İnsanlar, Allah’a alçala alçala; zillet zinciri oluşturarak (hazırolda durarak, boyun, bel bükerek ve yere kapanarak) ve gizlice/açıkça göstererek dua etmeli; namaz kılmalı ve kulluk sınırlarını aşmamalıdır. İnsanlar, yeryüzünde bozgunculuk yapmamalıdır. İnsanlar, Allah’a ürpererek ve rahmetini umarak dua etmelidir. Kesinlikle Allah’ın rahmeti, iyileştirenlere, güzelleştirenlere çok yakındır. Gerekli çaba gösterilmesine rağmen iflah olmaz azgınlar, fitne çıkarmadıkları sürece Allah’a havale edilmelidir. Allah onların üstesinden mutlaka gelecektir. Her Müslüman öğüt vermelidir. Müslümanlar, özellikle de din bilginleri Allah’ı iyi tanımalı ve insanlara Allah’ı doğru tanıtmalıdırlar. Arınan, Rabbinin adını anıp da salât eden; mali yönden ve zihinsel açıdan destek olan; toplumu aydınlatmaya gayret eden kimse kesinlikle kendini kurtaracaktır. Basit, geçici dünya hayatı ahrete tercih edilmemelidir. Çünkü ahret daha hayırlı ve devamlı kalıcıdır. Cenneti ve ahireti arzulayanlar, dünya hayatının cazibesine kendini kaptırmadan, ama dünyadaki hayatında iyilikler üreterek sonsuz ahiret hayatına hazırlanmalıdır. İnsan akıllı davranmalı, her an Allah’ın gözetimi altında olduğunu aklından çıkarmamalıdır. Geçmiş medeniyetlerden ibret almalıdır. İnsan, Allah’ın kendisini sınadığını bilmeli, bollukta şımarıp darlıkta ümitsizliğe düşmemelidir. Ülkenin kaynakları iyi değerlendirilmeli, bunu yaparken dünya hayatının geçiciliği unutulmayıp stokçuluktan da kaçınılmalıdır. Toplumda eşitlik ve sosyal adalet gereği talan ve israfın önüne geçilmelidir. Sıkıntıda olanlar, Allah’ın kendilerini sıkıntıdan kurtaracağını bilmeli, rahata kavuşmuş olanlar da geçmişlerini unutmamalı; kimsesiz, yoksul olanların elinden tutmalıdırlar. Rasülüllah’ın Kur’an’da gösterilen hayatı herkese örnek olmalıdır. Darlıktan, zarardan, ziyandan, bunalımdan, sıkıntıdan kurtulmak, ancak iman etmek, düzeltmeye yönelik işler yapmak, hakkı tavsiyeleşmek/ öğütleşmek ve sabrı tavsiyeleşmek/ öğütleşmek ile mümkündür, başka çaresi yoktur. Çevredeki inançsızlarla birleşip bütün halinde bir yaşam oluşturulmamalıdır. Kâfir sonucuna katlanarak kendi dinini yaşamalı, mümin de kendi dinini yaşamalıdır. Müminler hiçbir şeyden korkmadan görevlerini, günlük çalışmalarını yapmalıdır. Her türlü zorluğu Allah’ın yardımı ile aşacaklarına inanmalıdır. Müminler, kendi imkânlarının bittiği noktalarda, “Rabbim! Yarattığın şeylerin kötülüğünden ve çöktüğü zaman karanlığın kötülüğünden ve düğümlere tükürüp üfleyenlerin/sözleşmelere uymayanların kötülüğünden ve kıskandığı zaman kıskananın kötülüğünden çatlamaların Rabbine, o; sıkıntıları belirli bir program çerçevesinde ortadan kaldıran Rab olan Sana sığınırım. Rabbim! “Gözükmeyen varlıklardan, bilinen varlıklardan; hepsinden, insanların akıllarında kötülük fısıldayan sinsi düşmanın kötü fısıltılarının kötülüğünden, insanların ilâhı insanların hükümdarı ve insanların Rabbi olan Sana sığınırım” diye dua etmelidir. Allah’ın öğüdünden/ Kur’an’dan geri duran ve iğreti dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimseye uzak durulmalıdır. İnsanlar nefislerini temize çıkarmamalıdır. Allah’ın koruması altına girmiş kimseyi Allah daha iyi bilir. Hangi yolun daha düzgün olduğu ve insanı güzelliklere götüreceği Kuran’da bildirilmiştir. Bu nedenle insan heva ve hevesine uymadan, aklın yolunda ilerlemeli, doğruyu bulmak için çabalamalıdır. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah, kötülük sergileyenleri cezalandırıp iyileştiren, güzelleştiren kimseleri; –bazı küçük sürçmeler dışında– günahın büyüklerinden ve iğrençliklerden çekinip kaçınan kimseleri de “En güzel” ile ödüllendirecektir. Allah’ın bağışlaması geniştir. Kişi, hatalarının farkına varıp, kendisine çeki düzen verip yaptıkları kötülükleri terk ederse, iyiliğe yönelirse Allah onu affeder, koruması altına alır. Kesinlikle hiçbir günahkâr bir başka günahkârın günahını çekmez. Kesinlikle, insan için çalışıp didindiğinden başka şey yoktur. Ve onun çalışıp didinmesi kısa zamanda görülür. Sonra karşılığı kendisine hiç eksiksiz verilir. Müminler, vahye dayalı hayat yaşarken değişik ölçülerde sıkıntı çekebilirler. Bu doğaldır çünkü İnsan dünyada denenmektedir. Sabırlı olmalıdırlar. Mutlaka müminler ödüllerini alacaklardır. Yanlış yapanlara da dönüş yolu açıktır; yanlıştan dönenler bağışlanacaklardır. Dönüş yapmadan inkârcılıklarını sürdürenler ise cezalandırılacaklardır. Allah’ın koruması altına girmiş kimseler, mahşer günü, ödüllerini alacaklar; gölgeler, pınarlar ve canlarının çektiği meyveler içinde olacaklar ve kendilerine “İşlemiş olduğunuz şeylere karşılık afiyetle yiyin, için!” diye iltifat edilecektir. Buna inanmayanlar, gerçeği sakladıklarından kendilerine yazık ederler Allah’ın cennetine yerleştirdiği kullar; dünyadayken Allah’ın razı olacağı eylemleri yapan, O’na iman eden, hesap gününde ise Allah’ın zalimlerden ayırdığı kullardır. Allah insana, akıl ve değişik imkânlar vermekle birlikte iyi ve kötü yolları da göstermiştir. İnsan bu nimetleri,köleleri özgürleştirmek, veya salgın bir kıtlık gününde yakında bulunan bir yetime veya topraklara düşmüş; sürünen yoksula, işsize yemek yedirmek suretiyle, bir de iman edip de sabrı tavsiyeleşenlerden ve merhameti tavsiyeleşenlerden olmak suretiyle değerlendirerek mutluluk, yüksek mertebe sahibi olmalıdır. İnsan Allah’ın ayetlerini, nimetlerini örtbas ederek uğursuzluk şomluk yâranı olan ateşe giden kimselerden olmamalıdır. İnsan sahip olduğu nimetleri paylaşmasını bilmeli nimetlerin bedelini ödemelidir. Allah azabını dilediğine dokundurur. Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatmıştır. Allah, rahmetini, Kendisinin koruması altına girenlere, zekâtını; vergisini verenlere ve ayetlerine inananlara; kendilerine iyiyi emreden ve onları kötülüklerden alıkoyan, temiz ve hoş şeyleri kendilerine serbestleştiren, kirli, pis ve kötü şeyleri de üzerlerine yasaklayan, sırtlarından ağır yükleri, üzerlerindeki bağları ve zincirleri indiren Anakentli/Mekkeli Peygamber, o Elçi’ye elçiye uyan kimselere yazmıştır. İnsanlar hep bir kentte toplanmamalı, rahat bir yaşam için, Allah’ın Musa’ya verdiği emirle İsrailoğullarını 12 kabileye ayırtması/böldürmesi gibi değişik, uygun yerlerde kentler kurmalıdır. Toplumlarda Allah’ın ayetlerini iyi bilmesine rağmen, çıkarı uğruna şeytanın peşine takılıp azgınlardan olan kimseler de bulunur. İnsanların bunlara dikkat etmeleri gerekmektedir. En güzel isimler Allah’ındır. Bunlardan hangisi olursa olsun, Allah onlarla çağırılmalıdır. Toplumlarda hakka kılavuzluk eden ve onunla adaleti uygulayan bir ümmet olmalıdır. Yeryüzündeki toplumlar ne kadar farklı ve değişik yapıda olurlarsa olsunlar; bu toplumları ayakta tutacak olan o toplulukların içerisinde Allah’ın ayetlerini tebliğ eden, öğreten, öğüt veren ve adaleti ayakta tutan topluluk olmalıdır. İnsanların, göstereni, yardım edeni, koruyanı, o kitabı indiren Allah’tır. Ve O, düzgün kimselere yol gösteren yardım eden, koruyan olur. Müşriklerinin O’nun astlarından yakardığı kimseler ise, onlara yardıma güç yetiremezler, kendi nefislerine de yardım edemezler. Onları doğru yola çağırsalar da duymazlar. Ve onları bakar görülürlerse de onlar görmezler. Her insan, malın ihtiyaçtan fazlasını harcamalı, Kur’an ayetleri öbeği ile emretmeli ve cahillerden de uzak durmalıdır. İnsana şeytandan bir vesvese gelirse de hemen Allah’a sığınmalı. Kesinlikle O, en iyi işiten, en iyi bilendir. Kendi kardeşleri, kendilerini sapıklığa sürüklediği ve bırakmadığı hâlde şüphesiz Allah’ın koruması altına giren kimseler, kendilerine şeytandan bir vesvese, karanlık kuruntu, sırnaşma gibi bir tufan iliştiği zaman, hemen aklını başına almalı, kendini toparlamalıdır. Hak yolda kıyam etmiş; öne çıkmış, harekete geçmiş kimselerin çevresinde kenetlenmeli, onlara destek verilmelidir. Yanlış yolda olanların sözlerinden ve davranışlarından üzüntüye kapılmamalıdır. Zira Allah, onların gizlediklerini ve açığa vurduklarını da biliyor. İnançlı insan Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtenlere itaat etmemeli ve Furkan (hak ile bâtılı, iman ile küfrü, güzel ile çirkini, iyi ile kötüyü birbirinden ayıran/ayırtan Kur’an) ile onlara karşı olanca gücüyle büyük bir cihat yapmalıdır! İnsan, ölmeyen daima diri olana; Allah’a güvenip dayanmalı ve O’nu, O’nun övgüsü ile birlikte tüm noksanlıklardan arındırmalıdır. Allah, Kullarının günahlarından haberdardır. Allah, daima diri olan, gökleri, yeryüzünü ve ikisinin arasındakileri altı evrede yaratan, sonra en büyük taht üzerinde egemenlik kurandır, yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet edendir. Müminler, bilgisiz, duyarsız, ölüm sonrası dirilmeye inanmayan yanlış inanç sahiplerini emrin yerine getirileceği o büyük pişmanlık günüyle; ölüm ve kıyameti iyice anlatarak uyarmalıdır. Topluma yapılan uyarılar, İbrahim’in babasına yaptığı gibi gayet nazik ve yumuşak üslupla yapılmalıdır. Herkes, ilk önce en yakın oymağını uyarmalıdır. Herkes mümin kardeşlerine merhamet kanadını indirmelidir. Asiler, Allah’a havale edilmelidir; Allah’ın öngördüğü şekilde muamele edilmelidir. Asilerle mücadele ederken adaletten ayrılmamak, hatalar yapmamak için Kur’an ilkeleri içerisinde hareket edilmelidir. Daima, hiçbir işe yaramayan sahte ilahlar değil; gökleri ve yeryüzünü yaratan, gökten canlılar için su indiren, onunla, varlıkların bir ağacını bile bitirmeleri söz konusu olmayan güzel güzel bahçeler bitirilmesini sağlayan, yeryüzünü barınak yapan, aralarında nehirler oluşturan, onun için sabit dağlar koyan ve iki deniz arasına engel koyan, Kendisine yalvarıldığı zaman bunalmışa karşılık veren ve kötülüğü gideren, insanları yeryüzünün halifeleri yapan, karanın ve denizin karanlıkları içinde insanlara kılavuz olan, rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderen, önce yaratan, sonra onu iade edecek olan ve insanları hem gökten, hem yerden rızıklandıran Allah, hayırlıdır; işe yarar. Tüm Müslümanlar, “Ben ancak her şeyin sahibi olan ve Mekke’yi dokunulmaz kılan Mekke’nin Rabbine kulluk etmekle emrolunduk. Ve biz Müslüman olmamla ve Kur’an’ı okumakla emrolunduk. Artık kim kılavuzlanan doğru yola düşerse, yalnız kendisi için kılavuzlanan doğru yola düşmüş olur; kim de saparsa hemen ‘Biz sadece Allah’a kulluk yapan bir kuluz.’ Ve bütün övgüler Allah’a mahsustur. O, ayetlerini/ alâmetlerini/ göstergelerini size gösterecek de siz onları tanıyacaksınız” demelidir. Musa, “Rabbim! Şüphesiz kendime haksızlık ettim. Artık beni bağışla!” diye dua ederdi de Allah onu bağışladı. Şüphesiz O, çok bağışlayıcının, çok merhamet edicinin ta kendisidir. İnananlar hatalarına karşılık Allah’tan bağışlanma dilemelidir. İnanan insan, hiçbir zaman suçlulara arka çıkmaz. Tehlikedeki müminler uyarılmalıdır, tedbir almaları sağlanmalıdır. Toplumun ileri gelenleri kötülüğü iyilikle savmalı ve Allah’ın kendilerine verdiği şeylerden harcamada bulunmalı, boş söz işittikleri zaman, ondan yüz çevirip “Bizim işlerimiz yalnızca bizim için, sizin işleriniz de yalnızca sizin içindir. Size selâm olsun! Biz cahilleri aramıyoruz” deyip geçmeliler. Kimse sevdiğini Allah’ın kılavuzladığı doğru yola iletemez; ama Allah dilediğine doğru yolu gösterir ve O, kılavuzlanan doğru yolu kabullenecek olanları daha iyi bilir. Bazıları “Biz mü’minler gibi doğru yol kılavuzuna uyarsak, yurdumuzdan atılırız” diye korkabilir. Bunlar, sahip oldukları nimetlerin hepsinin Allah’a ait olduğunu, gittikleri yerlerde de Allah’ın kendilerine nimetler vereceğini bilmelidirler. Varlıklarla şımarmış nice kentler değişime/yıkıma uğramıştır. Onların yerleri, yurtları; kalıntıları meydandadır. Her şeyin malikinin, son sahibinin Allah olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Herkes “Rabbim! Beni, doğruluk girişiyle girdir ve doğruluk çıkışıyla çıkar. Ve bana katından yardımcı bir kuvvet ver.” diye dua etmelidir. İnsanlar, ister “Allah” diye çağırsın veyahut “Rahman” diye çağırsın. Hangi şeyle çağırırlarsa çağırsınlar en güzel isimler O’nundur. Bu inatçı inkârcılara: “Benim amelim bana, sizin ameliniz de size aittir. Benim yaptıklarımdan siz uzaksınız, ben de sizin yaptıklarınızdan uzağım.” denilip geçilmelidir. Toplumda Kur’an’a kulak veren onu dikkate alanlar da vardır. Aklını çalıştırmayarak kendini sağırlaştırmışlara, körleştirmişlere ne yapsanız fayda etmez. Kur’an kılavuz olarak tanıtılamaz. İnkârcılar, “O azap gerçek mi?” diye haber almak istiyorlar. Onlara “Evet. Rabbimize andolsun ki o, kesinlikle bir gerçektir. Ve siz buna engel olamazsınız” diye cevap verilmelidir. İnançsızların sözlerine, davranışlarına üzülmemelidir. Kesinlikle hâkimiyet, şan ve şeref bütünüyle Allah’a aittir. O, en iyi işiten, en iyi bilendir. Allah’a iman eden samimi insanlar, sadece O’na teslim olan Müslümanlardan olup, artık sadece O’na sonucu bırakmalıdırlar. Zorba yönetimler altında iken, “Ey Rabbimiz! Bizi o şirk koşarak yanlış iş yapan toplum için ateşlere sürükleme ve bizi rahmetinle Senin ilâhlığını ve rabliğini bile bile kabullenmeyen kimseler toplumundan kurtar!” diye dua edilmelidir. Zorba yönetimler altında, “mü’minler kendileri için bulundukları yerlerde birtakım okullar hazırlamalı ve okullarını kıble/ hedef kılmalı ve salâtı ikame etmeli; mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı sağlamalı, kurumları oluşturmalı, ayakta tutmalıdır. Bunu yapan mü’minlere müjde verilmelidir. Herkes Yunus’un toplumu gibi yanlıştan dönmeli, tevbesi ve imanı kendisini kurtarmalıdır. Onlar iman ettikleri vakit, Allah, basit dünya yaşamında o rezillik azabını üzerlerinden kaldırdı ve onları bir süreye kadar yararlandırdı. Allah dileseydi, elbette yeryüzündekilerin hepsi topluca inanırdı. İnanmaları için, insanlar zorlanmamalıdır. Her mü’min, “Ey insanlar! Eğer benim dinimin ne olduğunu kesin ve tam olarak bilmiyorduysanız, iyi bilin ki, Allah’ın astlarından sizin taptıklarınıza ben tapmam. Ben sadece sizin canınızı alacak olana/Allah’a taparım. Bana, mü’minlerden olmam, tüm benliğimle ortak koşmaktan, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini inkardan kaçınmam, daima Hakk’a dönmem, gönlümü Din’e döndürmem ve kesinlikle ortak koşanlardan olmamam, Allah’ın astlarından bana yarar sağlamayan, zararı da dokunmayacak olan şeylere yalvarmamam emredildi; eğer bu emirleri uygulamazsam şirk koşarak yanlış iş yapan kimselerden olacağım bildirildi.” demelidir. Güçlü müminler ve dini iyi bilenler çevrelerindeki zayıfları korumalı kollamalıdırlar. İnsan, hakkında bilgisi olmayan bir şeyi Allah’tan istememelidir. İstediyse aynen Nuh peygamber gibi “Ey Rabbim! Ben hakkında bilgim olmayan bir şeyi istemiş olmaktan dolayı sana sığınırım. Ve eğer Sen beni bağışlamazsan, bana merhamet etmezsen ben zarara/ kayba uğrayıp acı çekenlerden olurum” diye istiğfar etmelidir. İyi haber getirenlere müjdelik verilmeli, onlar memnun edilmelidir. Allah için çalışanlar, ücretten uzak durmalıdır. Herkes İbrâhîm peygamber gibi, çok yumuşak huylu, yufka yürekli, Allah’a yönelen biri olmalıdır. Eve gelen misafirler iyi ağırlanmalı ve korunmalıdır. Doğru davranan, doğruyu savunanlar korkmamalıdır. Allah’a iman eden ve salât edenler, hakkı, doğruyu temsil ederler. İnananlar korkmadan, taviz vermeden ilkelerini yaşamalıdır. Müslüman, emredildiği gibi dosdoğru olmalıdır. Tevbe edenler de doğru olmalıdırlar. Kimse aşırı gitmemelidir. Allah’ın ortağı olduğunu kabul ederek yanlış yapan kimselere meyledilmemelidir. Aksi halde ateş kaçınılmaz oluyor. İnsan sabırlı olmalıdır. Allah iyilik-güzellik üretenlerin ecirlerini yitirmez, eksiksiz verir. Toplumun bilgeleri, yeryüzünde bozgunculuktan vazgeçirmeye çalışmalıdırlar. Allah, elçilerin haberlerinden kalbimizi yatıştıracak olanlarını bize kıssa olarak anlatmıştır. Bundan öğüt alınmalıdır. İnanmayanlara “Elinizden geleni geri koymayın! Şüphesiz biz yapanlarız. Bekleyin! Şüphesiz biz bekleyenleriz.” deyip geçilmelidir. Göklerin ve yerin görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geçmişi, geleceği sadece Allah’a aittir. Ve tüm iş/oluş yalnızca O’na döndürülür. O hâlde Allah’a kulluk edilmeli sonuç, O’na havale edilmelidir. Allah’ın, kulların yapmakta olduklarından habersiz, bunlara duyarsız olmadığı bilinmelidir. Kur’an’daki Yusuf kıssası her Müslüman tarafından iyi öğrenilmelidir. Yûsuf ve kardeşlerinde soranlar/isteyenler için nice alâmetler/göstergeler vardır. Bu kıssada tevhit, sabır, adalet, hoşgörü, bağışlama, yakın çevre ilişkileri, iktisat, siyaset; kalenin içerden fethi konularında insanlığa eskimeyen ilkelerin konulduğu ve peygamber de olsa her insanın hata yapabileceği hususunda bilgiler verilmektedir. Ayrıca Sabrın sonunun selamet olacağı, düşmanların kaybedeceği somut örneklerle verilmektedir. İnsan sahip olduğu bilgiler ve artı değerleri hemen teşhir edip kıskançlığa ve başkalarının hakkında tuzak kurmasına neden olmamalıdır. Şeytan insan için apaçık bir düşmandır. İnananlar her konuda bilgili olmalı, bilgilerini yerinde ve zamanında kullanmalıdır. Onu kullanırken fesat, kargaşa çıkmamasına özen gösterilmelidir. Yusuf kıssası iyi incelenmelidir. Kişi evlatları arasında ayırım yapmamalı, birine karşı olan aşırı sevgisini diğerlerine sezdirmemelidir. Aksi halde kendisi evlatları tarafından horlanır ve kardeşlerin arasında kıskançlık oluşmasına sebep olur. Kişi hırsıza yol göstermemelidir. Kişiler kendi kaba güçlerine güvenmemelidir. İnsan, olağan üstü olaylar karşısında sabretmeli, Allah’a sığınmalıdır. İnsanlar himayelerine verilen düşkünleri, iyi korumalı, yerini şerefli tutmalıdır. O himayeye muhtaç kişinin ileride kendisine ve ülkesine yararlı olabileceğini düşünmelidir. İnsan uygunsuz teklifler karşısında Yusuf gibi Allah’ın himayesine sığınmalıdır. İnsan iftiraya uğrayabileceğini bilmeli, olanlar karşısında sabırlı olmalıdır. İnsan, yakınlarının aleyhine de olsa tanıklığı hakkaniyetle yapmalıdır. İnsan aleyhine de olsa; bedeli ne olursa olsun suçu itiraftan çekinmemelidir. Er geç hakikat ortaya çıkar. İnsan zor karşısında suç işlememeli, tehdide boyun eğmemeli, gerekirse Yusuf gibi hapsi göze almalı, Allah’tan yardım beklemelidir. Müslüman kişi içersinde bulunduğu toplumun yanlışlarından uzak yaşamalıdır. Özellikle de namus anlayışında Yusuf gibi olmalıdır. Ayetteki “Şüphesiz ben Allah’a inanmayan bir toplumun –ki onlar âhireti örtenlerin; inanmayanların ta kendileridir– dinini, yaşam tarzını terk ettim.” ifadesi Mısırdaki