2,3,4,5,6) Rûmlar/Bizanslılar, yeryüzünün bu bölgesinin en alçak/çukur yerinde yenildiler. Onlar, bu yenilgilerinin ardından da birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Bundan önce ve sonra emir Allah'ındır. Ve o gün mü'minler, Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir. Allah, Kendisinin bir vaadi olarak dilediğine yardım eder/dilediğini galip kılar. Allah, vaadinden dönmez. Ama insanların çoğu bilmezler. O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, engin merhamet sahibidir.
7) İnsanların çoğu, basit dünya yaşamından görüneni bilirler. Ve onlar, âhireti önemsemeyenlerin ta kendileridirler.
8) Kendi içlerinde hiç düşünmediler mi ki, Allah göklerde, yerde ve bu ikisi arasında bulunan her şeyi ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre için oluşturmuştur? Ve şüphesiz insanlardan çoğu, Rablerine kavuşmayı kesinlikle bilerek reddedenlerdir/inanmayanlardır.
9) Onlar, yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin âkıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar, kendilerinden daha güçlü idiler; yeryüzünü kazıp altüst etmişler, onu bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Elçileri de onlara nice açık delilleri getirmişlerdi. O hâlde Allah onlara haksızlık edecek değildi, fakat onlar şirk koşarak kendilerine haksızlık etmekteydiler.
10) Sonra Allah'ın âyetlerini/alâmetlerini/göstergelerini yalanladıkları için, kötülük eden o kimselerin âkıbetleri, "en kötü" oldu. Onlar alay da ediyorlardı.
11,12) Allah, oluşturmayı ilkin yapar, sonra onu iade eder. Sonra da O'na döndürülürsünüz. Kıyametin kopuş anında da suçlular, ümidi keserler.
13,14) Onlar için ortak koştuklarından, şefaat; yardım, kayırma yapacaklar da bulunmaz. Ve onlar, ortaklarını reddettiler/kabul etmeyenler oldular. Ve Saat'in dikildiği günde de, işte o gün onlar ayrılırlar.
15) Şimdi iman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış kimselere gelince; artık onlar, bir bahçe içinde neşelendirilirler.
16) Kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden, âyetlerimizi ve âhiret buluşmasını yalanlayan şu kimselere de gelince, işte onlar azap içinde hazır bulundurulurlar.
17,18) O hâlde, yapmanız gereken, akşama erdiğinizde, sabaha erdiğinizde, gece sırasında, öğleye erdiğinizde; her zaman Allah'ın tüm noksan sıfatlardan arındırılmasıdır! Göklerde ve yerde de tüm övgüler sadece O'na aittir; başkası övülemez.
19) O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarır ve yeryüzüne ölümünden sonra hayat verir. Sizler de işte öyle çıkarılacaksınız.
20) O'nun, sizi bir topraktan oluşturması da Kendisinin alâmetlerinden/göstergelerindendir. Sonra da siz, şimdi, dağılıp-yayılan bir beşersiniz.
21) Yine O'nun alâmetlerinden/göstergelerindendir ki, sizin için nefislerinizden kendilerine ısınırsınız diye eşler oluşturmuş, aranıza bir sevgi ve merhamet koymuştur. Şüphesiz ki bunda iyiden iyiye düşünecek bir toplum için nice alâmetler/göstergeler vardır.
22) Yine göklerin ve yerin oluşturuluşu, dillerinizin ve renklerinizin değişikliği O'nun alâmetlerinden/göstergelerindendir. Şüphesiz bunda bilginler için nice alâmetler/göstergeler vardır.
23) Yine gecede ve gündüzde uyumanız ve armağanlarından rızık aramanız O'nun alâmetlerinden/göstergelerindendir. Şüphesiz bunda kulak verecek bir toplum için nice alâmetler/göstergeler vardır.
24) Yine O'nun âyetlerindendir ki, size hem korku ve hem de umut vermek için şimşeği gösteriyor. Ve gökten bir su indiriyor da onunla yeryüzüne ölümünden sonra hayat veriyor. Şüphesiz ki bunda aklını kullanacak bir toplum için nice alâmetler/göstergeler vardır.
