Kariah! [Felâket kapısını şiddetli çalan, şok eden!]
"Yaşlandıkça saçların dökülmesi, başın kelleşmesi" anlamına gelen "القرع Kar’ı" sözcüğünün "ismi fail"i olan "القارعة el-kariah" sözcüğünün ilk [vaz’] anlamı, "saçı döken, başı kel eden" demektir. [Lisanü’l Arab, "g ra" mad.] Ama zamanla "çok şiddetle vuran, çok şiddetle yüklenen şeyler, insanlara şok yaşatan ciddî felâketler" anlamında kullanılır olmuştur.
Bu anlam kayması, "el-kariah" sözcüğünün türetildiği "kar’ı" sözcüğü için de söz konusu olmuştur. Araplar itaatsiz köleleri asa ile dövmeyi "kar’ı" sözcüğüyle ifade etmişler ve "العبد يقرع بالعصى el-abdü yuqrau bil asa [köle sopa ile dövülür, yola getirilir]" demişlerdir. Sopa ile dövülmek bir insanın felâketi anlamına gelmesine rağmen, bu hastalıklı mantığın izleri "dayak cennetten çıkmadır" şeklindeki basmakalıp bir sözle günümüze kadar gelmiştir.
Bu surede "القارعة el-kariah" sözcüğü ilk [vaz’] anlamında değil, en büyük felâket olan "Kıyamet" anlamında kullanılmıştır. Surede "القارعة el-Kariah" sözcüğüyle ifade edilen "Kıyamet"in "el-Hâkkah", "es-Sahhah", "el-Ğaşiyeh" gibi ince anlamlar içeren başka isimleri de mevcut olup bu isimler inşallah ileride yeri geldikçe açıklanacaktır.
"القارعة el-kariah" sözcüğü, Kur’an’da bu sureden başka iki yerde daha aynı anlamda geçmektedir:
27-29,31Yine o kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kimseler: "Ona Rabbinden bir alâmet/gösterge indirilmeli değil miydi, eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur’ân olsaydı..." diyorlar. De ki: "Şüphesiz Allah, dilediğini şaşırtır ve gönülden bağlanan kimseleri; inanan ve kalpleri Allah'ı anmakla zihnindeki tüm soru işaretlerini gidererek rahata kavuşmuş kişileri Kendisine kılavuzlar." Gözünüzü açın! Kalpler, yalnız ve yalnız Allah'ı anmakla; zihnindeki tüm soru işaretlerini gidermekle rahata kavuşur. İman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış kimseler; tuba; güzellikler, müjdeler ve güzel dönüş yeri sadece onlar içindir. Aslında emrin tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki eğer Allah dilemiş olsaydı, kesinlikle insanların tümüne kılavuzluk ederdi. İnkâr eden kimseler, Allah'ın vaadi gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez/miadını şaşırmaz. [Ra’d/27- 31]
4Semûd ve Âd, felaket kapısını şiddetli çalanı, şok edeni yalanladılar. [Hakkah/4]
Semud ve Ad ile ilgili detay daha evvelki surelerde verilmişti. Kıyameti yalanlamalarından dolayı bu kavimlerin başına gelmiş olan felâketler oralardan tetkik edilebilir.
Rabbimizin Kur’an’daki beyanına göre, kıyamet "sayhah [korkunç bir gürültü, uğultu]" ile başlayacaktır:
68Ve sûra üflenmiştir de Allah'ın dilediği hariç, göklerde kim var, yerde kim varsa çarpılıp yıkılıvermiştir. Sonra ona başka bir daha üflenmiştir de onlar kalkmışlar karşıda bakıp duruyorlar. [Zümer/68]
49,50Onlar sadece birbiriyle çekişip dururlarken, kendilerini yakalayıverecek bir tek çığlıkla karşı karşıya kalacaklardır. İşte o zaman bir vasiyette bile bulunamazlar. Ailelerine, yakınlarına da dönemezler. [Ya Sin/49]
53Sadece bir tek çığlık olmuştur. Bir de bakmışsın ki hepsi huzurumuzda "hazır ol"a geçirilmişlerdir. 54Artık bugün kişi herhangi bir şekilde haksızlığa uğramaz. Ve sadece yapmış olduklarınız ile karşılıklandırılırsınız. [Ya Sin/53]
15Ve bunlar, göz açıp kapayacak kadar bile gecikmesi olmayan bir çığlıktan başkasını beklemiyorlar. [Sad/15]
41Ve sen bir seslenenin yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver; 42o gün, o çağrıyı gerçek olarak duyarlar. İşte bu çıkış, diriliş günüdür. [Kaf/41, 42]
Bu "الصّيحة sayha [korkunç gürültü, uğultu]" ile inançsızlar, en büyük felâketin kapılarına dayandığını anlayacaklar, göklerin çatlaması, Güneş ve Ay’ın söndürülmesi, yıldızların bulandırılması, dağların yürütülmesi, denizlerin kaynatılması, kısaca her şeyin hercümerç olması sonucunda şoka girerek ne yaptıklarını bilmez hâlde serserice dolaşacaklardır. Evrendeki tüm varlıklar kontrolsüz bir şekilde birbirlerine çarpacaklar ve birbirlerinin felâketlerini oluşturacaklardır. O gün kimse için dönüş veya kaçış imkânı bulunmayacaktır.