namus anlayışına işaret etmektedir. Bir de azizin karısının ileri gelenler karşısında suçu itiraf etmesi ve Yusuf ile birlikte olmaya kararlılığı bunu göstermektedir. Mü’min kişi, Allah’ın vereceği ferahlıktan ümit kesmez. Üzüntüde olanların üzüntülerini gidermek için acele edilmelidir. Çevremizdeki günahkârlar için Yakub’un oğullarına yaptığı gibi Allah’tan bağışlanma dilenir. İnsan anasını babasını kucaklamalı, bağrına basmalı, yanına almalı onların güvenliğini sağlamalıdır. İnsan birçok olumsuzluklarda hayır olabileceğine inanmalıdır. Yusuf’un, “Babacığım! İşte bu durum, o gördüğümün te’vîlidir. Gerçekten Rabbim onu hak kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle Rabbim bana hakikaten ihsan buyurdu. Şüphesiz Rabbim dilediği şeye armağan vericidir. Şüphesiz O, en iyi bilen, hüküm koyanın ta kendisidir.” açıklaması unutulmamalıdır. İnsan Yusuf gibi “Rabbim! Sen bana birçok nimetler verdin ve bana birçok şey öğrettin. Gökleri ve yeri yoktan var eden! Sen benim dünya ve âhirette yardım edenim, koruyanımsın, benim canımı Müslüman olarak al ve beni sâlihler arasına kat!” diye dua etmelidir. İnsanlar sıkıntılı ve refah anlarında, her an Allah’a yalvarmalı, O’nun adını yüceltmelidir. Akıllı ve bilgili olanlar, aklın, bilginin, sağduyunun gereği olarak Allah’a davet etmelidirler. Allah’ın çok bağışlayıcı ve pek merhamet edicinin ta kendisi olduğu, azabının da, çok acıklı bir azabın ta kendisi olduğu herkesçe bilinmeli, herkese duyurulmalıdır. İbrahim peygamber ve misafirlerinin öyküsü herkesçe bilinmelidir. İnsan ümidini kesenlerden olmamalıdır. Çünkü Allah’ın rahmetinden, sapıklardan başkası ümit kesmez. İnsan, misafirini korumalı ona ikramda bulunmalıdır. İnsan, özellikle de mü’minler, başkalarındaki mal ve servete heveslenip gözlerini dikmemelidir. Müslümanlar, herkese şefkatli olmalıdır. Her Müslüman çevresine İslam dinini tanıtmalıdır. Hem de doğru olarak tanıtmalıdır. Mü’minler, ortak koşanlardan uzak durmalıdır. Onlardan gelecek yarar göz önüne alınmamalıdır. Allah ile birlikte başkasını ilâh edinen alay eden kimselere karşı mü’mine Allah yeter. İnançsızların söylediklerine göğsümüz daralsa da sabırlı olunmalıdır. Rablerinin huzurunda haşr edileceklerinden korkanlar, Allah’ın koruması altına girmeleri için Kur’an ile uyarılmalıdır. Allah’ın rızasını dileyerek sabah-akşam; sürekli Rablerine dua eden kimseler, çevreden uzaklaştırılmamalıdır. Bunu yapanlar sorumlu olurlar. Karşılaşılan samimi müminlere, “Selâm olsun size! Rabbiniz rahmeti Kendi üzerine yazdı. Şüphesiz sizden her kim bilmeyerek bir kötülük işleyip de sonra arkasından tövbe eder ve düzeltirse; şüphesiz ki Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir” diye Allah’ın müjdesi söylenmelidir. Allah’ın âyetleri/ alâmetleri/ göstergeleri hakkında boşa uğraşanlar görüldüğü zaman, onlar ondan başka söze dalıncaya kadar hemen onlardan uzak durulmalıdır. Eğer, arzulara uyularak bu bir ara terk edilse de hatırladıktan sonra o şirk koşarak yanlış davrananlar topluluğu ile beraber oturmamalı, onlardan uzak durmalıdır. Dinlerini oyun ve eğlence edinmiş/ oyun ve eğlenceyi kendilerine din edinmiş, dünya hayatı kendilerini aldatmış olan kimseler bırakılmalı ve Kur’ân ile öğüt verilmeli: Bir kişi, kendi elinin üretip kazandığıyla değişim ve yıkıma düşerse, onun için Allah’ın astlarından bir yardım eden, yol, gösteren koruyan bir yakın kimse ve destekçi, kayırıcı söz konusu olmaz. Suçuna karşı her türlü bedeli ödemeyi istese de ondan alınmaz. İşte bunlar, kazandıkları ile değişime/yıkıma uğrayan kimselerdir. İyilikbilmezlik ettiklerinden ötürü onlar için kaynar sudan bir içecek ve can yakıcı bir azap vardır. İnanmayanlar bırakılsınlar, onlar boş uğraşlarında oynasınlar dursunlar. Gerçek mümin, Kendisinden başka ilâh diye bir şey olmayan Rabbinden indirilen Kur’an’a uymalı, ortak koşanlardan da yüz çevirmelidir. Ve eğer Allah dileseydi, onlar ortak koşmazlardı. İnkârcıların Allah’ın astlarından yalvardıkları kimselere sövülmemelidir. Ki onlar da bilgisizce, aşırı giderek Allah’a sövmesinler. Vahyi yalanlayanlar, “Rabbiniz geniş rahmet sahibidir. Ve O’nun azabı suçlular toplumundan geri çevrilmez.” diye uyarılmalılar. Mü’minler, hiçbir şekil ve davranışça, dinlerini parça parça edip grup grup kimselerden olmamalıdır. Şüphesiz onların işi Allah’adır. Sonra Allah, onlara yapmakta oldukları şeyleri haber verecektir. Kim iyilik getirirse, artık ona getirdiğinin on misli vardır. Kim de kötülük getirirse, artık o, sadece onun misliyle cezalandırılır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar. Şüphesiz Rabbimiz Allah, insanları doğru yola; dimdik ayakta duran bir dine, şirkten, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini inkârdan dönmüş olan İbrâhîm’in dinine, yaşam tarzına kılavuzladı. İbrâhîm, ortak koşanlardan olmamıştı. Mü’minlerin mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olması, kulluğu, hayatı ve ölümü sadece Kendisinin ortağı olmayan âlemlerin Rabbi Allah için olmalıdır. Hep bununla emrolundular. Mü’minler, Allah her şeyin Rabbi iken, Allah’tan başka Rab aramamalıdırlar. Hakkın mücadelesini verenler, gerektiğinde bir süreye kadar inançsızlardan yüz çevirmeli ve onları gözetlemeli. Onlar da yakında göreceklerdir. Bir zaman Lokmân oğluna “Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma, hiç şüphesiz ki Allah’a ortak koşmak, kesinlikle büyük bir yanlış davranıştır. Ey oğulcuğum! Şüphesiz ortak koşmak; işlenen kötülük bir hardal tanesi ağırlığında olup da bir kayanın içinde yahut göklerde ya da yerin içinde olsa, Allah onu getirecektir. Şüphesiz Allah en latif, hakkıyla haberdar olandır. Yavrucuğum! Salâtı ikame et [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı oluştur-ayakta tut], iyiliği emret, kötülükten sakındır. Sana isabet edene de sabret. Şüphesiz bunlar, işlerin kesin olanlarındandır. Ve insanlara avurdunu şişirme, suratını asma ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Şüphesiz ki Allah bütün övünen ve kuruntu edenleri sevmez. Ve yürüyüşünde mutedil ol, sesinden kıs. Şüphesiz seslerin en anlaşılmazı kesinlikle eşeklerin sesidir” diye öğüt vermiştir. Allah insana, anası ve babasını yükümlülük olarak ulaştırmıştır: “Allah’a, anana ve babana karşılık öde!” Dönüş, ancak Allah’adır. Analar evlatlarını zayıflık üstüne zayıflıkla taşır. Onun sütten ayrılması da iki yıl içindedir. Ana-baba insanı bilmediği bir şeyi Allah’a ortak koşması için zorlarlarsa, bu hususta onlara itaat edilmemelidir. İnsan dünyada ana-babasıyla iyi geçinmelidir. Allah, göklerde ve yeryüzünde ne varsa hepsini insanlar için boyun eğdirmiştir/ insanların yararlanacağı yapı ve sistemde yaratmıştır. Bu iyi incelenmelidir. Herkes sâlih ameli işlemeli. Kesinlikle Allah yapılan her şeyi en iyi görendir. Kesinlikle sadece temiz akıl sahibi olanlar öğüt alırlar/gereği gibi düşünürler. Temiz akıl sahibi olmayanlar düşünemez, gerçeği göremezler. İman etmiş olan kullar, Rablerinin koruması altına girmelidir. Tevhid öğütçüleri, “Şüphesiz ben hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim Rabbim ve sizin Rabbinize sığınırım” demelidir. Toplumun aydınları nemelazımcılık etmemeli, mücadele veren kardeşlerine destek vermelidir. Tıpkı Musa’ya destek veren yiğit gibi. Ki bu olay şöyledir: Firavun ailesinden imanını saklayan bir babayiğit adam: “Bir adamı, Rabbim Allah dediği için öldürecek misiniz? Hâlbuki o, kesinlikle size Rabbinizden delillerle gelmiştir. Ve eğer o, bir yalancı ise bir bakarsın ki o’nun yalanı kendi aleyhine oluvermiştir. Ve eğer doğru ise size yaptığı tehditlerin bir kısmı size isabet eder. Şüphesiz Allah, aşırı giden bir yalancı kişiye kılavuz olmaz. Ey toplumum! Yeryüzünde açığa çıkmış olarak bugün yönetim sizindir. Peki, eğer gelecek olursa Allah’ın hışmından bizi kim yardım edip kurtarır? Ey toplumum! Şüphesiz ben sizin hakkınızda Ahzâb’ın günü benzerinden; Nûh toplumunun, Âd’ın, Semûd’un ve daha sonrakilerin maceralarının benzerinden korkuyorum. Ve Allah, kulları için bir haksızlık, yanlışlık istemez. Ey toplumum! Şüphesiz ben size gelecek o çağrışma-bağrışma/ kaçışma gününden; arkanıza dönüp kaçacağınız günden korkuyorum. Sizin için Allah’tan koruyan biri yoktur. Her kimi de Allah şaşırtırsa, artık onun için bir yol gösterici yoktur. Ve andolsun ki bundan önce size Yûsuf delillerle gelmişti. O zaman da o’nun size getirdiği şeylerde şüphe edip durmuştunuz. Sonunda o öldüğünde de, “Bundan sonra Allah asla elçi göndermez” dediniz. Allah, şu kendilerine gelmiş bir güç olmaksızın, Allah’ın âyetleri/alâmetleri/göstergeleri hakkında mücâdele eden, aşırı giden, şüpheci olan kişileri işte böyle şaşırtır. Bu durum, Allah katında ve iman edenler yanında buğz olarak büyüktür. İşte Allah, her böbürlenen zorbanın kalbi üzerine damga basar. Ey toplumum! Bana uyun ki size akıllı olmanın yoluna kılavuzluk edeyim. Ey toplumum! Bu bayağı hayat ancak geçici bir kazanımdır. Âhiret ise kesinlikle durulacak yurdun ta kendisidir. Her kim bir kötülük yaparsa, ona ancak yaptığının bir misli ile ceza verilir. Ve erkek veya kadın, her kim mü’min olarak düzeltmeye yönelik iş işlerse, artık onlar, orada hesapsızca rızıklanmak üzere cennete girerler.” Yine: “Ey toplumum! Bana ne oluyor ki, siz beni ateşe davet ediyorken ben sizi kurtuluşa davet ediyorum! Siz, beni, Allah’a inanmamaya ve benim için hiç bilgi olmayan şeyleri O’na ortak koşmaya davet ediyorsunuz. Ben ise sizi o çok güçlü ve çok bağışlayıcı olan Allah’a davet ediyorum. Hiç inkâr edilemez ki, gerçekten sizin beni kendisine davet ettiğiniz şey, dünya ve âhirette kendisine bir çağrı olmayan şeydir. Ve şüphesiz dönüşümüz Allah’adır. Ve şüphesiz sınırı aşanlar, cehennem ashâbının ta kendileridir. Artık siz benim, sizin için söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ve ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını en iyi görendir” dedi. Mü’min sabretmeli günahı için affedilme istemeli, sürekli olarak Rabbinin övgüsüyle birlikte O’nu tüm noksanlıklardan arındırmalıdır. Mü’min her zaman Allah’a sığınmalıdır. Şüphesiz O, en iyi işiten ve en iyi görendir. Mü’minler sabırlı olmalıdır. Allah’ın vaadi haktır. Allah’ın inkârcılara yapıp durduğu tehdidin bir kısmını görseler de vefat edip görmeseler de inkârcılar Mutlaka Allah’a döndürülüp hesap vereceklerdir. Kötülük en güzel şeyle savulmalıdır. Bu olgun davranışa ancak sabredenler kavuşturulur, buna ancak büyük bir pay sahibi olan kavuşturulur. Böyle yapılırsa insanla arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sımsıcak bir yakın arkadaş, dost oluverir. İnsanı şeytandan gelen kötü bir düşünce dürtecek olursa hemen Allah’a sığınılmalıdır. Şüphesiz ki O, en iyi duyanın ve en çok bilenin ta kendisidir. Her kim sâlihi işlerse artık kendi için yapmış olur. Kim de bir kötülük yaparsa, artık kendi aleyhinedir. Ve Rabbimiz kullara hiç mi hiç haksızlık eden biri değildir. Mü’minler insanları hak yola davet etmeli, kendileri de Allah’ın emrettiği gibi dosdoğru olmalıdır. Mü’minler, inançsızların boş iğreti arzularına uymamalıdır. Mü’minlerin irşad ekibi, insanlara: “Biz Allah’ın kitaptan indirdiğine inandık ve biz aranızda adaleti gerçekleştirme görevi ile emrolunduk. Allah, bizim Rabbimizdir sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız yalnızca bize, sizin yaptıklarınız da yalnızca size aittir. Sizinle bizim aramızda hiçbir delile yer yoktur. Allah, bizi bir araya toplayacaktır. Dönüş de yalnız O’nadır. Ve hakkında ihtilâfa düştüğünüz herhangi bir şey; artık onun hükmü Allah’a aittir. İşte bu, bizim Rabbimiz Allah’tır. Biz yalnız O’na işin sonucunu havale ettik ve biz yalnız O’na yöneliyoruz.” diye uyarıda bulunmalıdırlar. Mü’minler, Allah’ın her toplumu, kazandıklarıyla cezalandırması için, Allah’ın ciddi boyutta cezalandıracağı günleri ummayan; âhirete inanmayan kimseleri bağışlamalı, kendileri cezalandırmaya kalkmamalıdır. Onlar, Allah’a bırakılmalıdır. Her kim sâlihi işlerse işte kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Sonra herkes Rableri Allah’a döndürülecektir. Mü’minler azgın gruplara yüz çevirmelidirler. Bundan dolayı kınanacak değillerdir. Mü’minler, öğüt vermeli/ hatırlatmalı, şüphesiz mü’minler sadece öğüt verirler/ hatırlatırlar; kimsenin üzerine zorba değillerdir. Mü’min, sürekli olarak Rablerinin rızasını isteyerek Rablerine yalvaran kişiler ile beraber sabreden biri olmalı, basit dünya hayatının süsünü isteyerek onlardan gözlerini de ayırmamalı, Allah’ın anılmasından kalbini ilgisiz/ duyarsız kılınmış, boş-iğreti arzusuna uymuş ve de işi aşırılık olan kimseye de uymamalıdır. Gerçek inanmış mü’minler zorbalar karşısında ayaklanır ve: “Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O’nun astlarına ilâh olarak yalvarmayız, yoksa kesinlikle saçma-sapan konuşmuş oluruz. Şunlar, Allah’ın astlarından ilâhlar edinen bizim toplumumuzdur. Edindikleri ilâhlara dair açık bir delil getirselerdi ya! Allah’a karşı yalan uydurandan daha yanlış davranan kim olabilir?” derler. İnkârcılar arasında tedbirli olmalı, dikkat çekmemelidir. Aksi halde inkârcılar, üzerimize galip gelirlerse sizi taşlayarak öldürürler veya bizi kendi dinlerine/yaşam tarzlarına döndürürler. O zaman da biz, sonsuz olarak asla kurtuluşa eremeyiz. Kur’ân öğrenilip öğretildiğinde Racim Şeytan’dan; (akla hemen geliveren, iyiden iyiye düşünme sonucu olmayan, sizi mahvedecek mesnetsiz düşünceler üreten yetiden) Allah’a sığınmalıdır. İman etmiş ve Rablerine işin sonucunu havale eden kimseler üzerinde Şeytan-ı Racim’in hiçbir zorlayıcı gücü yoktur. Onun zorlayıcı gücü, ancak kendisini, yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın edinenler ve Allah’a ortak koşanların ta kendileri olan kimseler üzerinedir. Mü’minler sabırlı olmalıdır. Mü’minlerin sabretmeleri de ancak Allah iledir. Onlar için üzülmemeli, onların kurdukları tuzaklardan sıkıntıya düşmemelidir. Bir zaman İbrâhîm: “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl! Beni ve oğullarımı putlara tapmamızdan uzak tut! Rabbim! Şüphesiz putlar insanlardan birçoğunu saptırdılar. Şimdi kim bana uyarsa, artık o, şüphesiz bendendir; kim bana karşı gelirse… Artık Sen şüphesiz çok bağışlayan ve çok merhamet edensin. Rabbimiz! Şüphesiz ben çocuklarımdan bir bölümünü salâtı ikame etmeleri [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumları oluşturmaları-ayakta tutmaları] için, Senin dokunulmazlaşmış Ev’inin yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Verdiğin nimetlerin karşılığını ödemeleri için artık Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir. Ve onları bazı meyvelerden rızklandır. Rabbimiz! Şüphesiz Sen bizim gizlediğimiz şeyleri ve açığa vurduğumuz şeyleri bilirsin. –Ve yerde ve gökte, hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.– İhtiyarlık hâlimde bana İsmâîl’i ve İshâk’ı lütfeden Allah’a sonsuz övgüler olsun. Şüphesiz ki Rabbim duamı çok iyi işitendir. Rabbim! Beni salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumları oluşturan-ayakta tutan] biri kıl! Soyumdan da. Rabbimiz! Duamı da kabul et! Rabbimiz! Hesabın kurulduğu günde benim için, anam-babam için ve mü’minler için bağışlamada bulun!” diye dua etti. Böyle güzel dua her zaman Mü’minler tarafından da yapılmalıdır. İnsanlar, insanları, azabın geleceği gün ile uyarmalıdır. İnat eden müşriklere: “Size dosdoğru/ eşit/tarafsız olarak açıkladık ve tehdit olunduğunuz şey yakın mı, uzak mı bilmiyoruz. Şüphesiz Allah, sözden açığa vurulanı bilir, gizlediğiniz şeyleri de bilir. Ve ‘Belki bu gecikme sizi denemek ve bir süreye kadar yararlandırmak içindir’ biz bilmiyoruz” diye öğüt verilmelidir. Aradaki hüküm Allah’a bırakılmalıdır. Zira “herkesin Rabbi Allah, yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah’tır, insanların nitelemeleri üzerine yardımı istenendir. Mü’minler: “Rabbim! Onların tehdit olundukları şeyleri bana kesinlikle göstereceksen, beni, şirk koşarak yanlış yapan o kimseler topluluğu içinde tutma.” diye niyazda bulunmalıdır. Allah, onlara vaat ettiği şeyleri mü’minlere göstermeye elbette ki güç yetirendir. Mü’minler, kötülüğü en güzel bir şeyle savmalıdır. Allah onların yakıştırmakta oldukları şeyleri çok iyi bilir. Mü’minler her zaman: “Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım! Ve Rabbim! Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.” diyerek Allah’a sığınmalıdır. Mü’minler daima: “Rabbim! Bağışla ve merhamet et! Ve Sen merhametlilerin en hayırlısısın.” diye niyazda bulunmalıdır. Müminler, Kur’an ile öğüt vermelidirler. Hasımlar deli, çıkarcı, kâhin, medyum, şair diye iftira atabilirler, “Zamanın felaketlerine çarpılmasını gözetliyoruz” diyebilirler. Varsın desinler, müminler de “Bekleyin, işte biz de sizinle beraber bekleyenlerdeniz.” deyip geçmelidirler. Mü’minler Rablerinin hükmü için sabretmelidirler. Şüphesiz onlar Allah’ın gözetimindedirler. Mü’minler, kalktıkları zamanda, gecenin bir kısmında ve yıldızların batışında Rablerinin övgüsü ile birlikte O’nu noksan sıfatlardan arındırmalıdırlar. Hadi O’nu tüm noksan sıfatlardan arındıralım! İnkarcılar: “Eğer doğru kimselerden iseniz bu tehdit ne zaman?” diyorlar. Onlara: “Kesinlikle bu tehdidin bilgisi, Allah’ın yanındadır. Peygamberler ise yalnızca apaçık bir uyarıcıdırlar.” denilmelidir. Mü’minler, inkârcıları şöyle uyarılmalıdır: “Hiç düşündünüz mü? Eğer Allah insanları değişime/yıkıma uğratsa yahut onlara merhamet etse, peki, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini inadından kabullenmeyen kimseleri acıklı bir azaptan kim koruyacak? O, yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet edendir. Biz, O’na inandık ve sadece O’na sonucu havale ettik. Artık kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında bileceksiniz. Hiç düşündünüz mü? Eğer suyunuz yerin dibine çektiriliverse, size kim bir pınar suyu getirebilir?” Mü’minler, güzel bir sabır ile sabretmelidirler. Salâtçılar ki salâtlarını [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmalarını] sürdürenlerdir. Ve salâtçılar, kendi mallarında, isteyen ve istemekten utanan yoksullar için belli bir hak olduğuna inanan ve bunun gereğini yapan kimselerdir. Ve salâtçılar, ceza gününü tasdik ederler. Ve salâtçılar, Rablerinin azabından korkanlardır. –Şüphesiz Rablerinin azabından güvende olunmaz.– Ve salâtçılar, ırzlarını koruyanlardır. –Ancak eşleri ve sözleşmelerinin sahip oldukları hariçtir. Çünkü onlara yaklaştıklarında kınanmazlar. Artık ötesini isteyenler; işte onlar sınırı aşanların ta kendileridir.