Selamünaleyküm Hocam…

Hocam mealiniz ve kitabınız elime ulaştı… Çok teşekkür ederim…

Bu vesileyle size bir anımı anlatmak istiyorum…

2001 senesinde üniversitede okurken kız arkadaşımla (Şu an eşim) birlikte İzmir Kitap fuarına gittik. Her zamanki gibi çok kalabalıktı. Stantları tek tek dolaşırken bir standın çok yoğun olduğunu gördüm. O kalabalık içinde tam olarak hangi yayın evinin veya hangi firmanın standı olduğunu anlayamadım. Biz hiç standa sokulmadan önünden geçerken benim sonradan farkettiğim, standın önünde duran uzak doğulu bir bayan çok bozuk bir Türkçeyle anket doldurmamızı istedi. Elimize birer kâğıt verdi ve üzerindeki soruları yanıtlamamızı istedi. Kâğıtta istenilen bilgiler, ad soyad, adres, e-posta adresi, telefon bilgileri gibi kişisel bilgilerdi. Ben sadece adımı soyadımı ve e-posta adresimi yazdım. Eşim ise tüm bilgilerini yazdı ve kağıtları çekik gözlü bayana geri verdik.

Sonra bu çekik gözlü bayan bize birer tane büyük sarı zarf verdi ve teşekkür etti. Tüm bunlar olduğu esnada biz hâlâ standın ne standı olduğunun farkında değildik. Çünkü stant gerçekten çok kalabalıktı. Tabi ki bizim burada çok büyük hatamız var. Ne olduğunu bile anlamadan anketi doldurduk ama ikimizin de toyluğuna geldi.

Biz stanttan ayrıldık ve stant alanından dışarı çıkıp bir banka oturduk. Ben zarfı açtım ve içinde 2-3 adet ince kitapçık olduğunu gördüm. Tahmin edeceğiniz üzere İsa Mesih’in hayatı, mücadelesi, Hristiyanlıkla ilgili bilgiler…

Aslında her şeye rağmen buraya kadar basit bir misyonerlik faaliyeti gibi görünebilir ve belki üzerinde bile durulmayabilir ama iş ilerleyen günlerde çok garipleşti.

Aradan 4-5 gün geçtikten sonra eşimin annesiyle birlikte oturdukları eve bir kargo gelmiş. Eşim o sırada okulda olduğu için kargoyu annesi (Şu an kayınvalidem) teslim almış. Kuryeye paketin ne olduğunu sormuş. Kurye “Okuldan gönderdiler, okul kitabı var içinde” demiş. Tabi kayınvalidem paketi açmış ve içinde yine tahmin edebileceğiniz gibi İncil ve propaganda dökümanları mevcutmuş. Kayınvalidemle o zamanlar yeni tanışmıştık. Akşam eşim eve gelince eşime baya söylenmiş hatta “Erkan Hristiyan mı, seni de mi Hristiyan yapmak istiyor” diye çok kızmış.

Her şey bu kadarla kalsa gene iyi. Bu olaydan da 1-2 gün sonra eşimi kiliseden aramaya başladılar ve Pazar günü kiliseye davet ettiler. Eşim önce çok nazik bir şekilde reddetti. Fakat 2-3 defa üst üste aradılar ve hem Pazar günü için kiliseye davet ettiler, hem de Cuma günü için bir konser düzenliyorlarmış, konsere çağırdılar…

Eşim hep nazikçe reddediyordu, bir gün yine aradıklarında ben dayanamayıp elinden telefonu aldım ve bağırarak artık rahatsız etmemelerini söyledim. O ana kadar Türkçe konuşan kişi ben bağırınca İngilizce konuşmaya başladı ve Türkçe anlamadığını söyledi. İyi derecede İngilizcem olduğu için ben de İngilizce konuşmaya başlayınca telefonu suratıma kapattı…

Artık bir daha aramazlar diye düşünüyordum ki 1-2 gün sonra tekrar aradılar. Son aradıklarında ben eşimin yanında değildim, eşim bana sonradan söyledi. Çok sinirlendim ve kiliseyi aradım. (Yanlış hatırlamıyorsam Alsancak Katolik kilisesiydi) Karşımdaki kişi telefonu Türkçe olarak açtığı için önce durumu izah ettim. Yine anlamamazlıktan gelince ağzıma ne geldiyse söyledim ve sövdüm. Bir daha da aramadılar.

Hocam işte böyle bir tatsız olay yaşadık.

Ne kadar agresif misyonerlik yaptıklarına kendim bire bir yaşayarak şahit oldum. Amaçları zaten yıllardır aynı: “Müslüman olarak Batı dünyasında bir halt edemezsiniz, gelin Hristiyan olun.” Bir başka neden ise Türk Milletinin arasındaki bağları parçayıp ulus bilincini yok etmek ve bizi batıya hizmetkâr etmek.

Bu olaydan sonra Taksim meydanında incil dağıttıklarına da şahit olduk. Aslında tabi ki dağıtmalarında veya gazeteye ilan verip “isteyen olursa” adreslere incil gönderilmesinde bir sakınca yok ama sergiledikleri bu agresiflik, bunların amaçlarının yukarıda belirttiğim gibi çok farklı olduğunu gösteriyor.

Bu yaşadığım olaydan sonra Türkiye’de neden ücretsiz Kuran dağıtılmadığını düşündüm. Hatta bu konu sonradan gündeme de geldi. Diyanetin bütçesi neredeyse küçük bir Vatikan…

Geçenlerde bir internet sitesinde bazı Müslümanların mehdi beklediğini gördüm. Bunlar tabi ki onların putlarının ve cia’in yazdığı risalelerle uydurdukları şeyler. Tam o sırada istekuran.com sitesini gördüm ve sizin değerli bilgilerinizi çok beğendim. Ayrıca 2 kitabını okuduğum ve şu anda da okumaya devam ettiğim Eren Erdem’in de sizden çok konuda referans aldığını farkettim.

Hocam toparlıyorum:

Size çok teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız. Eşim de çok teşekkür ediyor.

Sizinle bir konu daha paylaşmak istiyorum.

İslam’ın bize işaret ettiği toplumsal yaşamı anlatan bir roman yazmayı düşünüyorum. Bu fikrim ileride iyice olgunlaştığında sizin manen ve fikren desteğinizi rica edeceğim…

Allah sizden razı olsun…

En derin sevgi ve saygılarımla ellerinizden öperim…

Erkan CANDOĞAN