Sağın yaranı, bahçelerdedirler. Suçlulardan soruşur dururlar:“Sizi Sekar’a sürükleyen nedir?”Suçlular, “Biz, salâtçılardan [mâli yönden ve zihinsel açıdan destek verenlerden; toplumu aydınlatmaya çalışanlardan] değildik, miskini de yiyeceklendirmiyorduk; işsiz güçsüze de kendi ekmeğini kazanacak fırsat ve imkân vermiyorduk. Ve biz boşa uğraşanlarla beraber boşa uğraşırdık. Ve de biz, tartışılmaz ve karşı çıkılmaz olan ölüm, kıyâmet bize gelene kadar Din Günü’nü yalanlıyorduk” dediler.
Ölüp mahşerde toplanıldığı zaman Allah, inkârcılar için, insanların, Kendisinin ayetlerine gerektiği gibi inanmadıklarını onlara söyleyen/anlatan, konuşan bir varlık çıkarılacak.
Suçlular tutuklanıp dağıtılırlar. Kendilerine Allah tarafından “Siz Benim ayetlerimi/ alâmetlerimi/ göstergelerimi, bilgi bakımından onu kavramadığınız hâlde yalanladınız mı? Ya da ne yapıyordunuz?” denilince de artık konuşmazlar.
Bir gün herkes bir araya getirilecek. Allah, ortak koşan kimselere: “Hani nerede o gerçeğe aykırı olarak inandığınız ortaklarınız?” diye soracak. Onların ateşlere atılmalarına, “Rabbimiz, Allah’a kasem olsun ki ‘Biz ortak koşanlardan değildik’ diye yalan söylemeleri neden olacak. Uydurdukları o şeyler de kendilerinden ayrılıp kaybolup gidecek.
İnkârcılar ateşin üzerinde durduruldukları zaman, “Ah, ne olurdu dünyaya döndürülseydik, Rabbimizin âyetlerini yalanlamasaydık ve mü’minlerden olsaydık!” demeleri görülmeye değer olacak. Ama bunlar hiç de samimi değildirler. Onlar, dünyaya geri çevrilselerdi yine yasaklandıkları şeye kesinlikle dönmüşlerdi. Evet, onlar gerçekten yalancıdırlar. Bunlar, “Şu bizim iğreti dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur, biz diriltilecek de değiliz” demişlerdi.
Bunların hali Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman görülmeye değer. Rableri: “Bu, bir gerçek değil miymiş?” der. Onlar: “Rabbimize yemin ederiz ki gerçektir” derler. Rableri: “Öyleyse Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bile bile reddetmiş olmanız nedeniyle azabı tadın!” der.
Herkes Rabbine toplanacaktır. Allah, suçluların hepsini topladığı gün: “Ey gizli düşman topluluğu! Kesinlikle bu insanlardan çoğalttınız!…” diyecek. İnsanlardan onların yakınları da, “Rabbimiz! Biz birbirimizden kazanç sağladık. Sonunda biz, bizim için takdir ettiğin sürenin sonuna ulaştık” diyecekler. Allah da onlara, “Ateş, sizin durağınızdır. Orada, Allah’ın dilemesi hariç, sonsuz olarak kalacaksınız” diyecek. Şüphesiz Allah, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan, en iyi bilendir.
İnkârcılar bu gerçeği kabul ederek “Kendi aleyhimize şâhitiz” diyerek, kendilerinin kesinlikle Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bile bile reddettiklerine kendileri şâhitlik edecekler.
Kıyamet günü önce zorlu bir haykırış olacak. Anında inkârcılar karşıda duruverecekler ve “Eyvah bizlere! İşte bu, Din Günü’dür!” diyeceklerdir.–“İşte bu, sizin yalanlamakta olduğunuz Ayırma Günü’dür!”–
Şirk koşarak yanlış iş yapanlar, eşleri ve Allah’ın astlarından tapmış oldukları şeyler kıyamet gününde bir araya getirilirler. Sonra da onlar cehennemin yoluna kılavuzlanırlar. Bu ara durdurulup, “Ne oldu sizlere de yardımlaşmıyorsunuz?” diye sorguya çekilirler. Tam bir teslimiyet…Ve onların bazısı bazısına dönmüş/ yüz yüze gelmiş, soruşurlar/ birbirlerini sorumlu tutarlar.Birileri: “Şüphesiz siz bize sağ elden/hak yoldan/iyi konumdan/güçten-kuvvetten gelir dururdunuz” derler.Diğerleri: “Tam tersine, siz mü’minler olmamıştınız. Bizim size karşı bir gücümüz de yoktu. Tam tersi siz azmış bir toplumdunuz. Onun için üzerimize Rabbimizin Söz’ü hak oldu. Şüphesiz biz tadıcılarız. Sonra biz, sizi kışkırttık. Çünkü biz kışkırtıcılar idik.” derler. Böylece hepsi, o gün azapta ortaktırlar.Allah, günahkârlara böyle yapar.
