Sure, "hamd"in [tüm övgülerin] Allah’a ait olduğu, allah’ıın dışında hamde layık kimsenin bulunmadığı; dolayısıyle de sadece Allah’a hamdedilmesi gerçeğinin ilanıyla başlamış ve hemen arkasından Allah’ı başkaları ile denk, eşit tutan kâfirler kınanmıştır.
Hamd edenlerin kime hamd etmesi gerektiğini bildiren cümlede geçen "gökleri ve yeri yaratan" ifadesinden; göklerin direksiz yükseltmiş olması, Güneş, Ay ve milyarlarca yıldızdan oluşan bu sistemde herhangi bir bozukluk ve düzensizliğin bulunmaması, üzerinde sayısız canlı ve cansız şey yaratılmış olan yeryüzünde sağlam kazık şeklinde dağlar oluşturulması, yollar açılması, nehirler akıtılması, denizler var edilmesi gibi Yüce Allah’ın sayılamayacak kadar çok ayetlerinin tümü anlaşılmalıdır. Yani, bir kısmı önceki surelerde bulunan, bir kısmı da ilerideki surelerde gelecek olan yüzlerce ayette yer alan işaretlerin, mucizelerin tümü dikkate alınmalıdır.
Burada "karanlıklar" ve "nur [ışık]" kavramları hakiki anlamlarıyla değil, mecâzi anlamlarıyla konu edilmiştir. Zira hakiki anlamdaki karanlık "ışığın yokluğu" demek olup "karanlıklar" şeklinde çoğul olarak zikredilmez. Ayette "karanlıklar" sözcüğünün çoğul, "nur [ışık]" sözcüğünün ise tekil olarak yer almasının sebebi, "nur"un [ışığın] Kur’an’ı simgelediği için tek olması, "karanlıklar"ın ise İblis’ten, şeytandan, düşmandan, kısacası cehaletten kaynaklanan küfür, şirk, nifak gibi birçok çeşidinin bulunmasıdır. Yani, "nur" Allah’ın vahyidir, Kur’an’dır, "hakk"tır ve tektir; buna karşılık karanlık, batıl ise birçoktur ve bu yüzden ayette " ظلمات zulumat [karanlıklar]" olarak ifade edilmiştir. Bunun başka bir örneği Bakara suresinde geçmektedir:
* Allah, inananların yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınıdır; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddeden kimselere gelince; onların yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınları tâğûttur ki kendilerini aydınlıktan karanlıklara çıkarır. Bunlar, cehennem ashâbıdır. Onlar, orada sürekli kalıcıdırlar. [Bakara/257]
Konumuz olan ayetin son kısmındaki "Sonra da şu küfretmiş kişiler Rabblerine eşit/denk tutuyorlar" ifadesiyle gerek o günün gerekse tüm zamanların insanlarına: "Durum böyleyken nasıl olur da daha başka tanrılar edinir ve önlerinde secde ederek, kendilerine kurbanlar keser ve ihtiyaçlarınızı sunar ve yardımlarını dileyerek onları yeri göğü yaratanla bir tutarsınız, onları övgülersiniz?" mesajı verilmiştir.
Hamd edenlerin kime hamd etmesi gerektiğini bildiren cümlede geçen "gökleri ve yeri yaratan" ifadesinden; göklerin direksiz yükseltmiş olması, Güneş, Ay ve milyarlarca yıldızdan oluşan bu sistemde herhangi bir bozukluk ve düzensizliğin bulunmaması, üzerinde sayısız canlı ve cansız şey yaratılmış olan yeryüzünde sağlam kazık şeklinde dağlar oluşturulması, yollar açılması, nehirler akıtılması, denizler var edilmesi gibi Yüce Allah’ın sayılamayacak kadar çok ayetlerinin tümü anlaşılmalıdır. Yani, bir kısmı önceki surelerde bulunan, bir kısmı da ilerideki surelerde gelecek olan yüzlerce ayette yer alan işaretlerin, mucizelerin tümü dikkate alınmalıdır.
Burada "karanlıklar" ve "nur [ışık]" kavramları hakiki anlamlarıyla değil, mecâzi anlamlarıyla konu edilmiştir. Zira hakiki anlamdaki karanlık "ışığın yokluğu" demek olup "karanlıklar" şeklinde çoğul olarak zikredilmez. Ayette "karanlıklar" sözcüğünün çoğul, "nur [ışık]" sözcüğünün ise tekil olarak yer almasının sebebi, "nur"un [ışığın] Kur’an’ı simgelediği için tek olması, "karanlıklar"ın ise İblis’ten, şeytandan, düşmandan, kısacası cehaletten kaynaklanan küfür, şirk, nifak gibi birçok çeşidinin bulunmasıdır. Yani, "nur" Allah’ın vahyidir, Kur’an’dır, "hakk"tır ve tektir; buna karşılık karanlık, batıl ise birçoktur ve bu yüzden ayette " ظلمات zulumat [karanlıklar]" olarak ifade edilmiştir. Bunun başka bir örneği Bakara suresinde geçmektedir:
* Allah, inananların yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınıdır; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddeden kimselere gelince; onların yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınları tâğûttur ki kendilerini aydınlıktan karanlıklara çıkarır. Bunlar, cehennem ashâbıdır. Onlar, orada sürekli kalıcıdırlar. [Bakara/257]
Konumuz olan ayetin son kısmındaki "Sonra da şu küfretmiş kişiler Rabblerine eşit/denk tutuyorlar" ifadesiyle gerek o günün gerekse tüm zamanların insanlarına: "Durum böyleyken nasıl olur da daha başka tanrılar edinir ve önlerinde secde ederek, kendilerine kurbanlar keser ve ihtiyaçlarınızı sunar ve yardımlarını dileyerek onları yeri göğü yaratanla bir tutarsınız, onları övgülersiniz?" mesajı verilmiştir.