1Tüm övgüler, gökleri ve yeri yoktan yaratan, haberci âyetleri ikişer, üçer, dörder ... anlamlı/doğal güçleri ikişer, üçer, dörder ... şiddet biriminde elçiler yapan Allah'a özgüdür; başkası övülemez. O, oluşturmada dilediği şeyleri artırır. Şüphesiz ki Allah her şeye gücü yetendir.
Surenin bu giriş ayeti, müteşabih ayetlerin en güzel örneklerinden birisidir ve Yüce Rabbimiz burada dikkat çekici sözcüklerle ciddî mesajlar vermektedir. Ayette geçen sözcükler sıradan sözcükler olmayıp üzerinde bir hayli düşünülmesi gereken sözcüklerdir. Bu sebeple söz konusu sözcükleri tek tek ele almayı yararlı görüyoruz.
HAMD
Fatiha suresinin tahlilinde de açıkladığımız gibi, "الحمد hamd" kötülemenin karşıtı olup bir nimetin ve güzelliğin kaynağı ve sahibi olan gücü övgü ve yüceltme sözleriyle anmaktır. [Lisanü’l-Arab; c.2, s 583] Ancak şu incelik iyi anlaşılmalıdır: "Hamd", verilen bir nimetten yararlanma veya yapılan bir yardımla feraha çıkma karşılığı olmaktan çok, o nimeti verenin veya o yardımı yapanın yani Yaratıcı’nın sonsuz güç ve kuvvetine, yarattığı nimetlerin çokluğuna, O’nun Rabbliğine duyulan hayranlık sebebiyle dile getirilen bir övgüdür. Bu anlam inceliği nedeniyle "hamd" etmek "şükür"den farklıdır. Şükür bir nimete karşılık olarak ve ancak bir eylemle yapılırken, hamd bir nimetten yararlanmadan da ve sadece söz ile yapılır. Hamd, ilk bakışta "methetme" olarak tanımlanabilirse de, her methiye [övgü] hamd değildir. Çünkü methiyenin riyakârlık, dalkavukluk şaibesi taşımasına karşılık hamd tam bir samimiyet gerektirir. Dolayısıyla hamd, nimetleri, ikramları ve iyilikleri sonsuz olan Yüce Rabbimiz dışında hiç kimseye yapılmaz. O hâlde hamd edilirken nimetler sahibi Yüce Allah hem övülerek yüceltilmeli, hem de O’na şükredilmelidir.
Hamd ve önemi konusunda şu ayetlere bakılabilir: En’âm/1, A’râf/43, Yunus/10, Ta Ha/130, Kasas/70, Zümer/74.
الفطر FATR
Türevleri ile birlikte Kur’an’da yirmi kez geçen ve " فطرةfıtrat", " فطورfütur", " إفطار iftar" şeklindeki türevleri Türkçeye de geçmiş olan " فَطرfatr" sözcüğünün anlamı "yarmak" demektir. Sözcük ilk olarak "parmak uçlarıyla devenin memelerinden süt sağmak" eylemi için kullanılmış, ancak zaman içinde bu anlam genişleyerek "bir şeye müdahale etmek suretiyle bir oluşum sağlamak" anlamında yerleşmiştir. [Lisanü’l Arab; c.7, s.124,125 ftr mad.] Bu anlama göre "fatr" sözcüğü hem "ilk kez yapma, yoktan yaratma", hem de "mevcut düzeni bozma" olarak açıklanabilir. Sözcüğün her iki anlamı da dikkate alınarak ayetin ilgili bölümü şu şekillerde çevrilebilir:
-Hamd, gökleri ve yeri yoktan yaratan, ...
-Hamd, gökleri ve yeri parçalayacak olan, ...
