VEYL: ويل [veyl] sözcüğü, "kınama, öfke ve tehdit" ifade eden bir sözcük olup sözcüğün aslı وى لفلان [vey li-fülânın=vay falancaya] şeklindedir. Ne var ki, Araplar tarafından sıkça kullanılan وى [vey] sözcüğü, zamanla kendisinden sonra gelen ل [lam] ile birleştirilerek ويل [veyl] şeklinde kullanılmaya başlanmıştır.
Araplar, gördükleri ileri derecedeki çirkinlik için veyl, küçük görmek için veys, acımak için de veyh sözcüklerini kullanırlar. [Razi; el Mefatihu’l Gayb]
Veyl sözcüğü, cehennemde bir dağın veya bir vâdinin adı olarak da rivâyet edilmiştir. Ama bu tarz rivâyetler kişisel yorum olmaktan öteye geçememişlerdir.
Rabbimiz veyl kelimesini burada nekre [belirsiz] olarak ifade etmiştir. Bu kullanımdan, veyl'in ölçüsünü hiç kimsenin bilmediği, bilemeyeceği, ancak Allah'ın bilebileceği anlaşılmaktadır. Bir başka ifade ile Rabbimiz, cezasının sadece Kendisi tarafından bilinebilecek ölçüde büyük olduğunu bildirerek inançsız insanlarca ortaya konulan bu davranışların ne denli çirkin olduğuna dikkat çekmiş olmaktadır.
HÜMEZE ve LÜMEZE: همزة [hümeze] sözcüğü, همز [hemz] kökünden türemiş, mübalâğa [abartı] kalıbında bir ism-i fail [etken isim] olup "sıkan, kıran, men eden, ayıplayan, vuran, döven" anlamlarında kullanılır. Ama asıl anlamı, "sıkan" ve "sakındıran" demektir. Zaman içerisinde "arkadan kınayarak, ayıplayarak, kötüleyerek birini bir şeyden sakındıran, o kişiyi sıkıntıya sokanlar" anlamında kullanılır olmuştur. [Lisânü'l-Arab; c. 9, s. 133-134.]
لمزة [lümeze] ise "yüze karşı gizli sözle; kaş, göz, dudak hareketleri ile can sıkma, manevîyat bozma" anlamındakiلمز [lemz] sözcüğünden türemiş bir sözcüktür. Lümeze de tıpkı hümeze gibi mübalâğa kalıbında çoğul anlamlı bir ism-i fail olup "yüze karşı mimiklerle [kaş, göz ve dudak hareketleriyle] sıkıntı verenler" anlamına gelir. [Lisânü'l-Arab; c. 8, s. 125.]
Lemz sözcüğünün türevleri, Hucurât/11 ve Tevbe/58, 79'da görülebilir.
Hümeze ve lümeze sözcükleri فعلة [fu‘aletün] kalıbında olup Araplar ضحكة [duhaketün=çok gülen], لعنة [lu‘anetün=çok lânet eden] gibi sözcükleri de bu kalıpla kullanmışlardır. Sözcüklerin farklı kıraatleri söz konusu olmasına rağmen, kıraatlerin hiç birinde anlam farklılığı yoktur. Bu nedenle burada farklı kıraatlerin ayrıntısına girilmeyecektir.
Hümeze ve lümeze sözcüklerinin manaları ile ilgili olarak klâsik eserlerde şu açıklamalar yer almıştır:
* Hümeze, "gıybet eden", lümeze ise "ayıplayan ve eğlenen" demektir. [..... (İbn-i Abbâs'tan naklen]
* Hümeze, el-kol hareketleriyle; lümeze de dille yapılan alaya almalardır. [..... (Ebû Zeyd'den naklen]
* Hümeze, yüz yüze iken ayıplayıp alay eden, lümeze ise insanı arkasından ayıplayıp alay edendir. [..... (Ebu'l-Âliye'den naklen]
* Hümeze, açıkça ayıplayıp alay eden; lümeze ise gizlice, kaş-göz işaretleriyle ayıplayandır da denilmiştir.
* Hümeze ve lümeze, insanlara hoşlanmadıkları lâkaplar takarak öyle çağırandır. [Razi; el Mefatihu’l Gayb]
* Hümeze, beraberinde oturan kimseyi göz ucuyla işaret ederek ayıplayıp alay eden; lümeze ise din kardeşini gıyâbında kötü şeylerle anıp ayıplayandır. [..... (Hasan el-Basrî ve İbn-i Keysan'dan naklen]
* Bunlar [hümeze ve lümeze] koğuculuk yapanlar; dostların arasını açanlar ve insanlara kusur bulanlardır. [..... (İbn-i Abbâs'tan naklen Ebu'l-Levzâ]
* Hümeze dil ile, lümeze de göz ile yapılandır. [..... (Süfyân-ı Sevrî'den naklen]
Görüldüğü gibi, yukarıdaki açıklamaların hepsi de birbirine yakın anlamlar içermektedir. Ancak bize göre bunların içerisinde âyetin lâfzî yapısına ve Kur’ân'ın genel ilkelerine en uygun olanı, Lisânü'l-Arab'ın verdiği anlamlar doğrultusunda sözcüklerin orijinal anlamlarıyla yapılan açıklamadır.
Dikkat edilecek olursa, sözcükler hakkındaki açıklamaların tümü, "insanların şeref ve haysiyetiyle oynayıp onların kusurlarını ortaya koyma, onları sıkıntıya sokma, maneviyatlarını bozma" anlamlarında birleşmektedir. Bu demektir ki, hümeze ve lümeze olarak adlandırılanlar, İslâm tebliğcilerini sıkıştırmak, sıkıntıya sokmak, başarılarını engellemek için arkalarından girişimlerde bulunmakta, kulis yapmakta, lobiler oluşturmakta hatta bunlarla da yetinmeyip yüzlerine karşı sinir bozucu mimik hareketlerinde bulunmaktadırlar.
