2,3,4,5,6) Ataları uyarılmamış, bu yüzden de kendileri duyarsız bir toplumu kendisiyle uyarasın diye en üstün, en güçlü, en şerefli, yenilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olanın, engin merhamet sahibinin indirdiği yasalar içeren/bozulması engellenmiş Kur'ân kanıttır ki sen, o elçilerdensin, hiç şüphesiz sen dosdoğru bir yol üzerinesin.
7) Andolsun, ataları uyarılmamış bu toplumun çoğu üzerine Söz[#127] hak olmuştur. Artık onlar inanmazlar.
8,9,10) Şüphesiz ki Biz, onların boyunlarının içinde demir halkalar geçirdik. Öyle ki onlar çenelerine kadardır. Böylece onlar burunları yukarı kaldırılmış olanlardır. Ve Biz, onların önlerinden bir set, arkalarından bir set oluşturduk. Böylece Biz, kendilerini sarmışızdır. Artık onlar görmezler. Ve onları uyarmışsın yahut uyarmamışsın onlara göre birdir, onlar inanmazlar.
11) Şüphesiz sen o öğüt, hatırlatma olan Kur'ân'a uyan ve görülmeyen, duyulmayan, sezilmeyen yerlerde bile Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyan kimseyi uyarırsın. Sen hemen onu bir bağışlanma ve çok şerefli bir ödül ile müjdele.
12) Şüphesiz ki ölüleri ancak Biz diriltiriz Biz. Onların önceden yapıp gönderdiklerini ve eserlerini de yazarız. Zaten Biz her şeyi bir "apaçık önderde/Kur'ân'da" sayıp tesbit etmişizdir.
13) Sen duyarsız topluma, o kentin ashâbını örnek ver. Hani oraya elçiler gelmişti.
14) Hani Biz onlara iki elçi göndermiştik de onlar ikisini de yalanlamışlardı. Biz de üçüncü ile güçlendirmiştik de onlar: "Şüphesiz ki biz size elçileriz" dediler.
15) Onlar da: "Siz ancak bizim gibi bir beşersiniz. Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah], hiçbir şey indirmedi de. Siz sadece yalan söylüyorsunuz" dediler.
16,17) Elçiler dediler ki: "Rabbimiz biliyor ki biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz. Bize düşen de sadece apaçık tebliğdir."
18) O kentin halkı dediler ki: "Şüphesiz biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer vazgeçmezseniz, andolsun ki sizi taşlayarak öldürürüz ve kesinlikle bizden size çok acıklı bir azap dokunur."
19) Elçiler: "Sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir. Size öğüt verildi diye mi? Aslında siz gerçeği eksik gösteren bir toplumsunuz" dediler.
20,21,22,23,24,25) O sırada o kentin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi. Dedi ki: "Ey toplumum! Uyun elçilere! Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o kişilere ki, onlar "kılavuzlanan doğru yol"u bulmuşlardır. Bana ne oluyor da kulluk etmeyecekmişim O beni yoktan yaratana? Siz de sadece O'na döndürüleceksiniz. Ben, hiç O'nun astlarından ilâhlar edinir miyim? Eğer Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden], Kendisinden bana bir zarar dileyecek olsa, ilâhların yardımı, torpili benden yana hiçbir yarar sağlamaz ve o ilâhlar beni kurtaramazlar. Şüphesiz ki ben, ilâhlar edindiğim takdirde apaçık bir sapıklık içindeyim. Şüphesiz ki ben, Rabbinize iman ettim. Haydi, kulak verin bana!"
26,27) Denildi ki: "Haydi gir cennete!" O da dedi ki: "Ne olurdu! Toplumum, Rabbimin beni bağışladığını ve beni onurlandırılanlardan yaptığını bir bilselerdi."
28,29) Ve Biz arkasından onun toplumunun üzerine hiçbir ordu indirmedik, indirecekler de değildik. Sadece bir çığlık! Bir de bakmışsın ki, onlar hemen sönüvermişlerdir.
30) Yazıklar olsun o kullara ki, kendilerine gelen her bir elçi ile kesinlikle alay ederlerdi.