25) Göğün ve yeryüzünün Kendi emriyle durması yine O'nun alâmetlerinden/göstergelerindendir. Sonra sizi yeryüzünden bir tek çağırışla çağırdığı zaman bir de bakarsınız ki siz çıkarılıyorsunuz.
46) Size rahmetinden tattırsın, emriyle gemiler akıp gitsin ve sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını ödersiniz diye armağanlarından rızık aramanız için rüzgârları müjdeciler olarak göndermesi de O'nun alâmetlerinden/göstergelerindendir.
26) Göklerde ve yerde kim varsa hepsi de O'nundur. Hepsi de O'na saygı duyanlardır.
27) Ve O, oluşturmayı başlatan, sonra onu çevirip yeniden yapandır. Ve bu O'na çok kolaydır. Ve göklerde ve yerde en yüce örnek O'nundur. Ve O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.[#322]
28) Allah, size kendinizden bir örnek veriyor: Hiç size rızık olarak verdiğimiz şeylerde yasa ile size teslim edilen kişilerden[#323] ortaklarınız bulunur da onlarla siz eşit olur ve kendinize çekindiğiniz/değer verdiğiniz gibi onlarla da karşılıklı çekinir misiniz/birbirinize aynı değeri verir misiniz, eşit olur musunuz? İşte Biz, aklını kullanan bir toplum için âyetleri böyle açıklarız.
29) Tam tersi, şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapmış kimseler, bilgisizce boş-iğreti arzularına uydular. Peki, Allah'ın şaşırttığını kim yola getirebilir? Onlar için yardımcılardan da yoktur.
30) O hâlde sen yüzünü, eski inançlarını terk eden biri olarak dine, insanları üzerine ilk olarak yoktan yaratmış olduğu Allah'ın fıtratına doğrult. Allah'ın oluşturuşunda değişiklik söz konusu değildir. Dosdoğru/ayakta tutan din, budur. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.
31,32) Kalben O'na yönelenler olarak, Allah'ın koruması altına girin, salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun-ayakta tutun], ortak koşanlardan; dinlerini parça parça bölmüş, ayrılıkçı gruplara ayrılmış kimselerden de olmayın. -Her ayrılıkçı grup kendi yanlarındaki şeylerle böbürlenmektedir.-
33,34) İnsanlara bir sıkıntı dokununca da, Rablerine yönelerek O'na yalvarırlar. Sonra, onlara Kendinden bir rahmet tattırınca, bir de bakarsın ki, içlerinden bir grup, kendilerine verdiğimiz nimetlere iyilikbilmezlik etmek için Rablerinin ortakları olduğunu kabul ederler. -Haydi, yararlanın bakalım! Yakında bileceksiniz.-
35) Yoksa Biz, onlara bir delil indirmişiz de o delil, onların Allah'a ortak koştukları şeyleri mi söylüyor?
36) Biz insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman da, onunla şımarırlar. Ellerinin önceden yaptığı şeyler sebebiyle kendilerine bir kötülük isabet ederse, hemen onlar umutsuzluğa düşerler.
37) Onlar, şüphesiz Allah'ın dilediği kimseye rızkı serdiğini ve ölçülendirdiğini de mi görmediler? Şüphesiz bunda iman edecek bir toplum için alâmetler/göstergeler vardır.
38) Öyleyse, yakınlık sahibine; yurtlarından çıkarılan fakirlere, miskine ve yolcuya hakkını ver. Bu, Allah'ın rızasını dileyenler için daha hayırlıdır. Ve bunlar durumunu koruyan, zafer kazanan kimselerin ta kendileridir.
39) Ve insanların malları içinde artsınlar diye ribadan verdikleriniz, Allah yanında artmaz. Allah'ın rızasını dileyerek zekattan; Allah'ın dininin yayılması, ayakta tutulması, salâtın ikame edilebilmesi için müminlerin iman borcu; kulluk görevi olarak içtenlikle verdiği vergilerden verdikleriniz... İşte o kimseler, kat kat arttıranların ta kendileridir.
40) Allah, sizi oluşturan, sonra size rızık veren, sonra sizi öldüren ve sizi diriltendir. Hiç sizin ortak koştuklarınızdan, bunlardan birini yapacak kimse var mı? Allah, onların ortak koştuklarından arınık ve çok yücedir.