"Fatr" sözcüğünün "mevcut düzeni bozma" şeklinde anlamlandırılması, "fatara" fiilinin mutavaat anlamı veren " إنفطار infitar" ve " منفطرةmünfetıratün" kalıpları kullanılarak yerin ve göğün Allah tarafından parçalanacağını bildiren ayetler ile de uyum göstermektedir:
* Gök çatladığı zaman, yıldızlar dökülüp dağıldığı zaman, denizler yarılıp akıtıldığı zaman, kabirler altüst edildiği zaman; kişi, önünden gönderdiği ve geri bıraktığı şeyleri öğrenmiştir. [İnfitar/1-5]
* Gök bile o günün şiddeti ile parçalanır. O'nun yerine getirmek için verdiği söz gerçekleşmiştir. [Müzzemmil/18]
MELEKLER
Necm ve Kadr surelerinin tahlillerinde de belirttiğimiz gibi, "melek" sözcüğünün anlamı hangi kökten türediğine göre değişmektedir. "Melâike" ve bunun tekili olan "melek" sözcükleri ya "ؤلوك ulûk" kökünden ya da "ملك melk" kökünden türemişlerdir. Buna göre:
1-Eğer "elçi göndermek" anlamına gelen "ؤلوك ulûk" kökünden türemiş ise, aslı "مألك me’lek" olan sözcük, ism-i zaman, ism-i mekân ve mastardır. Dolayısıyla sözcüğün başındaki "م [m]" harfi ektir. Sonraları "ا [elif]" ile "ل [lâm]" harfleri yer değiştirmiş ve sözcük " ملئك mel’ek" hâline getirilmiştir. Sözcüğün "Allah’tan elçi" anlamında isim olarak kullanılmaya başlamasıyla da hemze terk veya tahfif yoluyla kaldırılmış ve sözcük "melek" şeklini almıştır. [Lisanü’l-Arab; c.1, s. 191, 192. elk mad.] 2-Eğer sözcük "kuvvet, yönetim gücü" anlamındaki "ملك melk" kökünden türemiş ise, bu takdirde sözcüğün başındaki "م [m]" harfi ek olmayıp sözcüğün aslındandır. "Mülk, milk, malik ve melik" sözcükleri de bu kökten türemişler ve anlamlarını da bu kökten almışlardır.
Eski tefsircilerin genellikle birinci görüşü benimsemiş olmalarına karşılık bizim tespitlerimiz sözcüğün Kur’an’da farklı anlamlara gelen her iki kökten türemiş hâliyle de kullanıldığı yönündedir. Buna göre, konumuz olan "melâike" sözcüğü bazen "elçi" anlamına, bazen de "yönetim gücü" anlamına gelmektedir. Sözcüğün nerede hangi anlamda kullanıldığı ise yer aldığı pasajın söz akışından anlaşılmaktadır.
ELÇİLER
Genelde "Bir uzlaşma amacıyla ya da bir işi bitirmek için gönderilen kimse" olarak tanımlanan "الرّسول resul [elçi]" sözcüğü kısaca "gönderilmiş" demektir. Ancak "الرّسول resul [elçi]" sözcüğünün sadece insanlardan seçilmiş elçileri ifade ettiği sanılmamalıdır. Çünkü Kur’an’da Allah’ın meleklerden de elçiler seçtiği bildirilmektedir:
* Allah, haberci âyetlerden elçiler seçer, insanlardan da elçiler seçer. Şüphesiz Allah, en iyi işiten, en iyi görendir, ellerinin arasında olanı ve arkalarında olanı bilir. Ve işler, yalnızca Allah'a döndürülür. [Hacc/75,76]
"Melek" sözcüğünün türediği kök sözcüklere göre ifade ettiği anlamlar hakkındaki açıklamalar göz önüne alındığında, elçilerin "melek" cinsi olanlarının ya "yönetim gücü"nü temsil eden kuvvetler ya da "haber verici" nitelikli şeyler olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
Rabbimizin yağmur ve rüzgârları "yönetim gücü" anlamında elçi olarak yolladığı pek çok ayette bildirilmiştir (Furkan/48, En’âm/6, A’râf/133, 162, Hicr/22, Ankebut/40, Ahzab/9, Sebe/16, Fussılet/16, Zariyat/32–41, Kamer/19, 31, 34, Rahman/35, İsra/68, Ra’d/13, Kehf/40, Neml/63, Rum/46, 48, Mülk/17 ve Nuh/11).
"Haber verici" nitelikli melek cinsi elçilerin ise neler olabileceğini düşünmeye başlamadan önce dikkate alınması gereken husus, Rabbimizin elçilerin "indirilmişler"den de olabileceğini bildiren şu ifadesidir:
* Allah, onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. O hâlde, ey kavrama yetenekleri olan iman etmiş kimseler! Allah'ın koruması altına girin. Kesinlikle Allah, iman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış kimseleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, size bir öğüt, size Allah'ın açık açık âyetlerini/alâmetlerini/göstergelerini okuyan bir elçi indirdi. Ve her kim, Allah'a inanır ve sâlihi işlerse, Allah onu, altlarından ırmaklar akan, içinde sonsuza dek kalacakları cennetlere girdirir. Allah, onun için rızkı güzelleştirmiştir. [Talâk/10,11]
Yukarıdaki ayetlerin ifadesinden kolayca anlaşılabileceği gibi, Yüce Allah’ın indirdiği "Elçi-Öğüt" peygamber değil, Kur’an ayetleridir. Yani "heber verici" nitelikleri ile birer "melek" olan Kur’an ayetleri, Allah’ın indirdiği evrensel, ölümsüz elçileridir.