İşte, bu yüzden kıyamet "en büyük felâketin kapıları çalması" anlamında "القارعة el-Kariah" olarak isimlendirilmiştir.
Ayetin Cümle Yapısı
Görünürde öznesi, yüklemi, tümleci bulunmayan ve sadece "el-kariah" sözcüğünden ibaret bir cümle olan 1. ayet, bu yapısı itibariyle üzerinde bir miktar durmayı gerektirmektedir. Buradaki "القارعة el kariah" sözcüğü, ya öznesi mahzuf [gizli] bir yüklem, ya yüklemi mahzuf bir özne, ya da bir tahzir [uyarı] cümlesinde tümleçtir. Bu son varsayımda ayetin başında görünmeyen bir "اتّق itteki [sakın!]" uyarısı olduğu kabul edilebilir. Bu durumda "el-Kariah!" sözcüğü "o, şiddetle felâket kapısını çalandan kendinizi koruyabilirseniz koruyun!" anlamına gelir. Ancak burada "o, şiddetle felâket kapısını çalan"ın kelimelerle anlatılması çok zordur. Aslında bunun sözle değil de yaşatarak, göstererek, duyurarak, mesaja uygun efektlerle anlatılması, anlaşılmasını sağlamak bakımından en isabetli yol olacaktır: Yani bir bomba düşecektir ve... "Bommmmm!"
1. ayeti oluşturan "القارعة el-kariah" sözcüğü, hem bu bombanın patlaması anındaki korkunç sesi, hem de bombanın geride bırakacağı felâketleri çağrıştırmakta ve ondan kaçış, kurtuluş olamayacağından Allah’ın koruması altına girmekten başka çare bulunmadığını ihtar etmektedir.
"Yaşlandıkça saçların dökülmesi, başın kelleşmesi" anlamına gelen "القرع Kar’ı" sözcüğünün "ismi fail"i olan "القارعة el-kariah" sözcüğünün ilk [vaz’] anlamı, "saçı döken, başı kel eden" demektir. [Lisanü’l Arab, "g ra" mad.] Ama zamanla "çok şiddetle vuran, çok şiddetle yüklenen şeyler, insanlara şok yaşatan ciddî felâketler" anlamında kullanılır olmuştur.
Bu anlam kayması, "el-kariah" sözcüğünün türetildiği "kar’ı" sözcüğü için de söz konusu olmuştur. Araplar itaatsiz köleleri asa ile dövmeyi "kar’ı" sözcüğüyle ifade etmişler ve "العبد يقرع بالعصى el-abdü yuqrau bil asa [köle sopa ile dövülür, yola getirilir]" demişlerdir. Sopa ile dövülmek bir insanın felâketi anlamına gelmesine rağmen, bu hastalıklı mantığın izleri "dayak cennetten çıkmadır" şeklindeki basmakalıp bir sözle günümüze kadar gelmiştir.
Bu surede "القارعة el-kariah" sözcüğü ilk [vaz’] anlamında değil, en büyük felâket olan "Kıyamet" anlamında kullanılmıştır. Surede "القارعة el-Kariah" sözcüğüyle ifade edilen "Kıyamet"in "el-Hâkkah", "es-Sahhah", "el-Ğaşiyeh" gibi ince anlamlar içeren başka isimleri de mevcut olup bu isimler inşallah ileride yeri geldikçe açıklanacaktır.