İnkârcılar, acı azabı tadacaklar ve sadece yaptıkları amelleriyle cezalandırılacaklar. Allah’ın arıtılmış kulları bunun dışındadır. Allah’ın arıtılmış kulları, kendileri için belli bir rızık/meyveler olanlardır. Bunlar, bol nimet cennetlerinde karşılıklı olarak tahtlar üzerinde ikram görürler. İçenlere lezzet veren, pınardan doldurulmuş, kendisinde zararlı bir yön olmayan, sarhoşluk da vermeyen bembeyaz bir kadehle onların etrafında dolaşılır. Yanlarında da gözlerini kendilerine dikmiş iri gözlü; çok hoşlanacakları temiz, takıntısız, lekesiz arkadaşları bulunur.Sonra da bazısı bazısına dönüp birbirlerine sorarlar.Onlardan bir sözcü der ki: “Şüphesiz benim ‘Sen gerçekten, kesinlikle doğrulayanlardan mısın? Öldüğümüz ve toprak, kemik olduğumuz zaman mı, gerçekten mi biz karşılık göreceğiz?’ diyen bir yaşıtım/yakın arkadaşım vardı.”Diğeri: “Siz onu tanıyan, bilen biri misiniz?”Derken kendisi onu tanır da onu cehennemin ta ortasında görüverir.Der ki: “Allah’a yemin ederim ki doğrusu sen az daha beni değişime/yıkıma uğratacaktın. Rabbimin nimeti olmasaydı, kesinlikle ben de bu hazır bulundurulanlardan olacaktım. Peki, nasılmış bak! Biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek miymişiz; bir daha diriltilmeyecekmiş miyiz? Biz, azaba uğratılmayacak mıymışız?”Şüphesiz işte bu, büyük kurtuluşun ta kendisidir.Artık çalışanlar, sadece büyük kurtuluş gibisi için çalışmalıdır.
Zaafa uğratılan kimseler, büyüklük taslayan kimselere, “Eğer sizler olmasaydınız, kesinlikle bizler mü’minler olurduk” diyeceklerdir.
Büyüklük taslayan kimseler, zayıf düşürülen kimselere: “Size kılavuz geldikten sonra, sizi ondan biz mi çevirdik? Tam tersi, siz kendiniz suçlular oldunuz” diyeceklerdir.
O zayıf düşürülen kimseler de o büyüklük taslayan kimselere: “Tam tersi gecenin ve gündüzün tuzağı! Siz bize Allah’a inanmamamızı ve O’na birtakım eşler edinmenizi emrediyordunuz” diyeceklerdir.
Bunlar azabı gördükleri zaman pişmanlıklarını gizleyeceklerdir. Allah da Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini örtmüş olan o kimselerin boyunlarına demir halkalar geçirecektir.
Kıyamet günü Allah, herkesi hep birlikte toplayacak, sonra meleklere: “Şunlar mı size tapıyorlardı?” diyecektir. Onlar: “Seni tenzih ederiz. Onlara karşı bizim koruyucu, yol gösterici yakınımız Sensin. Tam tersi onlar gizli güçlere tapıyorlardı. Çoğu onlara inananlardı” diyeceklerdir.
Allah, ortak koşma inancına batmış kişilere: “Tadın bakalım o kendisini yalanlayıp durduğunuz ateşin azabını!” diyecektir.
Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bile bile örtmüş olanlar kesinlikle bölük bölük cehenneme sevk olunacak. Sonunda oraya vardıklarında kapıları açılacak. Ve cehennemin bekçileri onlara: “İçinizden size Rabbinizin âyetlerini okuyan, bu gününüzle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran elçiler gelmedi mi?” diyecekler. Onlar: “Evet geldi” diyecekler. Ama artık iş, işten geçmiş olacak. Onlara “Sürekli olarak içinde kalmak üzere girin cehennemin kapılarından” denilecek. –Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!–
Rablerine karşı Allah’ın koruması altına girmiş olan kişiler de kesinlikle cennete bölük bölük sevk edilecek. Sonunda oraya vardıkları, kapıları açıldığı ve bekçileri onlara: “Selâm sizlere, tertemiz geldiniz!” dediği zaman “Sonsuz olarak içinde kalmak üzere haydi girin oraya!” denilecek.
Onlar da: “Bize vaadini doğru çıkaran ve bizi bu arza vâris yapan ve cennette bizi istediğimiz yerde konup göçürten o Allah’a sonsuz övgüler olsun” diyecekler. –İşte, çalışanların ödülü ne güzeldir!–
Kıyamet günü Allah: “Yanlış olarak inandığınız Benim ortaklarımı hadi çağırın” diyecek. Sonra onlar da onları çağırırlar da onlar kendilerine cevap vermezler. Ve Allah, onların arasına ateşten bir engel koymuştur. Günahkârlar ateşi görmüşler de artık kendilerinin ona düşeceklerine kesin inanmışlardır. Ondan kaçıp sığınacak bir yer de bulamazlar.
Kıyamet günü Allah putlar ile puta tapanları bir araya getirip yüzleştirecek:
Allah:
– “Siz mi saptırdınız şu kullarımı, yoksa kendileri mi o yolu kaybettiler?”.
O sahte ilâhlar:
—Tüm noksanlıklardan arındırırız Seni. Senin astlarından yardım eden, yol, gösteren ve koruyan yakınlar edinmek bize yaraşmaz. Ama Sen onları ve atalarına öylesine nimetler verdin ki, öğüdü/ kitabı, terk ettiler ve değişime/ yıkıma, uğramaya giden bir topluluk oldular.”
Böylece putlar, kendilerine bilinçsizce tapanları yalanlayacaklar. Geri dönüş de yok artık. Kim şirk koşarak yanlış iş yaparsa, Allah ona büyük bir azabı tattıracak.
Ve o gün, şirk koşmak suretiyle yanlış yapan o kimse ellerini ısırarak; “Eyvah, keşke elçi ile beraber bir yol tutsaydım! Eyvah, keşke falancayı iz bırakan bir önder edinmeseydim. Hiç şüphesiz bana geldikten sonra, beni öğütten/ kitaptan o saptırdı. Ve şeytan insan için bir rezil edenmiş!” diyecek.
Elçi de: “Ey Rabbim! Hiç şüphesiz benim toplumum şu Kur’an’ı mehcur/ terk edilmiş bir şey edindiler” diyecek.
Allah’ın bize şimdiden bildirdiğine göre cehennemlikler birbirini suçlarlar:
“Vallahi biz, gerçekten apaçık bir sapıklık içinde idik. Çünkü biz sizi, âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk. Ve bizi yalnızca o günahkârlar saptırdı. Artık bizim için yardım edecek, torpil yapacak hiçbir kimse ve candan bir yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın yoktur. Ah keşke bizim için bir geri dönüş olsaydı da biz de müminlerden olsaydık!”
Şirk koşan insanlar düşünmelidir:
Allah’ın azabı kendilerine ansızın veya açıkça gelirse, şirk koşarak yanlış davrananların toplumundan başkası mı değişime/yıkıma uğratılmış olur!
Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bile bile kabul etmemiş olan kimselere seslenilecek: “Elbette Allah’ın buğzu, kendinize buğzunuzdan daha büyüktür. Zira siz imana davet olunurdunuz da Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örter dururdunuz.”
Kâfirler de diyecekler ki: “Rabbimiz! Sen bizi iki kere öldürdün, iki kere dirilttin. Artık günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkışa bir yol var mı?”
Onlara: “Siz, “bir ve tek” olarak Allah’a davet edildiğiniz zaman inanmadınız. O’na ortak koşulunca da inandınız. Artık hüküm, o çok yüce ve çok büyük Allah’ındır.” diye cevap verilecektir.