31,32) Kendilerinden önce nice kuşakları değişime, yıkıma uğrattığımızı ve bunların kendilerine dönmeyeceklerini görmediler mi? Onların hepsi de toplanıp sadece Bizim huzurumuzda hazır bulundurulacaklardır.
33) Ve ölü toprak, duyarsız topluma bir delildir. Biz ona hayat verdik ve ondan taneler çıkardık da ondan yeyip duruyorlar.
34,35) Ve Biz onun ürününden ve kendi elleriyle yaptıklarından yesinler diye orada hurmalıklardan, üzüm bağlarından bahçeler yaptık. İçlerinde pınarlardan sular fışkırttık. Hâlâ kendilerine verilen nimetlerin karşılığını ödemeyecekler mi?
36) Yerin bitkilerinden, kendi nefislerinden ve daha bilemeyecekleri şeylerden çiftleri, onun hepsini oluşturan her türlü noksanlıktan arınıktır.
37) Gece de, duyarsız topluma bir delildir. Biz geceden gündüzü sıyırırız da onlar hemen karanlığa dalıverirler.
38) Kendi yolunda kendisi için kararlaştırılmış olan akıbet için akıp giden güneş de duyarsız toplum için bir delildir. İşte bu, çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın ayarlamasıdır.
39) Bizim kendisi için, eski kuru bir hurma dalı gibi dönünceye dek menziller; konaklar ayarladığımız Ay da, o duyarsızlaşmış toplum için bir delildir.
40) Güneşin aya erişip çatması uygun olmaz. Gece de gündüzü öne geçici değildir. Hepsi de bir yörüngede yüzerler.
41,42) Bizim, şüphesiz onların soyunu dopdolu bir gemide taşımamız ve şüphesiz kendileri için onun gibi binecekleri şeyleri oluşturmamız da duyarsız toplum için bir delildir.
43,44) Ve Biz dilersek -Bizden bir rahmet ve bir zamana kadar yararlanma; süre tanınması dışında- onları suda boğarız da o zaman onların çığlığına hiç yetişen olmaz. Onlar kurtarılamazlar da.
45,46) Ve onlara: "Rahmet olunmanız için, geçmişte yaptığınız ve gelecekte yapacağınız işlerde/geçmiş ve gelecek kusurlarınızdan/geçmiş toplumların başına gelenlerin sizin başınıza gelmemesi için, âhirette başınıza gelecek felaketlere karşı, "Allah'ın koruması altına girin" denildiği zaman ve kendilerine Rablerinin âyetlerinden herhangi bir âyet geldiğinde, onlar sadece ondan mesafeli duran kimseler oldular.
47) Onlara: "Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden harcamada bulunun; başkalarının da nafakalarını temin edin" denildiği zaman da kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş o kişiler, şu iman etmiş kişiler için: "Allah'ın dileyince yiyeceklendirebileceği kimseyi biz mi yiyeceklendireceğiz? Siz, ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz" dediler.
48) Bir de duyarsız toplum: "Eğer doğrulardan iseniz bu söz verilen tehdit ne zaman?" diyorlar.
49,50) Onlar sadece birbiriyle çekişip dururlarken, kendilerini yakalayıverecek bir tek çığlıkla karşı karşıya kalacaklardır. İşte o zaman bir vasiyette bile bulunamazlar. Ailelerine, yakınlarına da dönemezler.
51) Ve Sûr'a üflenmiştir.[#128] Bir de bakmışsın ki onlar kabirlerinden Rablerine doğru akın ediyorlar.
52) Onlar: "Eyvah başımıza gelenlere! Yatıp uyuduğumuz yerden bizi kim kaldırdı/uyandırdı? Bu, Rahmân'ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'ın] vaat ettiği şeydir. Gönderilen elçiler de doğru söylediler." derler.
53,54) Sadece bir tek çığlık olmuştur. Bir de bakmışsın ki hepsi huzurumuzda "hazır ol"a geçirilmişlerdir. Artık bugün kişi herhangi bir şekilde haksızlığa uğramaz. Ve sadece yapmış olduklarınız ile karşılıklandırılırsınız.
55) Gerçekten cennetin ashâbı bugün gönül şenliği sürerek bir uğraşı içindedirler.