İKİŞER, ÜÇER, DÖRDER KANATLI
Cahiliye Arapları arasında yaygın olan inanışa göre Allah’ın kızları ve yardımcıları olan melekler kanatlı yaratıklardır ve rüzgâr, yağmur, deprem gibi doğa olayları da onların eseridir. Bu cahilî inanışlar kısmen rivayetlere de girmiş ve peygamberimizin Cebrail’in kanatlarının altı yüz olduğunu bildirdiği iddia edilmiştir. Ayrıca bu tür abartılar İsrafil’in her biri doğudan batıya uzanan tam on iki bin tane kanadı olduğu, Allah’ın Arş’ını da bu kanatlarla taşıdığı gibi fantezilerle de süslenmiştir. Özellikle Ka’bu’l Ahbar rivayetlerindeki meleklerin kanatları milyonları da aşmaktadır.
Biz, "kanat" sözcüğünün burada "güç"ten kinaye olarak kullanıldığını düşünmekteyiz. Şöyle ki: Bu kanatlar bir bakıma fizik biliminde bir güç birimi olarak kullanılan HP [Beygir Gücü] ifadesi gibidir. Meleklerdeki kanat çokluğu, onların güçlerinin fazlalığını ifade etmektedir. Buna göre, Meleklerin kanatları:
- "Melek" sözcüğü "yönetim gücü" anlamında kabul edildiği takdirde, meleklerin kanatları da yağmur, rüzgâr, sel gibi doğa olaylarının "güç"ü olarak;
- "Melek" sözcüğü "haber verici" anlamında kabul edildiği takdirde ise "Kur’an ayetlerinin müteşabih anlamlarının insanlar üzerinde yarattığı etkiler" olarak anlaşılmalıdır.
Bu açıklamalardan sonra konumuz olan ayetlerin takdiri, sözcüklerin değişik anlamlarına göre iki türlü yapılabilir:
a- "Hamd, gökleri ve yeri yoktan yaratan, gönderdiği ayetleri ikişer, üçer, dörder anlamlı elçiler kılan Allah’a özgüdür. O, yaratmada dilediği şeyleri artırır. Şüphesiz ki Allah her şeye gücü yetendir."
b- "Hamd, gökleri ve yeri yarıp parçalayacak olan, rüzgârları değişik şiddette elçiler kılan Allah’a özgüdür. O, yaratmada dilediği şeyleri artırır. Şüphesiz ki Allah her şeye gücü yetendir."
Meleklerin bu ayette ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçi oluşları hakkındaki tevilimiz, indirilmiş elçiler olan Kur’an ayetlerinin müteşabih olanlarının birden çok anlamı ifade ettiklerinin bildirildiği yönündedir. Bu anlamı tercih etmemize, 2. ayette geçen "rahmet" ve "Hakiym" ifadeleri ipucu olmuştur.
Ayetin son kısmındaki "Allah ... artırır" ifadesiyle Allah’ın gücünün sınırsızlığı, her istediği şeyi yaratacağı ve yaratmasının sürekliliği açıklanmaktadır.
2Allah, insanlara rahmetten neyi açarsa, artık onu tutacak biri olamaz. Her neyi de tutarsa, onu da, ondan sonra salacak biri olamaz. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, yenilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
Bu ayette Yüce Allah’ın tasarrufuna hiç kimsenin mani olamayacağı bildirilmekte ve bu genel hüküm, "Rahmeti açma veya tutma" konusu ele alınarak somutlaştırılmaktadır. Buradaki "Rahmeti açma veya tutma" ifadesini, "peygamber yollama veya yollamama" ya da "yağmur yağdırma veya yağdırmama" olarak anlamak mümkündür.