İnkârcılar, ateş içinde birbirleriyle tartışırlarken, zayıf olanlar, büyüklük taslayanlara: “Şüphesiz bizler size uyan kimseler idik. Şimdi siz bizden, ateşten bir bölümü savabiliyor musunuz?” diyecekler. Büyüklük taslayanlar: “Şüphesiz hep onun içindeyiz. Şüphesiz Allah, kullar arasında hükmünü vermiştir” diyecekler.
Ateş içindeki kimseler, cehennem bekçilerine: “Rabbinize dua edin de bir gün olsun bizden azaptan biraz hafifletsin” diyecekler.
Bekçiler de: “Size elçileriniz açık kanıtları getirmediler miydi?” diye soracaklar. Onlar: “Evet, getirmişlerdi” diyecekler.
Bekçiler: “Öyle ise kendiniz yakarın” diyecekler. Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini kabullenmeyenlerin yakarması boşu boşunadır.
Allah’a düşmanlık edenler, bir araya getirilip toplandıkları gün, ateşe dağıtılırlar. Sonunda oraya geldiklerinde, onların işitme, görme duyuları ve derileri yaptıkları şeyler ile ilgili kendi aleyhlerinde şâhitlik edecektir.
Onlar kendi derilerine, “Niye aleyhimize şâhitlik ettiniz?” diyecekler. Onlar da “Her şeyi konuşturan Allah, bizi konuşturdu ve sizi ilk defa O yarattı ve O’na döndürülmektesiniz. Siz, işitme, görme duyularınız ve derileriniz aleyhinize şâhitlik etmez diye gizlenmiyordunuz. Üstelik yapmakta olduklarınızdan birçoğunu Allah’ın bilmeyeceğine inandınız. İşte sizin bu inancınız; Rabbiniz hakkında beslediğiniz inancınız, sizi bir yıkıma uğrattı, böylelikle zarara, kayba uğrayıp acı çekenlerden oldunuz.” diye karşılık verecekler.
Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş olan o kişiler, cehennemde: “Rabbimiz! Bildiğimiz-bilmediğimiz herkesten bizi doğru yoldan saptıranları bize göster. Onlar en aşağıdakilerden olsunlar diye biz onları ayaklarımızın altında tutalım” diyeceklerdir.
Azabı gördüklerinde şirk koşarak yanlış iş yapanların: “Geri dönüş yerine bir yol var mıdır?” dediklerini, onları aşağılıktan dolayı başları öne eğilmiş, göz ucuyla gizli gizli etrafa bakarlarken ateşe sunulduklarını herkes görecek.
Zakkum ağacı, aşırı günahkârların yiyeceğidir. O, erimiş maden gibidir, kızgın bir sıvının kaynaması gibi karınlarda kaynar.
–“Tutun şunu da çılgınca yanan ateşin ortasına sürükleyin. Sonra onun başının üstüne kaynar su azabından dökün.”–
–“Tat bakalım! Şüphesiz sen, çok güçlü ve çok üstün biri idin! Şüphesiz işte bu, sizin kendisine kuşku duyup durduğunuz şeydir.”–
Her önderli toplum, kıyamet günü diz çökmüş olarak görülecektir. Her önderli toplum, kendi kitabına çağrılacak. Onlara: “Bugün, yapmış olduğunuz amellerin karşılığı size verilecektir. İşte bu, yüzünüze karşı hakkı konuşan kitabınızdır. Şüphesiz Biz, sizin yaptıklarınızı yazdırıyorduk.” denilecektir.
Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini inadına kabullenmemiş kişiler ateş üzerinde yayılacakları gün kendilerine: “Siz iğreti dünya hayatınızda bütün güzel şeylerinizi giderdiniz, onlar ile yararlandınız, artık yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanız ve hak yoldan çıkıcılık edip durduğunuzdan dolayı bu gün alçaltıcı bir azap ile karşılık göreceksiniz!” denilecek.
