen– o bilgide uzman olanlar bilirler. Ve sadece kavrama yetenekleri olanlar öğüt alırlar.
Herkes, Kur’ân’ı gereği gibi düşünmeli, araştırmalı, incelemelidir. Eğer ki o, Allah’tan başkası tarafından olsaydı, kesinlikle onun içinde birçok karışıklıklar bulurlardı.
Kitap Ehlinden, ölmeden önce Kur’ân’a inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü de, Kur’ân, onların aleyhine iyi bir şahit olacaktır.
Kur’an, Elçisi Muhammed’in Anakent’i ve yanı başındaki kişileri uyarması için Allah’ın indirdiği, sadece içinde konu edilenleri doğrulayıcı, bolluk dolu bir kitaptır. Âhirete inananlar ona da inanırlar ve onlar salâtlarını [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumlarına] da korurlar.
Elçi, insanlara, Rablerinden hakkı getirmiştir. Öyleyse insanlar kendi yararlarına olarak hakka inanmalıdır. Eğer inanmazlarsa bilinmelidir ki göklerde ve yeryüzünde olan şeyler Allah’ındır. Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır.
Allah’ın elçileri, Allah’tan aldığı vahiyleri insanlara ulaştırmak üzere seçilmiş, görevlendirilmiş kullardır. Bu nedenle son elçi Muhammed’e insanların iman etmesi, kendi kurtuluşlarını sağlayacak ilkeleri tasdik etmeleri gerekir. Ayetlere sırt çevirenlerin yardımcısı da yoktur.
Kesinlikle Rablerinden insanlara apaçık bir kanıt geldi. Ve Allah, insanlara apaçık/açıklayan bir ışık olan Kur’an’ı indirmiştir.
Allah, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kulu Muhammed’e apaçık ayetler indirmiştir. Ve şüphesiz Allah, insanlara çok şefkatli, çok merhametlidir.
İnkarcılar, Kur’ân’ı düşünmüyorlar, kalpleri üzerinde kilitleri var.
Kuran’daki ayetlerin hepsi, kitabın ayetleridir. Rasülüllah Muhammed’e Rabbinden indirilen şey haktır/gerçektir. Lâkin insanların çoğu inanmıyorlar.
Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini işine gelmediği için kabullenmeyen kimseler: “Muhammed’e Rabbinden bir alâmet/gösterge indirilmeli değil miydi, eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur’ân olsaydı…” demişlerdi de. Allah bunlara: “Şüphesiz Allah, dilediğini şaşırtır ve gönülden bağlanan kimseleri; inanan ve kalpleri Allah’ı anmakla zihnindeki tüm soru işaretlerini gidererek rahata kavuşmuş kişileri Kendisine kılavuzlar.” diye mesaj göndermişti.
Kendilerine kitap verilenler, Resulüllah’a indirilmiş olan Kur’an ile sevinirler, mutlu olurlar. Karşıt grup oluşturanlardan, onların bir kısmını tanınmaz hâle getiren kişiler de vardır.
Allah Kur’ân’ı Arapça; mükemmel bir yasa olarak indirmiştir.
Rahman [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah], Kur’ân’ı öğretti, insanı yarattı, ona hayır ve şerri, iyiyi, kötüyü ayırmayı öğretti. Kur’an’ı öğrenmeyenler bu ayırımı yapamayan hayvanlar konumunda kalmaktadırlar.
Allah, Kur’ân’ı elçisine indirdikçe indirdi. İniş süreci yaklaşık yirmiüç yıl sürdü.
Kur’an’da geçenler, bir öğüttür. Artık dileyen kişi Rabbine doğru yol edinir.
Allah, insanlar öğüt alsınlar diye Kur’an surelerinde apaçık ayetler indirmiştir.
Allah, müminlere açık açık bildiren ayetler, kendilerinden önce geçen kişilerden örnekler ve Allah’ın koruması altına girmiş kişiler için öğütler indirmiştir.
Allah, göklerin ve yeryüzünün tek aydınlatıcısıdır.. O’nun nurunun; Kuran’ın örneği, içinde kandil bulunan bir kandil yuvası gibidir; o kandil, bir cam içindedir; o cam, sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya, batıya nispet edilemeyen; dünyanın her yerinde var olan bereketli bir zeytin ağacındandır. –O ağacın yağı, neredeyse kendisine ateş dokunmasa bile ışık verir.– Nur üstüne nurdur. Allah dileyen kimseyi nuruna kılavuzluk eder. Allah insanlar için örnekler verir ve Allah her şeyi en iyi bilendir.
Allah, açıkça ortaya koyan ayetler indirdi. Ve Allah dileyen kimseyi dosdoğru yola iletir.
Allah, Kur’ân’ı apaçık ayetler hâlinde indirdi. Ve şüphesiz Allah, dilediği kimselere/dileyen kimselere kılavuzluk eder.
Allah’tan Resülü Muhammed’e indirilen, onların çoğunda azgınlık ve Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini inkâr açısından artış yapar.