Eğer bu ifade "peygamber yollama veya yollamama" olarak anlaşıldığı takdirde, Allah’ın kimi, nereye elçi gönderdiği konusuna hiç kimsenin müdahale edemeyeceği; Allah’tan başka hiç kimsenin resul [elçi] gönderemeyeceği ve kimsenin kendini elçi ilân edemeyeceği bildiriliyor demektir. Nitekim Mekke kodamanları elçiliğin peygamberimize verilmesini yadırgamışlar ve "Allah göndere göndere bunu mu elçi gönderdi?" diye itirazda bulunmuşlardı. Mekke ileri gelenlerinin bu davranışları daha önce inmiş olan Kaf, Sad ve Furkan surelerinde dile getirilerek eleştirilmişti. Rabbimiz Sad suresinin 9 ve 10. ayetlerinde "Yoksa çok güçlü ve çok bağışlayıcı Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır? Ya da bütün o göklerin, yerin ve aralarında olanların mülkü onların mıdır? Öyle ise sebeplerin içinde yükselsinler!" şeklinde cevap vererek onların bu temelsiz yaklaşımlarına cevap vermişti.
Allah’ın rahmetine müdahalede bulunmak isteyen haddini bilmez inkârcılar, Rabbimiz tarafından hep aynı sertlikle uyarılmışlardır:
* Ve onlara bir âyet geldiği zaman, "Allah'ın elçilerine verilen gibi bize de verilmedikçe asla inanmayacağız" dediler. Allah elçilik görevini nereye vereceğini daha iyi bilir. Suç işleyenlere, çevirdikleri hilelerinden dolayı Allah katında bir aşağılık ve çetin bir azap dokunacaktır. [En’âm/124]
* Ve sen, gerçekten onlara: "O gökleri ve yeri kim oluşturdu?" diye sormuş olsan, kesinlikle "Allah!" diyeceklerdir. De ki: "Öyleyse Allah'ın astlarından çağırdıklarınızı hiç düşündünüz mü? Eğer Allah, bana bir zarar vermek istediyse, onlar O'nun zararını giderebilen kimseler midirler? Yahut bana bir rahmet dilediyse, onlar O'nun rahmetini engelleyebilen kimseler midirler? De ki: "Allah, bana yeter. Sonucu bırakanlar, yalnızca O'na sonucu bıraksınlar." [Zümer/38]
* Yine onlar: "Bu Kur’ân, şu iki şehirden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?" dediler. Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Şu basit dünya hayatında, onların geçimliklerini aralarında Biz paylaştırdık Biz. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye Biz, onların bir kısmını bir kısmının üzerine derecelerle yükselttik. Ve Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır. [Zühruf 31–32]
* Ve sen Kitab'ın sana vahyedileceğini/indirileceğini ummuyordun. O, ancak Rabbinden bir rahmet olarak verildi. Öyleyse sakın kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlere arka çıkma/yardımcı olma. [Kasas/86]
"Rahmeti açma veya tutma" ifadesi "Allah’ın bulut gönderip yağmur yağdırması veya yağdırmaması" olarak anlaşıldığı takdirde, ayette, Allah’ın gönderdiği bulut ve yağmura kimsenin engel olamayacağı, göndermediğini de zorla kimsenin gönderemeyeceği bildiriliyor demektir.
Aslında buradaki "rahmet" sözcüğünün anlamını "rızk, evlât, mal mülk, makam mevki, güç, otorite, sağlık, bilgi, lütuf" olarak genişletmek mümkündür. Çünkü "rahmet"in "yağmur" anlamında kullanıldığı ayetler olduğu gibi, "rızk" anlamında kullanıldığı ayetler de mevcuttur. Bu takdirde ayetten Allah’ın bu nimetler için rahmetini açmasına ve bunların belirlenen kişiye ulaşmasına engel olunamayacağı veya Allah’ın rahmetini tutması hâlinde o kişinin bu nimetlerden mahrumiyetini hiç kimsenin tersine çeviremeyeceği anlaşılır.
* Ve eğer Allah, sana bir zarar dokunduracak olursa, onu O'ndan başka giderecek biri yoktur. Ve eğer sana bir hayır dilerse, o zaman da O'nun verdiklerini geri çevirecek biri yoktur. O, armağanlarını kullarından dilediğine isabet ettirir. Ve Allah, çok yarlıgayıcı, çok merhametlidir. [Yunus/107]
Allah Aziz’dir, Hakîm’dir
Ayetin sonunda yer alan bu iki sıfat, Rabbimizin mutlak galip ve en iyi yasa koyucu olduğunu vurgulamaktadır. Bu sıfatlarıyla Rabbimiz Kendi tasarrufuna kimsenin mani olamayacağını, bütün direnmelere rağmen yasalarını indirerek rahmetini dilediğine göndereceğini ortaya koymuş olmaktadır.