41) İnsanlar dönerler; Allah'ın ilkelerine uygun hareket ederler diye; kendilerinin elleriyle kazandıkları şeyler yüzünden, yaptıklarının bir kısmını onlara tattırmak için karada ve denizde kargaşa ortaya çıktı.
42) De ki: "Yeryüzünde gezin de bundan öncekilerin âkıbeti nasıl olmuş bir bakın. Onların çoğu ortak koşanlar idiler."
43,45,44) Öyleyse, Allah'tan, geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden önce yüzünü dosdoğru/koruyan dine çevir. O gün onlar, Allah'ın, iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimselere armağanlarından karşılık vermesi için bölük bölük ayrılırlar. Şüphesiz O, kâfirleri; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenleri sevmez. Kim küfrederse; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddederse, artık bu reddi/inanmayışı kendi aleyhinedir. Kim de sâlihi işlerse, artık onlar da kendileri için döşek/rahat bir yer hazırlamış olurlar.
48) Allah, rüzgârları gönderendir. Sonra rüzgârlar, bir bulutu savururlar. Sonra Allah, onu gökyüzünde nasıl dilerse öyle yayar ve onu parça parça yapar. Sonra da sen, onun derinliklerinde yağmur çıkar görürsün. İşte Allah, onu kullarından dilediği kimselere isabet ettirdiği vakit, onlar müjdelenirler, mutlu olurlar.
49) Hâlbuki onlar, önceden; daha önce üzerlerine indirilmeden evvel kesinlikle ümit kesenlerdirler.
50) Öyleyse Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak; yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphe yok ki O, kesinlikle ölüleri diriltir ve O, her şeye gücü yetendir.
51) Ve andolsun ki Biz, bir rüzgâr göndersek de Allah'ın rahmetinin eseri olan bitkileri sararmış görseler, kesinlikle onun arkasından küfretmeye; Bizim ilâhlığımızı ve rabliğimizi bilerek reddetmeye başlarlar.
52) Bu nedenle sen ölülere işittiremezsin. O daveti, arkalarını dönmüş giderlerken sağırlara da dinletemezsin.
53) Sen körleri de sapıklıklarından doğru yola götüremezsin. Sen ancak âyetlerimizi, iman edeceklere duyurursun; artık onlar Müslümanlardır.
54) Allah, sizi güçsüz olarak oluşturandır. Sonra güçsüzlüğün arkasından kuvvet getirdi. Sonra kuvvetin arkasından güçsüzlük ve ihtiyarlık getirdi. O, dilediğini oluşturur. Ve O, en iyi bilendir, en iyi güç yetirendir.
55) Ve kıyâmetin kopacağı gün günahkarlar bir saatten fazla durmadıklarına yemin ederler. Onlar işte böyle döndürülüyorlardı.
56) Kendilerine bilgi ve iman verilen kimseler de diyecekler ki: "Andolsun ki Allah'ın yazısında, dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu, ölümden sonra dirilme günüdür. Fakat siz bunu bilmiyordunuz."
57) Artık o gün şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlara mazeretleri yarar sağlamaz. Onlar, bağışlanmazlar da.
58) Ve andolsun ki Biz, insanlar için bu Kur'ân'da tüm örneklerden kesinlikle örnekler getirdik. Ve andolsun ki sen, onlara bir âyet de getirsen o kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kimseler: "Siz, sadece, bâtıl şeyleri ortaya koyanlarsınız" diyeceklerdir.
59) İşte, bilmeyen kimselerin kalpleri üzerine Allah böyle damga vurur.
47) Ve andolsun ki Biz, senden önce birtakım elçileri toplumlarına gönderdik de, onlar onlara, apaçık delilleri getirdiler. Sonra Biz, günah işleyen kimseleri yakalayıp cezalandırarak adaleti sağladık. Mü'minlere yardım da, Bizim üzerimize bir hak idi.[#324]
60) Şimdi sen sabırlı ol. Şüphesiz Allah'ın vaadi haktır. Sakın kesin inanmamış kimseler, seni hafifleştirmesinler.