Peygamberlerin isminin önüne eklenen hazret kelimesinin anlamı nedir? Bu kelimenin peygamberlerin ve diğer insanların isimlerinin önüne koyulması doğru mudur? Bu konuda kuran ışığında bilgi verirseniz sevinirim. Saygılar ve sevgilerle..
Peygamberlerin isminin önüne eklenen hazret kelimesinin anlamı nedir? Bu kelimenin peygamberlerin ve diğer insanların isimlerinin önüne koyulması doğru mudur? Bu konuda kuran ışığında bilgi verirseniz sevinirim. Saygılar ve sevgilerle..
“HAZRET” ne demektir?
Müslüman gençliğin, toplumda bilinçsizce kullanılan sözcükleri sorgulamaları bizleri gerçekten heyecanlandırıyor. Zira bu sayede, halis (ana sütü gibi tertemiz; Allah’tan başkasının ilkesi girmemiş) olması gereken İslam dinine bulaştırılmış tozlar birer birer siliniyor. Konumuz olan “Hazret” ifadesi de bu kapsam dâhilindedir.
Türkçe okuma ve söyleyişlerimizdeki, “HAZRET” ifadesi, Arapçada iki kökten kabul edilebilir.
Birincisi; bu sözcük, “ ح ز رH z r” harflerinden gelmiş olabilir. Buna göre anlamı, “malın; her nesnenin iyisi” demektir. Bu Araplarda nesneler için kullanılır, “hazreti falan, hazreti filan” gibi kullanılmaz. “Bana göre hazret; iyi olan şey, şudur”, “filana göre hazret; iyi olan şey budur” şeklinde kullanılır.
Demek oluyor ki, Türkçemizdeki, “Hazreti Allah”, “Hazreti Peygamber”, “Hazreti Kur’an”, “Papa hazretleri”, “Paşa Hazretleri”, “Mevlana hazretleri” vs. gibi saygı maksadı ile kullanılan “hazret” ifadesi bu kökten gelen değildir.
İkincisi; “ ح ض رH D (Dad), R” harflerinden gelmiş olabilir. Bu sözcüğün anlamı, “Hazır olmak, mevcut bulunmak, göz önünde olmak” demektir. Bu sözcüğün türevlerinden bazıları (Hazır, hazırlık, hazır olmak, hakkı huzur, huzurda bulunmak gibi) öz anlamıyla Türkçemizde de kullanılır. Söylenişine dikkat edilmese de Arapça metinlerde “Hazret” ifadesi “حضرت ” şeklinde “ حH, ضDad ve رR” harfleriyle yazılır. Kök sözcüğün sonundaki “ تT” harfi, mübâleğa (abartı) için eklenmiştir
İşte üzerinde durulması gereken bu kökten gelen “Hazret” ifadesidir. Bu ifade ilk önce Allah için kullanılmış olmalıdır ki, “Allah hazretleri, Hazreti Allah” denince, “Her zaman ve her yerde var olan Allah” denilmek istenmekteydi. Bu ifade “Allah, Hâzır ve Nâzır’dır” şeklinde de söylenip gelmektedir.
Müslümanlar arasına pagan kültürü yerleşince bu ifade, yarı tanrılaştırılmış kişiler için de kullanılır olmuştur. Tarikat ve tasavvuf kültüründe belirli kişiler, “seyr-i sülüku ikmal edip vasılı illallah” olurlar. Bu mertebeye ermiş kişiler zaman ve mekan kaydından sıyrılırlar. Bunlar bir anda sayısız mekanda bulunurlar ve görülürler. Örneğin tarlasında ziraat ederken Mekke’de hacda yaparlar, köy odasında otururken cephede savaşta da bulunurlar. Bunların değişik yörelerde binlerce örneği bulunabilir. (!)
İşte, “zaman ve mekan kaydından kurtulan her yerde bulunabilen, görülebilen bu kimselere de “HAZRET” denir. (!)
On iki yaşlarımda, beynim yıkanmaya çalışılırken bize empoze edilen bir örneği paylaşmam bu konunun daha iyi anlaşılmasına yarar sağlar sanıyorum:
Anadolu’dan dört Arkadaş, alışveriş yapmak için İstanbul’a gelirler. Sultanahmet camiine cemaatle namaz kılmak için girerler. O vakit her nedense görevli imam camiye gelmemiştir. Bu durumda İmam cemaat arasından seçilecektir. İslam fıkıh kurallarına göre imam, cemaatin içinden, “Namazın hükümlerini en iyi bilen, Kur’an-ı Kerimi en güzel okuyan, En fazla günahlardan sakınan. En yaşlı olan, Ahlâkı en güzel olan, Yüzü daha çok nurlu olan, Sesi en güzel olan, Elbisesi daha temiz olan” seçilir. Bütün bu hususlarda eşit olurlarsa aralarında kur’a çekilir. Bu şartlarda imam aranırken, ahlakı takvası en güzel olan aranırken, cemaatin içinden İkindi namazının müekked olmayan (önemsenmeyen) sünnetini de hiç ihmal etmemiş bir kişi aranır. Cemaatin içinden bir zat kalkar bu özelliğin kendisinde mevcut olduğunu söyler. Ve cemaat imamı bu zat olur. Bu zat, Osmanlı Sultanlarından ll. Abdülhamid’dir.
Anadolu’dan gelen tüccarlar, cami çıkışında bu muhterem insanın elini öpme arzusuna kapılırlar. Ama caminin dört kapısı vardır, muhteremin hangisinde çıkacağı bilinmemektedir. Kendi aralarında her birinin bir kapıya gitmesi kararlaştırılır. Böylece içlerinden birisi nasıl olsa bu muhteremin elini öpme şerefine erecektir. Bu plana göre dört kapı tutulur. Cami boşaldıktan sonra hepsi de sevinç içinde buluşurlar. Hepsi de mübareğin elini öpmüştür.
Yani Osmanlı sultanı ll. Abdülhamit, zaman ve mekân kaydından sıyrılmış ve kapının dördünden de çıkmıştır. İşte “HAZRET”lik budur; tabii yiyene!!!!!!!!!!