Surenin bu giriş ayeti, müteşabih ayetlerin en güzel örneklerinden birisidir ve Yüce Rabbimiz burada dikkat çekici sözcüklerle ciddî mesajlar vermektedir. Ayette geçen sözcükler sıradan sözcükler olmayıp üzerinde bir hayli düşünülmesi gereken sözcüklerdir. Bu sebeple söz konusu sözcükleri tek tek ele almayı yararlı görüyoruz.
HAMD
Fatiha suresinin tahlilinde de açıkladığımız gibi, "الحمد hamd" kötülemenin karşıtı olup bir nimetin ve güzelliğin kaynağı ve sahibi olan gücü övgü ve yüceltme sözleriyle anmaktır. [Lisanü’l-Arab; c.2, s 583] Ancak şu incelik iyi anlaşılmalıdır: "Hamd", verilen bir nimetten yararlanma veya yapılan bir yardımla feraha çıkma karşılığı olmaktan çok, o nimeti verenin veya o yardımı yapanın yani Yaratıcı’nın sonsuz güç ve kuvvetine, yarattığı nimetlerin çokluğuna, O’nun Rabbliğine duyulan hayranlık sebebiyle dile getirilen bir övgüdür. Bu anlam inceliği nedeniyle "hamd" etmek "şükür"den farklıdır. Şükür bir nimete karşılık olarak ve ancak bir eylemle yapılırken, hamd bir nimetten yararlanmadan da ve sadece söz ile yapılır. Hamd, ilk bakışta "methetme" olarak tanımlanabilirse de, her methiye [övgü] hamd değildir. Çünkü methiyenin riyakârlık, dalkavukluk şaibesi taşımasına karşılık hamd tam bir samimiyet gerektirir. Dolayısıyla hamd, nimetleri, ikramları ve iyilikleri sonsuz olan Yüce Rabbimiz dışında hiç kimseye yapılmaz. O hâlde hamd edilirken nimetler sahibi Yüce Allah hem övülerek yüceltilmeli, hem de O’na şükredilmelidir.
Hamd ve önemi konusunda şu ayetlere bakılabilir: En’âm/1, A’râf/43, Yunus/10, Ta Ha/130, Kasas/70, Zümer/74.
الفطر FATR
Türevleri ile birlikte Kur’an’da yirmi kez geçen ve " فطرةfıtrat", " فطورfütur", " إفطار iftar" şeklindeki türevleri Türkçeye de geçmiş olan " فَطرfatr" sözcüğünün anlamı "yarmak" demektir. Sözcük ilk olarak "parmak uçlarıyla devenin memelerinden süt sağmak" eylemi için kullanılmış, ancak zaman içinde bu anlam genişleyerek "bir şeye müdahale etmek suretiyle bir oluşum sağlamak" anlamında yerleşmiştir. [Lisanü’l Arab; c.7, s.124,125 ftr mad.] Bu anlama göre "fatr" sözcüğü hem "ilk kez yapma, yoktan yaratma", hem de "mevcut düzeni bozma" olarak açıklanabilir. Sözcüğün her iki anlamı da dikkate alınarak ayetin ilgili bölümü şu şekillerde çevrilebilir:
-Hamd, gökleri ve yeri yoktan yaratan, ...
-Hamd, gökleri ve yeri parçalayacak olan, ...