"القارعة el-kariah" sözcüğü, Kur’an’da bu sureden başka iki yerde daha aynı anlamda geçmektedir:
27-29,31Yine o kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kimseler: "Ona Rabbinden bir alâmet/gösterge indirilmeli değil miydi, eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur’ân olsaydı..." diyorlar. De ki: "Şüphesiz Allah, dilediğini şaşırtır ve gönülden bağlanan kimseleri; inanan ve kalpleri Allah'ı anmakla zihnindeki tüm soru işaretlerini gidererek rahata kavuşmuş kişileri Kendisine kılavuzlar." Gözünüzü açın! Kalpler, yalnız ve yalnız Allah'ı anmakla; zihnindeki tüm soru işaretlerini gidermekle rahata kavuşur. İman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış kimseler; tuba; güzellikler, müjdeler ve güzel dönüş yeri sadece onlar içindir. Aslında emrin tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki eğer Allah dilemiş olsaydı, kesinlikle insanların tümüne kılavuzluk ederdi. İnkâr eden kimseler, Allah'ın vaadi gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez/miadını şaşırmaz. [Ra’d/27- 31]
4Semûd ve Âd, felaket kapısını şiddetli çalanı, şok edeni yalanladılar. [Hakkah/4]
Semud ve Ad ile ilgili detay daha evvelki surelerde verilmişti. Kıyameti yalanlamalarından dolayı bu kavimlerin başına gelmiş olan felâketler oralardan tetkik edilebilir.
Rabbimizin Kur’an’daki beyanına göre, kıyamet "sayhah [korkunç bir gürültü, uğultu]" ile başlayacaktır:
68Ve sûra üflenmiştir de Allah'ın dilediği hariç, göklerde kim var, yerde kim varsa çarpılıp yıkılıvermiştir. Sonra ona başka bir daha üflenmiştir de onlar kalkmışlar karşıda bakıp duruyorlar. [Zümer/68]
49,50Onlar sadece birbiriyle çekişip dururlarken, kendilerini yakalayıverecek bir tek çığlıkla karşı karşıya kalacaklardır. İşte o zaman bir vasiyette bile bulunamazlar. Ailelerine, yakınlarına da dönemezler. [Ya Sin/49]
53Sadece bir tek çığlık olmuştur. Bir de bakmışsın ki hepsi huzurumuzda "hazır ol"a geçirilmişlerdir. 54Artık bugün kişi herhangi bir şekilde haksızlığa uğramaz. Ve sadece yapmış olduklarınız ile karşılıklandırılırsınız. [Ya Sin/53]
15Ve bunlar, göz açıp kapayacak kadar bile gecikmesi olmayan bir çığlıktan başkasını beklemiyorlar. [Sad/15]
41Ve sen bir seslenenin yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver; 42o gün, o çağrıyı gerçek olarak duyarlar. İşte bu çıkış, diriliş günüdür. [Kaf/41, 42]
Bu "الصّيحة sayha [korkunç gürültü, uğultu]" ile inançsızlar, en büyük felâketin kapılarına dayandığını anlayacaklar, göklerin çatlaması, Güneş ve Ay’ın söndürülmesi, yıldızların bulandırılması, dağların yürütülmesi, denizlerin kaynatılması, kısaca her şeyin hercümerç olması sonucunda şoka girerek ne yaptıklarını bilmez hâlde serserice dolaşacaklardır. Evrendeki tüm varlıklar kontrolsüz bir şekilde birbirlerine çarpacaklar ve birbirlerinin felâketlerini oluşturacaklardır. O gün kimse için dönüş veya kaçış imkânı bulunmayacaktır.
İşte, bu yüzden kıyamet "en büyük felâketin kapıları çalması" anlamında "القارعة el-Kariah" olarak isimlendirilmiştir.
Ayetin Cümle Yapısı
Görünürde öznesi, yüklemi, tümleci bulunmayan ve sadece "el-kariah" sözcüğünden ibaret bir cümle olan 1. ayet, bu yapısı itibariyle üzerinde bir miktar durmayı gerektirmektedir. Buradaki "القارعة el kariah" sözcüğü, ya öznesi mahzuf [gizli] bir yüklem, ya yüklemi mahzuf bir özne, ya da bir tahzir [uyarı] cümlesinde tümleçtir. Bu son varsayımda ayetin başında görünmeyen bir "اتّق itteki [sakın!]" uyarısı olduğu kabul edilebilir. Bu durumda "el-Kariah!" sözcüğü "o, şiddetle felâket kapısını çalandan kendinizi koruyabilirseniz koruyun!" anlamına gelir. Ancak burada "o, şiddetle felâket kapısını çalan"ın kelimelerle anlatılması çok zordur. Aslında bunun sözle değil de yaşatarak, göstererek, duyurarak, mesaja uygun efektlerle anlatılması, anlaşılmasını sağlamak bakımından en isabetli yol olacaktır: Yani bir bomba düşecektir ve... "Bommmmm!"
1. ayeti oluşturan "القارعة el-kariah" sözcüğü, hem bu bombanın patlaması anındaki korkunç sesi, hem de bombanın geride bırakacağı felâketleri çağrıştırmakta ve ondan kaçış, kurtuluş olamayacağından Allah’ın koruması altına girmekten başka çare bulunmadığını ihtar etmektedir.