Araplar, gördükleri ileri derecedeki çirkinlik için veyl, küçük görmek için veys, acımak için de veyh sözcüklerini kullanırlar. [Razi; el Mefatihu’l Gayb]
Veyl sözcüğü, cehennemde bir dağın veya bir vâdinin adı olarak da rivâyet edilmiştir. Ama bu tarz rivâyetler kişisel yorum olmaktan öteye geçememişlerdir.
Rabbimiz veyl kelimesini burada nekre [belirsiz] olarak ifade etmiştir. Bu kullanımdan, veyl'in ölçüsünü hiç kimsenin bilmediği, bilemeyeceği, ancak Allah'ın bilebileceği anlaşılmaktadır. Bir başka ifade ile Rabbimiz, cezasının sadece Kendisi tarafından bilinebilecek ölçüde büyük olduğunu bildirerek inançsız insanlarca ortaya konulan bu davranışların ne denli çirkin olduğuna dikkat çekmiş olmaktadır.
HÜMEZE ve LÜMEZE: همزة [hümeze] sözcüğü, همز [hemz] kökünden türemiş, mübalâğa [abartı] kalıbında bir ism-i fail [etken isim] olup "sıkan, kıran, men eden, ayıplayan, vuran, döven" anlamlarında kullanılır. Ama asıl anlamı, "sıkan" ve "sakındıran" demektir. Zaman içerisinde "arkadan kınayarak, ayıplayarak, kötüleyerek birini bir şeyden sakındıran, o kişiyi sıkıntıya sokanlar" anlamında kullanılır olmuştur. [Lisânü'l-Arab; c. 9, s. 133-134.]
لمزة [lümeze] ise "yüze karşı gizli sözle; kaş, göz, dudak hareketleri ile can sıkma, manevîyat bozma" anlamındakiلمز [lemz] sözcüğünden türemiş bir sözcüktür. Lümeze de tıpkı hümeze gibi mübalâğa kalıbında çoğul anlamlı bir ism-i fail olup "yüze karşı mimiklerle [kaş, göz ve dudak hareketleriyle] sıkıntı verenler" anlamına gelir. [Lisânü'l-Arab; c. 8, s. 125.]
Lemz sözcüğünün türevleri, Hucurât/11 ve Tevbe/58, 79'da görülebilir.
Hümeze ve lümeze sözcükleri فعلة [fu‘aletün] kalıbında olup Araplar ضحكة [duhaketün=çok gülen], لعنة [lu‘anetün=çok lânet eden] gibi sözcükleri de bu kalıpla kullanmışlardır. Sözcüklerin farklı kıraatleri söz konusu olmasına rağmen, kıraatlerin hiç birinde anlam farklılığı yoktur. Bu nedenle burada farklı kıraatlerin ayrıntısına girilmeyecektir.
Hümeze ve lümeze sözcüklerinin manaları ile ilgili olarak klâsik eserlerde şu açıklamalar yer almıştır:
* Hümeze, "gıybet eden", lümeze ise "ayıplayan ve eğlenen" demektir. [..... (İbn-i Abbâs'tan naklen]
* Hümeze, el-kol hareketleriyle; lümeze de dille yapılan alaya almalardır. [..... (Ebû Zeyd'den naklen]
* Hümeze, yüz yüze iken ayıplayıp alay eden, lümeze ise insanı arkasından ayıplayıp alay edendir. [..... (Ebu'l-Âliye'den naklen]
* Hümeze, açıkça ayıplayıp alay eden; lümeze ise gizlice, kaş-göz işaretleriyle ayıplayandır da denilmiştir.
* Hümeze ve lümeze, insanlara hoşlanmadıkları lâkaplar takarak öyle çağırandır. [Razi; el Mefatihu’l Gayb]
* Hümeze, beraberinde oturan kimseyi göz ucuyla işaret ederek ayıplayıp alay eden; lümeze ise din kardeşini gıyâbında kötü şeylerle anıp ayıplayandır. [..... (Hasan el-Basrî ve İbn-i Keysan'dan naklen]
* Bunlar [hümeze ve lümeze] koğuculuk yapanlar; dostların arasını açanlar ve insanlara kusur bulanlardır. [..... (İbn-i Abbâs'tan naklen Ebu'l-Levzâ]
* Hümeze dil ile, lümeze de göz ile yapılandır. [..... (Süfyân-ı Sevrî'den naklen]
Görüldüğü gibi, yukarıdaki açıklamaların hepsi de birbirine yakın anlamlar içermektedir. Ancak bize göre bunların içerisinde âyetin lâfzî yapısına ve Kur’ân'ın genel ilkelerine en uygun olanı, Lisânü'l-Arab'ın verdiği anlamlar doğrultusunda sözcüklerin orijinal anlamlarıyla yapılan açıklamadır.
Dikkat edilecek olursa, sözcükler hakkındaki açıklamaların tümü, "insanların şeref ve haysiyetiyle oynayıp onların kusurlarını ortaya koyma, onları sıkıntıya sokma, maneviyatlarını bozma" anlamlarında birleşmektedir. Bu demektir ki, hümeze ve lümeze olarak adlandırılanlar, İslâm tebliğcilerini sıkıştırmak, sıkıntıya sokmak, başarılarını engellemek için arkalarından girişimlerde bulunmakta, kulis yapmakta, lobiler oluşturmakta hatta bunlarla da yetinmeyip yüzlerine karşı sinir bozucu mimik hareketlerinde bulunmaktadırlar.