– Ve salâtçılar, emanetlerine ve ahitlerine riâyet ederler. Ve salâtçılar, şâhitliklerini yerine getirirler. Ve salâtçılar, salâtları [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma ilkeleri] üzerine korumacıdırlar; hiçbir zaman hayatlarından çıkarmazlar. İşte bu salâtçılar, cennetlerde ağırlanırlar. İnsanlar İnsanlar bu salatçılardan olabilmek için gayret göstermelidirler. Mü’minler sabırlı olmalıdır. Şüphesiz Allah’ın vaadi haktır. Mü’minler dikkatli ve basiretli olmalıdır; sakın kesin inanmamış kimseler, mü’minleri hafifleştirmesinler, hak yoldan çıkarmasınlar. Allah, insana, ana-babasına iyi davranmasını yükümlülük olarak ulaştırmıştır. Eğer o ikisi, bir mü’min çocuğunu, hakkında bilgisi olmayan bir şeyi Allah’a ortak koşması için zora koşarlarsa, artık o ikisine itaat edilmemelidir. İnsanların dönüşü ancak Allah’adır. O zaman Allah, herkese yapmış olduklarını haber verecektir. Şirk koşarak yanlış iş yapanları hariç, Kitap Ehli ile ancak en güzel bir yolla mücâdele edilmelidir ve: “Biz, bize indirilene ve size indirilene inandık. Bizim ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir. Biz, sadece Allah için İslamlaştıran kimseleriz” denilmelidir. Allah, inananlara, “Ey iman etmiş kullarım! Şüphesiz Benim yeryüzüm geniştir. O hâlde yalnız Bana kulluk edin. Her kimliği olan varlık ölümü tadıcıdır. Sonra da yalnızca Bize döndürüleceksiniz. Ve iman etmiş, düzeltmeye yönelik işler yapmış kimseler, elbette Biz onları, içinde sürekli kalacakları cennette, altlarından ırmaklar akan köşklere yerleştireceğiz. Çalışanların, sabretmiş olan ve sadece Rablerine işin sonucunu havale etmiş olan kişilerin ödülü ne güzeldir!” diye mesaj göndermiştir. Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini kabullenmeyen kimseler: “Üstün gelmeniz için bu Kur’ân’ı dinlemeyin, onun içinde anlamsız şeyler yapın/ anlaşılmasını her türlü yolla engelleyin” diye karar aldılar. Onların bu kararına karşı uyanık olunmalıdır. İnkârcılar, tüm insanlar, Allah’ın yoluna, haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkelerle ve güzel öğütle çağırılmalıdır. Ve onlarla en güzel şekilde mücâdele edilmelidir. Şüphesiz Rabbimiz Allah, Kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, kılavuzlandıkları doğru yolda olanları da en iyi bilendir. Allah, rahmeti gereği insanlara, “Ey insanlar! Allah’ın koruması altına giresiniz diye, sizi ve sizden öncekileri yaratan, yeryüzünü sizin için bir döşek, göğü de bir bina yapan, gökten su indirip de onunla sizin için rızık olarak ürünlerden çıkaran Rabbinize kulluk edin. Artık siz de, bile bile Allah’a ortaklar koşmayın.” diye çağrıda bulunmuştur. İnsanlar, özellikle de Müslümanlar salâtı ikame etmeli [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumları oluşturmalı-ayakta tutmalı], zekâtı/vergiyi vermeli, Allah’ı birleyenler ile birlikte Allah’ı birlemelidir. İnsanlar başkalarına iyi adam olmayı buyurup da kendilerini bu işin dışında tutmamalıdır; önce emrettiklerini kendileri yapmalıdır. Tüm vahiylerde böyle buyrulmuştur. O nedenle akıllı davranılmalıdır. İnsanlar, özellikle de müminler sabretmekle, salâtla [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma ile] yardım istemelidir. İyi bilinmelidir: “Şüphesiz salât ve sabırla yardım isteme, saygılı olanlardan; gerçekten Rablerine kavuşacaklarına ve gerçekten kendilerinin O’na dönücü olduklarına inanan kimselerden başkasına çok ağır, zor gelir.” İnsanlar toplu olarak bir kente yığılmamalıdır. Aşırı kalabalık kentlerde, su, iş, geçim ve alt yapısı sorunları oluşur. Musa’nın, on iki yerleşim merkezine, toplumunu dağıttığı gibi uygulama yapılmalıdır. Örneği Bakara/ 60’da görülebilir. Müslümanların göç halinde, yeni bir yerleşim yeri seçilirken; imar planları yapılarak düzenli yerleşim sağlanmalıdır. Planlı şehircilik ile kalabalık kentlerdeki pek çok sorunlar çözülmelidir. Allah, tüm dara düşmüş kullarını darlıktan selamete erdirir. Musa’yı cinayet sonrası kurtardığı, selamete erdirdiği gibi. İnsan darlıktan kurtulunca Rabbini unutmamalı, kalbi taşlaşmamalıdır. Çıkarcılardan inanmamaları beklenmemelidir Bazı gruplar, “Sayılı birkaç gün dışında ateş bize asla dokunmayacaktır.” İnancına sahip olabiliyor. Onlar, “Allah’tan garanti içeren bir söz mü aldınız? Allah, verdiği söze asla ters düşmez. Yoksa siz Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” denilmek suretiyle uyarılmalıdırlar. Mûsâ toplumuna açık-seçik kanıtlarla gelmişti. Ama onlar kendi benliklerine haksızlık ederek Musa’dan sonra “altın”ı ilâhlaştırdı. Altını ilah edinenler kendilerine yazık ederler. Allah, “Size verdiğimiz kitabı kuvvetlice alın ve dinleyin” diye israiloğullarından, sağlam söz almış ve onların üstünleri, seçkinleri olan Musa’yı Tûr’a yükseltmişti/ çıkarmıştı. İsrailoğulları, demişlerdi ki: “Dinledik ve isyan ettik/iyice sarıldık.” Onların gerçeği örtmeleri yüzünden altının ilâhlığı kalplerine iyice yerleştirilmişti, iyice paraya tapar olmuşlardı. Onların bu yanlışa gitmeleri; altını ilah edinmeleri ne kadar da çirkindir! Allah, insanlara açık açık ayetler indirmiştir. Bunları da hak yoldan çıkanlardan başkası örtüp görmezlikten gelmez. Kitap Ehlinden birçoğu, gerçek kendileri için ortaya konduğu hâlde, benliklerindeki kıskançlıktan dolayı inanmış Müslümanları imanlarından vazgeçirip kâfirleştirmek isterler. Buna rağmen müminler, onlara, Allah’ın emri gelinceye kadar af ile hoşgörüyle davranmalıdırlar. Şüphesiz Allah, her şeye en iyi güç yetirendir. Müminler salâtı ikame etmeli [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumları oluşturmalı-ayakta tutmalı] ve zekâtı/vergiyi vermelidirler. İnsan kendisi için önceden her ne iyilik yaparsa, Allah katında onu bulur. Şüphesiz Allah, yapılanları en iyi görendir. Müminler onların dinlerine/yaşam tarzlarına uymadıkça Yahudiler ve Nasara/ Hıristiyanlar müminlerden asla hoşnut olmazlar. Mü’minler insanları inanç konusunda zorlamamalarına rağmen; Yahudiler ve Hıristiyanlar, mü’minlerin kendi inançlarını kabul etmelerini isterler. Halbuki, kendi kitaplarında insanları dinlerine/yaşam tarzlarına müdahale etmeleri için delilleri mi var? Allah’ın kılavuzluğu, kılavuzluğun ta kendisidir. İbrahim’in dininden/yaşam tarzından, kendini akılsızlaştıran kimseden başka kimse yüz çevirmez. Allah İbrahim’i dünyada seçmişti, o, ahrette de iyilerden biridir. Rabbi o’na, “Sağlamlaştıran [esenlik, mutluluk kazandıran] biri ol!” dediği zaman İbrahim, “Ben âlemlerin Rabbi için sağlamlaştıran [esenlik, mutluluk kazandıran, insanların İslâm dinine girmesini sağlayan] biri oldum” demişti. İbrahim de Müslim olmayı, kendi oğullarına ve Yakup’a, “Ey oğullarım! Şüphesiz ki bu dini size Allah seçti. Onun için yalnızca sağlamlaştıran [esenlik, mutluluk kazandıran, insanların İslâm dinine girmesini sağlayan] kişiler olarak ölün!” diye vasiyet etti. Müminler azık edinmelidir. Şüphesiz ki azıkların en hayırlısı Allah’ın koruması altına girmedir. Kavrama yetenekleri olanlar Allah’ın koruması altına girerler. İnsan Allah’ı babasını andığı gibi hatta daha da güçlü bir şekilde anmalıdır. Yakup peygamber evlatlarına tevhidi öğretmişti. Onlara “Benden sonra neye kulluk edeceksiniz?” dediği zaman, onlar; “Biz, bir tek ilâh olarak senin ilâhına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilâhına kulluk edeceğiz. Ve biz, sadece O’nun için İslâmlaştıranlarız” demişlerdi. Tüm müminler de Yakup gibi, evlatlarına tevhidi öğretmelidir. Herkes kendinden sorumludur; geçmişteki iyi insanların kazandıkları kendilerinedir, bu günkü insanların kazandıkları da kendilerinindir. Kimse başkasından sorumlu olmaz, kimse başkasının yaptıklarından faydalanmaz. Allah’ın dinine sarılmalı ve o yaşanmalıdır. Din ortaya koymak konusunda Allah’tan daha güzel kimse olamaz. Tüm insanlar, sadece O’na kulluk etmelidir. Yahudiler: “Allah, sizin Rabbiniz ve bizim Rabbimiz olmasına rağmen, O’nun hakkında mı bizimle çekişiyorsunuz? Bir de bizim amellerimiz yalnızca bize, sizin amelleriniz de yalnızca sizedir. Ve biz sadece O’nun için Kendisini tüm noksanlıklardan arındıran kimseleriz. Yoksa siz, “Şüphesiz İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunları da hep Yahudi veya Hıristiyan idiler” mi diyorsunuz? Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Kendi yanındaki, Allah’tan gelen bir şahitliği saklayandan kendisine daha haksızlık eden kim olabilir? Allah, yaptıklarınıza bilgisiz, duyarsız da değildir.” diye uyarılmalıdır. Sabretmekle ve salâtla [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma ile] Allah’tan yardım istenmelidir. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. İnsanların yüzlerini doğu ve batı yönüne çevirmesi, onları “iyi adam” yapmaz. Ama “iyi adamlar”, Allah’a, Ahret Günü’ne/Son Gün’e, meleklere, kitaba, peygamberlere inanan; malını akrabalara, yetimlere, miskinlere, yolcuya ve dilenenlere ve özgürlüğü olmayanlara, –Allah’a/mala/vermeye sevgisi olmasına rağmen- veren ve salâtı ikame eden [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumları oluşturan-ayakta tutan], zekâtı/vergiyi veren kimselerdir. Ve de sözleştiklerinde, sözlerini tastamam yerine getiren, sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreden kimselerdir. İşte onlar, özü-sözü doğru olanlardır. Ve işte onlar, Allah’ın koruması altına girmiş kişilerin ta kendileridir. Oruç, insanı takvaya ulaştırır; insanı Allah’ın koruması altına aldırır. Bu nedenle eski ümmetlere farz kılındığı gibi şimdiki müminlere de farz kılınmıştır. Müminler Kur’an ayı olan Ramazan ayını oruçlu geçirmelidir. Kim de hasta veya çiftçilik, ticaret, askerlik, eğitim- öğretim gibi gidiş gelişli; hareketli bir iş üzerinde ise o tutmaz, tutmadığı oruçları aynı sayıda başka günlerde tutmalıdır. Allah, kullarına çok yakındır. Kendisine yakarılınca, yakaranın yakarışına cevap verir. O hâlde rüşte ermek için, kullar da Allah’a karşılık vermeli ve O’na inanmalıdır. Allah’ın koruması altına girilmelidir. Allah, Kendi koruması altına girmiş kişiler ile beraberdir. Allah yolunda mallar harcanmalı, müminler kendilerini kendi elleriyle tehlikeye bırakmamalı ve iyileştirmeli-güzelleştirmelidirler. Şüphesiz Allah, iyileştirenleri-güzelleştirenleri sever. Müminler, topluca İslâm’a; barışa, güvenliğe, sağlamlığa girmeli ve apaçık düşmanları olan şeytanın adımlarını izlememelidir. Buna rağmen, eğer apaçık deliller geldikten sonra yine kaymalar olursa, artık bilinmeli ki şüphesiz Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır. İnsanlar, Allah’ın felaketlerini beklemeden iman etmelidir. Zaten ölüm ve kıyamet adım adım gelmektedir. İsrailoğullarına, Allah’ın, onlara açık alâmetten/ göstergeden kaç tane verdiği sorulup öğrenilmelidir. Allah’ın nimetini her kim kendisine geldikten sonra değiştirirse, artık şüphesiz Allah azabı çok şiddetli olandır. Cennete giriş pek de kolay değildir. Bizden önce gelip geçenlerin hâli yaşanmadan cennete girileceği sanılmamalıdır. Onlara yoksulluklar, sıkıntılar dokundu ve sarsıldılar; hatta elçi ve beraberinde iman edenler, “Allah’ın yardımı ne zaman?” derlerdi. –Dikkat edin! Gerçekten Allah’ın yardımı pek yakındır.– İnsanlar, Allah’ın üzerlerindeki nimetini, kendilerine kendisiyle öğüt vermek üzere indirdiği kitabı ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri hatırlayıp düşünmelidirler. Allah’ın koruması altına girilmeli ve şüphesiz Allah’ın her şeyi en iyi bilen olduğu da iyi bilinmelidir. Salâtlar [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumların] ve en hayırlı salât [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olmanın en yararlı olanı; haftalık toplantı günü salâtı] elbirliği ile korunmalıdır. Allah için sürekli saygıda durarak kalkmalı; işe koyulmalı; eğitim-öğretim ve sosyal yardım kurumu işletilmelidir. Eğer korkulu bir ortamda bulunuluyorsa, o zaman salatlar, yaya veya binekli olarak giderken; hareket hâlinde korunmalı, yerine getirilmelidir. Sonra da güvene ulaşıldığında bilmedikleri şeyleri insanlara öğrettiği gibi Allah hemen anılmalıdır. Müminler düşman karşısında “Rabbimiz! Üzerlerimize sabır dök, ayaklarımızı sabit tut ve senin ilâhlığını, rabliğini örtenler topluluğuna karşı bize yardım et!” diye dua etmelidir.. Müminler, kendisinde hiçbir alış-verişin, hiçbir dostluğun, hiçbir yardımın ve iltimasın bulunmadığı bir gün gelmeden önce, kendilerine Allah’ın verdiği rızıklardan harcamada bulunmalıdırlar. Ve Allah’ın ilâhlığını, rabliğini işine gelmediği için kabullenmeyenler, kendi benliklerine haksızlık edenlerin ta kendileridir. Mallarını Allah yolunda harcayan kimselerin örneği, yedi başak bitiren ve her başağında yüz adet tane bulunan tohumluk tane örneği gibidir. Allah dilediğine katlar. Ve Allah, bilgisi ve rahmeti geniş ve sınırsız olandır, çok iyi bilendir. Allah yolunda mallarını bağışlayan, sonra verdiklerinin arkasından başa kakmayan ve incitmeyen kimselerin mükafatları Rablerinin yanındadır. Onlar üzerine hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Örfe uygun/herkesçe kabul gören bir şekildeki söz ve bağışlamak, kendisini incitme, başa kakma izleyen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah zengindir/hiçbir şeye muhtaç değildir, yumuşak davranandır. Müminler, Allah’a ve son güne inanmadığı hâlde malını insanlara gösteriş için bağışlayan kimse gibi, sadakalarını başa kakarak ve eziyet ederek boşa çıkarmamalıdır. Bu durum, üzerinde biraz toprak bulunup da üzerine bir sağanak isabet ettiği zaman, sağanağın cascavlak olarak bıraktığı kayanın durumu gibidir. Onlar, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Ve Allah, Kendisinin ilâhlığını, rabliğini örtenler topluluğuna kılavuzluk etmez. Allah’ın rızasını kazanmak ve kendilerini sağlamlaştırmak için harcamada bulunanların durumu da kendisine bol yağmur isabet edip de ürününü iki kat veren, verimli topraklardaki bir bahçenin durumuna benzer. Böyle bir bahçeye bol yağmur düşmese de bir çisenti bolca ürün verdirir. Allah, yapmakta olduklarınızı en iyi görendir. Hiç kimse kendisinin hurmalık ve üzümlüklerden bir bahçesi olsun, altında ırmaklar aksın, içinde her türlü ürünü bulunsun da, ona ateşli bir bora isabet ediversin de o bahçe yanıversin istemez. Yine kimse kendi üzerine de ihtiyarlık çökmüş ve zayıf soyu olsun istemez. İşte Allah, iyiden iyiye düşünürsünüz diye ayetlerini size böylece açığa koyuyor. Müminler, kazandıklarından, Allah’ın kendileri için yerden çıkardıklarının temizlerinden Allah yolunda harcamalıdır. Kimse kendisinin göz yummadan alıcısı olamayacağı; kendi beğenmediği pis şeyleri vermeye yeltenmemelidir. Samimiyetten uzak yardımlarda kimsenin beğenmeyeceği şeyler verilirken, Allah’tan uzak kalma korkusu duyanlar ise gönülden, ailesine yardım yapar gibi harcar. Allah’ın çok zengin/hiçbir şeye muhtaç olmayan, övülen/övgüye lâyık bulunan olduğu iyi bilinmelidir. Kıyamete karşı Allah’ın koruması altına girilmelidir. Sonra da herkes kazancını tastamam alır, kimse haksızlığa uğratılmazlar. Elçi, kendi Rabbinden kendisine indirilene iman etti, müminler de. Hepsi Allah’a, doğal güçlerine/haberci ayetlerine, kitaplarına ve elçilerine iman ettiler: “Biz Allah’ın elçileri arasında ayırım yapmayız.” Ve “Biz duyduk ve itaat ettik. Rabbimiz! Bağışlamanı dileriz, dönüş ancak Sanadır. Ey Rabbimiz! Eğer terk ettiysek ya da yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabbimiz! Bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır sorumluluk/sıkıntıya sokacak şeyler yükleme! Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği yükü de yükleme! Ve affet bizi, bağışla bizi, merhamet et bize! Sen bizim yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınımızsın. Ve de Senin ilâhlığını, rabliğini örten toplumlara karşı yardım et bize” dediler. Enfâl/savaş bahşişleri Allah ve Elçisi/kamu içindir. Onun için müminler Allah’ın koruması altına girmeli, kendileri için kullanmamalı, birbirinin arasını düzeltmeli ve de Allah’a ve elçisine itaat etmelidirler. Meşru olarak alınmış savaş kararı tartışılmaz ve bu savaştan kaçılmaz. Müslümanlar, çapul peşinde koşmaz, çapul için savaşmaz, yalnız Allah’ın kelimeleriyle hakkı yerine oturtmak ve suçluların hoşuna gitmese de gerçeği ortaya çıkarmak ve batılı yok etmek için Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini işine gelmediği için kabullenmeyenlerin arkasını kesmek; hak dini geliştirmek için savaşırlar. Müminler toplu olarak Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtenler ile karşılaştıkları zaman, hemen onlara arkalarınızı dönmemelidir. Ve böyle bir günde her kim onlara, –tekrar dönüp çarpışmak için geri çekilmek veya diğer bir safta yeniden mevzilenmek hâlleri hariç– arkasını dönerse, kesinlikle Allah’tan bir gazaba uğramış olur ve onun varacağı yer cehennemdir. Orası da ne kötü bir dönüş yeridir. İman etmiş kimseler, Allah’a ve elçisine itaat etmeli vahyi işitip dururken ondan yüz çevirmemeli, vahye kulak asmadıkları hâlde “İşittik/vahye kulak verdik” diyenler gibi de olmamalıdır. İman etmiş kimseler, elçi, elçilik görevini yürütenler onları, kendilerine hayat verecek şeylere ??????? çağırdığı zaman, Allah’a ve elçiye karşılık vermeli, koşuşmalıdırlar. Mü’minler elçi, elçilik görevini yürütenlerin, kendilerine hayat verecek şeylere çağırdığı şeylere kulak tıkamamalıdırlar, aksine o mesajlara koşarak karşılık vermelidir. O Kur’an, kendilerine hayat verecek ilkeler içerir. Allah’ın, kişi ile kalbi arasına girdiği; akıldan geçenleri bile bildiği, kontrol ettiği ve kesinkes O’nun huzurunda toplanılacağı bilinmelidir. Müminler, içlerinden kendi benliklerine haksızlık edenlere isabet etmeyen; herkesi sarıp sarmalayan toplumsal ateşlerden korunmalı ve Allah’ın, azabının çetin olduğunu bilmelidirler. Müminler, kendileri azken çoğaltıldıklarını, yeryüzünde zayıf bırakılmış, insanların kendilerini kapıp yakalamasından korkuyorken Allah’ın yardım edip vatan, devlet sahibi yaptığını, Kendi yardımıyla güçlendirdiğini ve temiz-hoş şeylerden rızıklar verdiğini unutmamalı, hatırlarından çıkarmamalıdır. İman etmiş kimseler, Allah’a ve elçiye ihanet etmemelidir. Bile bile kendi emanetlerine de ihanet etmemelidir. Malların ve evlatların, kesinlikle imtihan aracı; dinden çıkaracak birer varlık olduğu ve kesinlikle de Allah katında çok büyük ecir olduğu iyi bilinmelidir. İnsanları dinden çıkarma faaliyeti kalmayıp din tamamıyla Allah’ın oluncaya kadar Allah’a savaş açmış kimselerle savaşılmalıdır. Böyle bir faaliyetleri yoksa savaşılmamalıdır. Vazgeçerlerse bilinsin ki, şüphesiz Allah, onların yaptıklarını en iyi görendir. Herkes, Allah’ın yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın olduğunu bilmelidir. O’nun, ne güzel yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın, ne güzel yardımcı olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Müminler, ganimet peşinde koşmamalıdır. Herhangi bir şey den ganimet olarak ellerine geçirtilmiş şeylerin beşte-biri, Allah, elçi, yakınlığı olanlar; yurtlarından çıkarılan fakirler, yetimler, miskinler ve yolda kalmışlar içindir. Allah, her şeye güç yetirendir. Bedir savaşındaki orduların konumu, zaferin Allah’ın mucize yardımıyla gerçekleşme şekli, mutlaka tarih kitaplarından iyi öğrenilmelidir. İman etmiş kimseler, başarmak/zafer kazanmak için, bir topluluk ile karşılaştıkları zaman sebat etmeli ve Allah’ı çokça anmalıdırlar. Müminler, Allah’a ve O’nun elçisine itaat etmeli, birbirleriyle çekişmemelidir. Sonra korkuya kapılırlar ve güçleri canları gider. Ve sabretmelidirler. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. Müminler, çalım satarak ve insanlara gösteriş yaparak yurtlarından çıkan ve Allah yoluna engel koyan kimseler gibi de olmamalıdır. Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatandır. Mü’minler, birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmeli, kendilerini zaafa düşürecek davranışlardan kaçınmalıdırlar. Asla zalimler gibi de hareket etmemelidirler. Müminler, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanan ve ayrılığa düşen kimseler gibi olmamalıdır. Bu ilkeye uymayanlar, birtakım yüzlerin beyazlaştığı, birtakım yüzlerin siyahlaştığı günde büyük bir azap kendileri için olanlardır. Yüzleri ağaran kimseler de, Allah’ın rahmeti içindedirler. Onlar orada sürekli kalanlardır. Müminler kat kat artırılmış olarak ribayı [emeksiz, hizmetsiz, risksiz kazancı] yememelidir. Kurtuluşa erişebilmek için Allah’ın koruması altına girilmeli, Allah’ın ilâhlığını, rabliğini işine gelmediği için reddetmiş kimseler için hazırlanmış olan ateşten de sakınılmalıdır. Merhamet olunmak için de Allah’a ve elçiye itaat edilmelidir Müminler, Rableri Allah tarafından bağışlanmaya, bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcama yapan, öfkelerini yutan, insanları affeden, çirkin bir hayâsızlık işledikleri ya da kendi kendilerine haksızlık ettikleri zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyen, –Allah’tan başka günahları bağışlayan kimdir?– yaptıkları kötü şeylerde bile bile ısrar etmeyen, Allah’ın koruması altına girmiş kişiler için hazırlanmış eni göklerle yer kadar olan cennete koşuşmalıdır. Ve Allah, iyilik, güzellik üretenleri sever. İşte bunların karşılığı, Rablerinden bağışlanma ve içinde sonsuza dek kalacakları altından ırmaklar akan cennetlerdir. Yapıp edenlerin karşılığı/ödülü ne güzeldir! Müminler gevşememeli, üzülmemelidir! Ve eğer inananlar iseler, en üstün olan kendileridir. Kim dünya karşılığını dilerse, kendisine ondan verilir. Kim de ahret karşılığını isterse ona da ondan verilir. Ve Allah, sahip olduğu nimetlerin karşılığını ödeyenleri ödüllendirecektir. Nice peygamberler de vardı ki kendileriyle beraber birçok Allah erleri savaştılar; Allah yolunda kendilerine isabet eden şeylerden gevşemediler, zaafa düşmediler ve boyun eğmediler. Ve Allah, sabredenleri sever. Onların sözleri de sadece: “Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki aşırılıklarımızı bağışla ve ayaklarımızı sabitle, Senin ilâhlığını, rabliğini işine gelmediği için reddetmişler toplumuna karşı bize yardım et!” şeklindeki yakarışları idi. Bu yüzden Allah, onlara dünya karşılığını ve ahret karşılığının güzelliğini verdi. Ve Allah, güzelleştirenleri-iyileştirenleri sever. Eğer müminler Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örtmüş olan şu kimselere uyarsa, onlar müminleri topukları üstünde gerisin geriye çevirirler de müminler kaybedenlerden oluverirler. Aslında Allah, müminlerin yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınıdır. Ve O, yardım edenlerin en hayırlısıdır. Allah, Kendisinin, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O’na ortak koşmalarından dolayı, Allah’ın ilâhlığını, rabliğini işine gelmediği için reddetmiş olan kimselerin kalplerine korku salacaktır. Onların varacakları yer ateştir. Şirk koşarak yanlış yapanların barınağı da ne kötüdür! Allah yolunda öldürülenler de sakın ölüler sanılmamalıdır. Tam tersi onlar diridirler, Allah’ın armağanlarından verdiği şeylerle sevinçli olarak Rableri katında rızıklarını alıp durmaktadırlar. Arkalarından kendilerine henüz ulaşmayan kimselere, kendileri için hiçbir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler. Onlar, Allah’tan bir nimeti, armağanı ve Allah’ın şüphesiz, müminlerin ecrini kaybetmeyeceğini müjdelemek isterler. Şüphesiz ki o şeytan/kötü niyetli insan, kendi yakınlarını korkutur. Onlardan korkulmamalı, müminler sadece Allah’tan korkmalıdır. Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örtmekte yarışan kişilerin yaptıklarından Müminler üzülmemelidir. Onlar, Allah’a hiçbir şekilde asla zarar vermezler. Allah onlara ahrette herhangi bir pay vermemeyi istiyor. Ve onlar için çok büyük bir azap vardır. Şüphesiz iman karşılığında Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örtmeyi satın alan kimseler, Allah’a hiçbir şekilde asla zarar vermezler. Ve onlar için çok acıklı bir azap vardır. Allah’ın ilâhlığını rabliğini tanımayan kimseler, şüphesiz Allah’ın kendilerine süre tanıyışını, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Şüphesiz Allah, onlara daha çok günaha girsinler diye süre tanıyor. Ve onlar için alçaltıcı bir azap vardır. Allah’ın, kendilerine fazlından verdiği nimetlere karşı cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Tam tersi o kendileri için zarardır. Cimrilik ettikleri şey, kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası yalnızca Allah’a aittir. Ve Allah yaptıklarınıza bilgi sahibidir. Hiç kuşkusuz müminler, malları ve canları konusunda yıpranacak/imtihan olunacaktır. Kendilerinden önce kendilerine kitap verilen kimselerden ve ortak koşan kimselerden birçok eza da işiteceklerdir. Eğer sabreder ve Allah’ın koruması altına girerlerse, şüphesiz işte bu azmi gerektiren işlerdendir. Allah, kendilerine kitap verilen kimselerden: “Kitabı kesinlikle insanların önüne apaçık koyacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz.” diye sağlam söz aldı. Onlar ise bunu sırtlarının ötesine attılar ve onu az bir bedel karşılığı sattılar. İşte, satın aldıkları şeyler ne kötüdür! Yaptıkları şeylerle sevinen ve yapmadıkları şeylerle de övülmek isteyen kimseler kesinlikle hesaba katılmamalıdır. Onların azaptan kurtulacak bir yerde olacaklarını da sanılmamalıdır. Ve onlar için çok acıklı bir azap vardır. Allah’ın ilâhlığını, rabliğini işine gelmediği için reddetmiş olan kişilerin beldelerde dolaşmalarına, -çok az bir kazanım- müminler kesinlikle aldanmamalıdır. Sonra onların varacakları yer cehennemdir ve o, ne kötü bir yataktır! Müminler kurtulmaları, başarı kazanmaları için sabretmeli ve birbirinin sabırlı olmasını sağlamalı, birbirlerine bağlanmalı ve Allah’ın koruması altına girmelidirler. Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, etinden ve sütünden yararlanılan hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu aşırı istek, insanlara süslü/çekici kılınmıştır. Bunlar basit dünya hayatının kazanımıdır. Ve Allah, varılacak güzel yer Kendi katında olandır. Allah’ın koruması altına girmiş; “Rabbimiz! Şüphesiz biz inandık, artık bizim suçlarımızı bağışla ve bizi ateşin azabından koru!” diyen, sabreden; direnç gösteren, doğru olan, sürekli saygıda duran, Allah yolunda harcamada bulunan ve seherlerde bağışlanma dileyen kişiler için Rablerinin katında, içinde temelli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah’tan hoşnutluk vardır. Ve Allah kulları en iyi görendir. O nedenle insan kendisi için daha hayırlı olanı tercih etmelidir. Gerçek ortada iken eğer kitap ehli kimseler, müminlerle tartışırlarsa müminler: “Biz tüm benliğimizi Allah için biz Müslüman olduk. Bize uyanlar da Müslüman oldular.” demeliler. Müminler, kitap verilenlere ve çevrelerindekilere: “Siz de İslâm’ı kabul ettiniz mi?” demeliler. Eğer sağlamlaştırırlarsa/İslâm’a girerlerse, artık kılavuzlandıkları doğru yola ermişlerdir. Ve eğer sırt çevirirlerse müminlere düşen sadece mesajı iletmektir. Ve Allah, kullarını en iyi görendir. Müminler: “Ey hükümranlığın hükümranı Allah’ım! Sen hükümranlığı dilediğin kimseye verirsin, dilediğin kimseden de hükümranlığı çeker alırsın, dilediğin kimseyi güçlü yaparsın, dilediğin kimseyi de alçak, rezil edersin. Hayır, Senin elindedir. Şüphesiz Sen, her şeye güç yetirensin! Sen geceyi gündüzün içine sokarsın, gündüzü gecenin içine sokarsın; Sen ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü çıkarırsın. Sen dilediğine de hesapsız rızık verirsin.” diye dua etmelidir. Kitap ehline, “Ey Kitap Ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze; ‘Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ın astlarından bazımız bazımızı rabler edinmeyelim’ ilkesine geliniz.” çağrısı yapılmalı buna rağmen eğer Kitap Ehli, yüz çevirirse, artık “Şüphesiz bizim Müslimler olduğumuza şahit olun” deyip geçilmelidir. Kitap Ehline, “Tevrat ve İncil kendisinden sonra indirildiği hâlde İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz? Biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız, peki, hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz? Ve Allah bilir, siz bilmezsiniz. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” uyarısı yapılmalıdır. Kitap Ehlinden bazıları (misyonerler), Müminleri saptırmak istemektedir. Hâlbuki onlar, sadece kendilerini saptırıyorlar, farkına da varmıyorlar. Onlar, “Ey Kitap Ehli! Sizler tanık olup dururken, niçin Allah’ın ayetlerini örtüp duruyorsunuz? Ey Kitap Ehli! Sizler bilip dururken, niçin hakkı batıla karıştırıyor ve gerçeği gizliyorsunuz?” diye uyarılmalıdır. Kitap Ehlinden bir grup da, müminlerin dönmeleri için, “İndirilene günün başlangıcında inanın, sonunda da örtün/inanmayın. Ve size verilenin benzerinin bir kimseye verilmiş olduğuna yahut Rabbinizin nezdinde sizin aleyhinize deliller getirecekleri hususunda kendi dininize uyanlardan başkasına inanmayın” derler. Bunlara: “Şüphesiz kılavuzluk, Allah’ın kılavuzluğudur. Şüphesiz lütuf, Allah’ın elindedir, onu dilediğine verir. Ve Allah, bilgisi ve rahmeti geniş ve sınırsız olandır, çok iyi bilendir. Rahmetini dilediğine özelleştirir. Ve Allah, büyük lütuf sahibidir.” diye karşılık verilmelidir. Kitap Ehlinden öylesi vardır ki, eğer onlara yüklerle emanet teslim edilse onu geri öder. Onlardan öyleleri de vardır ki ona bir tek altın para emanet edilse, üzerine dikilmeden, zor kullanmadan alınmaz, onu geri vermez. Bu, onların: “Ümmilerin/Anakentlilerin bizim aleyhimize yol bulmaları mümkün değildir, Müminlerin her şeyi bize helaldir” inancına sahip olmalarından dolayıdır. Onlar, bilip durdukları hâlde, Allah hakkında yalan da söylerler. Müminler: “Biz Allah’a, bize indirilen Kur’ân’a, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a ve torunlarına indirilene, Musa’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere inandık. Onlardan hiç biri arasında ayırım yapmayız. Ve biz, yalnız O’nun için İslâmlaşanlarız.” demelidir. Kitap Ehline şu soru sorulmalıdır: “Ey Kitap Ehli! Allah, yaptıklarınıza tanık iken, niçin Allah’ın ayetlerini örtüp duruyorsunuz?” Kitap Ehline “Ey Kitap Ehli! Siz tanık olduğunuz hâlde niçin Allah’ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek inanan kimseleri Allah’ın yolundan çeviriyorsunuz? Allah yaptıklarınıza duyarsız değildir.”denilerek gerçeklerin örtülmesinin kendileri için yarar sağlamayacağı, Allah’ın her şeyi hakkıyla bildiği anlatılmalıdır. Müminler, Allah’ın koruması altına girmiş kişiler olmaları için nasıl koruma altına alınmaları gerekiyorsa kendilerini öyle Allah’ın koruması altına almalı ve ancak Müslim kimseler olarak can vermelidirler. Müminler hep birlikte Allah’ın ipine sıkıca sarılmalı, Allah’ın ipi ile korunmalı, ayrılmamalı ve Allah’ın üzerlerindeki nimetini hatırlamalıdırlar. Her inanan Allah’ın koruması altına girmeli, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtenlere ve münafıklara da itaat etmemelidir. Şüphesiz Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır. Her inanan vahyedilen şeylere uymalıdır. Şüphesiz Allah, herkesin ne yapıp durduğuna çokça bilgi sahibidir. İşin sonucu Allah’a havale edilmeli, “tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan” olarak da Allah’ın yeterliliği kabul edilmelidir. Peygamber, müminlere kendi nefislerinden daha yakın kabul edilmelidir. Müminlerin yaşadığı Hendek savaşı ayrıntılı olarak öğrenilmelidir: Bu savaşta müşrik münafık, Yahudi, bedevi hepsi birleşik ordu oluşturarak Müslümanları ve İslam dinini ortadan kaldırmaya çalışmışlardır. Bu ayetler, H. 5. yılda meydana gelen Hendek Savaşı’na değinmektedir. Bedir savaşında olduğu gibi bu savaşta da Allah açık mucizeler yaratmıştır. Bu pasajda, Hendek ve Benû Kurayza savaşlarının bazı sahnelerine değinilmiştir. Hem pasajı doğru anlamak, hem de olayın ayrıntılarını öğrenmek açısından Hendek savaşı ile ilgili ansiklopedik bilgi sahibi olunması çok iyi olur. Ahzâb, “hizipler” [karşıt gruplar, partiler] demek olup bununla, Müslümanlarla savaşmak için birleşen Mekke, Gatafan, Benî Kurayza ve diğer Arap kabileleri (birleşik müşrik grupları) kastedilmiştir. Hendek savaşı ile ilgili Kur’an’da şu bilgiler verilmiştir: Müslümanların üzerine ordular gelmişti de Allah, onların üzerlerine bir rüzgâr ve müminlerin görmediği ordular göndererek nimetler sunmuştur. Düşmanlar, müminlerin üst tarafından ve müminlerden daha aşağıdan gelmişlerdi. Ve müminler çok korkmuş ve Allah hakkında yanlış düşünceleri bile oluşmuştu. İşte burada müminler yıpratılmak suretiyle imtihan edilmiş ve çok şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı. Ve o vakit münafıklar ve kalplerinde bir hastalık bulunanlar: “Allah ve elçisi bize bir aldanıştan başka bir vaat yapmamış” diyorlardı. Ve hani bunlardan bir grup: “Ey Yesrib/Medine halkı! Sizin için duracak yer yok, hemen dönün” diyorlardı. Onlardan bir kısmı da, “Evlerimiz gerçekten savunmasızdır” diyerek peygamberden izin istiyorlardı. Hâlbuki evleri savunmasız değildi. Onlar, sadece kaçmak istiyorlardı. Eğer onların üzerine, evlerinin her bir bucağından girilseydi, sonra da sosyal yangın çıkarmaları istenilseydi, kesinlikle bunu yerine getirirlerdi. Buna fazla da beklemezlerdi. Ve hiç kuşkusuz onlar, bundan önce, arkalarını dönüp kaçmayacaklarına Allah’a yeminle ‘kesin söz’ vermişlerdi. Ve Allah’ın ahdi/Allah’a karşı verilen sözler sorumluluk getirir. Alınmış savaş kararı aşamasında ölmekten veya öldürmekten kaçmak hiçbir zaman müminlere yarar sağlamaz. Ve o zaman sadece, çok az bir şey kazandırılırsınız.” Eğer Allah müminlere bir kötülük dilediyse veya bir rahmet dilediyse, Allah’a kimse engel olamaz. Hem onlar kendilerine Allah’ın astlarından bir yol gösterici, koruyucu yakın bulamazlar, bir yardımcı da. Savaşanlara da şu mesajlar verilmişti: Şüphesiz Allah, sizden o engelleyenleri, savsaklayanları ve sizi kıskanarak, kardeşlerine: “Bize gelin!” diyenleri biliyor. Ve onlar, sıkıntıya ancak, pek az geliyorlar. Derken o korku gelince, sen onları, ölümden baygınlık sarmış kimse gibi gözleri dönerek sana bakıyorlarken gördün. Sonra o korku gidince, iyiliğe kıskançlık ederek size keskin keskin diller sıyırdılar. İşte bunlar iman etmediler de Allah amellerini boşa çıkardı. Ve bu, Allah üzerine çok kolaydır. Onlar, birleşik düşman birliklerini gitmedi sanıyorlardı. Eğer düşman birlikleri gelecek olursa, çölde bedevi Araplar içinde yer alıp sizin haberlerinizden sormayı isterler. Ve eğer onlar içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı. Andolsun ki Allah elçisinde, sizin; Allah’ı ve son günü uman ve Allah’ı çokça anan kimseler için güzel bir örnek vardır. Müminler, birleşik düşman birliklerini gördükleri zaman da: “İşte bu, Allah’ın ve elçisinin bize vaat ettiği şeydir. Allah ve elçisi doğru söyledi” dediler. Bu, onlara sadece iman ve güvenlik sağlamada artış sağladı. Müminlerden öyle kimseler vardır ki, Allah’a, imanları gereği yapmaları gereken şeylere sadakat gösterdiler. İşte onlardan kimisi adağını gerçekleştiren/ canını veren kimsedir, kimi de bekleyen kimsedir. –Onlar, Allah’ın doğru kimseleri doğrulukları sebebiyle ödüllendireceği, dilerse münafıklara da azap edeceği veya tövbe nasip edeceği için, özgürce davranıp davranışlarında değişiklik yapmadılar.– Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. Ve Allah, Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini işine gelmediği için kabullenmeyenler kişileri herhangi bir hayra ulaşmadan kinleriyle geri çevirdi. Ve Allah, müminlere savaşta kâfi geldi. Ve Allah çok güçlüdür, mutlak üstün olandır. Hem de Allah, Kitap Ehlinden kâfirlerle yardımlaşanları kalelerinden indirdi. Ve kalplerine korku saldı: Siz onların bir kısmını katlediyordunuz, bir kısmını da esir alıyordunuz. Ve Allah, onların arazilerine, yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığınız bir yere sizi son sahip yaptı. Ve Allah, her şeye en iyi güç yetirendir.” Hendek savaşında, birleşik güçlerin ve Yahudilerin tutumunu öğrenmek için tarihi kaynaklardan ve Kur’an’dan konu öğrenilmelidir. Allah, bir er kişinin göğüs boşluğu içinde iki gönül yaratmamıştır; insan hem mümin hem de kafir olamaz; her iki özellik bir insanda aynı anda bulunmaz. Müminlerin Allah’ı anışı, ‘çokça anmak’ olmak üzere anış olmalıdır. Ve müminler Allah’ı her zaman noksan sıfatlardan arındırmalılar. Müminler, Musa’ya eziyet eden kimseler gibi olmamalıdır. İşte, Allah Musa’yı, eziyet edenlerin söylediklerinden temize çıkardı. Ve o, Allah katında mevki sahibi/değerli biri idi. Mü’minler, Allah’ın koruması altına girmeli ve sağlam belgeli söz söylemelidir. Ki Allah, işlerini lehlerine düzeltsin, günahlarını da bağışlasın. Her kim Allah’a ve elçisine itaat ederse, artık o, gerçekten çok büyük bir zafer ile kurtulmuş olur. Allah, Müminler ile onlardan kendilerine karşı düşmanlık beslemekte oldukları kimseler arasında bir sevgi oluşturur. Allah, en iyi güç yetirendir. Ve Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. İnsanlar Rableri Allah’ın koruması altına girmelidir İnsanlık aralarında akrabalık bağlarını güçlendirmelidir. Allah’a kulluk edilmeli ve O’na hiçbir şey ortak koşulmamalıdır. Anaya babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, uzaktan komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, yasalar çerçevesinde himayeye verilmiş kimselere iyilik edilmelidir. Allah, kibirlenen ve övünen; cimrilik eden, insanlara cimriliği emreden ve Allah’ın kendilerine armağanlarından verdiklerini gizleyen kimseleri ve Allah’a ve ahret gününe iman etmedikleri hâlde mallarını, insanlara gösteriş yapmak için harcayan kimseleri sevmez. Yahudileşmişlerden bir kısmı, kelimelerin yerlerini/ öz anlamlarını değiştirirler, dillerini eğerek-bükerek ve dine saldırarak peygambere karşı, “İşittik ve karşı geldik/iyice sarıldık”, “Dinle, dinlemez olası”, “Raina” [birbirimizi güdelim, bizim çobanımız] derler. Eğer onlar, “İşittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet” deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha sağlam/doğru olacaktı; fakat bile bile gerçeği kabul etmemeleri sebebiyle Allah onları dışlayıp gözden çıkarmıştır. Artık pek az inanırlar. Bu tip insanlar her zaman bulunabilir. Müminler tedbirli olmalıdırlar. “Biz sadece iyilik etmek ve uzlaştırmak istedik” diye Allah’a yemin ederek ortaya çıkanların, kalplerindekini Allah bilir. Bunlardan uzak durmalı ve onlara öğüt verilmelidir. Ve onlara, kendileri hakkında, derinden etkileyecek güzel söz söylenmelidir. Mü’minler, yaptıklarıyla söyledikleri birbirine zıt olan münâfıkları hakka davet etmenin dışında onlardan uzak durmalıdır. Mümin bir selâm ile selâmlaştığı zaman da, hemen ondan daha güzeliyle selâm vermeli veya verilen selâmı aynıyla iade etmelidir. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını en iyi yapandır. Münafıklar, kendileri Allah’ın ilâhlığına ve rabliğine inanmadıkları gibi, başkalarının da inanmamasını, böylece onlarla eşit olmalarını arzu ederler. Onun için, onlar Allah yolunda yurtlarından göç edinceye kadar onlardan yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinilmemelidir. Din bakımından, iyileştiren-güzelleştiren biri olarak, kendisini Allah için İslâmlaştırandan ve hanif; eski inançlarından dönen biri olarak, İbrahim’in dinine uyan kimseden daha iyi-güzel kimse yoktur. Ve Allah, İbrahim’i “çığır açan- iz bırakan; imam-önder” edindi. Göklerin ve yerin son sahipliği Allah olduğuna göre insanlar, sonradan Allah’ın kendilerine lütfettiği malları Allah yolunda harcamalıdırlar. Dar, zor zamanda savaşan, harcayan ile rahat ortamda harcayan ve savaşan kimse eşit olmaz. Onlar, derece bakımından, sonradan Allah yolunda harcayan ve savaşan kimselerden daha büyüktür. Bununla beraber Allah hepsine de “en güzel”i; cenneti vaat etmiştir. Ve Allah her yapılana haberdardır. Kim Allah’a güzel bir ödünç verecek olursa Allah onun için kat kat artırır. Onun için şerefli bir ödül de vardır. İnananlar, kalpleri Allah’ı anmak ve haktan gelen için ürpermeli, daha önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçmiş, dolayısıyla kalpleri katılaşmış kimseler gibi olmamalıdır. Onların çoğu da yoldan çıkmıştır. İnsanlar kendilerine yol gösteren kılavuz geldikten sonra onları hayatlarına uygulayaıp rehber edinmelidir. Samimiyetle, Allah’tan uzak kalmaktan korkmalıdır. Yoksa hüviyetlerinde müslüman yazması onları kurtarmaz! İğreti dünya yaşamı, ancak bir oyun, tutkulu bir oyalama, bir süs, insanların kendi aralarında bir övünüş, mal ve çocuklar konusunda bir çoğaltma yarışıdır. Ve bu geçici bir durumdur. –Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir.– Ahrette ise şiddetli bir azap; Allah’tan bir bağışlama ve bir hoşnutluk vardır. Dünyadaki iğreti yaşam, aldanış malından, malzemesinden başka bir şey değildir. Kullar, Rableri Allah’tan bir bağışlanmaya, Allah’a ve elçilerine inananlar için hazırlanmış, genişliği gökle yerin genişliği gibi olan cennete yarış yapmalıdır. İşte bu, Allah’ın, dilediğine verdiği armağandır. Onu dilediğine verir. Ve Allah, büyük armağan sahibidir. Müminler, Allah’ın koruması altına girmeli, O’nun elçisine inanmalı ki –Kitap Ehli, Allah’ın armağanlarından hiçbir şey elde edemeyeceklerini ve şüphesiz armağanların Allah’ın elinde olduğunu, onu dilediğine verdiğini bilsinler diye–Allah kendilerine rahmetinden iki pay versin, ışığında yürüyecekleri bir ışık yaratsın ve kendilerini bağışlasın. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir. Ve Allah, büyük armağan sahibidir. İman etmiş kimseler, Allah’a itaat etmeli, elçiye itaat etmeli ve amellerini boşa çıkarmamalıdır. Müminler, Allah yolunda harcamaya çağrılan kimselerdir. Öyleyken içlerinden kimileri cimrilik ediyor. Ve kim cimrilik ederse, artık kendi benliğinden cimrilik ediyordur. Ve Allah zengindir, insanlar ise fakirlerdir. Eğer insanlar yüz çevirirse, Allah onların yerine başka bir toplum getirir. Sonra onlar, kendilerinin benzerleri olmazlar. İnsanlar, incelemeler yapıp Allah’ın yeryüzünü etrafından noksanlaştırdığını görmeliler. Allah hükmeder. O’nun hükmünü engelleyecek hiçbir kimse yoktur. Ve O, hesabı çok hızlı görendir. Müminler, Rablerinin hükmü için sabretmelidir. Müminler, inkarcılardan günahkâra yahut hatta çok nanköre itaat etmemeli ve daima/her zaman Rablerinin ismini anmalıdırlar. Gecenin bir bölümünde de O’na boyun eğip teslimiyet göstermeliler. Ve O’nu uzun gecede her türlü noksanlıktan arındırmalıdırlar. Rasülüllah ile yaptıkları antlaşmaya ihanet edip Rasülüllah’a suikast düzenleyen Nadir oğullarının sürgün olayı tarih kitaplarından iyi öğrenilmelidir. Tarihi arka plan iyi anlaşılırsa haşr suresi çok iyi anlaşılır. Allah’ın, onlardan elçisine verdiği fey’ler; savaşmadan zahmetsizce elde edilen gelirler -siz o gelirler için at oynatmadınız, deve de sürmediniz; hiç zahmet çekmediniz Fakat Allah elçilerini, dilediği kimselerin üzerine musallat eder. Ve Allah, her şeye en iyi güç yetirendir.- yalnız zenginler arasında dolaşmasın diye Allah’a, elçiye, yakınlık sahiplerine; göç eden fakirlere –ki onlar, Allah’ın armağan ve rızasını ararken yurtlarından ve mallarından çıkarılmışlardır, Allah’a ve elçisine yardım ederler. İşte onlar, doğruların ta kendileridir–, yetimlere, miskinlere, yolcuya aittir. Bu seferde bulunanlardan bazıları, Resulüllah’ın uygulamasına itiraz edince onlara: “Elçi, size ne verdiyse onu hemen alın. Sizi neden alıkoyduysa ondan geri durun. Allah’ın koruması altına da girin. Şüphesiz Allah, kovuşturması/azabı çok çetin olandır.” diye ihtar yapılmıştır. Her mümin kendi ihtiyacı olsa bile, daima kendinden daha yoksulu düşünmesi; ona ikramda bulunması gerekir. Allah böyle yapanları şöyle övmüştür: Onlardan önce o yurda ve imana yerleşen kimseler de, kendilerine göç edenleri severler ve onlara verilenlerden ötürü göğüslerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları olsa dahi, onları kendilerine tercih ederler. Kim de nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar, başarıya erenlerin ta kendileridir. Ve peygamber dönemindeki inananlardan sonra gelen kimseler, “Rabbimiz! Bizi ve iman ile bizi öne geçmiş kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde iman etmiş kimseler için kin oluşturma! Rabbimiz! Şüphesiz Sen çok şefkat ve merhamet gösteren, çok esirgeyen, kolaylık sağlayansın,engin merhamet sahibisin!” derler. Müminler, Allah’ın koruması altına girmeli; her kişi yarın için ne hazırladığına bir bakmalıdır. Herkes Allah’ın koruması altına girmelidir. Şüphesiz Allah, her işlenene haberdardır. Müminler, Allah’ı umursamayan kimseler gibi olmamalıdır: Böylece Allah, onlara kendilerini umursatmaz. İşte onlar, yoldan çıkmış kimselerin ta kendileridir. Şaibeye yol açacak davranışlarda bulunulmamalıdır. Müslümanlar, duydukları bir iftirayı hafife almamalı, ağızlarına sakız yapmamalıdır. Ve onu duydukları zaman, “Bunu konuşup durmamız bize yakışmaz. Sübhaneke! Allah’ım sen arınıksın, bu, çok büyük bir iftiradır…” demeliler. Dedikoduya meydan verecek ortamlardan ve davranışlardan uzak durmalıdır. Müminlerden fazlalık ve genişlik sahibi kimseler akrabaya, miskinlere, Allah yolunda göç edenlere vermemeye yemin etmemeli; bağışlamalı, hoş görmeliler. Bu davranış, Allah’ın bağışlamasına sebep olur. Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir. Müminler kendi evlerinden başka evlere, geldiklerini fark ettirip; kapı çalıp, seslenip ev halkına selâm vermedikçe girmemelidir. Bu, düşünüp öğütlenmeleri için, insanlar için daha iyidir. Sonra da orada kimseyi bulamazlarsa, artık kendilerine izin verilinceye kadar oraya girmemelidir. Ve eğer kendilerine, “Geri dönün!” denilirse, hemen dönmelidirler; bu, kendileri için daha arındırıcıdır. Ve Allah, yapılan şeyleri en iyi bilendir. İçinde, girecek olanın kendisine ait herhangi bir değerli şey bulunan, oturulmayan evlere girilmesinde bir sakınca yoktur. Ve Allah, sizin açığa vurduğunuz şeyleri ve gizlediğiniz şeyleri bilir. Mümin erkekler, bakışlarından bir bölümünü kısmalı ve ırzlarını korumalıdır. Bu, onlar için daha arındırıcıdır. Kuşkusuz Allah, onların yapıp ürettiklerine derin bilgi sahibidir. Mümin kadınlar da, bakışlarından bir bölümünü kısmalı ve ırzlarını korumalıdır. Ziynetlerini de –açıkta olanlar hariç– belli etmemelidirler. Örtülerini de göğüs yırtmaçlarının üzerine sarkıtmalıdırlar. Ve süslerini, kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınlar, yeminlerinin sahip oldukları, kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar ve kadınların savunmasız yerlerini [dübür ve cinsel organlarını] henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar dışındakiler için belli etmemelidirler. Süslerinden gizlemiş olduklarının bilinmesi için ayaklarını vurmamalılar. Müminler, başarıya ermeleri için hepsi topluca hatalarından Allah’a dönüş yapmalıdırlar. Allah’ın, yükseltilmesine, içerisinde Kendi isminin anılmasına izin verdiği evlerde, devamlı olarak Kendisini arındıran er kişileri ticaret ve alış-veriş, Allah’ı anmaktan, salâtı ikame etmekten [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumları oluşturmaktan, ayakta tutmaktan] ve zekâtı/vergilerini vermekten alıkoymamalıdır. Öğretmenler; toplumu aydınlatmak, geliştirmek, kalkındırmak için çalışan kimseler, ticaretle uğraşmamalı; onların her türlü ihtiyacı kamu tarafından karşılanmalıdır. Yiğit müminler, Allah, kendilerine işledikleri amellerin en güzeli ile karşılık versin ve kendilerine armağanlarından artırsın diye kalplerin ve gözlerin ters döndüğü bir günden korkmalıdır. Allah, dilediği kişilere hesapsız rızık verir. Toplumda eğitim öğretim faaliyetlerinde bulunan öğretmenlerin, dünya kazanımları peşinde koşup toplumun aydınlanmasında zaman, emek kaybı yaşanmamalıdır. Bu kişiler toplum için hayati önemde görev yüklenmişlerdir. Bu nedenle onların her türlü ihtiyacı kamu tarafından karşılanmalıdır. Kim Allah’a ve elçisine itaat eder, Allah’a saygı, sevgi ve bilgiyle ürperti duyar ve O’nun koruması altına girerse, işte onlar başarıya ulaşanların ta kendileridir. Müminler rahmet olunmaları için salâtı ikame etmeli [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumları oluşturmalı, ayakta tutmalı], zekâtı/vergiyi vermeli ve elçiye itaat etmelidirler. Yasalar çerçevesinde himayede bulunanlar ve aile içinden ergenlik yaşına gelmemiş olanlar üç durumda; sabah eğitim-öğretiminden önce, öğle vaktinde elbiseler çıkarıldığında, gece eğitim-öğretiminden sonra izinsiz yatak odalarına girmesinler. Bunlar insanlar için açık ve korumasız üç zamandır. Bunlar dışında ne size ne de onlara bir günah yoktur. Aileden olan çocuklar ergenlik çağına geldikleri zaman, artık kendilerinden önceki kişiler; ağabeyleri, ablaları gibi izin istemeliler. Allah Kendi ayetlerini insanlara işte böyle açığa koyar ve Allah, çok iyi bilendir, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır. Nikâh ümidi kalmayan yaşlanmış kadınlar, ziynetlerini dışa vurmadan dış elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir sakınca yoktur. Ve iffetli olmaları kendileri için daha hayırlıdır. Âmâya suç yoktur; topala suç yoktur; hastaya suç yoktur; insanlar için de kendi evlerinizden veya babalarınızın evlerinden veya annelerinizin evlerinden veya erkek kardeşlerinizin evlerinden veya kız kardeşlerinizin evlerinden veya amcalarınızın evlerinden veya halalarınızın evlerinden veya dayılarınızın evlerinden veya teyzelerinizin evlerinden veya anahtarlarına malik olduğunuz yerlerden yahut dostunuzun evlerinden yemenizde bir sakınca yoktur. Evlere girildiği zaman Allah tarafından bereketli ve güzel bir yaşama dileği olarak güvenlik oluşturulmalı, selam verilmelidir. İşte Allah, aklınızı kullanasınız diye size ayetlerini böyle ortaya koyar. Müminler, elçi ile birlikte sosyal bir işle meşgul iken ondan izin istemedikçe çekip gitmemelidir. Bu şartlarda izin isteyen kimseler; işte onlar Allah’a ve elçisine iman etmiş kimselerdir. Öyle ise, bazı işleri için izin istediklerinde, onlardan dilenene izin verilmeli, onlar için Allah’tan bağışlanma dilenmelidir. Elçiyi (komutanı, idareciyi) çağırmak, herhangi birini çağırmak gibi olmamalıdır. İnsanlar, Rablerinin koruması altına girmelidir. Kim, Allah’ın, kendisine dünyada ve ahrette yardım etmeyeceğini sanıyorsa idiyse, hemen samimiyetle Allah’a yönelsin, bir de Allah’ın astlarından kendine zarar ve menfaat veremeyecek o şeyler ile ilişkisini kessin. Sonra da baksın bakalım bu plânı, kendisini öfkelendiren şeyi/kafasındaki takıntıyı giderecek mi? Müminlere bildirile gelenden başka bütün hayvanlar helal kılınmıştır. O hâlde Allah’a yönelmişler olarak, O’na ortak kabul edenler olmayarak o putlardan olan kirlilikten kaçınılmalı, yalan sözden de kaçınılmalıdır. İnkârcılar tartışırlarsa, hemen şöyle denmeli: “Allah yapmakta olduğunuz şeyleri, en iyi bilendir. Allah, ayrılığa düştüğünüz şeyler ile ilgili kıyamet günü aranızda hüküm verecektir.” İman etmiş kimseler, zafer kazanmaları, durumlarını korumaları için, Allah’ı birlemeli, boyun eğip teslimiyet göstermeli, Rablerine kulluk etmeli, iyilik yapmalı ve Allah uğrunda gerektiği gibi gayret göstermelidirler. Allah, müminleri seçti ve dinde; babaları İbrahim’in dininde/yaşam tarzında onlar için bir zorluk oluşturmadı. O, daha önce ve Kur’ân’da, elçinin müminlere şahit olması, müminlerin de insanlara şahit olması için, müminleri “Müslümanlar/ elçilik misyonunu; görevini sürdüren kimseler” olarak isimledi. Salât ikame edilmeli [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olmalı kurumları oluşturulmalı, ayakta tutulmalı], zekât/vergi verilmeli ve Allah’a sarılmalıdır. O, müminlerin Mevlâsı; yol göstereni, yardım edeni, koruyan yakınıdır. O, ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcıdır! Müminler şeytanın adımlarını izlememelidir. Kim şeytanın adımlarını izlerse, şunu bilsin ki o, aşırılıkları, iffetsizlikleri ve tüm çirkinlikleri emreder. Allah, her önderli toplum için bir kulluk yolu tayin etmiştir. Onlar ona göre kulluk yapmalılar. O hâlde bu işte elçiyle hiçbir zaman çekişmemeliler. İnsanlar, hep Rablerine çağırılmalıdır. Şüphesiz elçi, dosdoğru bir kılavuz üzere idi. Münafıklar, dış görünüşleriyle cüsseli yapıları –sanki onlar, dayandırılmış/yarı giydirilmiş ahşap kütükler gibidirler– beğeni sağlamaktadır. Söyledikleri zaman da sözleri dinlenir. Her feryadı kendileri aleyhinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, bu yüzden onlardan kaçınıp sakınmak gerekir. –Allah onları kahretti; nasıl da çevriliyorlar!– İman etmiş kimselerin, malları ve çocukları kendilerini Allah’ı anmaktan alıkoymamalıdır. Böyle bir şeyi kim yaparsa, artık işte onlar, zarara, kayba uğrayıp acı çekenlerin ta kendileridir. Müminlerden birine ölüm gelip de, ‘Rabbim! Beni yakın bir süre sonuna kadar geciktirsen, ben de böylece sadaka versem ve salihlerden olsam’ demezden önce, kendilerine Allah’ın rızık olarak verdiklerinden harcamada bulunmalıdır. İman etmiş kimseler ahiret gününe hazırlıklı olmalıdır. Mü’minleri, Allah’ı anmaktan, ninetler şükrü ödemekten alıkoymamalıdır. Bunlar mallar ve evlatlar olma bile mü’minle Allah’ı anma arasına giremez. Onlar Allah’ın kendisini denemek için insana verdiği kazanımlardır. İnsanlar nefsinin esiri olmamalıdır. İman etmiş kimseler, fısıldaştıkları (kulis yaptıkları) zaman günahı, düşmanlığı ve elçiye karşı gelmeyi değil, İyi adam olmayı ve Allah’ın koruması altına girmeyi fısıldaşmalıdır. Kendisine toplanacakları Allah’ın koruması altına girilmelidir. Şüphesiz bu fısıldaşmalar, iman eden kimseleri üzmek için şeytandandır. Oysa şeytan, Allah’ın izni/ bilgisi olmadıkça, müminlere hiçbir zarar veremez. Ve öyleyse müminler, yalnızca Allah’a işin sonucunu havale etsinler. İman etmiş kimseler, kendilerine: “Meclislerde yer açın/başkalarına da katılım hakkı tanıyın” denilince hemen yer açıvermeliler ki Allah da yer açsın/onlara genişlik versin. Ve kendilerine: “Kendinizi olduğunuzdan daha büyük gösterin” denilince de kendilerini olduklarından daha büyük göstermelidirler. Böylece Allah, kendilerinden inanmış olan kimseleri ve kendilerine bilgi verilenleri derecelerle yükseltir. Ve Allah yapılanlara iyice haberi olandır. Salât ikame edilmeli [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumları oluşturulmalı, ayakta tutulmalı, zekât/vergi verilmeli, Allah’a ve elçisine itaat edilmelidir. Allah, yapılanlara en çok haberi olandır. Allah’a ve ahret gününe inanan bir topluluk, Allah’a ve elçisine karşı sınırı aşmaya uğraşanlarla karşılıklı sevgi bağı kurmuş hâlde bulunmaz, böyle bir şeyi asla yapmaz. Bunlar onların ister babaları olsun, ister çocukları olsun, ister kardeşleri olsun, ister akrabaları olsun. Onlar Allah’ın, onların kalplerine imanı yazdığı ve kendilerini Kendisinden olan vahiy ile desteklediği kimselerdir. Ve Allah onları, sürekli olarak altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O’ndan hoşnut olmuşlardır. İşte bunlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gözünüzü açın! Allah’ın taraftarları, başarıya ulaşanların ta kendileridir. Allah’a ve ahret gününe inananlar ile Allah’a ve elçisine apaçık düşman kesilenlerin safları ayrılmıştır. Mü’minlerin Allah’a verdiği ahde vefa göstermesi gerekir. Akrabası bile olsa Allah’a ortaklar koşan toplulukla mü’minlerin bir ilişkisi olamaz. Allah mü’minleri sabretmelerinin karşılığı olarak cennetlerle müjdelemiştir. İman etmiş kimseler, dinde kendi görüşlerini öne çıkaramazlar. Dinin Allah’a özgü olması gerekir. Müminler, Allah’ın koruması altına girmelidirler. Şüphesiz Allah en iyi işitendir, en iyi bilendir. İman etmiş kimseler, seslerini peygamberin sesinin üstüne yükseltmemelidir. Birbirilerine yüksek sesle bağırdıkları gibi, peygambere yüksek sesle bağırmamalıdırlar; yoksa kendileri bilincinde olmadan, saygısızlıkta ileri giderler de amelleri heba olur/işe yaramaz. Peygambere odaların arka tarafından seslenenlerin çoğu akıllı davranmadılar. Eğer onlar, peygamber yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Ve Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir. İman etmiş kimseler, eğer hak yoldan çıkmışın biri kendilerine bir haber getirirse hemen araştırma yapmalılar/tespit etmeliler. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız/zarar getirirler de yaptıklarına pişman olurlar. Müminler içlerinde Allah’ın elçisinin varlığını bilmeliler. Şayet o, birçok işlerde müminlere uysaydı, kesinlikle sıkıntıya düşerlerdi. Fakat Allah, Kendisinin bir lütuf ve nimeti olarak, müminlere imanı sevdirdi ve onu kalplerine ziynet yaptı. Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmeyi, hak yoldan çıkmayı ve isyanı da size çirkin gösterdi. İşte bunlar, rüşte/akıl erginliğine sahip kimselerin ta kendileridir. Ve Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır, en çok sağlam yapandır. İman etmiş kimselerden bir topluluk bir topluluğu alaya almamalıdır. Olabilir ki alay ettikleri topluluk kendilerinden hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınları alaya almamalıdır. Belki de alay ettikleri kadınlar, kendilerinden hayırlıdır. Kimse kendisini fırlatıp atmamalı; ayıplamamalı, küçük düşürmemeli; birbirlerini lakaplar ile fırlatıp atmamalı; küçük düşürmemeli, küçümsememelidir. İmandan sonra hak yoldan çıkış ile adlanmak ne kötü şeydir! Ve kim hatadan dönmezse, işte onlar yanlış yapanların ta kendileridir. İman etmiş kimseler, zannın birçoğundan sakınmalıdır. Şüphesiz zannın bir kısmı günahtır. Birbirlerinin kusurunu araştırmamalıdır. Kimse kimsenin gıybetini yapmamalı/ onun yokluğunda ileri-geri konuşmamalıdır. Kimse ölmüş kardeşinin etini yemeyi sevmez. İşte, bunu herkes çirkin bulur. Allah’ın koruması altına girilmelidir. Şüphesiz Allah, tövbeleri çokça kabul eden, çok tövbe fırsatı verendir, çok merhamet sahibidir. Kimse kendi dinini Allah’a öğretmeye kalkmamalıdır. Oysa Allah, göklerde olanları da, yerde olanları da bilir.” Ve Allah, her şeyi çok iyi bilir. İman etmiş kimseler, kendilerini ve yakınlarını, onlara tevhidi ve salihatı işlemeyi öğreterek, yakıtı insanlar ve taşlar olacak bir ateşten korumalıdırlar. Ateşin üzerinde, Allah’a karşı gelmeyen, kendilerine emredilenleri yapan çetin ve kaba görevli güçler vardır. Bu görevliler: “Ey Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş kimseler! Bugün özür dilemeyin. Siz ancak işlediklerinizin cezasını çekeceksiniz!” diye onlara seslenecekler. İman etmiş kimseler, saf, katışıksız/ samimi bir hatadan dönüş ile Allah’a dönmelidirler. Umulur ki Rabbimiz Allah, peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı, ışıklarının önlerinde ve sağlarında koşacağı, “Rabbimiz! Işığımızı tamamla, bizi bağışla, çünkü Sen her şeye güç yetirensin” diyecekleri günde müminlerin kötülüklerini örter ve onları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Tüm müminler, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini işine gelmediği için kabullenmeyen kimseler ve münafıklara karşı gayretli olmalı, onlara karşı sert davranmalıdırlar. Onların varacağı yer de cehennemdir. Ve o, ne kötü dönüş yeridir. Herkes, Allah’a, elçisine ve Allah’ın indirdiği ışığa/Kur’ân’a inanmalıdır. Ve Allah yapılanlara haberdardır. İman etmiş kimselerin eşlerinden ve çocuklarından kendilerine düşman olanlar da çıkabilir. O nedenle, onlardan sakınılmalıdır. Ve eğer onlar affedilir, kusurları başlarına kakılmaz, hoş görülür ve bağışlanırlarsa, bilinmeli ki Allah, şüphesiz çok bağışlayan çok merhamet edendir. İnsanlar güçleri yettiğince Allah’ın koruması altına girmelidirler, vahye kulak vermeli ve itaat etmelidirler. Mallarından, kendilerinin iyiliğine olarak bağışlamalıdırlar. Kim de benliğinin açgözlülüğünden korunursa işte onlar, başarıya ulaşanların ta kendileridir. İman etmiş kimseler, kesinlikle yapmayacakları şeyleri söylemezler. Kişinin yapmayacağı şeyleri söylemesi, Allah katında cezayı gerektiren büyük bir suç/ günah olarak belirlenmiştir. İman etmiş kişiler, toplantı günü salât için [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma için] seslenildiği zaman, Allah’ın anılmasına hemen koşmalı, alış-verişi bırakmalıdırlar. Eğer bilirlerse, işte bu, kendileri için daha hayırlıdır. Sonra da salât [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma] gerçekleştirildiğinde, hemen yeryüzünde dağılmalılar ve Allah’ın armağanlarından aramalıdırlar. Ve zafer kazanmaları, durumlarını korumaları için Allah’ı çok anmalıdırlar. Bir zaman Rasülüllah’ın yanındakiler bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman ona gittiler ve onu ayakta bıraktılar. Herkes, Allah’ın yanında bulunan şeylerin, eğlenceden ve ticaretten hayırlı olduğunu ve Allah’ın, rızık verenlerin en hayırlısı olduğunu iyi bilmelidir. Müminler, dokunulmaz iken [hac/yüksek ilahiyat eğitimini sürdürürken] avlanmayı helal görmeksizin, kendilerine okunmuşlar hariç, dört bacaklı, iki tırnaklı, geviş getiren ve ot yiyen hayvanların kusursuzları/ gerdanlıksızları kendilerine helal kılınmıştır. Şüphesiz Allah dilediğini hükmeder; dilediği yasayı koyar. Müminler, “iyi adam”lık ve Allah’ın koruması altına girme üzerinde yardımlaşmalı, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmamalıdır. Müminler, Allah’ın koruması altına girmelidir. Hiç şüphesiz Allah azabı/kovuşturması çok çetin olandır. Müminlere leş, kan, domuzun eti, Allah’tan başkasının adı anılarak kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yukardan düşmüş, boynuzlanmış, yırtıcı hayvanların yiyip de canlı iken kesmedikleri, dikili taşlar üzerine boğazlananlar ve fal oklarıyla kısmet aramaları haram kılındı. Bunların hepsi doğru yoldan çıkmaktır. Artık kim son derece açlık içinde, günaha istekle yönelmeden zorda kalırsa, bilsin ki şüphesiz Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir. Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini işine gelmediği için inkâr yoluna gitmiş olan kimseler, müminlerin dininden ümitsizliğe düşmüşlerdir. Öyleyse onlara saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyulmamalıdır. Allah’a saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyulmalıdır. Müminler Allah’ın ilahlığını ve rabliğini arındırarak kulluk görevlerini yerine getirme konusunda azimli ve sabırlı olmaları gerekir ki; inkârcıların mü’minleri dinlerinden soğutma çabalarında ümitsizliğe düşsünler. Müminler, Allah’ın, üzerlerindeki nimetini ve “İşittik, itaat ettik” dediklerinde kendilerinden aldığı, Kendisiyle sözleştikleri, ‘kesin sözleşme’yi hatırlamalılar. Ve Allah’ın koruması altına girmeliler. Şüphesiz Allah, göğüslerin içindekini çok iyi bilendir. İman etmiş kişiler, Allah için, hakkaniyeti ayakta tutan tanıklar olmalılar. Allah mü’minlere helal haram olan şeyleri bildirmiştir. Allah temiz ve pis olan şeyleri de Kur’an’da bildirmiştir. İman etmiş kimseler, Allah’ın kendilerinin üzerinde olan nimetini hatırlamalılar. Hani bir topluluk müminlere el uzatmaya yeltenmişti de, Allah onların ellerini müminlerden çekmişti. Ve müminler, Allah’ın koruması altına girmelidirler. Artık müminler de yalnızca Allah’a işin sonunu havale etsinler. İman etmiş olan kişiler, kurtulmaları, zafer kazanmaları için, Allah’ın koruması altına girmeliler, O’na, yaklaştıracak/ ulaştıracak şeyleri aramalılar ve O’nun yolunda gayret göstermeliler. İnananlar; Kur’an ile uyarı görevinde bulunan kimseler, kalpleri iman etmediği hâlde ağızlarıyla “İnandık” diyen kimseler ve Yahudileşmişlerden, durmadan yalana kulak veren ve mü’minlere karşı olan kimseler için dinleyen/ casusluk eden Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtüş içinde koşuşan kimseler sebebiyle üzülmemelidir. Onlar, kelimeyi yerlerinden kaydırıp değiştirirler. “Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!” derler. Allah bir kimseyi dinden çıkma ateşine düşürmek isterse, sen Allah’a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah’ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve ahrette onlara çok büyük bir azap vardır. Yalana çok kulak verenler, haramı çok yiyenler, müminlere gelirlerse, aralarında hükmedilmeli ya da onlara mesafeli durulmalıdır. Ve eğer onlara mesafeli durulursa, müminlere hiçbir zaman zarar veremezler. Ve eğer hükmedilirse, o zaman aralarında hakkaniyetle hükmedilmelidir. Şüphesiz Allah, hakkaniyetle davrananları sever. Elçi Muhammed’e gelen haktan saparak; onların arzu ve heveslerine uyulmamalıdır. İnananlar, aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeli, inanmayanların tutkularına uymamalıdır. Allah’ın Resulü Muhammed’e indirdiğinin bir kısmından, müminleri davalarından vazgeçirerek ateşe atmalarından sakınılmalıdır Artık sırt çevirirlerse, artık bilinmeli ki şüphesiz Allah, bir kısım günahları sebebiyle/ günahlarının acısıyla onları musibete uğratmak istiyor. Ve şüphesiz insanlardan pek çoğu kesinlikle hak yoldan çıkan kimselerdir. İman eden kimseler, Allah’ın kendilerine helal kıldığı temiz-nefis-güzel şeyleri haram saymamalılar. Ve aşırı gitmemeliler. Allah, aşırı gidenleri sevmez. Müminler, Allah’ın kendilerine verdiği rızıklardan helal ve temiz olarak yemeliler ve inandıkları Allah’ın koruması altına girmeliler. Hamr [içki/herhangi bir yolla aklı örtmek], kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytan işinden zarar veren şeylerdir. Öyleyse müminler, durumlarını korumak, kurtulmak için bu şeytan işinden kaçınmalıdırlar. Gerçekten şeytan, hamr ve kumarda müminlere düşmanlık ve kin sokmak ve onları, Allah’ın anılmasından, öğüdünden ve salâttan [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olmaktan] alıkoymak ister. Öyleyse sona erdirmiş kişiler/vazgeçmiş kişiler olunmalıdır. Kötü her eylemin taşıyıcısı, kışkırtıcısı olan şeytan mü’minlerin arasını açmak için fırsat kollar da mü’minleri salâttan [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olmaktan] alıkoymak ister. Bu yüzden hamr ve kumar mü’minlerin şeytanın oyunlarına gelmemesi için terkettikleri pislikler olarak kalmalıdır. Her ne kadar pisliğin [kötünün, kötülüğün, kötü şeylerin] çokluğu hoşa gitse de, pis olan şeyle temiz olan şey bir olmaz. O nedenle kavrama yetenekleri olanlar, kurtulmaları için Allah’ın koruması altına girmelidirler. İman etmiş kimseler, açıklandığı zaman hoşlarına gitmeyecek olan şeylerden sormamalı/ istememelidirler. Eğer onlardan Kur’ân indirilirken sorulsaydı/ istenseydi de kendilerine açıklanırdı. Allah, onlardan geçmiştir, onları bağışlamıştır. Ve Allah, çok bağışlayan ve çok yumuşak davranandır. Müminlerden daha önce gelen bir toplum bunları sormuştu/istemişti, sonra da onlar Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini kabul etmeyen kimseler oldular. İman eden kimseler iyi bilmelidirler ki herkes kendinden sorumludur. Müminler kılavuzlandıkları doğru yola girdikleri zaman, sapan kimseler onlara zarar veremezler. Herkesin dönüşü Allah’adır. Sonra da O, yapılmış olanları herkese haber verecektir. Kendilerine, cehennem ashabı oldukları iyice belli olduktan sonra peygambere ve iman etmiş kişilere, akraba bile olsalar, ortak koşanlar için bağışlanma dilenmez. İbrahim’in babası için bağışlanma dilemesi de yalnızca ona vermiş olduğu bir sözden dolayı idi. Sonra onun, Allah için bir düşman olduğu kendisine açıkça belli olunca ondan uzaklaştı. Şüphesiz İbrahim, çok içli, çok halim birisi idi.
Eğer Allah’a güzel bir ödünç verilirse, O, onu ödünç veren için kat kat artırır ve onları bağışlar. Ve Allah, en iyi karşılık ödeyen, çok yumuşak davranan, görüleni ve görülmeyeni bilendir, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
Şüphesiz Allah, Kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf saflar halinde savaşan kimseleri sever.
Allah’tan açık bir teklif:
Ey iman etmiş kimseler! Size, sizi can yakıcı bir cezadan kurtaracak, kazançlı bir ticaret göstereyim mi? Allah’a ve O’nun elçisine inanacaksınız; Allah yolunda canlarınızla, mallarınızla çaba harcayacaksınız. İşte bu, eğer bilirseniz, sizin için daha iyidir: Sizin günahlarınızı bağışlar ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Aden cennetlerindeki hoş meskenlere girdirir. İşte bu, büyük kurtuluştur. Ve sizin seveceğiniz başka bir şey daha: Allah’tan yardım ve yakın bir fetih… Ve inananlara müjde ver.
Ey iman etmiş kişiler! Allah’ın yardımcıları olun; nitekim Meryem oğlu İsa, havarilere: “Allah’a benim yardımcılarım kimdir?” demişti. Havariler: “Allah’ın yardımcıları biziz” dediler. Sonra İsrail oğullarından bir zümre inandı, bir zümre inanmadı. Sonra da Biz, inanmış kimseleri, düşmanlarına karşı güçlendirdik de onlar üstün geldiler.
Allah, Anakentliler/Mekkeliler içinde, kendilerinden olan ve Anakentlilere ve henüz onlara katılmamış olan onlardan başkalarına Allah’ın ayetlerini okuyan, onları arındıran, onlara kitabı ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri öğreten bir elçi gönderendir. –Onlar, önceden apaçık bir sapıklık içinde olsalar da.– Ve O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
Elçi göndermek, Allah’ın dilediği kişilere verdiği armağanıdır. Ve Allah, büyük armağan sahibidir.
Âlemlerin Rabbi Allah’ın konumundan korkan kimseler için iki cennet vardır. İkisinin de dalları vardır. İkisinde de akıp giden iki pınar vardır. İkisinde de her meyveden çift çift vardır. Bunu inkâr mümkün mü?
Müminler, en şık, en güzel elbiselerinden giyecekler, en lüks koltuklarda oturacaklar, bu cennetin sahibi olacaklardır. Bunu inkâr mümkün mü?
Oralarda, daha önce bildik, bilmedik, geçmiş, gelecek hiç kimse tarafından dokunulmamış; el ve göz değmemiş, bakışlarını Müminlere diken, inci yakut gibi hizmetçiler vardır. Bunu inkâr mümkün mü?
İyilileştirmenin-güzelleştirmenin karşılığı, iyileştirme-güzelleştirmedir, başka türlüsü olmaz. Bunu inkâr mümkün mü?
Bunlardan başka iki cennet daha verilecektir. Bunlar yemyeşildir. İkisinde durmaksızın coşan iki pınar vardır. İkisinde de meyve, hurma ve nar vardır. O meyvelerin içlerinde iyilikler-güzellikler; tad, lezzet vardır. Bunu inkâr mümkün mü?
Çadırlara kapanmış parlak gözlü eşler vardır. Bunlardan önce onlara bildik-bilinmedik hiç kimse dokunmamıştır. Yeşil yastıklara ve “Abkari” sergilere/ harikulade güzel işlemeli döşeklere yaslanacaklar. Bunu inkâr mümkün mü?
Allah’ın koruması altına girenler, kesinlikle ödüllendirileceklerdir.
Mahşer günü Cennet, Allah’ın koruması altına girmiş kişilere uzak olmayıp yaklaştırılmıştır. İşte bu, çokça yönelen ve çokça koruyan Rahman’dan; yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah’tan görülmediği, duyulmadığı; sezilmediği yerlerde bile saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperen ve gönülden bağlı olan herkes için söz verilendir. –“Selâm ile oraya girin. İşte bu sonsuzluk günüdür.”– Orada onlara ne isterlerse vardır. Allah katında daha fazlası da vardır.
Allah’ın koruması altına girmiş kimseler cennetlerdedir, ırmaklardadır/ aydınlıklardadır. Onlar, çok güçlü sahip, yöneticinin huzurundaki doğru kimselere mahsus olan, yalan söylenmesi mümkün olmayan, yok olma ihtimali de bulunmayan sabit makam veya mevkilerindedirler.
Öğüt, hatırlatma olan Kur’an’a uyan ve ıssız yerlerde bile Allah’a saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyan kimseler uyarıları dikkate alırlar. Bunlara bağışlanma ve çok şerefli bir ödül müjde verilmiştir.
İyi kullar,
Yeryüzünde alçakgönüllülükle yürürler ve cahil kimseler kendilerine lâf attığı zaman “Selâm!” derler,
Rablerine teslimiyet göstererek ve kulluk görevlerini yerine getirerek gecelerler ve “Rabbimiz! Cehennem azabını bizden sav! Doğrusu onun azabı daimî bir değişim ve yıkıma uğramaktır. Orası cidden ne kötü bir karargâh, ne kötü bir ikametgâhtır!” derler.
Harcadıklarında savurganlık etmezler, sıkılık da etmezler ve bu ikisi arasında bir denge oluştururlar,
Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarmazlar. Allah’ın haram ettiği canı öldürmezler. –Ancak hak ile öldürürler.–
Zina da etmezler. –Ve kim bunları yaparsa, günahla karşılaşır. Kıyamet günü azabı kat kat olur ve orada, alçaltılarak sürekli olarak kalır. Ancak tövbe eden, iman eden ve salihi işleyenler bunun dışındadır. İşte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Ve Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. Ve her kim tövbe eder ve salihi işlerse, kesinlikle o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.–, Yalan yere tanıklık etmezler.
Boş bir şeye rastladıkları zaman saygın bir şekilde geçerler, kendilerine Rablerinin alâmetleri/ göstergeleri hatırlatıldığında ise, onlar üzerine sağırca ve körce davranmazlar,
“Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve bizden sonraki kuşaklarımızdan göz aydınlığı olacak kimseler hibe et/ bağışla. Ve bizi Allah’ın koruması altına girmiş kişilere önder kıl!” diye dua ederler.
İşte bu iyi kulları, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamlarında, orada sonsuz kalacaklar olarak ödüllendirilecekler, orada hürmet ve selâmla karşılanacaklardır. –Orası ne güzel bir karargâh ve ne güzel bir ikametgâhtır!–
Allah’ın kitabını okuyan, salâtı ikame eden [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumlarını oluşturan ve ayakta tutan] ve kendilerinin rızıklandırıldığı şeylerden gizli ve açık olarak veren kimseler, Allah, ödüllerini kendilerine tastamam versin ve armağanlarından kendilerine artırsın diye, kesinlikle batma ihtimali/olasılığı olmayan bir ticareti umarlar.
Kur’an’a sarılıp hayırlarda önde gitmek, büyük armağanın; Adn cennetlerinin ta kendisidir. Onlar oraya gireceklerdir. Orada altın bileziklerle ve incilerle süsleneceklerdir. Oradaki elbiseleri ipektir. Onlar orada, “Tüm övgüler, bizden o üzüntüyü gideren ve bizi armağanlarından, kendisinde bize yorgunluk gelmeyen, kendisinde bizim için usanç olmayan, durulacak bu yurda girdiren Allah’a özgüdür. Gerçekten Rabbimiz çok bağışlayıcı ve çok karşılık vericidir” diyecekler.