Allah’ın dağları yürüttüğü gün yeryüzü çırılçıplak/ dümdüz görülecektir. Allah inkârcıları bir araya toplayacak. Böylece onlardan hiçbir kimseyi bırakmadı. Onlar, saf hâlinde Allah’ın huzuruna yayılmışlardır: “Şüphesiz sizi ilk önce yarattığımız gibi Bize geldiniz. Aslında siz, sizin için buluşma zamanı gerçekleştirmeyeceğimize bâtılca inanıyordunuz.” Ve kitap/amel defteri konulmuştur. Suçluların ondan korktuğu görülmektedir. Ve “Eyvah bize! Bu nasıl kitapmış ki, büyük-küçük hiçbir şey bırakmadan hepsini saymış” derler. Ve onlar, yaptıklarını hazır bulurlar. Ve Rabbimiz Allah, hiç kimseye haksızlık etmez.
İnkârcılar, müşrikler kıyamet gününde toplu olarak Allah için ortaya çıkacaklar. Sonra da zayıf olan kişiler, büyüklük taslayan kişilere: “Şüphesiz bizler, sizlere uyan kimseler idik. Peki, şimdi siz, Allah’ın azabından bir şeyi bizden savar mısınız?” diyecekler. O büyüklük taslayanlar: “Allah, bize kılavuz olsaydı biz kesinlikle size kılavuz olurduk. Bizler sızlansak ya da sabretsek bizim için birdir. Bizim için kaçacak herhangi bir yer yoktur” diyerek onlara cevap verecekler
Ve iş bitince şeytan [İblis/düşünce yetisi] onlara, “Şüphesiz ki Allah size gerçek vaadi vaat etti, ben de size vaat ettim, hemen de caydım. Zaten benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu. Ancak ben sizi çağırdım siz de bana karşılık verdiniz. O nedenle beni kınamayın, kendi kendinizi kınayın! Ben sizi kurtaramam, siz de benim kurtarıcım değilsiniz! Şüphesiz ben, önceden beni Allah’a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim” diyecek.
Artık Sûr’a üflendiği zaman, aralarında soy-sop ilişkisi yoktur, kimse kimseden bir şey isteyemez de. Böylece kimlerin tartıları ağır basarsa, işte onlar asıl kurtuluşa erenlerdir. Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; cehennemde sürekli kalıcıdırlar.
Orada onlar, dişleri sırıtır hâlde iken ateş yüzlerini yalar.
Allah onlara “Benim âyetlerim size okunmadı mı? Siz de onları yalanlıyor muydunuz?” diyecek. Onlar da “Rabbimiz! Azgınlığımız bizi yendi ve biz, bir sapıklar topluluğu olduk. Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha aynısını yaparsak işte o zaman gerçekten biz yanlış yapanlarız.” diye karşılık verecekler. Bunun üzerine Allah, “Sinin oraya! Bana konuşmayın da. Şüphesiz Benim kullarımdan bir grup: “Rabbimiz! Biz iman ettik; artık bizi bağışla, bize merhamet et, Sen merhametlilerin en iyisisin” diyorlardı. İşte siz onları alaya aldınız; sonunda da onlar, size Benim anılmamı, öğüdümü unutturdu/terk ettirdi. Ve siz onlara gülüyordunuz. Şüphesiz ki bugün Ben, sabretmelerine karşılık, onları ödüllendirdim; onlar, kazançlı çıkanların ta kendileridir.” diyecek.
Yine Allah onlara: “Yeryüzünde yıl sayısı olarak kaç yıl kaldınız?” diyecek.
Onlar: “Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. Haydi, sayanlara sor” diyecekler. Allah da onlara: “Siz sadece pek az bir süre kaldınız; keşke siz bilmiş olsaydınız!” diyecek.
Suçluları Rablerinin huzurunda başları öne eğilmiş olarak: “Ey Rabbimiz! Gördük ve dinledik, şimdi bizi geri çevir de sâlih bir amel işleyelim, biz artık kesin bir şekilde inanıyoruz” diye yalvarırken herkes görecektir.
Yoldan çıkanların varacağı yer de Ateş’tir. Her çıkmak istediklerinde oraya yeniden çevrilecekler ve onlara, “Yalanlayıp durduğunuz Ateş’in azabını tadın” denilecektir.
Kıyamet günü, inanan erkekler ve inanan kadınlar, ellerinin arasında ve sağlarında ışıkları olduğu hâlde koşar görüleceklerdir. Onlara: Bugün müjdeniz, altlarından ırmaklar akan, içlerinde sonsuza dek kalacağınız cennetlerdir. İşte bu, çok büyük kurtuluşun ta kendisidir!” denilecektir.
