selam aleyküm Hakkıbey. umarım benı unutmamışsınız. sizi bekledım ama birdaha göremedım İstanbula geleceğım demiştınız. Neyse inşaallah daha sonra nasipsa görüşürüz. umarım işleriniz ve sağlıklarınız iyi. bu arada yeni yilınız le kutlarım ve başarılar yılı oluşunu dilerim. ama ba’d. Ben face te Kur’an la ilgili çalışmalarımı bazen paylaşıyorum ve bugün bir arkadaşin önerisi ile son çalışmam la ilgili görüşümü size de iletmek istedım. Yasin suresideği 6 ayet; orada geçen MA çoğunluk ve siz de ma nafiye kabul etmışsınızdır. ama benım kanaatım ça bu MA mesderiye ve ya belkide daha doğrusu ma mevsule. ve ayet mealı yani

لتنذر القوم الذین انت فیهم کما انذر آبائهم فهم غافلون

gibi olur. aşağıdeki ayetler de bu görüşü destekliyor sanırım

 Fatır 24

Nısa 156

Şuarâ, 208-209

Enâm, 131

İsrâ, 15

saygılarım la S.

CEVABIMIZ:

Muhtereme kardeşim selamünaleyküm!

Önce hayırlı çalışmalarınızda, gayretlerinizde başarılar diliyorum.

Ya Sîn/6. ayetteki “لِتُنْذِرَ قَوْماً مَٓا اُنْذِرَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ  kavmen ma ünzira âbaühüm…” ifadesi ile ilgili geçmişte de farklı  görüşler ileri sürülmüştür. Katade, “مَٓا ma” edatının i’rabdan mahallinin olmadığını ileri sürmüş, Razi ise  sizin düşündüğünüz gibi “مَٓا ma”yı mastariyye veya ism-i mevsul olması yönünde görüş bildirmiştir. Kurtubi ise, İbn Abbas, İkrime ve yine Katade’ye dayandırarak  “ ماma”nın ismi mevsul olduğunu beyan etmiştir.

Bildiğiniz gibi,  ayetteki “مَٓا Ma” mastariyye kabul edilirse “Sen, babaları inzâr edildiği gibi, o kavmi de inzâr edesin diye…” anlamı;  İsm-i mevsul kabul edilirse “Babaları inzâr edilen bir kavmi inzâr edesin diye… Çünkü onlar gafildiler” anlamı elde edilir.

Mailinizden anlaşıldığına göre; siz   Nisâ/ 165, Şuarâ/ 208- 209, En’âm/ 131, İsrâ/ 15. ayetlerin mesajları (elçi göndermeden, uyarı yapmadan helak etmeme) ve Fatır/ 24’deki “Her ümmetin de içinde bir uyarıcı kesinlikle gelip geçmiştir.”,  ifadesi nedeniyle, ortaya bir çelişki çıkar gerekçesiyle  “مَٓا ma”yı,  Nâfiye kabul etmeyerek mastariyye veya mevsul olarak anlama cihetine gitmişsiniz.

Bu ayetlerden,

Nisâ/165: (…  للناسtüm insanlar için…)

Şuarâ/ 208-209: “ من قريةmin garyetin (KENT (nekreliği dikkate alınmalıdır))

 En’âm/131: ( القرىKurâ (kentler)

İsrâ/ 15:  (genel ilke)

Burada dikkat edeceğimiz bir nokta da Ya Sin/6’da “ataları uyarılmamış bir kavm (toplum),

Fatır/24’de ise “Her ümmetin de içinde bir uyarıcı kesinlikle gelip geçmiştir.” Şeklinde yer almıştır. Yani ayetin birinde “ قومkavm”,  diğerinde  “ امةümmet” ifadesi yer almıştır. Bildiğiniz gibi “Ümmet” ve “kavm”  sözcüklerinin anlam ve kapsamları birebir aynı değildir.

Bu noktada Ra’d/7. ayet insanın aklına gelebilir:

7.Ve küfreden; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden/inanmayan şu kimseler: “Rabbinden o’na bir alâmet/gösterge indirilmeli değil miydi?” diyorlar. Sen ancak bir uyarıcısın. Ve her toplum için bir yol gösteren vardır.

Burada konu edilen “هاد Hâd”, uyarıcı Allah ELÇİSİ olmayıp Hûd/ 116. ayette konu edilentoplumun bilgeleridir:

116.İşte sizden önceki devirlerden “bakıyye” [söz, eser, erdem] sahipleri; akıllı insanlar, Kitap Ehli, yeryüzünde bozgunculuktan vazgeçirmeye çalışsalardı! Fakat onların içinden kurtardığımız pek az kimse bunu yaptı. Allah’ın ortağı olduğunu kabullenerek, Allah’ın ilahlığını ve rabliğini bilerek reddederek yanlış; kendi zararlarına iş yapan o kişiler ise, şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve suçlular oldular.

Nitekim Rasülüllah’ın geldiği toplumda; atalarının içerisinde   Zeyd b. Amr b. Nüfeyl, Kus b. Sâide, Abdülmuttalib, Ebû Talib, Amr b. Tarb, Osman b. Hüveyris, Varaka b. Nevfel, Rebâb ibni’l-Berrâ, Sa‘d b. Ebî Küreyb  gibi HANİF kimseler bulunmaktaydı.

Bu durumda ayetler arası herhangi bir çelişki söz konusu değildir.

Bizim, klasik kaynaklardaki görüşlere katılmayarak Ya sin/6. ayetteki “مَٓا ma”yı,  “Nâfiye” olarak kabul etmemizin nedeni, Secde/3 ve Sebe/44. ayetlerdir.

44.Ve Biz onlara öyle ders görecekleri kitaplardan vermedik. Kendilerine senden önce bir uyarıcı göndermedik de.  (Sebe/ 44)

3.Yoksa onlar, “Onu kendisi uydurdu” mu diyorlar. Tam tersi Kur’ân, kılavuzlandıkları doğru yola ulaşırlar diye, senden evvel kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan toplumu uyarasın diye Rabbinden gelen gerçektir.    (Secde/ 3)

Bu iki ayetin birinde “وَمَٓا اَرْسَلْنَٓا اِلَيْهِمْ قَبْلَكَ مِنْ نَذ۪يرٍۜ vema erselna ileyhim gableke min nezyrin”, diğerinde ise “…لِتُنْذِرَ قَوْماً مَٓا اَتٰيهُمْ مِنْ نَذ۪يرٍ مِنْ قَبْلِكَ litünzira kavmen ma etahüm min neziyrin min gablike” ifadesiyle farklı sözcükler kullanılarak konunun yanlış anlaşılması Allah tarafından engellenmiştir.

Görüleceği üzere bu ayetlerde Rasülüllah’ın elçiliğini tebliğ ettiği ilk kavm (toplum; Mekkeliler), kendilerine elçi gelmemiş ve uyarılmamış bir toplumdur. “اٰبَٓاؤُ۬Âbâü” sözcüğünün “ الجمع القلةcem-i kıllet” olduğunu da dikkate alırsak “on ata” gibi bir sımırlama da yapabiliriz.

Biz buradan Rasülüllah’ın ana-baba ve büyük atalarının da, uyarı almamış; dolayısiylede azap edilmeyecek kimseler olduklarına inanıyoruz.