"Fatr" sözcüğünün "mevcut düzeni bozma" şeklinde anlamlandırılması, "fatara" fiilinin mutavaat anlamı veren " إنفطار infitar" ve " منفطرةmünfetıratün" kalıpları kullanılarak yerin ve göğün Allah tarafından parçalanacağını bildiren ayetler ile de uyum göstermektedir:
* Gök çatladığı zaman, yıldızlar dökülüp dağıldığı zaman, denizler yarılıp akıtıldığı zaman, kabirler altüst edildiği zaman; kişi, önünden gönderdiği ve geri bıraktığı şeyleri öğrenmiştir. [İnfitar/1-5]
* Gök bile o günün şiddeti ile parçalanır. O'nun yerine getirmek için verdiği söz gerçekleşmiştir. [Müzzemmil/18]
MELEKLER
Necm ve Kadr surelerinin tahlillerinde de belirttiğimiz gibi, "melek" sözcüğünün anlamı hangi kökten türediğine göre değişmektedir. "Melâike" ve bunun tekili olan "melek" sözcükleri ya "ؤلوك ulûk" kökünden ya da "ملك melk" kökünden türemişlerdir. Buna göre:
1-Eğer "elçi göndermek" anlamına gelen "ؤلوك ulûk" kökünden türemiş ise, aslı "مألك me’lek" olan sözcük, ism-i zaman, ism-i mekân ve mastardır. Dolayısıyla sözcüğün başındaki "م [m]" harfi ektir. Sonraları "ا [elif]" ile "ل [lâm]" harfleri yer değiştirmiş ve sözcük " ملئك mel’ek" hâline getirilmiştir. Sözcüğün "Allah’tan elçi" anlamında isim olarak kullanılmaya başlamasıyla da hemze terk veya tahfif yoluyla kaldırılmış ve sözcük "melek" şeklini almıştır. [Lisanü’l-Arab; c.1, s. 191, 192. elk mad.] 2-Eğer sözcük "kuvvet, yönetim gücü" anlamındaki "ملك melk" kökünden türemiş ise, bu takdirde sözcüğün başındaki "م [m]" harfi ek olmayıp sözcüğün aslındandır. "Mülk, milk, malik ve melik" sözcükleri de bu kökten türemişler ve anlamlarını da bu kökten almışlardır.
Eski tefsircilerin genellikle birinci görüşü benimsemiş olmalarına karşılık bizim tespitlerimiz sözcüğün Kur’an’da farklı anlamlara gelen her iki kökten türemiş hâliyle de kullanıldığı yönündedir. Buna göre, konumuz olan "melâike" sözcüğü bazen "elçi" anlamına, bazen de "yönetim gücü" anlamına gelmektedir. Sözcüğün nerede hangi anlamda kullanıldığı ise yer aldığı pasajın söz akışından anlaşılmaktadır.
ELÇİLER
Genelde "Bir uzlaşma amacıyla ya da bir işi bitirmek için gönderilen kimse" olarak tanımlanan "الرّسول resul [elçi]" sözcüğü kısaca "gönderilmiş" demektir. Ancak "الرّسول resul [elçi]" sözcüğünün sadece insanlardan seçilmiş elçileri ifade ettiği sanılmamalıdır. Çünkü Kur’an’da Allah’ın meleklerden de elçiler seçtiği bildirilmektedir:
* Allah, haberci âyetlerden elçiler seçer, insanlardan da elçiler seçer. Şüphesiz Allah, en iyi işiten, en iyi görendir, ellerinin arasında olanı ve arkalarında olanı bilir. Ve işler, yalnızca Allah'a döndürülür. [Hacc/75,76]
"Melek" sözcüğünün türediği kök sözcüklere göre ifade ettiği anlamlar hakkındaki açıklamalar göz önüne alındığında, elçilerin "melek" cinsi olanlarının ya "yönetim gücü"nü temsil eden kuvvetler ya da "haber verici" nitelikli şeyler olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
Rabbimizin yağmur ve rüzgârları "yönetim gücü" anlamında elçi olarak yolladığı pek çok ayette bildirilmiştir (Furkan/48, En’âm/6, A’râf/133, 162, Hicr/22, Ankebut/40, Ahzab/9, Sebe/16, Fussılet/16, Zariyat/32–41, Kamer/19, 31, 34, Rahman/35, İsra/68, Ra’d/13, Kehf/40, Neml/63, Rum/46, 48, Mülk/17 ve Nuh/11).
"Haber verici" nitelikli melek cinsi elçilerin ise neler olabileceğini düşünmeye başlamadan önce dikkate alınması gereken husus, Rabbimizin elçilerin "indirilmişler"den de olabileceğini bildiren şu ifadesidir:
* Allah, onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. O hâlde, ey kavrama yetenekleri olan iman etmiş kimseler! Allah'ın koruması altına girin. Kesinlikle Allah, iman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış kimseleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, size bir öğüt, size Allah'ın açık açık âyetlerini/alâmetlerini/göstergelerini okuyan bir elçi indirdi. Ve her kim, Allah'a inanır ve sâlihi işlerse, Allah onu, altlarından ırmaklar akan, içinde sonsuza dek kalacakları cennetlere girdirir. Allah, onun için rızkı güzelleştirmiştir. [Talâk/10,11]
Yukarıdaki ayetlerin ifadesinden kolayca anlaşılabileceği gibi, Yüce Allah’ın indirdiği "Elçi-Öğüt" peygamber değil, Kur’an ayetleridir. Yani "heber verici" nitelikleri ile birer "melek" olan Kur’an ayetleri, Allah’ın indirdiği evrensel, ölümsüz elçileridir.