Kâfirlere göre inananlar daima makam ve mevkice, çevrece daha kazançlıdır.
Allah, kılavuzlandıkları doğru yola girenlere kılavuzu artırır.
Kalıcı olan düzeltmeye yönelik işler, Allah’ın katında sevap bakımından daha hayırlıdır, sonuç bakımından da daha iyidir.
Kıyamet günü Allah’ın koruması altına girmiş kişiler, Allah’ın huzurunda binekli heyetler hâlinde; onurlandırılmış halde toplanacaklar. Suçlular da susamış olarak cehenneme sürülecek.
Kıyamet günü ayırım günüdür. Allah iyi ile kötüyü ayıracak ve onlara eylemlerine göre karşılıklarını verecektir. İnananların ödülü ne güzeldir!
İman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapanlar için Allah, sevgi var eder.
Allah ayetlerine inanan, salâtı [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma] ikame edenler için hem dünya da hem de ahirette güzellikler planlar. Allah, toplumun her kesiminin sevgi saygı duyacağı ortamları o kullara bahşeder.
Kim Rabbine bir mümin olarak düzeltmeye yönelik işler yapmış olduğu hâlde varırsa, işte onlar; en yüksek dereceler, altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri kendilerinin olacak olanlardır. Onlar, orada sonsuz olarak kalacaklardır. Ve işte bu, arınan kimselerin karşılığıdır.
Allah’ın esenliği, güvenliği her zaman seçip arı duru hâle getirdiği kullarınadır.
Dünyada insanlara verilen şeyler, basit dünya hayatının kazanımı ve onun süsüdür. Allah katında olanlar ise, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. O nedenle insan akıllı davranmalıdır.
Allah’ın güzel bir söz verişle kendisine verdiği söze kavuşan kimse, basit dünya hayatında kazandırılan ve sora kıyâmet gününde huzura getirilen/huzurda “hazır ol”da tutulan kimseler gibi olmaz.
Tövbe etmiş, iman etmiş ve düzeltici işler yapmış kimseler kurtuluşa erenlerden olmayı umabilir.
İnsanlar, sâlih olursa elbette Allah, tam anlamıyla dönenleri bağışlayacaktır.
Allah, dilerse suçlulara, tevbeleri sebebiyle merhamet eder veyahut dilerse azap eder.
İman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimselere; imanlarından dolayı Rableri kılavuz olur. Bol nimetli cennetlerinde onların altlarından ırmaklar akar durur. Onların oradaki duaları, “Allah’ım! Sen her türlü eksiklikten arınıksın!” yakarışıdır. Ve onların oradaki selâmlaşmaları, “Selâm”dır [sağlık, esenlik, mutluluktur]! Dualarının sonu da, “Âlemlerin Rabbi Allah’a sonsuz övgüler olsun!” övgüsüdür.
Cennete girmiş kulların nitelikleri; dünyada iman edip, kötülükleri düzeltmeleridir. Allah onlara rahmet eder. Orada Allah’a övgü ile yakarırlar, teşekkür ederler.
Güzellik yapan kişiler için daha güzeli ve fazlası vardır. Bunların yüzlerine kara bulaşmaz, aşağılık, aşağılanma da. İşte bunlar, cennetlik kimselerdir. Onlar orada sonsuz olarak kalacaklardır. Kötülük kazanmış olan kimseler de, kötülüğün cezası, bir benzeri iledir. Ve onları bir aşağılık kaplar. Onlar için Allah’tan, hiçbir koruyucu yoktur. Sanki onların yüzleri karanlık gecelerden bir parçaya bürünmüş gibidir. İşte onlar cehennemlik kimselerdir. Onlar orada sonsuza dek kalacaklardır.
Herkes iyi bilmeli ki, inanan ve Allah’ın koruması altına girmiş kimseler, Allah’ın yakınları, yardımcılarıdır. Kesinlikle bunlara kaygı yoktur. Onlar üzülmeyecekler de. Onlara dünya hayatında ve âhiret hayatında müjde vardır. Allah’ın sözleri için değişiklik diye bir şey yoktur. İşte bu, en büyük kurtuluşun ta kendisidir.
Şüphesiz iman edenler, düzeltmeye yönelik işleri yapanlar ve Rablerine derin saygı ve alçakgönüllülük ile bağlananlar, cennetlik kimselerdir. Onlar orada sonsuz olarak kalırlar.
İnanan ve inanmayan grupların örneği, kör ve sağır ile gören ve işiten gibidir. Bunlar örnek olarak hiç eşit olurlar mı? İyi düşünülmeli, iyi öğüt alınmalıdır.
Âhiret yurdu Allah’ın koruması altına giren kişiler için daha hayırlıdır. İnsan akıllı davranmalıdır.
Allah’ın koruması altına giren kişiler, cennetlerde ve pınarlardadır: onlara “Selâmetle güven içinde oraya girin!” denilir.
Allah, Kendisinin koruması altına girmiş kişilerin göğüslerindeki kinleri çıkarıp atmıştır. Onlar kardeşler hâlinde yüz yüze sedirlere otururlar. Cennette kendilerine hiçbir yorgunluk dokunmaz. Onlar oradan çıkarılacak da değildirler. Hep orada kalacaklardır.
Allah’ın koruması altına girmiş olan kişilere de o şirk koşarak yanlış davrananların hesabından bir şey yoktur. Bu ilkeler, insanların Allah’ın koruması altına girmeleri için bir hatırlatmadır.
İşlemiş oldukları şeyler nedeniyle Rableri katındaki huzur, güvenlik ve esenlik yurdu yalnızca mü’minlerindir. Ve Rableri, onların yardımcısı, yol göstericisi, koruyucusudur.
Gönderilen kullar/ elçiler hakkında Allah’ın kesin kararı vardır: “Şüphesiz onlar, kesinlikle galip geleceklerdir. Şüphesiz Allah’ın orduları kesinlikle galip gelirler.”
İman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış olan kişiler, içinde sonsuz olarak kalıcı oldukları hâlde, kendileri için nimet cennetleri olanlardır. Bu, Allah’ın gerçek bir vaadidir. Ve O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
İman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan o kimseler, kendileri için bir bağışlanma ve hatırı sayılır bir rızık olan kimselerdir.
Bu dünyada iyilik-güzellik yapanlara bir güzellik vardır. Şüphesiz Allah’ın yeryüzü geniştir. Ancak sabredenler, ödüllerini hesapsız tastamam alacaklardır.
Tağuta kulluk etmekten kaçınan ve Allah’a yönelen kimseler, kendileri için müjde olanlardır.
Sözü dinleyip de en güzeline uyan kullar müjdelendiler. Bunlar, Allah’ın kendilerine doğru yol kılavuzu verdiği kimselerdir. Ve işte onlar kavrama yeteneği/temiz akıl sahibi olanların ta kendileridir.
Rablerinin koruması altına girmiş olan o kişiler, kendileri için Allah’ın vaadi olarak altlarından ırmaklar akan, kat kat köşkler olanlardır. Allah vaadinden caymaz.
Nefislerine karşı sınırı aşmış olan kullar, Allah’ın rahmetinden ümit kesmemelidir. Allah, günahları tümden bağışlar. Şüphesiz O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
Allah kendisinin koruması altına girmiş olan kişileri başarıları sebebiyle/ korunaklarında kurtarır. Onlara fenalık dokunmaz ve onlar üzülmezler.
Allah, elçilerine ve iman etmiş kişilere şu basit dünya yaşamında ve şâhitlerin kalktığı/şâhitlik edecekleri günde kesinlikle yardım eder.
İman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapanlar, kendileri için bitmez tükenmez/başa kakılmaz ecir olanlardır.
“Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra dosdoğru olanlar; onların üzerine, haberci âyetler sürekli iner ve onlara; “Korkmayın, üzülmeyin. Size vaat edilen cennetle sevinin. Biz, dünya hayatında ve âhirette sizin yol gösterenleriniz, yardımcılarınız, koruyanlarınızız. Cennette, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olan, engin merhamet sahibinden bir ikram olarak sizin için nefislerinizin arzuladığı her şey var. Orada istediğiniz şeyler de sizin içindir.” derler.
Allah’a çağırıp/ yakarıp sâlihi işleyen ve “Ben Müslümanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kimse olamaz.
Mü’minlere Allah tarafından şöyle seslenilecek:
“Ey âyetlerimize iman etmiş ve Müslümanlar olmuş olan kullarım! Bugün size korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz. Siz ve eşleriniz ağırlanmış olanlar olarak girin cennete! –Allah’ın koruması altına girmiş kişilerin çevrelerinde altın tepsiler, kadehler dolaştırılır. Orada nefislerin arzu duyacağı, gözlerin zevkleneceği her şey vardır.– Ve siz orada sürekli kalacaksınız. Ve işte bu, yapa gelmiş olduğunuz şeyler sebebiyle, kendisine son sahip edildiğiniz cennettir. Orada sizin için birçok meyveler vardır. Onlardan yiyeceksiniz.”
Şüphesiz ki Allah’ın koruması altına girmiş kişiler, Rablerinden bir armağan olarak güvenli bir makamdadırlar; bahçelerde ve pınardadırlar. Onlar karşılıklı oturarak ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyerler. İşte böyle! Allah onları iri siyah gözlülerle/ en ideal tiplerle eşleştirdi. Onlar orada güven içinde her çeşit meyveyi isteyebilirler. Onlar orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Ve Allah onları cehennem azabından korumuştur. İşte bu, büyük kurtuluşun ta kendisidir.
İman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseleri Rableri Allah, rahmeti içine koyacaktır. İşte bu, apaçık kurtuluşun ta kendisidir.
“Rabbimiz Allah’tır” deyip, sonra da dosdoğru olan kişiler üzerine hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. İşte onlar cennet ashâbıdırlar. İşlemekte olduklarına karşılık orada sonsuz olarak kalacaklardır.
Mü’minler, elçilerden azim sahiplerinin sabrettikleri gibi sabretmelidir. İnkârcılar için aceleci olmamalılar. Sanki onlar kendilerine vaat edilen şeyi gördükleri gün dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kalmış gibi olacaklardır.
Allah’ın koruması altına girmiş kişiler, Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri almış olarak bahçelerde ve pınarlarda olacaklar. Şüphesiz onlar, bundan önce iyilik-güzellik üretenler idiler. Onlar geceleyin pek az uyurlardı. Onlar, seherlerde bağışlanma dilerlerdi ve onların mallarında isteyen ve isteyemeyen için bir hak vardı.
İman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapanlar; Allah, işi güzel yapanların karşılığını kesinlikle kaybetmez.
İman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan, işi güzel yapanlar, altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri kendilerinin olanlardır. Onlar orada koltuklarına yaslanmış olarak altından bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekliden yeşil elbiseler giyecekler. O ne güzel karşılıktır! Ve ne güzel kalma yeri!
İman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış kimseler, içlerinde sürekli kalmak üzere Firdevs bahçeleri onlar için ikram olunmuştur. Onlar, oradan hiç ayrılmak istemezler.
Allah’ın koruması altına girmiş kimselere: “Rabbiniz ne indirdi?” denilince onlar: “Hayır indirdi” derler.
Allah’ın koruması altına girmiş kimselerin yurdu; Adn cennetleri ne güzeldir! Onlar oraya girecekler. Onun altından ırmaklar akar. Orada onlar için diledikleri şeyler vardır. Allah, Kendisinin koruması altına girmiş kişilere işte böyle ödüller verir. Allah’ın koruması altına girmiş kişiler o kimselerdir ki, melekler onları hoş ve rahat ettirerek onlara geçmişte yaptıklarını ve yapmaları gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırırlar. “Selâm size, yapmış olduğunuz işlerin karşılığı olarak girin cennete!” derler.
Haksızlığa uğradıktan sonra Allah yolunda hicret eden kişileri, sabretmiş ve sadece Rablerine işin sonucunu havale eden şu kimseleri bu dünyada güzel bir şekilde yerleştirecektir. Ötekinin/âhiretin ücreti ise daha büyük olacaktır. Keşke herkes iyi değerlendirilebilse!
Allah, Kendisinin koruması altına girmiş kişiler ve kendilerini iyileştiren-güzelleştiren kişiler ile birliktedir.
Allah, iman edenleri, basit dünya yaşamında ve âhirette sabit bir söze/imana sabitler. Allah, şirk koşarak yanlış yapanları da saptırır. Ve Allah, dilediği şeyi yapar.
Allah, İman eden kullarına, “Salâtı ikame etsinler [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumları oluştursunlar-ayakta tutsunlar] ve alış-veriş ve dostluğun olmadığı bir günün gelmesinden önce, kendilerine rızık olarak verilen şeylerden açık ve gizli olarak harcamada bulunsunlar.” diye mesaj yollamıştır.
Allah’ın koruması altına girip de, Allah tarafından kendilerine “En Güzel” hazırlanan kimseler, cehennemden uzaklaştırılmışlardır. Onlar, cehennemin uğultusunu duymazlar. Onlar, nefislerinin istediği şeyler içinde sürekli kalıcıdırlar. O en büyük korku onları üzmez ve kendilerine haberciler: “İşte bu, size söz verilmiş olan gününüzdür” diye akıllarına getirirler.
İnsanlar, Allah’a inanarak, salâtlarımızda [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmalarında] gösterişsiz/ samimi olarak, boş şeylerden yüz çeviren kimselerden olarak, zekâtı işleyen/vergiyi veren kimselerden olarak, iffetlerimizi koruyan kimselerden olarak, –eşlerimiz veya sözleşmelerimizin sahip oldukları ayrı, çünkü bundan dolayı kınama olmaz, oysa bunun ötesine gitmek, sınırları aşmak olur.– emanetlerine ve antlaşmalarına riâyet eden kimselerden olarak, salâtlarını [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumlarını] koruyan kimselerden olarak durumlarını korumalı, zafer kazanmalıdır. Bu zaferi kazananlar içinde temelli kalacakları Firdevs cennetine son sahip olacaklardır.
İman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış kimselere yaptıklarına karşılık, bir ağırlanma olarak, barınak bahçeleri verilecektir.
Allah’ın koruması altına girmiş kişiler, Rablerinin kendilerine verdiği ile sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak, zevk ü sefâ sürerek cennetlerde olacaklar, nimetler içinde bulunacaklardır. Ve Rableri onları cehennem azabından koruyacaktır. Allah onları iri gözlülerle eşleştirecektir. Kendilerine “Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yiyin, için!” denilecektir.
Allah, İman eden, soyları da iman ile kendilerine uyan kimselerin soylarını da kendilerine katacaktır. Kendilerinin amellerinden bir şey eksiltilmemiştir. Herkes kendi kazandığıyla rehindir. Onlara canlarının istediği meyveler ve etlerden bol bol sergilenecektir. Orada, kendisinde boş söz, saçmalama ve günaha sokma olmayan bir kadehi kapışacaklardır.
Ve kendilerine ait birtakım delikanlılar onların etrafında dönerler; sanki onlar sedefleri içine gizlenmiş inci gibidirler.
Birbirlerinin yüzüne dönüp: “Gerçekte biz daha önce ailemiz içinde korkanlardan idik. Allah bizi kayırdı ve bizi içe işleyen azaptan korudu. Şüphesiz biz daha önce, O’na yalvarıyor idik. Şüphesiz O, iyilik yapanın, acıyanın ta kendisidir.” diyeceklerdir.
Allah’ın koruması altına girmiş kişiler için, Rabbinden; göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinden; Rahmân’dan [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah’tan] bir karşılık ve yeterli bir bağış olarak korunaklar/kurtuluş mekânları; sulak bağlar-bahçeler, üzümler, hepsi bir seviyede tomurcuklar; çiçek bahçeleri, dolu dolu su kapları olacaktır. Onlar, orada boş bir söz ve yalan duymayacaklar. –Onlar, O’nun huzurunda söz söylemeye güç yetiremezler.–
“Ebrar/iyi adamlar”, elbette bol nimet, mutluluk cennetinin içinde bulunacaklar. Din-iman tanımayıp kötülüğe batmış olanlar da kesinlikle cehennemin içinde olacaklardır. Din Günü kaybolmamak üzere oraya yaslanacaklardır.
Kitabı sağ eline verilen kişi, kolay bir hesapla hesaba çekilecek ve o, sevinçli olarak yakınlarına dönecektir. Kitabı kendisine arkasından verilen kişi, ölümü çağıracak ve alevli ateşe girecektir. Şüphesiz o, yakınları içinde sevinçli birisi idi. Şüphesiz o, asla dönmeyeceğine kani idi. Ama Rabbi onu çok iyi görendi.
İman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseler için tükenmez bir ücret/ödül vardır.
İman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış kimseler, bir bahçe içinde neşelendirilirler. Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten, âyetlerini ve âhiret buluşmasını yalanlayan şu kimseler de azap içinde hazır bulundurulurlar.
Allah, inanan ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimselerin kötülüklerini elbette örtecek ve kesinlikle onlara yaptıklarının daha güzeli ile karşılık verecektir.
Allah, iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseleri sâlih kişiler içine katacaktır.
Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! “Ebrar”ın/iyi adamların kaydı, kesinlikle Illıyyin’dedir. –Illıyyin’in ne olduğunu siz bilmezsiniz. Yaklaştırılmışların tanık olduğu rakamlanmış/ yazılmış bir kayıttır!–
Allah kullarının yaptıklarını, -karşılıklarını ahirette vermek üzere- delillendirir. İyilikler ve kötülükler her şey kayıt altındadır. Hiçbir şey Allah’tan gizli kalmaz.
“Ebrar/iyi adamlar”, elbette, Naim’in içindedirler, tahtlar üzerinde beklenti içindedirler. Yüzlerinde nimetin aydınlığını görülür. Onlar, mühürlü saf bir içkiden sulanırlar. Ki onun mührü neticesi misktir. Karışımı Tesnim’dendir. Yaklaştırılmışların içecekleri bir pınardandır. –Artık yarışanlar, işte bunda yarışmalıdırlar.–
Allah’ın koruması altına girmiş kimseler, Rablerinden bir kılavuz üzerindedirler. Yine işte bunlar, kurtulanların, kazançlı çıkanların ta kendileridir.
Allah, inanmış ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimselere, kendileri için altlarından ırmaklar akan cennetlerin olduğunu müjdelemiş ve onların orada sürekli kalacaklarını, kendilerine çok temiz eşler verileceğini bildirmiştir. Ayrıca cennete giren müminlerin, oradaki herhangi bir meyveden her rızıklandırılışlarında, “Bu, bizim daha önce rızıklandığımız şeydir” diyeceklerini, böylece dünyadaki meyvelerin aslında kopya olduğunu bildirmiştir.
İnsanlar Allah’ın kendilerine verdiği nimetleri hatırlamalı, Allah’a verdiği söze vefa göstermelidir. Böyle olursa Allah da insanların ahdine vefa gösterecektir.
Allah yolunda öldürülenlere, “Ölü, öldü” denmemelidir. Aslında onlar, herkes bilmese de diri gibi Müslümanları motive etmektedirler.
Allah, korkudan, açlıktan bir şeylerle ve mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile insanları zayıf düşürür/ imtihan eder. Kendilerine bir musibet geldiği zaman, “Biz şüphesiz Allah’a aidiz ve yalnız O’na döneceğiz” diyerek sabredenler bu imtihandan kazançlı çıkar. Allah onlara birtakım destekler ve rahmet ulaştırır. Kılavuzlandıkları doğru yolu bulanlar da bunlardır.
Kendisinin indirdiği açık delilleri ve doğru yol kılavuzunu kitapta insanlara apaçık gösterdikten sonra, bunları gizleyen kimseleri, Allah ve dışlayanlar, dışlayıp gözden çıkarırlar. Ancak günahtan dönüş yapan ve düzeltenler ve açık delilleri ve doğru yol kılavuzunu açıkça ortaya koyanlar lanetlenmez; dışlanmaz. Allah, onların tövbelerini kabul eder. Allah tövbeleri çokça kabul eden, çok tövbe fırsatı veren, çokça merhamet edendir.
Allah’ın rahmetine O’nun ayetlerine iman eden, güzellikler üretenler ulaşır.
Allah’ın ayetlerini örtenler ise; tevbe edip düzelten kişiler olmadıkları sürece Allah’ın rahmetinden ebdiyen uzaklaşırlar.
Allah, insanlara her zaman her işte kolaylık diler, size zorluk dilemez.
İman eden kimseler, yurtlarından başka yurtlara göçen kimseler ve Allah yolunda gayret gösteren kimseler, Allah’ın rahmetini umarlar. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
Allah, insanların imanını kaybetmez. Allah, bütün insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir.
Allah için İslâm olursa, onun, Rabbi katında ödülü vardır. Onlara hiçbir korku da yoktur ve onlar üzülmezler de.
Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperen,
O’nun ayetleri kendilerine okunduğu zaman, iman açısından güç kazanan ve yalnızca Rablerine sonucu havale eden,
salâtı ikame eden [mali
yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumlarını oluşturan, ayakta tutan]
ve Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği şeylerden Allah yolunda harcayan kimselerdir. İşte bunlar, gerçekten inananların ta kendisidir. Onlara Rableri katında dereceler, bağışlama ve saygın bir rızık vardır.
Allah’ın Bedir savaşındaki savaşçılara yardımları; uyku, rüyada düşmanların az gösterilmesi, yağmur, ayet indirilip motive edilmeleri, düşmanlara eklem ağrıları vermesi, düşmanların kalplerine korku salınması, tarihten iyi öğrenilmelidir. Müslümanlar, Allah için çıktıkları savaşlarda kendilerine de böyle yardımların yapılacağından emin olmalıdırlar.