O gün münafık erkekler ve münafık kadınlar, iman eden kimselere: “Bize bakın da sizin ışığınızdan alalım?” diyecekler. Onlara: “Arkanıza dönün de ışık arayın!” diye cevap verilecek. Sonra da aralarına içinde rahmet, dışında da kendi yönünden azap olan kapılı bir sur çekilir.
Onlara: “Biz sizinle beraber değil miydik?” diye seslenecekler. Müminler de: “Evet ama, siz kendi canlarınızı ateşe attınız, gözlediniz, kuşkuya düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. Sonunda Allah’ın emri gelip çattı. O çok aldatan da sizi, Allah ile aldattı. Bugün artık sizden kurtulmalık alınmaz, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtenlerden de. Sizin varacağınız yer ateştir. O, size yaraşandır. O, ne kötü bir dönüş yeridir!” diyecekler.
Allah, elçileri toplayacağı gün şöyle diyecek: “Size verilen cevap nedir?” Onlar: “Bizim hiçbir bilgimiz yoktur; şüphesiz ki Sen, görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geçmişi, geleceği en iyi bilenin ta kendisisin” diyecekler.
Bu konuyu Allah, İsa peygamberin tanıklığı üzerinde şöyle somutlaştırmıştır:
“Hani Allah demişti ki: “Ey Meryem oğlu İsa! Senin üzerinde ve annenin üzerinde olan nimetimi hatırla! Hani Ben seni Allah’ın vahyi ile güçlendirmiştim. Yüksek mevkide olan biri olarak ve yetişkin biri olarak insanlara konuşuyordun. Hani sana kitabı, haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim.
Hani Benim iznimle/ bilgimle çamurdan; kilden (seramikten) kuş şekli gibi bir şey (buhurdan) yapıyordun. Sonra da onun içine üflüyordun, onlar da (hastalık yayan; aşılayan haşereler) Benim iznimle kuş oluveriyordu/çabucak gidiyorlardı. Anadan doğma kör olanı ve alaca hastalığına yakalanmış kimseyi iznimle/ bilgimle iyileştiriyordun. Yine Benim iznimle/ bilgimle sosyal ölüleri çıkarıyordun/ canlandırıyordun. Ve hani İsrailoğullarına apaçık kanıtlarla gelip de onlardan Allah’ın ilâhlığına ve rabliğine inanmayanların: “Bu ancak apaçık bir sihirdir” dedikleri zaman seni onlardan korumuştum.
Ve hani havarilere: “Bana ve elçime inanın” diye vahyetmiştim. Onlar, “İnandık!” ve “Bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza tanık ol” demişlerdi.
Ve hani Allah demişti ki: “Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara: ‘Beni ve annemi, Allah’ın astlarından iki tanrı edinin’ dedin?” İsa: “Sen arınıksın, benim için gerçek olmayan bir şeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer ben onu demiş olsam, Sen bunu kesinlikle bilmiştin. Sen benim içimde/özümde olanı bilirsin, ben ise Senin zatında olanı bilmem. Şüphesiz Sen; görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geçmişi, geleceği en iyi bilenin ta kendisisin! Ben onlara sadece, Senin bana emrettiklerini; ‘Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin’ dedim. Ve ben içlerinde olduğum müddetçe onlar üzerine tanıktım. Ne zaman ki Sen beni vefat ettirdin; geçmişte yaptıklarımı ve yapmam gerekirken yapmadıklarımı bir bir hatırlattırdın/ beni öldürdün, Sen onları gözetleyenin ta kendisi oldun. Ve şüphesiz Sen, her şeye en iyi tanık olansın. Eğer onlara azap edersen, şüphesiz onlar senin kullarındır ve eğer onları bağışlarsan, şüphesiz Sen, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olanın, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapanın ta kendisisin” dedi.
Allah dedi ki: “Bu, doğru kimselere doğruluklarının yarar sağladığı gündür. Onlar için, içinde sonsuz kalıcılar olarak altlarından ırmaklar akan cennetler vardır.” Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte bu, en büyük kurtuluştur.