İKİŞER, ÜÇER, DÖRDER KANATLI
Cahiliye Arapları arasında yaygın olan inanışa göre Allah’ın kızları ve yardımcıları olan melekler kanatlı yaratıklardır ve rüzgâr, yağmur, deprem gibi doğa olayları da onların eseridir. Bu cahilî inanışlar kısmen rivayetlere de girmiş ve peygamberimizin Cebrail’in kanatlarının altı yüz olduğunu bildirdiği iddia edilmiştir. Ayrıca bu tür abartılar İsrafil’in her biri doğudan batıya uzanan tam on iki bin tane kanadı olduğu, Allah’ın Arş’ını da bu kanatlarla taşıdığı gibi fantezilerle de süslenmiştir. Özellikle Ka’bu’l Ahbar rivayetlerindeki meleklerin kanatları milyonları da aşmaktadır.
Biz, "kanat" sözcüğünün burada "güç"ten kinaye olarak kullanıldığını düşünmekteyiz. Şöyle ki: Bu kanatlar bir bakıma fizik biliminde bir güç birimi olarak kullanılan HP [Beygir Gücü] ifadesi gibidir. Meleklerdeki kanat çokluğu, onların güçlerinin fazlalığını ifade etmektedir. Buna göre, Meleklerin kanatları:
- "Melek" sözcüğü "yönetim gücü" anlamında kabul edildiği takdirde, meleklerin kanatları da yağmur, rüzgâr, sel gibi doğa olaylarının "güç"ü olarak;
- "Melek" sözcüğü "haber verici" anlamında kabul edildiği takdirde ise "Kur’an ayetlerinin müteşabih anlamlarının insanlar üzerinde yarattığı etkiler" olarak anlaşılmalıdır.
Bu açıklamalardan sonra konumuz olan ayetlerin takdiri, sözcüklerin değişik anlamlarına göre iki türlü yapılabilir:
a- "Hamd, gökleri ve yeri yoktan yaratan, gönderdiği ayetleri ikişer, üçer, dörder anlamlı elçiler kılan Allah’a özgüdür. O, yaratmada dilediği şeyleri artırır. Şüphesiz ki Allah her şeye gücü yetendir."
b- "Hamd, gökleri ve yeri yarıp parçalayacak olan, rüzgârları değişik şiddette elçiler kılan Allah’a özgüdür. O, yaratmada dilediği şeyleri artırır. Şüphesiz ki Allah her şeye gücü yetendir."
Meleklerin bu ayette ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçi oluşları hakkındaki tevilimiz, indirilmiş elçiler olan Kur’an ayetlerinin müteşabih olanlarının birden çok anlamı ifade ettiklerinin bildirildiği yönündedir. Bu anlamı tercih etmemize, 2. ayette geçen "rahmet" ve "Hakiym" ifadeleri ipucu olmuştur.
Ayetin son kısmındaki "Allah ... artırır" ifadesiyle Allah’ın gücünün sınırsızlığı, her istediği şeyi yaratacağı ve yaratmasının sürekliliği açıklanmaktadır.
2Allah, insanlara rahmetten neyi açarsa, artık onu tutacak biri olamaz. Her neyi de tutarsa, onu da, ondan sonra salacak biri olamaz. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, yenilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
Bu ayette Yüce Allah’ın tasarrufuna hiç kimsenin mani olamayacağı bildirilmekte ve bu genel hüküm, "Rahmeti açma veya tutma" konusu ele alınarak somutlaştırılmaktadır. Buradaki "Rahmeti açma veya tutma" ifadesini, "peygamber yollama veya yollamama" ya da "yağmur yağdırma veya yağdırmama" olarak anlamak mümkündür.