Allah her konuda olduğu gibi savaşta da kendisine inanan mü’minlere yardım eder.
Allah, müminlerle beraberdir.
Hâlbuki elçi/Kur’an ile uyarı yapanlar içlerinde iken Allah onlara azap etmez, cezalandırmaz. Bağışlanma diledikleri sürece de Allah onlara azap etmez.
Eğer düşmanlar, müminlere hile yapmak isterlerse, müminler bilmeliler ki şüphesiz kendilerine Allah yeter. O, müminleri Kendi yardımıyla ve müminlerle güçlendirendir ve müminlerin gönüllerini kaynaştırandır.
İman eden, hicret eden ve Allah yolunda var gücüyle gayret eden kimseler ile barındıran ve yardım eden kimseler; gerçek müminlerin ta kendileridir. Bunlar için bir bağışlanma ve saygın bir rızık vardır.
Bundan sonra, inanan ve yurtlarından göç eden ve var gücüyle gayret eden kimseler; artık onlar da mümindirler. Akraba olanlar da, Allah’ın kitabına göre, birbirlerine daha yakındırlar. Şüphesiz Allah, her şeyi en iyi bilendir.
Allah’ın koruması altına girilmelidir. Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
İman etmiş kimseler, Allah’ın koruması altına girerse, O, kendilerine hakkı batıldan ayırt edecek bir anlayış verir ve kendilerinden kötülükleri örter ve kendilerini bağışlar. Allah çok büyük armağan sahibidir.
İnanalar hiçbir surette; liderlerinin ölümü veya başka bir nedenle davalarından dönmezler. Kim ki de geri dönerse, bilsin ki Allah’a hiçbir şekilde zarar veremez. Ve Allah, sahip olduğu nimetlerin karşılığını ödeyenleri ödüllendirecektir.
Rablerinin koruması altına girmiş kişilere gelince, onlar için, Allah katından bir yolcu ikramı olarak, altlarından ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetler vardır. Ve Allah katındaki, “iyi adamlar” için daha iyidir.
İslâm dinine giren erkekler ve İslâm dinine giren kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, saygıda duran erkekler ve saygıda duran kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, huşulu erkekler ve huşulu kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını muhafaza eden erkekler ve ırzlarını muhafaza eden kadınlar, Allah’ı çok anan erkekler ve Allah’ı çok anan kadınlar; Allah, onlar için bir bağışlanma ve çok büyük bir ödül hazırlamıştır.
Allah, müminleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kendilerine destek verir; O’nun doğadaki güçleri/ indirdiği haberci ayetleri destek verirler. Ve O, müminlere çok merhametlidir. O’na kavuşacakları gün onların selâmlaşmaları, “Selâm”dır. Allah, da onlar için saygın bir ödül hazırlamıştır.
Allah’ın elçi göndermesi, inananlar için Allah’tan büyük bir armağandır. Ne mutlu!
Eğer Müminler, yasaklandıkları şeylerin büyüklerinden sakınırsalar, Allah, kötülüklerini kendilerinden örter. Ve onları saygın giriş yerine girdirir.
Kim Allah’a ve elçisine itaat ederse Allah onu, içinde sürekli kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennetlere girdirir. İşte bu da, çok büyük kurtuluştur.
İman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapanları, içinde sonsuz olarak kalmak üzere, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Onlara orada tertemiz [kin gütmeyen, kıskançlık duymayan] eşler vardır. Ve onları, koyu bir gölgeliğe girdirecektir.
Eğer onlar şirk koşmak suretiyle kendilerine haksızlık ettikleri zaman hakka yönelip Allah’tan bağışlanma isteyenlerin tövbesi kabul edilir. Kesinlikle Allah tövbeleri çokça kabul eden, çok tövbe fırsatı veren, çok merhamet edendir.
Aralarında çıkan çekişmeli işlerde Kur’an’ı hakem yapıp sonra da Kuran’daki hükme tam teslimiyet göstermeyenler iman etmiş sayılmazlar.
Eğer Allah birilerine: “Kendinizi öldürün veya yurtlarınızdan çıkın” diye emretse, onlar, öğütlendikleri şeyleri yapsalar, elbette kendileri için daha hayırlı ve sebat etmede daha kuvvetli olur. Ve o zaman kesinlikle kendilerine Allah tarafından çok büyük bir ödül verilir. Ve onlar kesinlikle doğru yola kılavuzlanır.
Kim de Allah’a ve elçiye itaat ederse, Allah’ın, peygamberlerden, dosdoğru kimselerden, şehitlerden ve salihlerden kendilerine nimet verdiği kişilerle beraberdir. Ve bunlar arkadaş olarak ne güzeldir! Bu, Allah’tan bir armağandır. En iyi bilen olarak Allah yeter.
Kim Allah yolunda yurdundan göç ederse, yeryüzünde barınacak çok yer ve genişlik bulur. Kim Allah’a ve elçisine katılmak üzere evinden çıkar, sonra kendisine ölüm gelirse, o kişinin ecri/ödülü şüphesiz Allah’a düşmüştür; kulların aklının eremeyeceği ölçüdedir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edendir.
Kim bir kötülük işler yahut kendi kendine haksızlık eder, sonra da Allah’tan bağışlanma dilerse, Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhametli bulur. Kim de bir günah kazanırsa, kendi aleyhine kazanmış olur. Ve Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır.
Allah, müminlere kitabı ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri indirmiş ve onlara bilmedikleri şeyleri öğretmiştir. Allah’ın müminler üzerindeki armağanı çok büyüktür.
İman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseleri Allah, Kendisinin gerçek bir vaadi olmak üzere, içinde sonsuz kalıcılar olarak, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır. Ve sözce Allah’tan daha doğru kim olabilir?
Erkekten veya kadından, mümin olarak düzeltmeye yönelik işler yapan kimseler, cennete girerler. Azıcık dahi haksızlığa uğratılmazlar.
Kişi kendine verilen nimetlerin karşılığını ödediyse ve iman etmişse Allah ona azap etmez. Allah, yapılanların karşılığını verendir ve en iyi bilendir.
Yahudileşenlerden bilgide derinleşmiş olanlar ve iman edenler, Kur’an’a ve daha önce indirilenlere iman ederler. Onlar, salâtı ikame eden [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumları oluşturan, ayakta tutan], vergiyi veren, Allah’a ve ahret gününe iman edenlerdir. Allah, onlara büyük bir ödül verecektir.
Allah’a inanan ve apaçık ışığa sımsıkı sarılan kimseleri Allah, Kendisinden bir rahmete ve fazladan bir armağan olarak bol nimete sokacak ve dosdoğru yol olarak Kendisine kılavuzlayacaktır.
İnanan ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimselerin ödüllerini tam verecek ve armağanlarından onlara fazlalıklar da bağışlayacaktır; kulluktan çekinip büyüklük taslayan kimselere de çok acıklı bir azapla azap edecektir. Onlar, kendileri için Allah’ın astlarından bir koruyucu, yol gösterici yakın ve bir iyi yardımcı bulamayacaklar.
İnsanlar, Allah’a ve elçisine inanmalı ve kendilerini sonradan sahip yaptığı şeylerden harcamalıdırlar. İnsanlardan, inanan ve harcayan kimseler için çok büyük karşılık vardır.
Sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar ve Allah’a güzel bir ödünç verenler; kendilerine kat kat artırılacaktır. Onlar için çok şerefli bir ödül de vardır.
Allah’a ve elçisine inanan kimseler, Rableri nezdinde dosdoğru kimselerin ve şehitlerin ta kendileridir. Onlar için karşılıkları ve ışıkları vardır. İnkâr eden ve Allah’ın ayetlerini yalanlayan kimseler de, onlar cehennemlik kimselerdir.
Allah, iman edip salih amellerde bulunan kimseleri, altından ırmaklar akan cennetlere girdirir. İnkâr eden kimseler, geçici bir süre kazanç sağlar ve etinden, sütünden yararlanılan hayvanların yemesi gibi yerler, ateş de onlar için bir konaklama yeridir.
Müminlerin bahtiyarlığı, Allah’ı veli edinmelerinden, kâfirlerin perişanlığı, kendiler için veli; yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın diye bir şeyin olmamasındandır.
Allah’ın koruması altına girmiş kişilere vaat edilen cennetin örneği şöyledir: “Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Onlar için cennette her çeşit meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır.
Kılavuzlandıkları doğru yola girmiş kimseler; Allah, onlara doğru yollarını pekiştirmiş ve onlara Allah’ın koruması altına girmeyi vermiştir.
İman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış kimseler; tuba; güzellikler, müjdeler ve güzel dönüş yeri sadece onlar içindir.
Allah’ın koruması altına girmiş kişilere söz verilen cennetin örneği şöyledir: Onun altından ırmaklar akar, nasiplikleri; meyveleri, renkleri, tatları ve gölgeleri süreklidir. İşte bu, Allah’ın koruması altına girmiş kişilerin akıbetidir. Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtenlerin akıbeti de ateştir.
Allah’a ve elçilerine inananlar ve onlar arasında ayırım yapmayan kimseler, Allah’ın pek yakında ödüllerini vereceği kimselerdir. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edendir.
“İyi adamlar”, fışkırtıldıkça fışkırtılacak bir pınardan kâfur katılmış bir tastan içecekler. Ki bu pınardan, verdikleri sözleri yerine getiren, kötülüğü yayılan bir günden korkan ve “Biz sizi, ancak Allah rızası için doyuruyoruz ve sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz; evet, biz asık suratlı ve çatık kaşlı bir günde Rabbimizden korkarız” diyerek Allah sevgisi için/sevmesine rağmen yiyeceği, yoksula ve öksüze ve tutsağa veren Allah’ın kulları içerler.
Allah da, bu yüzden “iyi insanları”, o günün kötülüğünden korur; onlara aydınlık ve sevinç rastlayacak, sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve ipekleri verecek; orada tahtlara kurulmuş olarak kalacaklar; orada bir güneş de, dondurucu bir soğuk da görmeyecekler ve bahçenin gölgeleri onların üzerlerine sarkacak ve alçaltıldıkça alçaltılacak.
Ve aralarında gümüş bir kap ve billûr kâseler dolaştırılacak, -kendilerinin ayarladığı billûrları gümüştendir-. Ve orada onlar, orada Selsebil denilen bir pınardan, karışımı zencefil olan bir tastan sulanacaklar.
Ve aralarında büyümez, yaşlanmaz çocuklar dolaşır; onları görüldüğünde, saçılmış birer inci sanılacak!
Ora görüldüğünde, mutluluk ve büyük bir mülk ve yönetim görülecek; üzerlerinde ince, yeşil ipekli, parlak atlastan giysiler olacak; gümüş bileziklerle süslenmiş olacaklar; Rableri onlara tertemiz bir içecek içirecek. Şüphesiz ki bu, inananlar için karşılıktır. Çalışmalar da karşılık ödenecek niteliktedir.
İnanan ve sâlihâtı işleyen kimseler, yaratılanların en hayırlılarının ta kendileridir. Onların, Rableri katındaki ödülleri, içinde sürekli olarak altlarından ırmaklar akan Aden cennetlerinde olacaklar. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte bu mükâfat, Rabbine bilgiyle, sevgiyle, saygıyla ürperti duyan kimseler içindir.
Allah’ın müminlere armağanları ve rahmeti olmasaydı, insanlar çok perişan olurlardı. Şüphesiz Allah, tövbeleri çokça kabul eden, çok teybe fırsatı veren, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan olmasaydı…
Eğer dünyada ve ahrette Allah’ın armağanı ve merhameti olmasaydı, insanların içine düştüğü şeylerde kesinlikle onlara büyük bir azap isabet ederdi.
Müminlerin üstüne Allah’ın armağanı ve merhameti ve şüphesiz Allah, çok şefkatli ve çok merhametli olmasaydı insanlar perişan olurlardı.
Eğer müminler üstünde Allah’ın armağan ve merhameti olmasaydı, hiçbir kimse sonsuza dek temize çıkmazdı. Fakat Allah, dilediğini temize çıkarır. Allah en iyi işitendir, en iyi bilendir.
Şüphesiz Allah, iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapanları altından ırmaklar akan cennetlere girdirir. Şüphesiz Allah, dilediği şeyleri yapar.
Allah iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapanları, altından ırmaklar akan cennetlere girdirecek. Onlar orada altından bilezikler ve inciler ile süslenirler. Oradaki elbiseleri de ipek olacaktır. Ve onlar sözden, güzel/ hoş olana kılavuzlanmışlardır. Hem de övülmeye layık olan Allah’ın yoluna kılavuzlanmışlardır.
Allah anıldığı vakit kalpleri titreyen, kendilerine isabet edene sabreden, salâtı ikame eden [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumlarını oluşturan, ayakta tutan] ve kendilerine rızık verilen şeylerden Allah yolunda harcayan, Allah’a içtenlikle boyun eğen o kimselere müjdeler verilecektir.
Allah, inanan kimseleri savunur. Şüphesiz Allah, aşırı hain ve son derece nankörlerin hiçbirini sevmez.
İman etmiş olanlar ve düzeltmeye yönelik işler yapanlara, bağışlanma ve hatırı sayılır rızık verilecektir.
Allah yolunda hicret eden, sonra öldürülmüş veya ölmüş olanları kesinlikle Allah, güzel bir rızıkla ödüllendirecektir.
Allah, kesinlikle rızık verenlerin en hayırlısının ta kendisidir. Kesinlikle onları hoşnut olacakları bir yere girdirecektir. Ve şüphesiz Allah, kesinlikle çok iyi bilendir, çok yumuşak davranandır.
Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve elçisine davet edildiklerinde müminlerin sözü ancak “İşittik ve itaat ettik” demeleri oldu. İşte bunlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
İnsanların “Allah’a ve elçiye inandık ve itaat ettik” dedikten sonra mü’minlik yükümlülüklerini yerine getirmeleri, Allah’ın emrini yerine getirmek için koşuşturması gerekmektedir. Mü’minlik Allah’a gönilden bağlanmayı, Allah için ölümü göze almayı gerektirir. Bunun dışında kalanlar mü’min olamamışlardır.
Allah, müminlerden iman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış olan kimselere, kendilerinden öncekileri başkalarının yerine getirdiği gibi, yeryüzünde onları da başkalarının yerine geçireceğini, onlar için beğenip seçtiği dini onlar için kesinlikle tutunduracağını ve korkularından sonra, onları kesinlikle güvene değiştireceğini vaat etmiştir.
İman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış olan kimseler, Allah’a kulluk ederler, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Bundan sonra da kim Allah’ın ilahlığını ve Rabliğini örterse/inanmazsa, artık işte onlar, yoldan çıkanların ta kendileridir.
Allah elçisinin huzurunda seslerini kısan kimseler, Allah’ın, kalplerini Kendisinin koruması altına girmesi için imtihan ettiği kimselerdir. Onlara bağışlanmışlık, korunmuşluk ve büyük bir ödül vardır.
Müminler ancak, Allah’a ve O’nun elçisine iman eden sonra da şüpheye düşmeyen ve malları ve canları ile Allah yolunda cihat eden kimselerdir. İşte bunlar sadıkların ta kendisidir.
Kötülüklerin örtülmesi cennete girilmesi, Allah katında büyük bir kurtuluştur.
Kötülük münafıklar ve müşrikler üzerine olmuştur. Allah onlara gazap etmiş, onları dışlamış; rahmetinden mahrum bırakmış ve kendileri için cehennemi hazırlamıştır. Orası ne kötü bir yerdir!
Şüphesiz Rasülüllah’a bağlılık yemini eden kimseler, gerçekte Allah’a bağlılık yemini etmektedirler. Allah’ın gücü; nimetleri, yardımları onların güçlerinin; yardımlarının, hizmetlerinin üzerindedir. O nedenle kim sözünden dönerse, artık sadece kendisi aleyhine olmak üzere dönmüştür. Kim de Allah’a verdiği söze vefa gösterirse, Allah ona hemen büyük bir ödül verecektir.
Allah’ın elçisi Muhammed ve onunla beraber olan kimseler, Allah’ın, kendileriyle düşmanları öfkelendirmesi için Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten kimselere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler.
Herkes onları, Allah’ın fazlından ve bir hoşnutluk isteyerek Allah’ın birliğini öğretenler, boyun eğip teslimiyet gösterenler olarak görür. Onların Allah’a teslimiyetlerinden nişanları, tüm varlıklarında/ her taraflarında belli olur. Bu, onların Tevrat’taki örnekleridir.
Onların İncil’deki örnekleri de, filizini yarıp çıkarmış, sonra onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, sonra da gövdesi üzerine dikilmiş bir ekin gibidir. Bu, ziraatçıların da hoşuna gider.
Allah, onlardan iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimselere bağışlama ve büyük bir ödül söz vermiştir.
Allah, iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimselere vaat etmiştir: Bağışlanma ve büyük ödül yalnızca onlaradır. İnkâr eden ve Allah’ın ayetlerini yalanlayan kimseler de cehennemlik kimselerdir.
İnanan erkekler ve inanan kadınlar; bunların bazısı bazılarının koruyucu, yol gösterici yakınlarıdırlar. Bunlar herkesçe kabul gören iyi şeyleri emrederler, tüm kötü şeylerden vazgeçirtirler, salâtı ikame ederler [mali yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumları oluşturur, ayakta tutarlar], zekâtı/vergiyi verirler, Allah’a ve O’nun elçisine itaat ederler. İşte bunlar, Allah onlara rahmet edecektir. Şüphesiz Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara, içinde sürekli olarak altlarından ırmaklar akan cennetler ve Aden cennetlerinde hoş meskenler vaat etti. Allah’ın rızası ise daha büyüktür. İşte bu, çok büyük kurtuluşun ta kendisidir.
Elçi ve onunla beraber olan inanmış kimseler mallarıyla, canlarıyla cihat ettiler. Ve işte onlar, bütün hayırlar kendilerinin olanlardır. Ve işte onlar, durumu bozulmayan, kazançlı çıkanların ta kendileridir. Allah onlar için, içinde sürekli kalanlar olarak, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte bu, o çok büyük kurtuluştur.
Allah ve elçisi için samimi oldukları takdirde, zayıflara, hastalara ve de harcamada bulunacak bir şey bulamayan kimselere, bir de kendilerini bindirsin diye elçiye geldiklerinde, elçinin, “Sizi üzerine bindirecek bir şey bulamıyorum” dediği zaman, Allah yolunda harcayacakları bir şey bulamadıklarından dolayı üzülüp gözlerinden yaş döke döke geri dönüp giden kimselere bir günah yoktur. İyilik-güzellik üretenler aleyhine bir yol yoktur. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Muhacir ve Ensar’dan ilk önce öne geçenler ve iyileştirme-güzelleştirme ile onları izleyen kimseler; Allah onlardan razı oldu, onlar da O’ndan razı oldular. Ve Allah onlara, içlerinde temelli olarak altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte bu, büyük bir kurtuluştur.
Diğerleri de günahlarını itiraf ettiler. Salih bir amelle diğer kötüyü karıştırdılar. Olur ki Allah onların tövbelerini kabul eder. Şüphesiz Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir.
Onların mallarından sadaka al ki, sadaka ile kendilerini temizlersin ve arındırırsın. Bir de onlara destek ol. Şüphesiz senin desteğin onlar için bir huzurdur. Allah en iyi işitendir, en iyi bilendir.
Herkes, Allah’ın, kullarından tövbeyi kabul ettiğini, sadakaları aldığını ve Allah’ın tövbeleri çokça kabul eden, çok teybe fırsatı veren, çok merhamet eden olduğunu bilmelidir.
Kâfirler ellerinden geleni yapsınlar. Artık Allah, elçisi ve müminler işlerini bitirecektir. Onlar görünmeyeni ve görüneni bilen Allah’a döndürüleceklerdir. Sonra O, işlemiş olduklarınızı size haber verecektir.”
Allah, tövbe eden, kulluk eden, övgüde bulunan, seyahat eden, Allah’ı birleyen, boyun eğip teslimiyet gösteren, herkesçe kabul gören iyi şeyleri emreden, kötü olan her şeyden vazgeçiren, Allah’ın hududunu koruyan inananlardan canlarını ve mallarını cenneti onlara verme karşılığında satın almıştır: Onlar, Allah yolunda savaşırlar; sonra öldürürler ve öldürülürler. Bu, Allah’ın Tevrat, İncil ve Kur’ân’daki gerçek bir vaadidir Ve sözünü, Allah’tan daha çok tutan kim vardır? Öyleyse, müminler böyle bir alış-verişe sevinmelidir. Ve işte bu, büyük kurtuluşun ta kendisidir. Ve müminlere müjdeler olsun!
Allah’ın koruması altına girmeye hak kazananlar Tevrat, İncil ve Kur’an’da vaat edildiği gibi; canları karşılığında Allah onlara cenneti vaat etmiştir.
Allah, peygambere ve en zor saatinde ona uyan Muhacirlere ve Ensar’a, kendilerinden bir kısmının kalpleri az kalsın kayacak gibi olmuşken, tövbe nasip etti. Sonra da onların tövbelerini kabul etti. Şüphesiz O, onlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir.
Geri bırakılanlardan o üç kişinin de tövbelerini kabul etti. Öyle ki, yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmeye başlamıştı, benlikleri de kendilerini sıkıntıya sokmuştu. Allah’tan kurtuluşun, ancak Allah’a sığınmakta olduğuna da iyice inanmışlardı. Sonra Allah, onlara dönmeleri için tövbe nasip etti de tövbelerini kabul etti. Şüphesiz ki Allah, tövbeleri çokça kabul eden, çok tövbe fırsatı verenin, çok merhametli olanın ta kendisidir.