56) Kendileri ve kendilerine sunulan refakatçı eşler, gölgeler içinde koltuklar üzerine kurulmuşlardır.
57) Yalnızca onlara, orada meyveler vardır. İsteyecekleri her şey de onlarındır.
58) Söz olarak onlara engin merhamet sahibi Rabbden "selâm" vardır.
59) Ve ey günahkârlar! Bugün siz hadi ayrılın!
60,61,62,63,64) Ben; "Ey Âdemoğulları! Şeytana kulluk etmeyin, kesinlikle o size apaçık bir düşmandır ve Bana kulluk edin, işte bu dosdoğru yoldur ve andolsun ki şeytan sizden birçok kuşakları saptırdı" diye size ahit vermedim mi? Hâlâ aklını kullananlar değil miydiniz? İşte bu, sizin vaat olunmuş olduğunuz cehennemdir. Bilerek reddettiğiniz/inanmadığınız şeyler nedeniyle hadi bugün yaslanın ona!
65) Bugün Biz, onların ağızlarının üzerine mühür vururuz; Bize elleri konuşur, ayakları da kazandıkları şeylere şâhitlik eder.
66) Eğer Biz dileseydik, gözlerini üzerinden silme kör yapardık/soylarını kuruturduk da yola dökülürlerdi. Artık nereden görecekler ki?
67) Ve eğer dileseydik, oldukları yerde kılıklarını değiştirirdik de ileri gitmeye ve geri dönüp gelmeye güç yetiremezlerdi.
68) Ve Biz kime uzun ömür verirsek, oluşturuluşta onu tersine çeviririz/tepesi üstü dikeriz. Buna rağmen hâlâ akıllanmayacaklar mı?
69,70) Ve Biz o'na şiir öğretmedik. Bu o'nun için yaraşmaz da. O, sadece diri olanları uyarmak ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimselerin üzerine Söz'ün[#129] hak olması için bir öğüt ve apaçık bir Kur'ân'dır.
71) Ve onlar görmediler mi ki, Biz şüphesiz onlar için kudretimizin meydana getirdiklerinden birtakım hayvanlar oluşturduk da onlar, onlara sahip bulunuyorlar.
72) Ve onları, kendileri için aşağı tutulan varlıklar yaptık. Bu yüzden binekleri onlardandır. Onlardan yiyip duruyorlar da.
73) Ve onlarda daha birçok menfaatler ve içecekler var. Hâlâ kendilerine verilen nimetlerin karşılığını ödemeyip nankörlük mü edecekler?
74) Bir de onlar, kendileri yardım olunmaları için Allah'ın astlarından ilâhlar/tanrılar edindiler.
75) Onlar, onlara yardıma güç yetiremezler. Hâlbuki ilâh edinenler, sözde ilâhlar için hazır askerlerdir.
76) O hâlde onların sözü seni üzmesin. Şüphesiz ki Biz, onların gizlediklerini ve açığa vurduklarını da biliyoruz.
77) Ve o kişi, kendisini bir nutfeden/bir damla sudan oluşturduğumuzu görmedi mi de şimdi o apaçık bir düşmandır.
78) Ve kendi oluşturuluşunu dikkate almayarak Bize bir örnekleme yaptı: Dedi ki: "Kim diriltecekmiş o kemikleri? Onlar çürümüş iken!"
79,80) De ki: "Onları ilk defa oluşturan onları diriltecektir. Ve O, her oluşturmayı çok iyi bilendir. O, size o yemyeşil ağaçtan bir ateş/oksijen yapandır. Şimdi de siz oksijenden yakıp duruyorsunuz.
81) Gökleri ve yeri oluşturan, onlar gibilerini de oluşturmaya güç yetiren değil midir? Evet, elbette güç yetirendir! Ve O, çok çok mükemmel oluşturandır, çok iyi bilendir.
82) Şüphesiz ki O, bir şeyi dilediğinde, O'nun buyruğu/işi o şeye "Ol!" demektir; o da hemen oluverir.
83) O hâlde her şeyin mülkiyet ve yönetimi Kendi elinde olan Allah, her türlü noksanlıklardan arınıktır. Siz de yalnız O'na döndürüleceksiniz."