Eğer bu ifade "peygamber yollama veya yollamama" olarak anlaşıldığı takdirde, Allah’ın kimi, nereye elçi gönderdiği konusuna hiç kimsenin müdahale edemeyeceği; Allah’tan başka hiç kimsenin resul [elçi] gönderemeyeceği ve kimsenin kendini elçi ilân edemeyeceği bildiriliyor demektir. Nitekim Mekke kodamanları elçiliğin peygamberimize verilmesini yadırgamışlar ve "Allah göndere göndere bunu mu elçi gönderdi?" diye itirazda bulunmuşlardı. Mekke ileri gelenlerinin bu davranışları daha önce inmiş olan Kaf, Sad ve Furkan surelerinde dile getirilerek eleştirilmişti. Rabbimiz Sad suresinin 9 ve 10. ayetlerinde "Yoksa çok güçlü ve çok bağışlayıcı Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır? Ya da bütün o göklerin, yerin ve aralarında olanların mülkü onların mıdır? Öyle ise sebeplerin içinde yükselsinler!" şeklinde cevap vererek onların bu temelsiz yaklaşımlarına cevap vermişti.
Allah’ın rahmetine müdahalede bulunmak isteyen haddini bilmez inkârcılar, Rabbimiz tarafından hep aynı sertlikle uyarılmışlardır:
* Ve onlara bir âyet geldiği zaman, "Allah'ın elçilerine verilen gibi bize de verilmedikçe asla inanmayacağız" dediler. Allah elçilik görevini nereye vereceğini daha iyi bilir. Suç işleyenlere, çevirdikleri hilelerinden dolayı Allah katında bir aşağılık ve çetin bir azap dokunacaktır. [En’âm/124]
* Ve sen, gerçekten onlara: "O gökleri ve yeri kim oluşturdu?" diye sormuş olsan, kesinlikle "Allah!" diyeceklerdir. De ki: "Öyleyse Allah'ın astlarından çağırdıklarınızı hiç düşündünüz mü? Eğer Allah, bana bir zarar vermek istediyse, onlar O'nun zararını giderebilen kimseler midirler? Yahut bana bir rahmet dilediyse, onlar O'nun rahmetini engelleyebilen kimseler midirler? De ki: "Allah, bana yeter. Sonucu bırakanlar, yalnızca O'na sonucu bıraksınlar." [Zümer/38]
* Yine onlar: "Bu Kur’ân, şu iki şehirden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?" dediler. Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Şu basit dünya hayatında, onların geçimliklerini aralarında Biz paylaştırdık Biz. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye Biz, onların bir kısmını bir kısmının üzerine derecelerle yükselttik. Ve Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır. [Zühruf 31–32]
* Ve sen Kitab'ın sana vahyedileceğini/indirileceğini ummuyordun. O, ancak Rabbinden bir rahmet olarak verildi. Öyleyse sakın kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlere arka çıkma/yardımcı olma. [Kasas/86]
"Rahmeti açma veya tutma" ifadesi "Allah’ın bulut gönderip yağmur yağdırması veya yağdırmaması" olarak anlaşıldığı takdirde, ayette, Allah’ın gönderdiği bulut ve yağmura kimsenin engel olamayacağı, göndermediğini de zorla kimsenin gönderemeyeceği bildiriliyor demektir.
Aslında buradaki "rahmet" sözcüğünün anlamını "rızk, evlât, mal mülk, makam mevki, güç, otorite, sağlık, bilgi, lütuf" olarak genişletmek mümkündür. Çünkü "rahmet"in "yağmur" anlamında kullanıldığı ayetler olduğu gibi, "rızk" anlamında kullanıldığı ayetler de mevcuttur. Bu takdirde ayetten Allah’ın bu nimetler için rahmetini açmasına ve bunların belirlenen kişiye ulaşmasına engel olunamayacağı veya Allah’ın rahmetini tutması hâlinde o kişinin bu nimetlerden mahrumiyetini hiç kimsenin tersine çeviremeyeceği anlaşılır.
* Ve eğer Allah, sana bir zarar dokunduracak olursa, onu O'ndan başka giderecek biri yoktur. Ve eğer sana bir hayır dilerse, o zaman da O'nun verdiklerini geri çevirecek biri yoktur. O, armağanlarını kullarından dilediğine isabet ettirir. Ve Allah, çok yarlıgayıcı, çok merhametlidir. [Yunus/107]
Allah Aziz’dir, Hakîm’dir
Ayetin sonunda yer alan bu iki sıfat, Rabbimizin mutlak galip ve en iyi yasa koyucu olduğunu vurgulamaktadır. Bu sıfatlarıyla Rabbimiz Kendi tasarrufuna kimsenin mani olamayacağını, bütün direnmelere rağmen yasalarını indirerek rahmetini dilediğine göndereceğini ortaya koymuş olmaktadır.